Bence film çekmek, albüm çıkarmak kadar kolay bir seviyeye geldiğinde - albüm çıkarmak kolay demiyorum - ancak o zaman albümlerin itunes vb. üzerinden satışı gibi uygulamalar filmler için de mümkün olur ya da insanlar youtube gibi platformlara gösterim başına 3-5 kuruş reklam geliri için filmlerini gönül rahatlığıyla ekleyebilirler.
bu arada zaten bazı uygulamalarla 1 kaç dolar verip filmleri izleyebiliyorsunuz sanırım.
Hocam, albüm çıkarmak kadar kolay da olamaz işte. Filmin tek zorluğu teknik zorluk değil ki. Ekipmanlarla ilgili problemleri çıkardığında ortada hala çok büyük bir kolektif çaba kalıyor. Film mecburen pahalı bir uğraş olmaya devam edecek. Ancak bir noktaya kadar ucuzlayabilir.
Bir filmi direkt internete verdiğinizde ise popüler olmasıyla beraber korsana düşer. Başlarda, değişim duygusuyla, destek amacıyla insanlar vimeodan filminizi alabilirler. Bir süre sonra direkt korsana yönelir çoğunluk. Bu platformlar sürdürülebilir başarı sağlayamaz. Ancak korsan biterse olabilir.
misal sen zaten bir uzun metrajın prodüktörlüğünü üstlenip ortaya çıkarmışsan, sen gidip bunu dediğinde neden olmasın?
Türkiye ilk ve tek filmini yapmış yönetmenler mezarlığı. Her film yapmış insan öyle gidip her istediğini yaptırsa ohooo 🙂 Gelecek dediğin gibi şekillenebilir. İnsanların dikkati dağılmadan bir şeyi izleyebilme süreleri kısaldı, bu sürekli dillendirilen bir şey. İnternette mini diziler yaptırılabilir, Görünmez Adam denendi mesela, şu anda popüler bir youtube dizisi başarılı şekilde devam ediyor, Sıfır Bir örneği var senin dediğini kanıtlar nitelikte ancak büyük başlar her yerde söz sahibi. Youtube insanlar videolarını, içeriklerini paylaşsın diye oluşturulmuş bir platformken şu anda büyük şirketlerin, kanalların egemenliği altına giriyor, trendlerden anlaşılabiliyor. Bu yeni akım işleri zaten önce yeni sesler çıksın, farklı şeyler görelim kafasıyla başlar, sonra paralı abiler gelir kendi adamlarıyla yavaşça hakimiyetini kurar. Yanında senin bahsettiğin az paralı abiler de gelebilir, gelecek dediğin gibi olabilir jeanG. O abilerin dedikleri işleri yapabilirsen sen de orada olabilirsin. Ama o abiler sana istediğin hikayeyi getir görüp bakalım mı der, şöyle bir akım var bunun bir şeyini yapmak istiyoruz mu der orada bir iddiada bulundum. Mevcut halde internet yayını, sinema filminden alışıldık prodüksiyon maliyetini karşılayacak düzeyde değil. Ülkede korsan'ın önüne geçecek, Amerika'daki gibi katı kanun ve uygulamalar yok, tekelleşmeyi önleyen bir adım bile atılamadı, yozlaşma her yerde, dünyadaki gelişmeler bize yansıyor sadece, bir etkimiz yok, gelecek de pembe değil yani. Yine birçok şey münferit olacak.
Sektörden adından söz ettirmek istiyorsan elle tutulur gözle görülür işleri yaparsan ancak birileri parasına para katacağına inandığı an yanınızda olurlar. Haricinde evrensel bouyutlar da iyi bir senaryonuz var ise senaryoyu da doğru orantıda işlersen matematiği bulmuş olursun. Geri kalanı ise reklam boyutudur. Popüler kültür dediğimiz döngüde devam edersin 🙂 amaç para kazanmak mı ? az paraya çok para dimi 🙂 hayal ürünü sattığımıza göre kurduğumuz hayalin üstünde bir iş olmalı ki o hayal tutsun 🙂 gerçekçi olalım.
Belki biraz konuyu saptırmış olucam ama...
Bir yılı aştı işimi bırakıp görüntü yönetmenliğiyle uğraşıyorum. Gelen işler genelde belgesel ve kısa kurmaca. Bi tane dizi bir de uzun metraj vardı ama ödeme şeklinde anlaşamadık.
