efexan122'ın bahsettiği örnek güzel bir örnek aslında. Oyuncaklarla oynamayı öğretmesi açısından bölümler çok büyük nimet. Ancak oyuncakları tanıdıktan sonra nasıl bir oyun kuracağımız bizim bilgimiz, hayal gücümüz, zekamız ve birikimimizle alakalı.
ied'in yazdıkları ise kafamdakilerin şekillenmesinde bir hayli etkili oldu. Çift anadal düşüncem hala aklımda. Bunun için ekstra bir uğraş içerisindeyim. Ancak "olursa iyi olur, olmazsa da sinema yolculuğunun sonu yada tıkanma noktası değil." fikrindeyim. Sanıyorum bu, bölüm okumak üzerine aklımda oluşan düşüncenin son şekli olacak.
Öte yandan, bölüm okusaydım eğer, öğrenme süresinin kısalacağını düşünüyordum. Hala da bu kanıdayım ancak "Neyi?" öğrenme süresi kısalacak bunu biraz daha netleştirmeye çalışıyorum. Görüntü yönetimi mi? Kamera kullanımı mı? Işık kullanımı mı? Oyuncu yönetimi mi? Bir setle çalışmayı mı? Bunlar teoriden çok pratik isteyen çalışmalar olduğu için, tam olarak "şöyle öğrenilir" demek zor. Bu belirsiklikte beni daha çok okumaya ve araştırmaya itiyor.
Öte yandan, bölüm okusaydım eğer, öğrenme süresinin kısalacağını düşünüyordum. Hala da bu kanıdayım ancak "Neyi?" öğrenme süresi kısalacak bunu biraz daha netleştirmeye çalışıyorum. Görüntü yönetimi mi? Kamera kullanımı mı? Işık kullanımı mı? Oyuncu yönetimi mi? Bir setle çalışmayı mı? Bunlar teoriden çok pratik isteyen çalışmalar olduğu için, tam olarak "şöyle öğrenilir" demek zor. Bu belirsiklikte beni daha çok okumaya ve araştırmaya itiyor.
Hocam, ilk defa müzikle ilgilenmek istediğimde, bende nereden başlamam gerektiğini ve ne üzerine ömrümü kullanmamın doğru olacağını düşünüp durdum. Ama birgün koro elemanı olarak konserlere çıktığımda, yavaş yavaş bu işin neresinin bana cazip geldiğini, tüm stresine rağmen nerede daha kendimi ifade edebileceğimi öğrenmeye başladım. Gel gör ki, İstanbul Üniversitesi Uluslararası ilişk bölümünü kazanmama rağmen hala derslere girmiyorum, çünkü kendimi iyi hissetmediğim bir yer cehennemden farksız. Bende senin gibi, senaryo ve yönetmenlik bölümlerini inceliyorum. Bunun yanında konservatuar sınavlarına kanun çalarak gireceğim, hayal et kafa karışıklığımı 😀
Umarım başarılı olursun, iyi çalışmalar.
herkes kendi karakterini akord etsin lütfen
Eline bir kamera aldığında bütün teoriler sona erer ve gerçekler başlar. Ama bu alan sana cazip geliyorsa, zevk alıyorsan, yaşamalısın sonuna kadar.
Bu kısmını çok beğendim.
teşekkür ederim.
herkes kendi karakterini akord etsin lütfen
Ezel Akay, film yönetmeyi oyuncak oynamaya benzetir. Bende görüşüne sonuna kadar katılıyorum. Sinema okulları olsun, oyunculuk kursları ya da konservatuarlar olsun, ne kadar uzmanlarından eğitim alsan da, nihayetinde bu oyunu nasıl oynayacağını kimse öğretemez. Çocukken de böyleydi. eğer imkanın olursa, setlere git, film çekimlerini yerinde gör. Orası sana sıcak geliyor mu bir bak.
İlk defa futbol takımına gideceğim zaman çok heyecanlıydım, gittim ve sahaya çıkmak için can attım. sahaya Çıktığımdaysa, dışarıdan izlemenin daha zevkli olduğunu gördüm. Çünkü izlerken yorulmuyordum, darbe görmüyordum, yönlendirilmek zorunda olmuyordum bir de en önemlisi kendimle rekabetim yoktu.
