Bir dönem KEzzAP B2 için harika bir yazı yazmıştı. Sistemin ta böğründen gelen, sistemi yıkanların ya da amacı bu olanların kahramanlık kürsüsünde sunulduğu filmler. Ama KEzzAP yaklaşık diyordu ki, "yalan bunlar, yemeyin bu numaraları"
Sickman'da yanlış anlamadıysam Avatar için benzer bir yaklaşımda.
Filmin politik mesajları, benim gibi saf izleyiciler için çok karmaşık görünmüyor. Emperyalizmi gayet kötüleyen, kötü adamların, emperyalizmin destekleriyle var ve devamlı kıldığı kapitalizmin içinden gelmiş şirket patronları vs. olduğu bir film işte. İyi olanlar, güzel olanlar ve böyle görünmeleri için devasa para harcananlar, bu kapitalistlerin canını yaktıkları. Hepimiz onları tutmadık mı, onları sevmedik mi? (İzlemeyen okumasın) Baş karakterimizin Pandora'da kalmak, onların safına geçmek istemesini anlayıp ona destek vermedik mi? Klavuzumuz o değil mi? Demek ki bizim de kimin tarafında olduğumuz belli. Film de bizden yana değil mi? Cameron da Pandoralılardan yana değil mi?
Tüm bu önermeler, birçok üyenin "nı ha ha! Seni saf genel izleyici. Ortada ne oyunlar var ama sen göremiyorsun" demesine sebep oluyor, biliyorum.
Peki sorum şu: Madem Dövüş Kulübü sistem karşıtı görülse de aslında içten içe sistemin destekçisi. Madem Avatar'da Cameron yapımcılara projeyi sunarken,"fark ettiğiniz gibi içten içe emperyalizmi ve kapitalizmi övüyoruz, hadi verin bütçeyi" dedi (abartıyorum tabii ki)....
Sistemin içinden gelen ve Uygar Şirin'in enfes yorumuyla "Amerikan Milli Marşının klibi" olan Independence Day ile Dövüş Kulübü aynı değersizlikte, "kahrolsun kapitalizm" sloganları ile karşılanması gereken filmler mi?
Avatar'ı şöyle değiştirelim ve Avatmaz diyelim bu varsiyona: Ortalığı cehenneme çeviren albayın kızı hasta olsun. Herif de kızının ameliyat masrafları için bu görevi tamamlamak zorunda kalsın. Şirket patronu, "ya birader, şirket öder masrafları, gel sen, hallederiz" derken albay "ben kimseden para dilenmem. Pandorayı cehenneme çevirip maaşımı hak edip kızımı kurtaracağım" desin. Pandoralılarda mavi değil asker yeşili olsunlar. Çirkin, kısa, hantal. Pislik içinde yaşasınlar. Harcanabilir olsunlar yani. Orman falan da olmazın, heryer çöl olsun. Jack bayağı aralarına sızsın, hepsinin sırlarını bunlara taşıyıp bacaklarına kavuşsun, eksi sevgilisi de buna dönsün. Gezegeni toptan patlatsınlar, milyon tane Pandoralı, çirkin olduklarından ölümü hak etsin. Kız kurtulsun. Jack kurtulsun. Dünya daha müreffeh, daha zengin, sömürülecek yeni Pandoralar bulmaya enerji kazanmış olsun?
Şİmdi, Avatar'la Avatmaz aynı değerde mi politik olarak? İkisi de, Albay karakterine, Neytiri'ye, Jack'e, Sigourney'ye, şirket patronuna bakışı aynı mı?
Sistemin içinden gelen bir şey asla sistemi eleştiriyor olamaz mı? Ha Dövüş Kulübü ha Kurtuluş Günü mü?
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Eskiden izlediğim Amerikan politik,romantik kahramanlık filmlerinde kendi öz eleştirilerini hayranlıkla izler,özeleştiri kültürlerine hayran kalırdım."Adamlar kendi sistemlerini,devletlerini nasıl da yerden yere vuruyorlar!"
”Bizde hayat toz pembe değil,biz hep doğru olanı iyi olanı güzel olanı yapmıyoruz.Hatta çoğu zaman pek çok kötülüğün daniskasını barındırıyoruz bünyemizde!” demeleri,tarihleriyle hesaplaşmaları,sistemlerindeki tutarsızlıkları,acımasızlıkları eleştirmeleri hoşuma giderdi.Aynı yaklaşımın kendi ülkemde de uygulanabilmesini umardım.Bir nevi aydınlanma,bilinçlenme gibi algılardım.Yaşanan kötülüklerin farkına varılıp artık dünyanın daha güzel bir yer haline getirilebilmesi için insanların farkındalığı artıyor sanırdım.