Bu süre içerisinde çok fazla eksik sahne işi geldi. Bu filmlerin çoğu da devlet ve vakıf ödenekliydi. Deneysel bir kısanın sadece cumhurbaşkanlığından 150 bin lira ödenek aldığını gördüm. Eksik olan iki sahneyi çekmem için benimle görüştüler. Ne yönetmen ne de ekibi sinemaya dair hiç bir şey bilmiyorlardı. Adana’nın Karataş ilçesinde iki sahneyi çektik. Hatırı sayılır bi ödeme yaptılar ve gittiler. Merak edip biraz bakındım nerede bu film diye. Yok!
Geçen hafta gene 1.800.000 ödeneği olan xocalı olayını konu edinen bir uzun metraj için masaya oturduk. Ödenek var ama ekip yok. Yönetmen daha önce film çekmemiş. Bilgisi çok zayıf. Bi kaç nedenden dolayı anlaşamadık. Cbaşkanlığı ile imzaladığı belgeyi de gösterdi ama filme dair zerre hazırlık yok.
Kezzap’a bahsetmiştim bir dizi için bana ulaştılar. Sadece Hatay büyükşehir’den Yıllık 1.200.000 ödeneği var. Devlet baba da destek atmış epey. Geçen ay set başlayacaktı ama ortada hiç bir şey yok.
Geçen yıl 21 ayrı projeye bi tarafından bulaşmışım. (Saydım:))
Sadece yedi tanesini görüyorum şu an.
Nedeni üzerine çok kafa patlatmaya gerek yok aslında. Neredeyse tamamı bir yerlerden ödenek kapma adına yapılan işler.
Sinema ölüyor mu ya da şekil mi değiştiriyor bilmiyorum ama sinemacı bu ülkede yavaş yavaş ölüyor.
Bütün motivasyon para. Öyle afili cümleler falan hikaye. Nereden ne koparırım? İşte şu son cümle durumun özeti.
Benim gibi sadece bu işten hayatını kazananların durumu ise içler acısı. “Biraz para biriktirip hayalimdeki filmi çekerim” inancı var ya, öyle bir dünya yok.
Bağımsızın da dediği gibi “o abiler” sizi alır, istediğini çektirir gene kendi boruları ötmüş olur. Siz de sinemacıyım diye dolaşırsınız.
İnternette de durum bu. Ne filmler var YouTube’de. Her şeyiyle emek kokan tertemiz filmler YouTube mezarlığında çürümeye başladı bile.
Buna paralel babala tv’ler, bilmem ne baturlar milyonlarca izleniyor.
Sıfır bir’in durumu da içler acısı. O çocukların nasıl başladığını biliyorum hatta biri forumdan. “Tanrı Kent” ruhuyla başlayıp “o abilerin” müdahalesiyle çakma kurtlar vadisine dönen bir iş oldu.
Eğitim kötü. Kitap okuma zaten hayal. Biat, kin, etnosantrizm, ötekileştirme, zenginlik düşü vs toplum ölüyor, sinema nasıl ölmesin ki?
Belki biraz konuyu saptırmış olucam ama...
Bir yılı aştı işimi bırakıp görüntü yönetmenliğiyle uğraşıyorum. Gelen işler genelde belgesel ve kısa kurmaca. Bi tane dizi bir de uzun metraj vardı ama ödeme şeklinde anlaşamadık.
Bu süre içerisinde çok fazla eksik sahne işi geldi. Bu filmlerin çoğu da devlet ve vakıf ödenekliydi. Deneysel bir kısanın sadece cumhurbaşkanlığından 150 bin lira ödenek aldığını gördüm. Eksik olan iki sahneyi çekmem için benimle görüştüler. Ne yönetmen ne de ekibi sinemaya dair hiç bir şey bilmiyorlardı. Adana’nın Karataş ilçesinde iki sahneyi çektik. Hatırı sayılır bi ödeme yaptılar ve gittiler. Merak edip biraz bakındım nerede bu film diye. Yok!
Geçen hafta gene 1.800.000 ödeneği olan xocalı olayını konu edinen bir uzun metraj için masaya oturduk. Ödenek var ama ekip yok. Yönetmen daha önce film çekmemiş. Bilgisi çok zayıf. Bi kaç nedenden dolayı anlaşamadık. Cbaşkanlığı ile imzaladığı belgeyi de gösterdi ama filme dair zerre hazırlık yok.
Kezzap’a bahsetmiştim bir dizi için bana ulaştılar. Sadece Hatay büyükşehir’den Yıllık 1.200.000 ödeneği var. Devlet baba da destek atmış epey. Geçen ay set başlayacaktı ama ortada hiç bir şey yok.
Geçen yıl 21 ayrı projeye bi tarafından bulaşmışım. (Saydım:))
Sadece yedi tanesini görüyorum şu an.