Kitaplar ve makaleler nihayetinde teorik kaynaklardır. Eline bir kamera aldığında bütün teoriler sona erer ve gerçekler başlar. Ama bu alan sana cazip geliyorsa, zevk alıyorsan, yaşamalısın sonuna kadar.
Bu arada seninle çok ortak yanımız varmış 🙂 başarılar dilerim.
İkinci mesajını da okuduktan sonra yaşadığın karmaşayı daha iyi anlayabildim. Ortak noktada öte ortak bir karmaşayı yaşıyoruz. Umarım karmaşa bitip, bir karar verdiğimizde kendimizi mutlu hissedeceğimiz bir işin başında oluruz.
İkinci mesajını da okuduktan sonra yaşadığın karmaşayı daha iyi anlayabildim. Ortak noktada öte ortak bir karmaşayı yaşıyoruz. Umarım karmaşa bitip, bir karar verdiğimizde kendimizi mutlu hissedeceğimiz bir işin başında oluruz.
inşallah...
herkes kendi karakterini akord etsin lütfen
Arkadaşlar bu forumda ve alaylı tayfadaki şu düşünceyi, anlamıyorum: Bir sinema tv öğrencisi eğitimi dışında eline kamera almamıştır, teoriğin dışına çıkmamıştır.Bu düşünceye nereden varıldığını merak ediyorum ben.Bakın Çanakkale'de 2.sınıf sinema tv okuyorum.Bu yıl 2yi bitirdim.Sektörde kamera asistanı olarak çalışıyorum.Yani bu iki yılda sıkça sinema seti gördüm.Bunun dışında okulun tanıtım filmini, bahar şenliklerinin resmi çekimlerini, çeşitli konferans ve mezuniyetleri ekibimle çekiyoruz.Bunlar da okul adına olan çekimler.Haftada bir kısa film çekiyoruz.Yani herkes haftada bir kere yönetmenlik yapıyor.Arkadaşlarımın setlerinde ise görüntü yönetmenliği, ışıkçılık, sanat, kurgu vs görevler yapıyorum.Yani bu süreçte hemen hemen hergün bir sette farklı bir görevde çalışıyorsunuz.Bu olay teoriğin dışında kalıyor, tamamen uygulama...Kısacası aldığınız teorik bilgiyle kalmıyorsunuz, o bilgiyi öğrendiğinizi ispatlamak zorundasınız.İspatlayabilen var, ispatlayamayan var.O kişilerin sorunu ve sorumluluğudur.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi - Sinema ve Televizyon
Bizim Ekip Yapım Prodüksiyon / Trt Haber
ONUR KURNAZ
[email protected]
Arkadaşlar bu forumda ve alaylı tayfadaki şu düşünceyi, anlamıyorum: Bir sinema tv öğrencisi eğitimi dışında eline kamera almamıştır, teoriğin dışına çıkmamıştır.Bu düşünceye nereden varıldığını merak ediyorum ben.Bakın Çanakkale'de 2.sınıf sinema tv okuyorum.Bu yıl 2yi bitirdim.Sektörde kamera asistanı olarak çalışıyorum.Yani bu iki yılda sıkça sinema seti gördüm.Bunun dışında okulun tanıtım filmini, bahar şenliklerinin resmi çekimlerini, çeşitli konferans ve mezuniyetleri ekibimle çekiyoruz.Bunlar da okul adına olan çekimler.Haftada bir kısa film çekiyoruz.Yani herkes haftada bir kere yönetmenlik yapıyor.Arkadaşlarımın setlerinde ise görüntü yönetmenliği, ışıkçılık, sanat, kurgu vs görevler yapıyorum.Yani bu süreçte hemen hemen hergün bir sette farklı bir görevde çalışıyorsunuz.Bu olay teoriğin dışında kalıyor, tamamen uygulama...Kısacası aldığınız teorik bilgiyle kalmıyorsunuz, o bilgiyi öğrendiğinizi ispatlamak zorundasınız.İspatlayabilen var, ispatlayamayan var.O kişilerin sorunu ve sorumluluğudur.