Ancak zaman geçtikçe işlerin aslında bu kadar da saf masum,idealist olmadığını fark etmeye başladım.Çünkü filmlerinde kınadıkları o günahları inatla işlemeye devam ediyorlardı.Hikayelerinde kendilerini yerden yere vurup artık daha bilinçlendiklerini anlatırken diğer taraftan hala aynı gazeli okumaya devam etmekteydiler.Daha doğrusu sistemleri böyle işliyordu.Bunun için yapılacak pek bir şey yoktu.Sistem o kadar güçlüydü ki kendini koruyordu.
Bir gazete köşe yazısında(kim olduğunu hatırlamıyorum) bu yöntemin büyük imparatorluklar tarafından tarih boyunca kullanıldığını okumuştum.Yani bu gün Amerika’nın filmlerinde,hikayelerinde yaptığı sözde öz eleştiriyi bir zamanlar Roma İmparatorluğu da yaparmış.Kendini eleştirir sempati toplar sonunda yine de eski bildiğini okumaya devam edermiş.Aslında bu bir nevi taktik.Yani günümüzde Amerika’nın uyguladığı ve hepimizin artık çok iyi tanıdığı bu yöntemi tarih boyunca başka emperyal güçler de kullanmış.
Avatar gibi romantik kahramanlık hikayelerini saf hali ile beğenmekle beraber madalyonun arka tarafında ya da satır aralarında bilinçaltımıza hitap eden bambaşka amaçların yattığına inanıyorum.
Zaten Avatar'ın o kıyasıya ayıpladığı kapitalist sistemin unsurlarına teknolojisi ile bütçesi ile göbekten bağlı bir yapım olması biraz ironik dğil mi?
Tüm Amerikalıları aynı, tüm sakallıları dedemiz sanmıyoruz umarım. Ayrıca belli bir kültür ve deneyim birikimine (ve genelde cukkaya) erişmiş kişilerde başlayan "insanlığa vicdan borcunu ödeme" gibi bir durum var ama bu da bir yere kadar, fazlasını büzük yemiyor. Bill Gates emekli oluyor hop bakıyorsun hayır işlerinde, falanca 20 tane film çekmiş şatolarda yaşıyor, hop bakıyorsun anti emperyalist filmler falan. Bunlar bu kişilerin tamamen içsel çatışmalarının ürünü bence. Yani berbat bir sistem içinde yaşadıklarını, kendileri limoyla gezerken her dakika insanların açlıktan öldüğünü biliyorlar. Bunu bir yere kadar içlerine atıyorlar ve yiyip semiriyorlar. Bir yerden sonra tatmin edecek fazla bir aksiyon da kalmayınca, vicdanın sesi ufaktan dürtüyor bunları ama dünyevi zevkler ve güç, para öyle bir sarmış oluyor ki, o noktada herşeyi bırakıp da "yeter ulen" demiyorlar, kendilerince ufaktan ufaktan ermişçilik oynayıp tatmine geçiyorlar... Genç sinemacılarda var mı böyle birşey? Benim bildiğim yok. Ya direk sistem dışı kalıyorlar ya da içinden hiç çıkmıyorlar...
Kişisel yorumum tabi bu, katılır katılmazsınız...
- baço
Ben Atatürk filmlerinin şekline karşıyım.
Çünkü hiç bir şekilde;tarif edilen Atatürk dışına çıkamıyorsunuz,YASAK.
Bütün Atatürk filmleri ilköğretim 4.sınıftaki Sosyal Bilgiler Kitaplarındaki gibi.
Belki bir gün doğru düzgün Atatürk filmleri de çekilebilir.
