Forum

Super kahraman sine...
 

Super kahraman sinemasi

68 Gönderi
11 Üyeler
0 Reactions
14.6 K Görüntüleme
(@mordevrim)
Gönderi: 0
 

ama yinede herkes ölüyor mordevrim... ezberimi bozsan da bozmasan da...

evet, güzel konuya değindin. çünkü tüm konu o zaten. süper kahraman yaratma ihtiyacımız hepimizin aciz birer ölümlü olmasından kaynaklanıyor. ölümü ve ölümlü olmayı yenmeye çalışıyoruz, ama fantezilerde ama felsefede ama bilimde.

Yapmayın. Aynı Big Bang'in çocuklarıyız hepimiz...

 
Gönderildi : 28/12/2007 2:19 am
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
 

Tam da bu son söylediğin üzerinde yaklaşırsak aslında, ikisinin ortaklaşması konusundaki söylemim daha açık olacak. Ben zaten her şeyin simulasyon olduğu bir dünya içerisinde asıl kahramanın "bu simülasyonu parçalamayı başaran" olacağı fikrine katılıyorum. Fakat bunu gerçeklik evreni içerisinde yapmadığı müddetçe, yani gerçekliğe dokunamadıkça kabul görebilir bir kahraman olmayacağını düşünüyorum. (Neo'nun miyadını doldurması, hatta "matrix felsefesi" gibi aslında olmayan, sadece bir kolaj olan bir felsefenin sanki yeni bir şeymiş gibi yaratılıp/simüle edilmesi buna örnek gösterilebilir) Mesela bu anlamda Polat Alemdar, Neo'dan daha akılda kalıcı bir kahramandır, ya da Rambo! Zira "sanal dünyada" sanal kahramanlar kabul görmezler. Neo'yu önenmli yapan hedefidir, ama kendisi değil! Zira sanaldır!

Bir başka örnek geldi şimdi aklıma:
Chcuk Palahniuk'un "Survivor" (Gösteri Peygamberi) kitabı bir anlamda bunu anlatır. Popüler kültür kodlarıyla yaratılmış (yani bir bakıma sanal) bir İsa modeli medyatik araçlar tarafından halka kabul ettirilir. Bir anda yükselen bu modelin çöküşü, bir o kadar kolay olur çünkü üzerine yapıştırılan her şey sanaldır. Bir anda popüler olup unutulan şarkıcıları düşünelim ya da...

 
Gönderildi : 28/12/2007 2:24 am
(@dv-art)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

aslında biraz da şundan dem vurmak istiyorum. neoyu ve matrixi örnek verişimin temelinde artık herkesin birer süper kahraman olabileceği yatıyordu. bir önceki yorumda da dediğim gibi dünyada ölümsüzlüğü aramak ölüyor, öbür dünyada ise doğuyordu.

biraz açarsam; şu anki gerçeklikte süperman olabilmek için uzaydan gelmemiz, spiderman olabilmek içinse bir örümceğin bizi ısırması ve imkansız bir zaman dilimi içinde mutasyona uğramamız gerekiyor. ama neo-gerçeklikte (kelime oyunu da yaptım arada 🙂 ) gerçek olmadığını çözdüğümüz bir varoluşta hepimiz birer neo olabiliyoruz.

matrix filminde neo bir isa arketiptidir, tamam, ama filmin sunduğu sanal dünyada (ki aslında yaşadığımız dünyada) gerçeğin farkına varan herkes birer neo olabilme lüksüne de sahiptir. morpheus neoya dövüş sanatlarını öğretirken " bu kokladığımızın hava olduğunu mu zannediyorsun neo" der. yani neoya yaşadığı alanın bir simulasyon olduğunu farkettirmeye ve bu sayede bu simule edilmiş alanda gerçek dışı her türlü süper kahramanlığın önünü açmaya çalışmaktadır.