Bu bir eleştiri. Buna en çok sinema-tv öğrencilerinin katılması gerekir diye düşünüyorum. Bu kanıya nerden vardığıma gelince (en azından kendi adıma), Anadolu Üniversitesi öğrencisiyim. Festival, etkinlik, atölye kaçırmamaya çalışırım. Özellikle, gittiğim kısa film festivallerinde 3-5 kişi görmekten, atölye çalışmalarında en fazla 10 kişi görmekten, bu çalışmalar esnasında gelen amatörden de öte cahilce sorulardan bıktım usandım. Geçen hafta Midas kısa film festivali vardı. Son 5 gösterimde ben ve bir arkadaşımla kafenin çalışanlarından başka HİÇ KİMSE yoktu. İlk gün ise gelen 15 kişiden yalnızca 1 tanesi sinema tv öğrencisiydi. Hadi diyelim festival yerini saatini bilmiyorlardı. İletişim fakültesinin ORTA YERİNDEKİ bir sınıfta yapılan atölye çalışmalarında neden gelmiyor bu öğrenciler? Yada okulda yalnızca iletişim fakültesinin sahip olduğu ultra lüks imkanlardan neden faydalanmıyorlar? Örneğin bilgisayar laboratuvarında FinalCut yüklü 60 adet iMac var. Bu herkesin görebileceği bir manzara değil. Peki içerde kim var? Face bildirimlerini kontrol eden hanım ablalar. Eskişehir'de yapılan festivallerde hiç eskişehirden katılmış film var mı? Hayır. Nerde bu öğrenciler? Ne yapmaktalar? Neden birşeylerle ilgilenmiyorlar? HER SİNEMA-TV ÖĞRENCİSİ AYNI gibi bir anlam çıkartmak çok yalnış bu yazdıklarımdan. Ben yalnızca gözlemlerimi aktarıyorum. Sinirlenmekten ziyade ÜZÜLÜYORUM.
Anadolu üniversitesinin sahip olduğu paradan, imkanlardan ve o devasa kütüphaneden hepiniz haberdarsınızdır umarım. Kütüphane sorgulamasına girip kitap aratıyorum. Sinema raflarının olduğu kattan çıkmıyorum. Ve umuyorum bir günde sorgulattığım bir kitap "Rafta, Ödünç alınabilir" çıkmasın. "ÖDÜNÇTEDİR" yazsın. Alsınlar okusunlar değerlendirsinler.
En son başıma gelen bir olaydan da bahsetmek istiyorum. Blain Brown'un sinemada ışık üzerine bir kitabı var. Kitabı DOST, D&R ve İnsancıl Kitabecinde aradım ancak bulamamıştım.(Eskişehir) Kütüphane sayfasında yeni eklenenlerde kitabın Türkçe'sinin eklendiği haberini gördüm. Gördüğümde daha önceki kitabı geç götürdüğüm için cezam vardı ve kitap alamıyordum. Hemen telaş ettim, birinin adına almalıyım, birisi alıp geriz vermezse 20 gün beklemeyim diye düşündüm. Alamadım. Bu gün cezam bitti. Kitabı aldım geldim. Hiçkimse almamış kitabı. Sevineyim mi, üzüleyim mi bilemedim...
Uzun lafın kısası, sözümüz bölümü okuyanlara değil, okumayanlara...
Haklısınız böyle bir durum söz konusu.Bunu kişilere indirgemek gerek, bu eğitimi veren bölümlere kesersek cezayı biraz acımasızca olur.İlgisiz insan fazla.Elinin altındaki imkanları kullanamayanların da boş yere o sıraları işgal ettiğini düşünüyorum.Biz 10 tane Mac alınsın diye yapmadığımız etmediğimiz kalmadı.İmkanlar o kadar kötü ki okulda.Buna rağmen ne bulursak saldırıyoruz.Fakat benim eleştirdiğim konu bundan ziyade sadece teorik olarak eğitim verildiği kanısına varılması.Hep bir ağızdan bu söyleniyor.Komik olan da bizlerin kamerayı ilk defa okuldan mezun olduğumuzda elimize aldığımızın düşünülmesi.Bizler sabahlara kadar kurgu-montaj yapıp sabahlara kadar kendi filmlerimizin, reklam ve kliplerimizin çekimleriyle uğraşıyoruz.Her kim bu söylentileri başlatıyorsa sözüm o kişilere daha çok.Ve o kişileri bölümüme davet ediyorum derse katılmaları için.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi - Sinema ve Televizyon
Bizim Ekip Yapım Prodüksiyon / Trt Haber
ONUR KURNAZ
[email protected]
bu konu benim de aklıma geliyo bazı bazı, sinema tv okusam mı acaba diye, ancak üniversite belli bir disiplin verme, olanak sunma bakımından fayda sağlasa da, angarya ders ve işler de yapmak zorunda bırakıyordur diye düşünüyorum yani senin bir alanda uzmanlaşmana, istediğin işle ilgilenmene izin veren bir yapısı yok üniversitelerimizin, daha çok ortaya karışık salata cinsinden, her şeyden fikir sahibi yapmaya uğraşan ama hoşuna giden konuların dibine kadar gidemediğin dolayısıyla bilgi kirliliğinden önünü göremediğin bir yapı sunuyo 4 yıllık fakülteler.
