Forum

Sinema ; Bilim midi...
 

Sinema ; Bilim midir, bilim değilse Sinemabilim nedir ?

103 Gönderi
17 Üyeler
0 Reactions
16.5 K Görüntüleme
(@eraydinc)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Bir tartışma ortamında ''ne biliyorsam salıyım dışarı ,biri tutar'' mantığıyla hareket eden çok önemli insanlarla tartışma yapacak enerjiyi kendimde bulamıyorum.

Farkında değiliz ki çok güzel ve elit bir konu üzerinde ''tutmayın beni'' üslubuyla mesajlaşmak özellikle beni rahatsız ediyor.

Matematik diye birşey varmı diye bir tartışma ortamında ''aslında matematik yoktur,o soyut birşeydir,somutlar üzerinde kullanıldığı zaman ancak bir araçtır '' demek benim canımı yakar.

Aynı b.kun laciverti 🙂

Evet özgür sinema diyoruz , fakat özgürlükte bir kuraldır. Kuralları bilmeden yıkamıyoruz maalesef ...

eraydinc.com
vimeo.com/eraydinc

 
Gönderildi : 12/05/2009 1:20 am
(@franc)
Gönderi: 0
 

Matematik diye birşey varmı diye bir tartışma ortamında ''aslında matematik yoktur,o soyut birşeydir,somutlar üzerinde kullanıldığı zaman ancak bir araçtır '' demek benim canımı yakar.

Bu iyiydi.: )

Şu polemiğe katıldığımdan beri düşünüyorum, "ulan bilim desen, tam böyle somutluyamıyorsun, Kezzap'in dediği gibi bir temele oturtamiyorsun, değil desen içime sinmiyor". İlginç bir konu.

 
Gönderildi : 12/05/2009 2:46 am
(@sickman)
Gönderi: 0
 

Ben o kadar okudum hiç bir şey anlamadım yazılanlardan bir üslub tartışması arasından kırıntıları toplamaya çalışıyordum, sıkıldım. Bilim midir diyorsunuz şimdi sinemaya kesin olarak, yoksa bilimden destek alır falan mı yaygın görüş, kimsenin ne dediği belli değil çünkü. Eğer diyorsanız çok sağlam gelirim bak 4 sene sinema okulu falan da dinlemem :). Derdi bir anlayalım önce.

www.fadeoutstudios.com - www.soberworks.ist - www.budabi.tv

 
Gönderildi : 12/05/2009 3:40 am
(@hegel)
Gönderi: 0
 

Sinemanın sanat olup olmadığı 1930’lu, 40’lı yıllarda çok tartışıldı. Karşılıklı makaleler, kitaplar yazıldı. Andre Bazin, Christian Metz, Vsevolod Pudovkin, Dziga Vertov, Mihail Kaufman, Rudolf Arnheim, Peter Wollen gibi sinema kuramcıları bu uzun tartışmalar sonunda sanatın da ne olduğunu masaya yatırarak “sinemanın bir sanat olduğu” gerçeğinde birleştiler. Bununla ilgili Seçil Büker ve Oğuz Onaran’ın -Ali Ünal bilir- derlediği “Sinema Kuramları” diye bir kitap var Dost Kitapevinden çıkan. Çok, çok faydalı öğretici bir kitap. İnternette baktım ama buna benzer bilgiler veren bir yer göremedim. Siz biliyorsanız adresini verirseniz sevinirim. Kitaptan birkaç alıntı:

“…….Ressam ne denli becerikli olursa olsun, yapıtı her zaman kaçınılmaz bir öznelliğin rehini altındaydı. İnsanın varlığından ötürü görüntü konusunda bir kuşku kalıyordu……..İnsanın aradan çıkarak mekanik bir röprodüksiyonla yanılsama susuzluğumuzun tümüyle giderilmesi. Çözüm sonuçta değil başlangıçtaydı….Bütün sanatlar insanın varlığı üzerine kuruludur; ancak fotoğrafçılıktadır ki insanın yokluğundan zevk alırız………Bunun gibi, resim artık bir anda, benzerliğin daha aşağı bir uygulayımından, röprodüksiyon işlemlerinin bir ersatz’ından (yapay şey) başka bir şey değildir. Asıl cismin yerine yaklaşık bir kopyadan daha iyisini geçirmek gereksinimini bilinçaltımızdan söküp atabilecek görüntüyü bize ancak mercek verebilir. Bu görüntü de cismin kendisidir, fakat geçicilik olanağından kurtulmuştur………Bu durumda sinema, fotoğraf nesnelliğinin zaman içinde gerçekleştirilmesi olarak ortaya çıkmaktadır……Merceğin duygusuzluğu, bilmediğimiz ya da görmediğimiz bir dünyanın doğal görüntüsü olan fotoğraf üzerinde doğa, artık sanata öykünmekten de ileri bir iş yapar: Sanatçıya öykünür…….”

Fotoğraf Görüntüsünün Varlıkbilimi – Andre Bazin

“1. Göstergebilimi ilk önce Ferdinand de Saussure, Cenevre Üniversitesi’ndeki derslerinde ortaya attı. Saussure oldukça gelişmiş bir bilim dalı olan dilbilimin, gelecekte göstergebilimin özel bir dalı olacağını düşündü….”