zaten filmde de simule edilmiş alana yani matrixe geçen her zionlu orada her türlü süper kahramanlığı yapabilmektedir.

eh, buradan şöyle bir okuma da çıkabiliyor. istediğimiz her şeyi yapabileceğimiz, her şeye ulaşabileceğimiz ve bir süper kahraman şeklinde davranabileceğimiz alan dinlerin bahsettiği cennet olabilir ancak. o zaman "cennet" kavramı bir simule edilmiş alanı mı işaret etmektedir. çünkü ancak simule edilmiş alanda tüm bunlara (yani tüm fantezilerimize) kavuşabiliriz. burada da şu sorun çıkıyor ortaya: cennet mi bir simulasyondur, yoksa bu düya mı?

şimdi; dinler, bu dünya gerçek değildir onun bir yansımasıdır derken, istediğimiz her şeyi yapabileceğimiz alan olarak da cenneti gösteriyor. ama okumamıza göre bu dünyayı gerçeklikten çıkardığımız anda cenneti burada da yaratabiliyoruz. ki zaten evliya denilen kişilerin süper kahramanlıklarını da ancak bu şekilde geçici bir çözüme kavuşturabiliriz (inanılırlığını tartışmıyorum)

yani demem o ki, evliyalar günümüz dünyasının neoları mıdır. yaşadığımız alanın simule olduğunun farkında olan ve bu alanda istedikleri gibi (neo gibi) at koşturabilen kişiler midir.

ki bilirsiniz, tüm din inançlıların hayalini kurduğu tek yer cennettir. çünkü orası asıl gerçekliktir. burada gizliden yaptıkları süper kahramanlara özgü hiperdavranışlar cennette normal davranışlardır.

neyse, burada konunun süper kahramanlar değil de süper kahraman olmaya çalışan, onlara gıpta ile bakan, biz aciz insanlar olduğunu unutmayalım. yani niye süper kahramanları sevdiğimizi.

eh, din de bir nevi bu anlayış üzerine kurulmamış mıdır. şu, şu şartları yerine getirirsek cennetin krallığına ulaşacağımız söylenmemiş midir. bu alanın gerçek olmadığı sadece simulasyon olduğu yüzümüze tokat gibi binlerce yıldır vurulmamakta mıdır.

ki zaten süper kahraman fikrininin de buradan çıktığını düşünüyorum. yani bu dünyada bir türlü o süperliğe ulaşamayan, sadece cennette süperlik vaad edilen insaların bir fantezisi. çünkü diğer tarafın garantisi yok. ölümün yok oluş olup olmadığını bilen yok. yani aciziz. o yüzden eğer olacaksak bu dünyada süper olmalıyız.

evliyalıkta "ölmeden önce ölmek", "ermek" gibi terimlerle açıklanan şey bu. diğer tarafın garantisi olmadığı için bir nevi bocalamamız.

konudan oldukça koptum, farkındayım. konu artık eski süperlerin değerini yitireceği ve ulaşması daha kolay olan yeni süperlerin onların yerini alacağı üzerineydi. dediğim gibi dinlere göre "ölmeden önce ölürsek", simulasyona göre "buranın gerçek olmadığının ayırdına varabilirsek" bizler de birer süper kahraman olabiliriz.

artık ilgimizi çekecek olan budur.

not: her ne kadar sürekli din ve evliyalardan dem vursam da sadece gerçeği arayan bir inançsız ve septik olduğumu açık yüreklilikle söylemek istiyorum. daha önce de dediğim gibi tek amacım ezberleri bozmak ve bu sayede bir şeylerin ayırdına daha kolay varabilmek. çünkü ezberlerle dolmuş bir beyin bana göre ölü bir beyindir.