yani üni.leri bu bakımdan eleştiriyorum ben, diğer yandan üniversitelerden istenen faydanın sağlanamamasının sebebi üni.nin kendisi değil sadece, asıl sorun düz liseden bu bölümlere gelinmesi. yani kamerayla, ışıkla, öyküyle vs. hatta ygs-lys sistemi yüzünden hiç bir şeyle doğru dürüst bir alakamızın olmadan üni.lere gitmemiz. kutucuk doldur, yönetmen ol müh. ol doktor ol vs.
ama neticede isyan etmenin de bir yararı yok, elimizden gelenin en iyisini yapmaya mecburuz her birimiz 🙂
saygılar...
Üşenmedim yazılanların hepsini okudum 🙂 , öncelikle bu ve benzer sorular kooparatif mantığıyla çözülmeyeceğini düşünüyorum , yani "x" ve "y" diye iki secenek sunup acaba hangisi beni doğru sonuca götürür diye fikir alamayız. Aldığımızı sanıyoruz, kararlarımızı buna göre vermeye calışıyoruz ama böyle ciddi bir soru bu şekilde sorulmamalı bence. Sinema okullarının eğitim ve öğretim kalite durumunu, mezunların başarı ve kendini ifade ve ikame edecek maddi manevi faydaları ( hem maddi geçinmek / hemde kreatif özgürlük ) sorulabilir. Şimdi baştaki denkleme dönersek ne sadece "x" ile ne de sadece "y" ile tek başına bir denklem kurulamaz, kurulamıyor. Biz farkında olmadan istiyoruz ki bir ok atalım ve hedefi tam ortasından vuralim, ama malesef boyle bir dunya yok. Ne turkiyede nede baska bir yerde. Okul lazım mı evet %110 lazım, ama okul bize ne sağlıyor bunu düşünmek lazım. Biz istemeden, uğraşmadan, kurcalamadan bir sey sağlamıyor. Ama biz dönüp okulu vs şartları suçluyoruz.
bazı arkadaşlar mesela sormuş sette mi öğrenmek lazım kurguyu, montajı atıyorum vs vs yi diye. bununla ilgili o kadar çok örnek var ki elimde. Sette bir şey öğrenmenin başında önemli olan bir kaç şeyden bahsedeceğim, pratik yapılan her yer için geçerli aslında bu... Öncelikle "kantitatif" yani sayısal üstünlük önemli değil. Yani "ben 50 tane sette bulundum" !!! e yani 🙂
Daha çok "kalitatif" üstünlük burada önemli. Set kalitesi, çalışan kalitesi, senin olayın neresinde olduğunun kalitesi. Yani öncelikle seçici olmalıyız, seçici olmayı öğrenmeliyiz, seçici olmayı tavsiye etmeliyiz. Yani sonuç olarak her hafta film çekmek size bir şey öğretmeyebilir, newyork sinema akademisinde okumakta öğretmeyebilir, ya da her hafta size ait olmayan bir sette yapacak bir iş yardım edecek birini aramakta öğretmeyebilir. Peki ne öğretecek bize derseniz her zaman dediğimi diyorum, başta çalışmak - araştırmak - istemek - seçici olmak - takip etmek ve birazda cesaret:)) Önce bunları tamamlayalım sonrasında okulda, sette, bizim seçimimiz...