Sinema ve Göstergebilim: Birkaç Bağlantı Noktası – Peter Wollen

Kimi film kuramcıları sinema göstergebilimi (semiotics ya da semiology) diye adlandırdıkları bilimi savunuyorlar. Semiotics terimi (eşanlamlı olarak semiology terimi) gösterge kuramı anlamına gelir. Dilbilim, bir gösterge dizgesi olarak dilin kuramı olduğundan, bir gösterge kuramıdır…………Göstergebilim üç ya da dört ayrı konunun toplamı. Bu konuların çok özenli bir şekilde araştırılmasının film araştırması için yararlı olup olmayacağı belli değil.”

Göstergebilim ve Sinema – Gilbert Harman

Ayrıca Umberto Eco da bu konu üzerine çok şey söylemiştir.

Sinemanın bilimselliğinden ancak bu şekilde söz edebiliriz.

Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer

http://kalemoynatanileayoynatannbulutuuyer.blogspot.com.tr

 
Gönderildi : 12/05/2009 4:19 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
 

Sinemanın sanat olup olmadığı 1930’lu, 40’lı yıllarda çok tartışıldı. Karşılıklı makaleler, kitaplar yazıldı. Andre Bazin, Christian Metz, Vsevolod Pudovkin, Dziga Vertov, Mihail Kaufman, Rudolf Arnheim, Peter Wollen gibi sinema kuramcıları bu uzun tartışmalar sonunda sanatın da ne olduğunu masaya yatırarak “sinemanın bir sanat olduğu” gerçeğinde birleştiler. Bununla ilgili Seçil Büker ve Oğuz Onaran’ın -Ali Ünal bilir- derlediği “Sinema Kuramları” diye bir kitap var Dost Kitapevinden çıkan. Çok, çok faydalı öğretici bir kitap. İnternette baktım ama buna benzer bilgiler veren bir yer göremedim. Siz biliyorsanız adresini verirseniz sevinirim. Kitaptan birkaç alıntı:

“…….Ressam ne denli becerikli olursa olsun, yapıtı her zaman kaçınılmaz bir öznelliğin rehini altındaydı. İnsanın varlığından ötürü görüntü konusunda bir kuşku kalıyordu……..İnsanın aradan çıkarak mekanik bir röprodüksiyonla yanılsama susuzluğumuzun tümüyle giderilmesi. Çözüm sonuçta değil başlangıçtaydı….Bütün sanatlar insanın varlığı üzerine kuruludur; ancak fotoğrafçılıktadır ki insanın yokluğundan zevk alırız………Bunun gibi, resim artık bir anda, benzerliğin daha aşağı bir uygulayımından, röprodüksiyon işlemlerinin bir ersatz’ından (yapay şey) başka bir şey değildir. Asıl cismin yerine yaklaşık bir kopyadan daha iyisini geçirmek gereksinimini bilinçaltımızdan söküp atabilecek görüntüyü bize ancak mercek verebilir. Bu görüntü de cismin kendisidir, fakat geçicilik olanağından kurtulmuştur………Bu durumda sinema, fotoğraf nesnelliğinin zaman içinde gerçekleştirilmesi olarak ortaya çıkmaktadır……Merceğin duygusuzluğu, bilmediğimiz ya da görmediğimiz bir dünyanın doğal görüntüsü olan fotoğraf üzerinde doğa, artık sanata öykünmekten de ileri bir iş yapar: Sanatçıya öykünür…….”

Fotoğraf Görüntüsünün Varlıkbilimi – Andre Bazin

“1. Göstergebilimi ilk önce Ferdinand de Saussure, Cenevre Üniversitesi’ndeki derslerinde ortaya attı. Saussure oldukça gelişmiş bir bilim dalı olan dilbilimin, gelecekte göstergebilimin özel bir dalı olacağını düşündü….”

Sinema ve Göstergebilim: Birkaç Bağlantı Noktası – Peter Wollen

Kimi film kuramcıları sinema göstergebilimi (semiotics ya da semiology) diye adlandırdıkları bilimi savunuyorlar. Semiotics terimi (eşanlamlı olarak semiology terimi) gösterge kuramı anlamına gelir. Dilbilim, bir gösterge dizgesi olarak dilin kuramı olduğundan, bir gösterge kuramıdır…………Göstergebilim üç ya da dört ayrı konunun toplamı. Bu konuların çok özenli bir şekilde araştırılmasının film araştırması için yararlı olup olmayacağı belli değil.”

Göstergebilim ve Sinema – Gilbert Harman

Ayrıca Umberto Eco da bu konu üzerine çok şey söylemiştir.

Sinemanın bilimselliğinden ancak bu şekilde söz edebiliriz.

Aynen budur abi! Roland Barthes var bir de, Sausseure ve Eco'yu tamamlayan.