cok kullandigim bir soz vardir (en son kezzap buna cok benzer bicimde kullanmisti) 'birseyi cok iyi bilmeden onu bozup yeni bir form yaratamazsin', bu bahiste baktigimizda ezber bozabilmek icin once cok iyi ezberlemek gerekir.
neden bunu soyleme ihtiyaci hissettigime gelince; sanirim matrix filmini iyi okuyamamissin cunku neo karakteri yani 'secilmis kisi' aslinda tam da olmadigini soyledigin sey.yani bir superman hatta otesi. cunku simulasyonu degistirebilecek tek kisi (yada yazilimin versiyonu) yani diger matrix e girebilen kisilerden farkli olarak tamamiyle ozel ve farkli. tipki superman in farkliligi gibi. yine ayni noktada kader baglaminda bir sonuc; o digerlerinden farkli bir 'yaratilis' (tasarim) morpheus yada trinity iclerindeki sonsuz istek ve cabaya ragmen asla bir neo olamiyorlar cunku onlar farkli degil,siradan.
matriksin icinde kimse bir neo olabilme luksune sahip degil,tipki morpheus un cok daha matrix te deneyimli hatta asil yonlendirici beyin olmasina ragmen daha ilk denemelerde (ornegini verdigin 'hava mi saniyorsun?' sahnesi gibi) neo nun geride kalmasi gibi.
ustelik bu neo nun calisip cabalamasindan degil tamamiyla varolusundaki (tasarlanisindaki) farkliliktan geliyor.kisacasi dogustan gelen bir 'farklilik' barindiriyor.

bu tip 'super kahraman' lar daha once de belirttigim nedenlerden topluma uzun vadede gercekci ve teskin edici gelmiyor.yani bir 'kurtarici' beklemek (dinlerde oldugu gibi) insanlari tatmin etmiyor.insanlar kendilerinin de olaganca siradanligina ragmen bir farklilik yaratabilecegine inanmak ister. iste bu noktada batman,orumcek adam gibi kahramanlar devreye giriyor. batman tamamen siradan bir insan,hicbir super gucu yok,icindeki saplanti haline donusmus ofkesi sebebiyle bedensel calismalarla kendini guclendiren,bunu teknik oyuncaklarla destekleyen 'senin benim gibi' bir insan. ayni sekilde orumcek adam in super guclerine kavusmasi ne kadar fantastik ve gercek disi gozukse de sonucta peter parker in basina gelmesi tamamen bir rastlanti olmasi sebebiyle insanlara dogustan farkli olan kahramanlardan cok daha yakin geliyor. yani bir insanin basina gelme olasiligi olasiliklar kumesinde 'dogustan farkli' veya 'secilmis' olabilme konumundan cok daha yuksek.

bu 'holografik evren' kurami degindigimiz gibi matrix ten cok daha once hatta semavi dinlerden onbinlerce yil once varolan bir dusunceydi.bu dusunceyi baslatanlar ne filozoflar ne de film yapimcilari. antik uygarliklarda kimi zaman 'astral evren' kimi zaman 'maya' tanimi kimi zamanda 'ruya zamani' tanimiyla,aborjin,hindu,tibet,kizilderili inanislarinda mevcuttu.
ama bu cok derin ve uzerinde ne kadar tartisilirsa tartisilsin kesin sonuca varilamayacak inanislardan biri.
ama senin semavi dinlerde bahsettigin cennet olgusu, bu kuramdan cok ama cok ayri bir nokta.yani 'bu dunya yalan,sadece algi yanilsamasi gercek bunun disinda ve cennette' durumu asil holografik evren kuramiyla ve bu kuramin cikis noktalari olan yukarda saydigim antik inanislarla celiski icinde.bunu anlayabilmek icin iyi arastirmak gerekir. ama basit bir ornek vereyim,holografi kuraminda dunya ne kadar sanalsa cennette o kadar sanaldir yani filmden ornek vermek gerekirse matrix ne kadar yapay bir algi baglayiciysa matrix in disindaki (mesela zion) dunya da o kadar sanal ve algi baglayicidir.yani zion u matrix ten daha gercek yapan hicbirsey yoktur.