Okulun kalitesi de önemli yani sinema tv okumak gerekli mi sorusuna verilecek tek cevap ;
bence,
Sana ve yerine göre değişir :))) demektir.
kötü iş kötü iştir en iyi teknoloji kullanılsa bile; iyi iş iyi iştir sadece kağıt kalem olsa bile....
Üşenmedim yazılanların hepsini okudum 🙂 , öncelikle bu ve benzer sorular kooparatif mantığıyla çözülmeyeceğini düşünüyorum , yani "x" ve "y" diye iki secenek sunup acaba hangisi beni doğru sonuca götürür diye fikir alamayız. Aldığımızı sanıyoruz, kararlarımızı buna göre vermeye calışıyoruz ama böyle ciddi bir soru bu şekilde sorulmamalı bence. Sinema okullarının eğitim ve öğretim kalite durumunu, mezunların başarı ve kendini ifade ve ikame edecek maddi manevi faydaları ( hem maddi geçinmek / hemde kreatif özgürlük ) sorulabilir. Şimdi baştaki denkleme dönersek ne sadece "x" ile ne de sadece "y" ile tek başına bir denklem kurulamaz, kurulamıyor. Biz farkında olmadan istiyoruz ki bir ok atalım ve hedefi tam ortasından vuralim, ama malesef boyle bir dunya yok. Ne turkiyede nede baska bir yerde. Okul lazım mı evet %110 lazım, ama okul bize ne sağlıyor bunu düşünmek lazım. Biz istemeden, uğraşmadan, kurcalamadan bir sey sağlamıyor. Ama biz dönüp okulu vs şartları suçluyoruz.
bazı arkadaşlar mesela sormuş sette mi öğrenmek lazım kurguyu, montajı atıyorum vs vs yi diye. bununla ilgili o kadar çok örnek var ki elimde. Sette bir şey öğrenmenin başında önemli olan bir kaç şeyden bahsedeceğim, pratik yapılan her yer için geçerli aslında bu... Öncelikle "kantitatif" yani sayısal üstünlük önemli değil. Yani "ben 50 tane sette bulundum" !!! e yani 🙂
Daha çok "kalitatif" üstünlük burada önemli. Set kalitesi, çalışan kalitesi, senin olayın neresinde olduğunun kalitesi. Yani öncelikle seçici olmalıyız, seçici olmayı öğrenmeliyiz, seçici olmayı tavsiye etmeliyiz. Yani sonuç olarak her hafta film çekmek size bir şey öğretmeyebilir, newyork sinema akademisinde okumakta öğretmeyebilir, ya da her hafta size ait olmayan bir sette yapacak bir iş yardım edecek birini aramakta öğretmeyebilir. Peki ne öğretecek bize derseniz her zaman dediğimi diyorum, başta çalışmak - araştırmak - istemek - seçici olmak - takip etmek ve birazda cesaret:)) Önce bunları tamamlayalım sonrasında okulda, sette, bizim seçimimiz...
Okulun kalitesi de önemli yani sinema tv okumak gerekli mi sorusuna verilecek tek cevap ;
bence,
Sana ve yerine göre değişir :))) demektir.
Aslında asıl merak ettiğim şey "okumalı mıyım yoksa okumamalı mıyım?" değildi. Ancak başlığı bu şekilde açmak, konuyu daha iyi özetler diye düşündüm. Soru zaten konu içinde de tam beklediğim cevabı verecek şekilde oluştu. "Sinema-TV okumanın, sıfırdan bir yönetmen olana dek katkısı nedir? Ne ölçüde önemlidir?" asıl cevabı aranan soruydu.
Okuyan arkadaşlardan bu konuda fikir almak istedim. Okumayan arkadaşların "şurası eksik kaldı, şu olmalıydı" dediler mi öğrenmek istedim. Tabiki okunmalı. "KÖTÜ BU OKULLAR" deyip okumamak değil mesele. Bir bölümü bırakıp o bölümü okumayı gerektirecek kadar "GEREKLİ Mİ?" (Bu cümlede kesinle bir kasıt veya ima yok)
İyi işlere imza atan yönetmenlerin kaçı bu bölümlerden mezun? Bu bölümlerden mezun olupta iyi işlere imza atan yönetmenler, eğer eğitimini almasalardı yinede yönetmen olabilirler miydi?