O zaman hayatta olur muyum,bilmiyorum?
güzel başlık, güzel değinmeler...
ben sistemin ürettiği sitem karşıtlığını duyunca bir sistemin varlığını anlıyorum. karakteri olan ve iyi kötü felsefesi olan, hayati önceliklerini sıralamış, çözümleme tekniği olan bir yaklaşımı anlıyorum. bunu ortaya hem yazılı eserleri hem fiilleri ile koymuş olunca da bu sistemi artık isimlendirmek mümkün oluyor. hele bi sistemin sebepleri neticelerinde görülüyor, savundukları eserlerinde görülüyorsa o zaman insani ve doğru bir sistemdir denilebilir.
bu çerçeveden baktığımda kendimi bir sitemin içinde görmüyorum. daha çok sersemleştiği uykusundan yeni kalkan bir adamın halini görüyorum. her şey bölük pörçük ve saçma anılar yığını içinde bir geçici durum gibi geliyor bana... ortada değil bir sav, bütünlüğü olan bir bakış bile yok... dolayısı ile sistem karşıtlığı ve eleştirisel bakış benim için pek bir şey ifade etmiyor. çünkü doğru eğri ortaya bir şey konmamış ki eleştireyim.
bu çerçeveden amerikan rus ingiliz çin iran edebiyatına yada siyasetine yada hayat algısına baktığınızda onları kendi içinizde konuşturabilir, onlara eleştirilerinize yine onların mantığı ile cevaplar verir ve o sistemleri bir insan gibi karakterize edip doğruya yakın tahlil edebilirsiniz. gelenekselleşmiş karakterleri içinde onlara eleştirel yaklaşabilirsiniz... bu çok büyük derin ve asırlara yayılan bir şuuru gösterir. her şeyin ötesinde eleştirilebilecek bir birikimin varlığını ortaya koyar.
dilerim bunları yurdum için de söyleyebilecek ve eleştirebilecek günler gelir. işte o zaman draması komedisi herkesi içine alabilen, ortak paydası tüm ruhları kavrayabilen eserler ortaya çıkar.
Bu şeye benziyor, komünistsin kardeşim ancak ayağında nike var ne iş ? diye sorulmasına benziyor 🙂
Fight Club olsun diğer filmler olsun kapitalizmi yerden yere vurabilir, dediğiniz gibi sinema sermayedarlarının desteği ilede çekilmiş olabilir ancak şöyle bir durum var; sadece sinema için geçerli olan bir şey değil eğer sistemi eleştiriyorsanız sistemin içinde yaşıyorsunuz demektir. Sistem sizi bunaltmıştır buna karşı tepki doğurursunuz. Ancak sistemin içinde yaşamaya mecbursunuzdur. Çünkü verdiğiniz mücadele sistemden kopmak değil, sistemi kendi ideolojinize var etmek demektir. Dolayısıyla sistem içinde bir savaşa giriyor iseniz etrafınızda var olan herşeyi kullanmak mübahtır bence.
Ki milletin sermayesiyle anti-kapitalist bir film çekmek aslında daha etkileyici bir eylemdir. Sermaye'den sermayeye karşıt bir ürün için pay çalmışsınız demektir. Ama dediğiniz şey filmin gösterime girmesinden sonra haklılık kazanıyor. Dediğiniz gibi yapım aşamasında bu bir sorun değil iken, filmin yarattığı karı yemek hem savunulan görüşe, hem de karaktere uymaz bence. Kısaca dönekliktir.
Bu durumda aktivist bir yönetmen filmin yapımı için kaynağı sermayedende olsa kullanabilmeli ( sermayesini bu işe yatıranın karın kaymağını yemesini hesaba katmaz isek ), ancak ortaya çıkan kazanımı görüşleri doğrultusunda kullanmalı.
Gel gör ki dediğiniz gibi bağımsız yönetmenler dışında bunu gerçekleştiren pek yok.
Kıssadan hisse, üretim öncesi sömür, üretim sonrası sömürme.
Konuyla ilgili fikirlerim aşağı yukarı biliniyordur.
Cevabın nerede aranması gerektiğini açık eden sorular sorayım: (Yinelemek pahasına)
Fight Club filminin kamera arkasında kaç tane "filmdekine benzer emek eksenli problemler yaşayan işçi çalışmıştır?"
Uzun süredir popüler sinemada alışık olmadığımız bir yoksulluk tasviri yapan Neşeli Hayat filminin içindeki ana karakter, o filmin oynadığı alışveriş merkezinde o filmi izleyebilir mi? (Hatta o alışveriş merkezinden içeri girebilir mi?) Yine aynı filmin kamera arkasında kaç tane güvencesiz işçi çalışmıştır acaba?
Kimilerince anti-emperyalist bir film olduğu ve Irak savaşına bir eleştiri olduğu söylenen Avatar filmini kaç Iraklı izledi acaba?
Film kabaca iki parçadan oluşur: Kamera önü ve kamera arkası.
Kamera önünde söylenilen ile kamera arkasında olanlar birbirleriyle çelişmemeli. Bir filmin tutarlılığı burada aranır.