Nedeni üzerine çok kafa patlatmaya gerek yok aslında. Neredeyse tamamı bir yerlerden ödenek kapma adına yapılan işler.
Sinema ölüyor mu ya da şekil mi değiştiriyor bilmiyorum ama sinemacı bu ülkede yavaş yavaş ölüyor.
Bütün motivasyon para. Öyle afili cümleler falan hikaye. Nereden ne koparırım? İşte şu son cümle durumun özeti.
Benim gibi sadece bu işten hayatını kazananların durumu ise içler acısı. “Biraz para biriktirip hayalimdeki filmi çekerim” inancı var ya, öyle bir dünya yok.
Bağımsızın da dediği gibi “o abiler” sizi alır, istediğini çektirir gene kendi boruları ötmüş olur. Siz de sinemacıyım diye dolaşırsınız.
İnternette de durum bu. Ne filmler var YouTube’de. Her şeyiyle emek kokan tertemiz filmler YouTube mezarlığında çürümeye başladı bile.
Buna paralel babala tv’ler, bilmem ne baturlar milyonlarca izleniyor.
Sıfır bir’in durumu da içler acısı. O çocukların nasıl başladığını biliyorum hatta biri forumdan. “Tanrı Kent” ruhuyla başlayıp “o abilerin” müdahalesiyle çakma kurtlar vadisine dönen bir iş oldu.
Eğitim kötü. Kitap okuma zaten hayal. Biat, kin, etnosantrizm, ötekileştirme, zenginlik düşü vs toplum ölüyor, sinema nasıl ölmesin ki?
Vay abim döktürmüşsün 😎
Belki biraz konuyu saptırmış olucam ama...
Bir yılı aştı işimi bırakıp görüntü yönetmenliğiyle uğraşıyorum. Gelen işler genelde belgesel ve kısa kurmaca. Bi tane dizi bir de uzun metraj vardı ama ödeme şeklinde anlaşamadık.
Bu süre içerisinde çok fazla eksik sahne işi geldi. Bu filmlerin çoğu da devlet ve vakıf ödenekliydi. Deneysel bir kısanın sadece cumhurbaşkanlığından 150 bin lira ödenek aldığını gördüm. Eksik olan iki sahneyi çekmem için benimle görüştüler. Ne yönetmen ne de ekibi sinemaya dair hiç bir şey bilmiyorlardı. Adana’nın Karataş ilçesinde iki sahneyi çektik. Hatırı sayılır bi ödeme yaptılar ve gittiler. Merak edip biraz bakındım nerede bu film diye. Yok!
Geçen hafta gene 1.800.000 ödeneği olan xocalı olayını konu edinen bir uzun metraj için masaya oturduk. Ödenek var ama ekip yok. Yönetmen daha önce film çekmemiş. Bilgisi çok zayıf. Bi kaç nedenden dolayı anlaşamadık. Cbaşkanlığı ile imzaladığı belgeyi de gösterdi ama filme dair zerre hazırlık yok.
Kezzap’a bahsetmiştim bir dizi için bana ulaştılar. Sadece Hatay büyükşehir’den Yıllık 1.200.000 ödeneği var. Devlet baba da destek atmış epey. Geçen ay set başlayacaktı ama ortada hiç bir şey yok.
Geçen yıl 21 ayrı projeye bi tarafından bulaşmışım. (Saydım:))
Sadece yedi tanesini görüyorum şu an.
Nedeni üzerine çok kafa patlatmaya gerek yok aslında. Neredeyse tamamı bir yerlerden ödenek kapma adına yapılan işler.
Sinema ölüyor mu ya da şekil mi değiştiriyor bilmiyorum ama sinemacı bu ülkede yavaş yavaş ölüyor.
Bütün motivasyon para. Öyle afili cümleler falan hikaye. Nereden ne koparırım? İşte şu son cümle durumun özeti.
Benim gibi sadece bu işten hayatını kazananların durumu ise içler acısı. “Biraz para biriktirip hayalimdeki filmi çekerim” inancı var ya, öyle bir dünya yok.
Bağımsızın da dediği gibi “o abiler” sizi alır, istediğini çektirir gene kendi boruları ötmüş olur. Siz de sinemacıyım diye dolaşırsınız.
İnternette de durum bu. Ne filmler var YouTube’de. Her şeyiyle emek kokan tertemiz filmler YouTube mezarlığında çürümeye başladı bile.
Buna paralel babala tv’ler, bilmem ne baturlar milyonlarca izleniyor.
Sıfır bir’in durumu da içler acısı. O çocukların nasıl başladığını biliyorum hatta biri forumdan. “Tanrı Kent” ruhuyla başlayıp “o abilerin” müdahalesiyle çakma kurtlar vadisine dönen bir iş oldu.
Eğitim kötü. Kitap okuma zaten hayal. Biat, kin, etnosantrizm, ötekileştirme, zenginlik düşü vs toplum ölüyor, sinema nasıl ölmesin ki?
abi para biriktirip hayalindeki filmi nasıl yapacaksın ki zaten? çok biriktirmen lazım. 🙂 youtube'da neler var biraz aradım taradım ve iyi denebilecek kadar düzgün yapılmış film yok. türkiye'de sinemayı iyi bilen adam yok bence. youtube'da bağımsız'ın filmi var sadece benim görebildiğim. o film daha yüksek bütçeyle çekilseydi farklı olurdu.
yığınla nbc taklidi belki bir iki festivalde gösterim almış film var. bunu yapan adamlar izlenebilirlikle hiç ilgilenmiyorlar demek ki. bunu yapan adam motivasyonunu bir taklitten alıyorsa zaten tamamen ticari bir sinema yapacak kadar donanımı da yoktur bence. demek istediğim; insanlar içinde izlenebilir hiçbir şey barındırmayan filmler yapmak isteyip sonra da bunun finanse edilmesini, gösterilmesini ve birilerinin de para verip izlemesini istiyorlar. bir şeyler ortaya koyabilecek insanların hepsi de işe yanaşmamayı tercih ediyor. senin tanık olduğun adamlar da parayı alıp filmi çekemiyorlar demek ki.
bana her şey ve herkes bir kısır döngüye girmiş gibi görünüyor.
Çok biriktirmem lazım valla:)) Belki imece yöntemiyle çekeriz bi tane. Benim hala umudum var.
filmi çekeriz de sonrası ne olacak orası problem 🙂
Ben tekrar deniyorsam demek ki bir umut var. Çekim sonrası dağıtımcı karşısında dik durabilmek için ne gerek az çok belli. Pr ve dağıtım maliyetleri yıldan yıla azalıyor. VPF denen haracın da son senesine giriyoruz. O anlamda gelecek çok karanlık değil. Ama işte heybenin dolu olması gerek o çekim turunu attıktan sonra. Tecrübe önemli, ne kadar az hata yaparsan, ne kadar doğru hamle seçersen o kadar sonuç alırsın, her işte olduğu gibi. Benim yapacağım hataların çeşidi az, çoğunu Çetrefilli'de yaptım. Filmle ilgili tam düşünceni anlayamadım JeanG. Yüksek bütçeyle değişecek olanlar bariz belli olan sıkıntılar mı, filmin bilinirliğini artıracak şeyler mi? Yoksa ikisi de mi? Bu başlıkta amma soru sordum sana.
Ben tekrar deniyorsam demek ki bir umut var. Çekim sonrası dağıtımcı karşısında dik durabilmek için ne gerek az çok belli. Pr ve dağıtım maliyetleri yıldan yıla azalıyor. VPF denen haracın da son senesine giriyoruz. O anlamda gelecek çok karanlık değil. Ama işte heybenin dolu olması gerek o çekim turunu attıktan sonra. Tecrübe önemli, ne kadar az hata yaparsan, ne kadar doğru hamle seçersen o kadar sonuç alırsın, her işte olduğu gibi. Benim yapacağım hataların çeşidi az, çoğunu Çetrefilli'de yaptım. Filmle ilgili tam düşünceni anlayamadım @JeanG. Yüksek bütçeyle değişecek olanlar bariz belli olan sıkıntılar mı, filmin bilinirliğini artıracak şeyler mi? Yoksa ikisi de mi? Bu başlıkta amma soru sordum sana.
o filmle ilgili bahsettiğim benim düşüncem tabii, oyunculuk, sanat yönetimi vs. ne kadar bütçeyle çekildi bilmiyorum fakat eksiği çok. şimdi anladığım kadarıyla 2. filmin yapım maliyetini üstlenip dağıtımcıya vereceksin, öyle mi?
Gibi gibi 🙂
deneyimleri paylaşsak da uzuna hazırlananlar faydalansa 🙂
Deneyimlerimden kadar korkularımdan ve nasıl çözüm bulmaya çalıştığımdan bahsedeyim, uzun metraj konusunda özellikle. Çetrefilli, sonucunu görmeyi çok isteyip, insanların izlediklerine pişman olmayacağı, ilgisini sürekli yukarıda tutma amaçlı, zekice de bir şeyler barındıran bir film olma amacıyla ama prodüksiyon limitleri göz önünde bulundurularak yazıldı. İllaki bunu yapacağım dediğim değil, bir gün böyle bir şey yapacağım dediğim bir tarzdı, prodüksiyon temelli sebepler nedeniyle öne aldığım, hedef seçtiğim proje oldu. Tek mekan ve birkaç saatlik zaman diliminde geçiyor olması ile sanat - prodüksiyon tutarlılığı ve kolaylılığını, karakterleri ve sırları periyodik olarak ekleyerek de senaryoda ilgi çekiciliği diri tutmaya çalışmıştım.