Bölümlerden faydalanma konusunda da birşeyler söylemem gerekirse, elbetteki içinde sinema sevgisi olmayan, bu yola emek harcamayan adama pekte birşey katmaz. Ancak bu kitle zaten bizim konumuz dahilinde bile değiller. Bizim merak ettiğimiz, üzerine konuşmak istediğimiz öğrenciler veya öğrenci olmayanlar; sinema kitaplarını başucundan ayırmayan, takip eden, üreten, tartışan, setlerde zaman geçiren, sürekli öğrenme çabası içerisinde olanlardır. Yani bölümü okusun yada okumasın bu işleri zaten yapıyor olan adama, bölüm okumanın getirisi ne derecede önemli veya vazgeçilmezdir?
Son olarak tekrar söylemek isterim: Asıl soru "Bölümler okunacak kadar iyi mi?" değil, "Başka bir bölümü bırakıp, sinema-tv'ye geçmeyi gerektirecek kadar gerekli mi?" dir. "Okumak ya da okumamak" bu anlamdadır.
vlad nickli arkadaşın tecrübeleri çok kıymetli, sayfayı baştan okudum da:)
oku bölümünü, kötü de bir bölümün yok, neticede yapımcı olacak olursan seni en çok ilgilendirecek şey çeko dur 🙂
atölyeler, festivaller kaçırmıyormuşsun zaten, kitaplarından yararlanıyormuşsun kütüphanenin, daha ne olsun canım benim 🙂
bu konu benim de aklıma geliyo bazı bazı, sinema tv okusam mı acaba diye, ancak üniversite belli bir disiplin verme, olanak sunma bakımından fayda sağlasa da, angarya ders ve işler de yapmak zorunda bırakıyordur diye düşünüyorum yani senin bir alanda uzmanlaşmana, istediğin işle ilgilenmene izin veren bir yapısı yok üniversitelerimizin, daha çok ortaya karışık salata cinsinden, her şeyden fikir sahibi yapmaya uğraşan ama hoşuna giden konuların dibine kadar gidemediğin dolayısıyla bilgi kirliliğinden önünü göremediğin bir yapı sunuyo 4 yıllık fakülteler.
yani üni.leri bu bakımdan eleştiriyorum ben, diğer yandan üniversitelerden istenen faydanın sağlanamamasının sebebi üni.nin kendisi değil sadece, asıl sorun düz liseden bu bölümlere gelinmesi. yani kamerayla, ışıkla, öyküyle vs. hatta ygs-lys sistemi yüzünden hiç bir şeyle doğru dürüst bir alakamızın olmadan üni.lere gitmemiz. kutucuk doldur, yönetmen ol müh. ol doktor ol vs.
ama neticede isyan etmenin de bir yararı yok, elimizden gelenin en iyisini yapmaya mecburuz her birimiz 🙂
saygılar...
evet bu konuda bir bakıma haklısınız bu bölüm kurgucu da yetiştiriyor yönetmen de görüntü yönetmeni de sinema eleştirmeni de ışıkçı da sesçi de hatta sanat yönetmeni bile yetiştiriyor.Yetiştiriyordan kastım eğitimini veriyor.Bu sayede bir sete gittiğinizde her alanda fikriniz oluyor.Alaylılara bakalım.Adam kamerayla başlamış ve bilgisi o işin tekniğinden öteye gidemiyor.Öte yandan eğitimin tamamını aldığınızda o planı çekerken bir kurgucu ve bir yönetmen gibi de düşünebiliyorsunuz.neler yapabileceğinizi kestiriyorsunuz.Zaten okullu olmanın en büyük avantajı budur.Ne olacağınıza da okurken karar veriyorsunuz ve kendinizi bu alanda daha fazla geliştirmeye başlıyorsunuz.Mesela senaryo alanında.Bu sizi 'ortaya karışık' ifadesinden ayırıyor.Ortaya karışığı alıyorsunuz, size artısı da senaryoyu yazarken daha fazla açıdan düşünmenizi sağlıyor.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi - Sinema ve Televizyon
Bizim Ekip Yapım Prodüksiyon / Trt Haber
ONUR KURNAZ
[email protected]
bu konu benim de aklıma geliyo bazı bazı, sinema tv okusam mı acaba diye, ancak üniversite belli bir disiplin verme, olanak sunma bakımından fayda sağlasa da, angarya ders ve işler de yapmak zorunda bırakıyordur diye düşünüyorum yani senin bir alanda uzmanlaşmana, istediğin işle ilgilenmene izin veren bir yapısı yok üniversitelerimizin, daha çok ortaya karışık salata cinsinden, her şeyden fikir sahibi yapmaya uğraşan ama hoşuna giden konuların dibine kadar gidemediğin dolayısıyla bilgi kirliliğinden önünü göremediğin bir yapı sunuyo 4 yıllık fakülteler.