Fight Club sistem karşıtı bir filmse, o filmi sistemin sinemasında yayınlamayacaksın!
Ama sistem karşıtı bir "fikre sahip" filmse böyle bir zorunluluk yok. O fikri pazarlar, olur biter. Nitekim onu yapmıştır.
Bir şey olmakla / o şeyin fikrine sahip olmak arasındaki farkta yatıyor her şey.
Nike ayakkabı ve komünistlik arasındaki ilişki de benzer bir çerçevede düşünülebilir.
ufak bi tezat,
Fight club üyeliği öncesi sınama olarak izlediğimiz o ilginç testler Fransız Lejyonuna asker alımı sırasında uygulanan testlerin birer kopyası. Örneğin kapıda 1-2 veya daha fazla gün bekletilme sahnesi vs vs. sistem=ordu
sistemi üreten kim? İnsan değil mi? kapat gözlerini ne sistem var ne bir .ok Ben kurdum bunu ben ürettim sınıfsal olguları, millet millet, renk renk, ayırdım insanları, sonra bunlara karşıyım dedim bakın böyle filmler çekiyorum kötülüyorum bunları bakın işte film burda. İstediğimiz kadar sistemi kötüleyen ya da haksızlığa karşı haklılığı savunan filmler oluşturalım ayak tabanımızdan saç telimize kadar sistemin içindeyiz set işçisini düşün adam sabah 6-7 den gece 2-3 e kadar çalışıyor kaç para alıyor atıyorum 100 lira yıldız oyuncu 400 o da 4-5 saat çalışıyor nasıl iş güzel:) Hiç kimse sistemi kötüleyip de bakın ben şöyle yaptım ve sisteme karşı durdum diyemez. Bizim kurduğumuz bu kapitalist sistem bizi yutmuş durumda muhakkak bir yerden açık vereceğiz.
Ha bunu en alt seviyeye çekebiliriz insanları bilinçlendirebiliriz bu da güzel.
Ama benim şahsi fikrim sisteme karşıyım deyipte sistemsiz hareket edemez
3 2 1 Akııyoorrrr!
sisteme karşı olmayı ''sistemi değiştirme'' çabası olarak gördüğünüz sürece, çelişkiye kapılmak doğal. Fikrimce; Anarşizm sistemi değiştirmek yerine,ona karşı olmayı amaçlar. Örneğin crass diye bir punk grubu var belki bilirsiniz. Otoriteye,düzene,sisteme karşılar. Ama ideal olan yaşayış tarzını,ideal sistemi açıklamıyorlar. Anarşizm sadece karşı olmaktır, bilinçlenmektir.Ülke sınırları içinde yaşayıp;''dünya hepimizin sınırları kaldıralım'' diyen bir hümanist ne kadar bunun olmayacağını bildiği halde(çünkü her zaman çıkar ve sınıf çatışmaları olucaktır) bunu savunuyorsa;Anarşik akımlarda sistemden,otoriteden nefret etselerde ''en ideal'' yaşayış tarzının bu olduğunu biliyorlar ya da bundan daha ideal bir yaşam düşünemiyorlar. Bir düşünelim polisler olmadığı , baskıcı, kuralsız bir düzeni.Gerçekten işleyeceğini düşünüyor musunuz ? Sistemin içinden sistemi eleştirmek asıl doğal olandır. Kısadan hisse; anarşizmin temel amacı ''sistemi değiştirmek'' değil ''sistemi eleştirmek''tir. Anarşizmi çarkların işleyişinden nefret eder, ama çarkları değiştirmek için adım atmaz. Anarşizmi bir film eleştirmenine benzetelim. Filmi eleştirmeni; sadece filmi eleştirir,bu böyle olmalıdır demez. Anarşizmde böyledir,normatif değildir.
Keşke daha uzun yazabilseydim. 🙂
Bu şekilde yazmak istemiyorum ama gerçekten tavırlar beni zorluyor.
Üzerine iddialı cümleler kurulan bir konu hakkında, o iddialı cümleleri kurmadan hakkında ne kadar şey biliyoruz diye sorarak hareket etmek lazım. Ya da kesin net yargılar yerine, bir "bence şöyle"yi eklemek de bu kadar zor olmasın. Ya da en azından kafa kurcalayan konular hakkında soru işaretleri belirtmek. En güzeli de budur.
Koskoca Anarşizm teorisini alıp bir köşeye atmak böyle bir şey sanırım.
Anarşizm'in temeli nasıl sistemi değiştirmek değildir? Referans verebilir misin?
Anarşizm nasıl ideal olan yaşayış tarzını, düzeni açıklamaz? Anarşizm ile ilgili okuduğun kaynakları söyler misin?
Ya da boşver kitabı falan, hangi anarşist oluşumlarla konuştun da bu sonuçlara vardın?
Her zaman çıkar ve sınıf çatışamları olacağı fikrini nereden çıkardın? Fal mı baktırdın? Bunu neye dayandırıyorsun?
Çıkar çatışmasıyla - sınıf çatışması aynı katagorilerde şeyler midir?
Biri varken diğeri yok olamaz mı?
Asıl hareket noktasının sistemi değiştirmek değil, sistemi eleştirmek olduğu sonucuna Okan Bayülgen'den mi vardın?
(Göz önündeki anarşist o ya sözde!)
Bir anarşist olmadığım halde, (sosyalistim), bu denli bilgisizce bir mesaj yüzünden anarşizmi savunmak durumda kaldım.
Gerçi savunduğum anarşizm de değil aslında. Bir yaklaşım tarzı. İnsanların üzerine kafa patlattığı, tonlarca eser çıkarttığı şeyleri, Marksizm şöyle, yok Anarşizm böyle diye bir köşeye atmayın. Bir sosyalist olarak, karşı durduğum Liberalizm'in temel bütün yazarlarını okuyan, okumaya da devam eden biri olarak söylüyorum bunu. Hakkında kanılarım vardır, ama hiçbir zaman köşeye atamam.
@zuaa
Bir sürü akım, bir sürü litaratür var senin yaptığın bu tartışmaları yapıp "asıl olan sistemin içinde olup -kaçınılmaz olduğu için- sistemi değiştirmektir" diyen. Eleştirilerin bir 60 sene öncenin eleştirileri.
@zuaa
Bir sürü akım, bir sürü litaratür var senin yaptığın bu tartışmaları yapıp "asıl olan sistemin içinde olup -kaçınılmaz olduğu için- sistemi değiştirmektir" diyen. Eleştirilerin bir 60 sene öncenin eleştirileri.
Ne kadar ilerlerdik 60 sene öncesinden? 60 sene önce böyle düşünülüyordu da 60 senede değişip de bugün uygulanan ne ?
Biraz daha açıklarsan bende zaman makinesine binip, bu yakın tarihlerde ineyim
3 2 1 Akııyoorrrr!
Öncelikle evet çok net yazmışım.Ne kadar fikrimce demiş bile olsam
yazdıklarım o sözcüğü unutturmuş.Bunun için özür diliyorum.
Yazarken biraz düşünmeden yazmışım. Yazdığını okuduktan sonra dönüp bakınca kendi yazdıklarıma, kendimden utanmama sebep oldu bile diyebilirim.
Şimdi yaktığım kekin üzerine krema döküp kapatmak zorundayım.Belki daha yenilebilir olur.
Tabiki anarşizm otoritesiz,dayatmasız sistemi arzular. İnsanların işlerinde bile kendi kendilerinin patronu olduğu, alt-üst ilişkileri reddeden bir sistemi onayladığını biliyorum. Önceki yazımda dikkat edersen ''kendi sistemlerini isterler ama bunun gerçekleşmiyeceğini bilirler'' demek istedim
Ama işte en büyük zaafım salt karşı çıkmak için tartışmaya girmemdir.Bu bağlamda şahsi fikirlerimi, anarşizm budur şeklinde yazma yanlışlığı yaptım.
Bana göre anarşizm ortaya koyduğu sistemi,fikirleri gerçekleştiremez.Bunun bana göre 5 tane sebebi var :
1 Anarşizmin oluştaracağı sistemde bile birilerinin sıyrılıp yine otoriteyi ele alıcak olmalarına inanmam,
2 Anarşizmin kurulu sistemi alaşağı edecek kadar kitlesi ve sermayesi olmadığını düşünmem,
3 Sistem karşıtlığını da sistemin bir parçası olarak görmem. Buna bağlı olarak da sistemden üretilen bir sistem karşıtlığına inanmamam,
4 Anarşizmin çok geniş kavram olduğunu düşünmem. Otoritesiz sistemdem sıkılıp, başka bir ideal sistemi savunan akım çıkacağına inanmam,(kısır döngü)
5 Anarşizm bir sistem olarak çökmeye mahkum olması. Günümüz kapitalizmi anarşizmin içeriğini değiştirip sermayeye dönüştürmesi.(Örnek:Fight Club)
Bu sebeplerden dolayı; anarşizmi normatif bir akım yerine,sadece eleştirisel olarak düşünmek istiyorum.Anarşizmin sistemi eleştirmesini seviyorum,ama kuracağı sistemin işlemeyeceğini düşünüyorum.