uzerinden gittigin evliya/aziz orneklerine cok fazla deginmek istemiyorum cunku konu yorungesinden iyice sapacak(ve bu tip tartismalar halka acik yerlerde bazi insanlarin inanis ve sevgiyle baktiklari degerleri irdelemek olacagindan tartismak taraftari degilim) ama tek bir aciklama yapmaliyim,icine dustugun hata buradan kaynaklaniyor.yani daha once belirttigim gibi matrix gibi filmler holografi/simulasyon olgusunu semavi kaynaklara (bu filmde hristiyanlik) baglama cabasi icinde oldugundan dikkatli okunmadiginda iste boyle yanlis bir cikarimlara goturur.bu tip genele subliminal mesaj verme cabasindaki filmler hakikati aramaktan cok yonlendirme islevlidir(basarili oldugunu da goruyoruz).buna what the bleep we know gibi bir suru yanli ve yonlendirici ornek daha verilebilir ki bu tartismaya hic girmeyelim cikamayiz.

son olarak simulasyon kurami baudrillard in kendi penceresinden tutarli olabilir ama bu onu evrensel bir dogru ve pencere yapmamaktadir. zaten antik holografik evren dusuncesi bu yuzden hic bir zaman geneli etkileyememistir. sebeplerini bir septik olarak iyi dusunmek gerekir.bugune kadar bu kurami destekleyen hicbir deney yapilamamistir cunku bizim bildigimiz evreni yine bizim bildigimiz doga kanunlari etkilemektedir. gundelik hayatta bir bardak yere duser ve kirilir cunku yer cekimi,kazanilan ivme,bardagin yapildigi materyal gibi hesaplamalar bunun boyle olmasi gerektigini zaten on gormustur. ama yerdeki tuzla buz olmus bir bardak parcalari yerden toparlanip masa ustunde yepyeni bir bardak meydana getirmez cunku bunun olmasi yine hepimizi baglayan fizik kurallarina gore dis bir mudahale gerektirir(bir cam ustasinin kirik cam parcalarini eritip yeniden sekillendirmesi gibi)
tabi burada evliya/aziz mucizeleri gibi konulara ben hic deginmem cunku boyle bir tartismada kulaktan kulaga gelen referanslar yerine tekrarlanabilir deneyleri konusurum.bu tip fizik kurallari disi (paranormal/metafizik/parapsikoloji ne dersen) etkileri oldugunu iddia eden hicbir kisi son 100 yilda herhangi bir laboratuar testini gecemememistir.bu da bize konuya yeterince kuskucu bakmak icin yeterli bir sebeptir.

kisacasi simulasyon/holografik evren dusuncesi cok guzel bir zihin acici dusunme stilidir,asagi yukari her felsefe kurami gibi guzel bir dusun ugrasidir ama bizim bildigimiz evrende bizim bildigimiz fizik yasalari durdugu muddetce daima gerceklikle cakisacaktir.umarim buradan 'gercek nedir?' tartismasina girmeyiz cunku olay gercekten sapacaktir.

 
Gönderildi : 28/12/2007 5:56 am
(@mordevrim)
Gönderi: 0
 

haklısn Dv-art, konu sapmış gibi görünse de aslında ben konunun tamamen bu olduğunu düşünüyorum. yani süper kahraman sineması (ki baktım da başlık da öyleymiş 🙂 ) ama ben daha çok neden bir süper kahramana ihtiyaç duyarızı tartışmaya açmak istemiştim. yani neden tarihin belli bir zamanında büyük iskender, diyojen gibi hem gerçek hem de sözde süper ve anti kahramanlar unutuldu da yerlerini daha mistik kahramanlar aldı. ve şimdi neden süpermanler, spidermanler unutulacak da yerlerini neo-isalar alacak.

ama neyse, dediğin gibi konu insanların hassas olduğu noktalara dayanacağı için böyle bir ortamda tartışmak gayet yersiz. o yüzden burada noktalıyorum. değilse daha söyleyecek çok şeyim var. yani mecburen kendimi otosansüre uğratıyorum.

güzel tartışma için teşekkürler.