yani üni.leri bu bakımdan eleştiriyorum ben, diğer yandan üniversitelerden istenen faydanın sağlanamamasının sebebi üni.nin kendisi değil sadece, asıl sorun düz liseden bu bölümlere gelinmesi. yani kamerayla, ışıkla, öyküyle vs. hatta ygs-lys sistemi yüzünden hiç bir şeyle doğru dürüst bir alakamızın olmadan üni.lere gitmemiz. kutucuk doldur, yönetmen ol müh. ol doktor ol vs.
ama neticede isyan etmenin de bir yararı yok, elimizden gelenin en iyisini yapmaya mecburuz her birimiz 🙂
saygılar...
evet bu konuda bir bakıma haklısınız bu bölüm kurgucu da yetiştiriyor yönetmen de görüntü yönetmeni de sinema eleştirmeni de ışıkçı da sesçi de hatta sanat yönetmeni bile yetiştiriyor.Yetiştiriyordan kastım eğitimini veriyor.Bu sayede bir sete gittiğinizde her alanda fikriniz oluyor.Alaylılara bakalım.Adam kamerayla başlamış ve bilgisi o işin tekniğinden öteye gidemiyor.Öte yandan eğitimin tamamını aldığınızda o planı çekerken bir kurgucu ve bir yönetmen gibi de düşünebiliyorsunuz.neler yapabileceğinizi kestiriyorsunuz.Zaten okullu olmanın en büyük avantajı budur.Ne olacağınıza da okurken karar veriyorsunuz ve kendinizi bu alanda daha fazla geliştirmeye başlıyorsunuz.Mesela senaryo alanında.Bu sizi 'ortaya karışık' ifadesinden ayırıyor.Ortaya karışığı alıyorsunuz, size artısı da senaryoyu yazarken daha fazla açıdan düşünmenizi sağlıyor.
ben de eğitimden yanayım ancak bu genel fikir edinme kısmı lisede olsa, üniversitede daha istediğin alana yönelebilirsin.
ya da mesela ilk 2 seneye sıkıştırırsın genel bilgileri, son 2 sene öğrencinin sadece istediği alanda eğitim almasına izin verirsin, yani zorunlu ders koymazsın son 2 seneye, gerçi belki öyle de yapılıyordur, müfredatı incelemedim hiç.
neticede şuan en büyük sorunumuz eğitimde, eğitim feryat figan, Başbakanımız sağolsun öğretmenlerimizi aşağılamakta, üniversite hocaları öğrencileri aşağılayarak ders işlemede, yayın kuruluşları akademisyenlerimizi ilk 500'e üniversitelerimiz giremiyor diyerek aşağılamakta. Dershaneler her an lise eğitimini aşağılamakta...Eğitimde alarm veriyoruz, memurlar.net te 2 seneye düz lise bitecek diye bir başlık vardı, tek umudum o benim, düz liseler boş adam yetiştiriyor, ah ah...
nereden geldim buraya ya 🙂
İntercapiller zaten kendini film sektörüne yakın gören insan lisede de kendini geliştiriyor.Böyle olması gerekir.Şahsen ben lisedeyken kısa film yarışmalarına katılıyordum, senaryolar yazıyordum .Herşeyi devletten beklememek gerek 😀
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi - Sinema ve Televizyon
Bizim Ekip Yapım Prodüksiyon / Trt Haber
ONUR KURNAZ
[email protected]