Şimdi oldu. Söylediklerinin hepsine katılıyorum. 1. şık yüzünden anarşist değil sosyalistim.
2. şık için şöyle bir ekleme yapabilirim. Böyle bir kitlesi olsa bile "organize" olamama sorunundan kaynaklı bütünlüklü bir harekete dönüşemez.
3. ve 5. şık zaten yukarıdaki yazımın anafikri.
@zuaaa
60 sene öncesinde SSCB tipi "anti-özgürlükçü" bir sosyalizm tipine getirilen eleştiriler, bu düzenin yani kapitalizmin içinde insanların kendilerini kültürel olarak ifade etme biçimlerinin incelemesine geçtiler. Şu şekilde: Tüketimi hep kapitalizmin bir esareti olarak görülürdü. Eski sosyalistler, ortodoks Marksistler diyebileceklerimiz, tüketimi tamamen reddedip "sistemin dışında" olunabileceği gibi bir kanıya sahiptiler, fakat tüketmeden, yani sistemin içinde olmadan bir insanın yaşayamayacağı ve mücadele edemeyeceği çok açıktır. Yani bu senin eleştirinle aynı eleştiri. Bu arada bu eleştiriyi yapanlar, aynı zamanda insanların kapitalizm içerisindeki tüketim kalıplarını inceliyorlardı. Bu incelemelerden çıkan en net sonuç bizim bir esaret olarak gördüğümüz tüketimin insanlar tarafından özgürlükçü bir şekilde de kullanılabiliyor olduğuydu. Yani bir nesneyi satın alırsın, dar bir bakış açısı bundan sonrasıyla ilgilienmez, ama daha geniş bir bakış açısı, o nesnenin satın alındıktan sonra nasıl kullanıldığıyla ilgilenir. İşte bu incelemeyi yapan sosyalistler, özellikle alt sınıfların tüketimlerinde üretici bir yan görmeye başladılar. Yani kapitalizmin "aptallar" yaratan tüketim tuzağının içine düşmemiş, aldıkları ürünler ile oynayan değiştiren onlara kendilerince anlam vere insanlar olmuşlardır. İşte sosyalizmin çıkışının bu noktada olduğunu söylerler. İnsanlar sistemin içinde üretir ve tüketirken bir yandan da kendilerine özgür ifade yolları da yaratmaktadırlar. İşte bu ifade yolları sosyalistlerin örgütlemesi gereken alanlar olmuştur. Dolayısıyla sistemin içinde olmak sisteme karşı olmak için bir engel değil aksine bir özgürlük alanı sunabilir. Önemli olan tüketimlerin içindeki özgürlükçü ifadeleri örgütlemektir.
Örn: Sinema tüketimdir de. Sinemanın içindeki özgürlükçü kalıpları bulabiliriz. Hem de her filmde. Buradan da sosyalist bir sinemanın nasıl örüleceğini sormak bir sonraki aşamadır.
yanlış anlamış olabilirim ama şimdi diyorsun ki kapitalizmin esaretinde olan insanlar aldıkları ürünler ile oynayanlar kendilerince anlam vermeye çalışanlar olmuştur. Sosyalizmin çıkış noktası bu olduğunu söylüyorlarmış. Peki biz herşeyi kafada böyle bitiriyorsak yani kapitalist sistemde üretilen bir ürünü alıp yok aslında şuna şöyle bir anlam yüklersek böyle olur diye kendimizi avutuyorsak yani örneğin; Bir ekmek aldık o ekmeği üreten adamın sigortası yok günlük 1 liraya çalışıyor ama biz o ekmeği alıp bir fakire veriyorsak, akşam ekmek yiyorsa o adam, sistemin içinde sistemi ters köşeye mi yatırmış oluyoruz? Sanırım tam olarak anlayamadım seni ama eğer böyle bişeyden bahsediyorsan bir ürüne para verdiğin andan itibaren sosyalizmden uzaklaşıyorsun bence. Senin sosyalizme yaklaşman o ekmeğe para vermeden fakire ulaştırmandır bana göre, ekmeği üretenin de yiyenin şartlarının eşit, sınıfsal olguların yok olması gerekir.
3 2 1 Akııyoorrrr!