Yapmayın. Aynı Big Bang'in çocuklarıyız hepimiz...

 
Gönderildi : 28/12/2007 12:47 pm
(@dv-art)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

mordevrim tartismak istedigin meselenin asil noktasini cok iyi anladim ve gerekli bir konu oldugunu bende dusunuyorum ama yukarda yazdigim sebeplerden oturu bunlari burada tartismak taraftari degilim.cunku henuz bu tip konular genele acik yerlerde olumlu sonuclar dogurabilmis degil.bir zaman sonra tamamen baska bir mecraya kayiyor.
o yuzden bu noktayi birakalim ve biz klasik kahraman konumuza donelim. fikir alisverisi icin ben de sana tesekkur ederim.

 
Gönderildi : 31/12/2007 5:13 am
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
 

Ya düşündüm de aklıma geldi, Ninja Turtles'ın neden doğrudüzgün bir filmi yapılmadı.

Hani çok fazla malzeme barındırıyor bence içinde.

Karaketerlerin rönans dönemi sanatçılarının isimlerini taşıyor olmalarıyla alakalı olarak, rönans mimarisinin ve hümanist felsefesinin, Splinter'ın uzakdoğulu olması ile alakalı olarak uzakdoğu mimarisi ve felsefeyle harmanlanması ile hoş bir şey çıkarılabilir.

Günümüz dünyası aslında uzakdoğu ve rönesans felsefesi üzerine inşa edilmiş olmasına rağmen bundan neredeyse hiçbir iz barındırmayan abuk subuk bir yaşam anlayışına doğru evrilmiş olmasıyla, bir yandan da oldukça teknolojik olan Shreder'ın dünyasını günümüz ile özdeşleştirerek, bu iki düşman güç arasında yaratılacak çatışmayla, günümüz ile bu iki felsefenin birleşiminin arasındaki çatışmaya gönderme yapılabilir.
Günümüzün bu abuk subuk yaşam tarzını ancak ve ancak doğu-batı felsefesinin sentezi ile yenilebileceği vurgulanabilir.

Mutanlık ile de insanoğlunun kabul ettikleri ve dışladıkları anlatılırken, diğer yandan April aracılığıyla kurulacak medya bağlantısıyla medyanın günümüzde bu çatışmaya aldığı tutum eleştirilebilir.

Baya konuya gebe bir hikayesi var.
Ben mi çeksem ne? 😀

 
Gönderildi : 12/01/2008 6:56 pm
(@dv-art)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

kezzap sanirim dovus sanatlarinda usta olup ustune zeka kupu olan bildigimiz kaplumbagalarin hikayesini 12 yasindan buyuklere satmanin zorlugundan dolayi cekilmiyor.

burada en onemli nokta bu hikayede mutasyon geciren insanin cesitli ozellikler kazanmasi degil bildigimiz kaplumbagalarin 'mutasyon' (bu aslinda mutasyon olamaz cok daha farkli birsey) gecirip insanlasmasi soz konusu ki bu da fantastik meraklilarini bile bir noktadan sonra hani sayfalardir tartistigimiz 'gercelesebilirlik' 'olabilirlik' olasiliklarindan uzaklastirdigi icin fazla ciddiye alinmayacaktir.

 
Gönderildi : 13/01/2008 12:28 am
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
 

Evet dediğin doğru. Ama yine de ben severim. Çizgi filmlerini bir hayli takip ederdim, şimdi görsem yine izlerim.

Ben Rafael hayranıydım...

 
Gönderildi : 13/01/2008 12:34 am
Sayfa 5 / 5
Paylaş: