Bu yorumlara en çok kadınlar güler galiba. Yani bu meslekten kadınlar 😀 Kadınların bu sektörde az olduğunu da kim söyledi. işin mutfağında kadınların sayısının erkeklerden fazla olduğunu bile gördüm. 4 farklı yönetmenle çalışılan bir yapımın 2 yönetmeni kadındı. nerden çıkartıyosunuz böyle şeylleri anlamıyorum. sadece vizyon filmlerinin yönetmenini kadın mı erkek mi diye bakarak ayrım yapılamaz galiba 😀 Diziler var çeşitli TV yapımları, Yapım şirketleri var. 50 tane çalışanı var bir yapımın. Şöle bir bakarsanız erkeklerin azınlıkta kaldığını bile görürsünüz.. 😀
Ama burada işin mutfağından değil, en tepeden bahsediliyor gibi. Yani yönetmen, kurgu yönetmeni, görüntü yönetmen, senarist vb. alanlardan bahsediliyor gibi. Eğer öyleyse bir cinsiyetçilik var mı bilmiyorum ama kadınların gözle görülür bir azlığı olduğu kesin. Öyle çok ünlü yönetmen olarak bir Sofia Coppola aklıma geliyor, kurgucu olarakta Görkem'in bahsettiği Scorsese'nin kurgu yönetmeni. Sinema yazarları hakkında birşey söyleyemem lakin, senaristlerde de yine erkeklerin ezici bir üstünlüğü var ki görüntü yönetmenliğine girmiyorum bile.
Benim kendi kişisel fikrim bu konunun şu andaki cinsiyetçilikten daha çok, bundan önce ki 1000'lerce yıllık cinsiyetçiliğe dayandığını düşünüyorum. Ortalama olarak 1000 sene diyebileceğimiz bilinen sanatın başından beri zaten hep kadınlar dışlanmış, 1850'lere gelinene kadar ortada kadın sanatçı yok bile denebilir. En önemli kadın sanatçı diyebileceğim J.M. Cameron bile son 50 sene de kavuşmuştur başlamıştır hak ettiği değere. Çünkü kadınlar o tarihten 1950'lere kadar bir bireyden daha çok birinin kızı veya birinin karısı imajındadır. Tek başına bir birey değillerdir. Modernleşme ile birlikte kadınlar birey kimliklerini kazanmaya başlar lakin artık çok geç kalınmıştır.
Bahsettiğim inanılmaz derece de basit bir kadınlar sanatta evrimleşmemiştir konusu değildir, bu söylem inanılmaz derecede saçmadır. Lakin 1000 yıllık bir süreç boyunca sadece erkekler değil kadınlarda erkek sanatına adapte olmuşlardır. Sonuçta bir kadın ile bir erkek arasında ki fark dünyanın en dip noktasıyla en üst noktası arasında ki farktan bile fazladır (Bkz:Venüs-Mars). Kadınlar bu işe genelde daha duygusal, daha içsel bakarken, erkekler daha çok tasarımsal, bilimsel gözle bakarlar. Bu yüzdendir ki genel de beğenilen kadın sanatçıların çalışmaları iyi bir tasarımdan yoksundur ve daha çok duygusal bağlamda yoğunlaşmıştır. Erkekler ise bunun tam tersine genelde duygusallığı ikinci plana atıp iyi bir tasarım, iyi bir altyapı gözüyle esere-ürüne yaklaşırlar. Ve şu anda dünyamızın geldiği noktada (Tabi Popüler Sanatın da bunda etkisi azımsanamaz.) kadınların işlerinin pek beğeneni olmaz. Sadece sinemada değil, resimde, heykelde, fotoğrafta vs.
Bu anlattıklarımdan ötürü ki genelde kadınlar sinemada pek yer edinemezler, edinenlerin genelde kendi izleyici kitlesi oluşur ve öyle tutunurlar ya da cinsi içgüdülerinin aksine "erkek" sanatı diyebileceğimiz şekilde yaklaşırlar konuya...
Arkadaş ne cinsiyetçiliği olacak, hadi Türkiye'de var diyelim, dünyanın her yerinde de mi var? Bir kadın yönetmen cillop gibi film çektiğinde tüh kaka mı diyoruz filme, hayır izleyip bağrımıza basıyoruz. Belki kadınların bu meseleğe ilgisi daha azdır bu mümkün, niye kimse kamyon şöförlüğünde cinsiyet konusunu tartışmıyor veya ne bileyim hemşirelikte cinsiyet, kadın kuaförlüğünde cinsiyet mesleklerini niye tartışmıyoruz? Bence bir engelleme, toplum baskısı filan yok, isteyen dişini sıkar çeker filmini. Sanki biz erkeğiz diye dört bir yandan kapılar açılıyor da kadınlar bu yüzden film çekemiyor:) Komik yani ne diyeyim.
Bu arada kimseye gönderme filan yapmadım, zaten başlığın içeriğini bile okumadan yazıyorum yani bence o derece gereksiz.
ali ata falan bak. takıl oralarda işte.. emel eve gel. *bütün mesele burda başlıyor*
Kadın yaratabilme-doğurganlık- yetisiyle doğduğu için belkide başka yaratma, üretme süreçlerinde bulunmayı gerektirecek motiflere sahip değillerdir. Bu yönüyle sanatla uğraşan erkekler kadınlardan rol çalıyor olabilirler.
Bunun yönetmenlikle doğrudan bir alakası yok aslında.
Kadınların çoğu, birçok meslekten dışlanmıştır zaten.
Klasik bir kadın-erkek eşitsizliğinin sonucu yani.
Hele ki yönetmenlik gibi iktidar isteyen bir meslekte bir kadının bir yerlere gelmesi zor.
(Kadınların doğal yeteneksizliği falan demek değil bu. Genel eşitsizliğin bir yansıması.)
Kadınlar yeni yeni iktidar isteyen mesleklerde ön plana çıkmaya başladılar. (Kadınlara tarih boyunca hep "annelikle" beraber düşünülebilecek hizmet görevleri layık görülmüştür. Hemşirelik gibi mesela.)
İş "adamı", bilim "adamı" denilmesiyle benzer bir durum bu.
İş kadını kelimesi yeni yeni çıkıyor meydana. Ya da bilim insanı...
Ben böyle genel bir resmin sonucu olarak görüyorum.
Bunun sebebi imkanlar değil. Şuan gayette kadın-erkek eşitliği sağlanmış durumda. Hatta öyle ki bazı ülkelerde feminizm akımıyla kadınlar daha üstün bile tutulmakta. Öyleki kadınları savunan erkek bulabilirsiniz ama erkekleri savunan kadın bulamazsınız. Kadın kendi faşizmini ilan ederken: ''vay be hakkını savunuyor'' denilirken, erkek kendi hakkını savununca geri kafalı oluyor. Erkek kişinin hesabı ödemesi konusuna hiç değinmiyorum. Kadınlar yaratıcılık, zeka, güç gerektiren işlerde geri kalmakta evet. Ama bunun sebebi imkanlardan çok; (bana değil evrime sövün) kadınların zeka, güç bakımından erkeklerden daha geri olmasıdır. Şimdi herkes ''kadın-erkek'' eşitliği demeden birşey söylemek istiyorum. Kadın-erkek eşitliği sosyal hayat için geçerlidir. Ama toplum baya bi çarpıtmış durumda bunu. ''Erkek kadından daha zekidir yaa'' dediğinizde ''hoop! kadın erkek eşittir!'' demeye başlarlar. Kadınları savunucam diye objektif bakış açısından da uzaklaşmamak lazım. Erkek kadından daha zeki ve güçlüdür. Ama sosyal hayatta tabiki eşit olmalılar. Buna kimsenin de itiraz etme hakkı yok.
Kısa kesiyorum. Evet, bunun yönetmenlikle doğrudan ilişkisi vardır.
Kadınların yönetici olduğu toplumlar için ne diyeceksin peki?
Alevilik /Bektaşilik "geleneksel olarak", -bugünki halinden bahsetmiyorum, kadınları erkeklerle eşit tutar, tutmuştur, dedeliğe eşit hatunluk vardır, İslam'ın baskılarından ötürü şekil değiştirmek durumunda kalmıştır, ama hala eşitlik etkileri görülmektedir az da olsa...
Neyse, uzar gider bu.
Ama Marx'a geri dönecek olursak, meselenin özel mülkiyetin devreye girmesiyle çok alakası var.
Biyolojik evrim, toplumsal evrimden bağımsız düşünülemez.
Kadınların biyolojik olarak yetkin olduğu şeyler ile erkeklerin biyolojik olarak yetkin olduğu şeyler arasında bir fark vardır. Ama her fark bir eşitsizliği doğurmaz. Farkları eşitsizlik haline getiren toplumsal evrimdir. içinde yaşanılan toplumsal mülkiyet düzenidir.