Şimdi ikinci uzun metraj projesi öncesi önce ne amaçladığımdan ve korkulardan bahsedeyim: Bu sefer insanların ilgisi zaten malum bir olayı alıp senaryolaştırma yoluna gittim. Şiddetin, öte kültürün, kendince ama kendinde olmayan bir özgürlüğün egemen olduğu, hem sosyolojik hem sinematografik geçmişi olan bir tarz seçtim. Bu da öne alınmış proje, bakanlığa bunu göndermedim mesela. Korkularıma gelirsek, hala iki üç haftalık da olsa çekim sürecine tek seferde girmeye cesaretim yok. O yüzden filme konu olan olaydan esinle, çekip çıkarma sekiz sekansı ana hikayeden önce, Mayıs'ta dört - beş çekim gününde almayı ki böylece filmin üçte biri çekilmiş olacak, kalanı da birkaç ay sonra Ekim'de yaklaşık 10 - 12 günde almayı çözüm olarak gördüm. Bunun için filmin buna uygun olması beklenir ki senaryo biraz da buna göre yazıldı. Bu kadar insanı çekip çevirmek, takvimi herkese göre ayarlamak hiç kolay değil, "geliyorum" diyen herkesin geleceğine dair garanti de yok. Bu korku her zaman var bizler için, o yüzden, yol hikayesi olmasının da avantajıyla ana iki karakter dışında hiçbir karaktere iki sekans yazmadım. Hiçbir sekansı da bir günü taşıracak şekilde uzatmadım. İki kişi dışında tüm oyuncular tek günlük olacak çözümünü seçtim. Ses korkum var, en çok darbe aldığım ve kısa filmde de uzak kaçtığım katman kendileri. Çözüm ve garantiye almak için uğraşıyorum. Sanat gereksinimleri set sırasında kovalanacak şeyler değil, önceden hazır edilmeli, bu korkuyla, filmin bütününe ait sanat malzemelerinin büyük kısmı şimdiden hazır edildi. Işık malzemeleri bizim prodüksiyon sınıfımızda kiralama şirketleri tarafından temin edilecek halde değil, hem yetersiz hem eski. Mecbur, iş görecek türde irili ufaklı on altı ışık kaynağını satın alma yoluna gittim. Doğrudan sonuca yansıyacak kalemler insanı doğal olarak korkutuyor. Oyuncu yönetimi, daha doğrusu karakter ortaya çıkarma bu sefer daha ciddiye aldığım, seti uzatma korkusunu yaşadığım unsur, o yüzden oyun provaları başlamış durumda. Castı hızlıca ve provalarla şekillendirme çabası var. Bunca korkuya rağmen çevremde güvendiğim, hepsi kendi kısa film projelerinin altından kalkmış, sinema ve hayat görüşleri ile "derdi" olduğunu bildiğim, sürekli görüştüğüm insanlar var. Ve düşünüyorum da yalnız olduğumu hissetsem devam etmezdim büyük ihtimalle. Aklıma gelen son korku da insanın en temel korkularından biri olan ifade edememe korkusuna paralel olarak ne kadar yakınında da olsa çevrendekilere ortaya çıkması istenen filmi anlatamama korkusu. Bunu aşmak için de Mayıs çekimleri için önce, içinde karakter, dekor, kamera taşıyıcı, mekan, araç listeleri, çekim senaryosu, storyboard ve senaryo olan spin offlar dosyasını hazırladım, anlatıp teslim etmek için bekliyorum. Bu saydıklarımın hepsi çekim sırası zamana dair korkular. Çekim sonrası, dağıtımcı görüşmeleri öncesine dair planlar da bu korkuları tetikleyen şeyler. Bu kez derse daha iyi çalışarak, daha iyi bir organizasyon, daha toplu bir motivasyon ve cahil cesareti tecrübeyi nispeten akıllı cesaretine çevirerek yola çıkıyoruz.
Sorarlar insana, ölmüş sinema için neden bu kadar korku 🙂
Bağımsız kamera bakımı dahil yanındayım. Yapım aşamasında omuz verelim.
Eyvallah paciente teklifin onur verici. Senin de görüşünü almak isterim çekim öncesi, bu sıralarda, özelden rahatsız edeceğim 🙂