1920'li yıllar zaten her şeyin bilimleşitirilmeye, rasyonelleştirilmeye çalışıldığı bir dönem.
Sinema da bundan payını alır, fakat Andre Bazîn'in açıklaması önemli bu konuda. "Sanatçıya öykünen" sözünü iyi anlamak lazım.
Temeline yerleştirilmiş bir öznelliğin olması, sinemayı bilimden tamamiyle ayırır.

Daha önce de dediğim gibi "göstergebilim" bir bilimsel methodtur.
Sadece sinemaya değil, herhangi bir şeye de bu methodla yaklaşabilirsin.
Method bilimseldir, ama yaklaşılan şey bilim değildir.

 
Gönderildi : 12/05/2009 7:05 pm
(@hegel)
Gönderi: 0
 

Doğru, Roland Barthes de var. Dil biliminden gelen Adorno, “Dil varlığın evidir” diyen M.Heidegger, Wittgenstein, edebiyatta yapısalcılığı başlatan C.Bremond, G.Genette, A.J.Greimas’ı sayabiliriz. İlk kez Fransa’da kullanılmaya başlayan bu yöntemi Levi-Strauss antropolojiye uyguladı. Jacques Lacan psikanalize uygulayarak Freud’un kuramını yeniden yorumladı ve bilinçaltının yapısının dilin yapısına uyduğunu iddia etti; Michel Foucault bilgi ve kültür sorununa yapısalcı yöntemle yaklaştı; Jacques Derrida felsefe tarihini ve felsefi metinleri bu yöntemle inceledi. Ne ki Lacan, Derrida, ve Foucault’un yapısalcılığı daha sonra “yapısalcılık-ötesi” (post-structuralism) adını alacaktır.

Daha fazlası için: Edebiyat Kuramları ve Eleştiri – Berna MORAN
Alt Başlıklar: Yansıtma Kuramları
Marksist Eleştiri
Yapısalcılık
Rus Biçimciliği
Alılmama v.b.
CEM Yayınevi

Marksizm ve Yapısalcılık
Murat Belge
Konuyla ilgili oldukça aydınlatıcı bir makale
http://www.birikimdergisi.com/birikim/dergiyazi.aspx?did=2&dsid=280&dyid=4473

Christian Metz’in “The İmaginary Signifier” adlı kitap makalesi, okunabildiği kadarıyla bile büyük kazanç. İngilizce bilenler için büyük nimet.

http://books.google.com.tr/books?id=Yoh0JAzSBUsC&dq=the+imaginary+signifier&printsec=frontcover&source=bn&hl=tr&ei=F4kJSsyFJtzKjAfAjKSRCw&sa=X&oi=book_result&ct=result&resnum=4#PPP1,M1

Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer

http://kalemoynatanileayoynatannbulutuuyer.blogspot.com.tr

 
Gönderildi : 12/05/2009 8:58 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
 

Abi sen cidden derya denizmişsin. 🙂

 
Gönderildi : 12/05/2009 11:14 pm
(@franc)
Gönderi: 0
 

Bu isimlerin ne dediğinden çok insanların ne düşündüğü daha önemlidir, çünkü ortada bir kesinlikten ziyade düşünceler vardir. Ve bu insanlar eminim bu işe yıllarını vermiş insanlardır, büyük insanlardır vs. v.s (hani 4 yıl biri okudu diye, az okumuş veya bir şey bilmiyormuş gibi sayılıyor ya, o olmasın diye değindim.: ) Bilimin matamatik dalında kesin bir şey vardır, 2+2= 4'dür aksini kanıtlamadığın sürece istediğini düşün, sonuç aynıdır ve bunu kabul etsende etmesenda dünya bu gerçekle döner, aksini kanıtlamaya açıktır, kesin bir ifade olsada aksini kanıtladığın anda insanlar bunu kabul eder. Ama bilimin farklı bir dalında durum değişiklik gösterir, örnek siyaset bilimi. Aksi kanıtlanmış, denenmiş çökmüş sistemler üzerinde bile hala çıkıp, bu, şu veya şunlar denilebiliyor. Ortada somutlayacağın bir görüş olunca, her kez kendi doğru bulduğuna yöneliyor. Ben bu yukardaki kişilerin 1920'de veya 40'larda üstünde tartışıp kabul ettiği düşünceyi kabul edemeyecem, belki o çağda olsam kabul edebilirdim ama bence o zaman sınıflamada bir yanlışlık yapılmış. Bilimin hızlı ilerlediği çağda, ki bir sürü yeni bilim dallarını beraberinde getirdiğini düşünürsek, sinemanin o zaman bilimin içinde değerlendirilmemesi bence yaşanılan zamanla alakalı gibime geliyor. Ben öyle kendi çapımda arkadaşlarımla sinema muhabbeti yakarken derim, sinema bence benim çağımda Matrix'den önce ve sonra diye ayrılır. Çok teferruata girmeden geçecem, Matrix'de kullanılan teknikler sinema için geliştirilmiştir, ve çekilemeyen filmler çekilmeye başlanmıştır. Olay teknolojinin yardımından faydalanmak değildir. Eger 1920 veya 40'larda yaşayan bu elemanları toplayıp bu çağa getirip Matrix'i izletseydiniz bence çoğunun fikri değişirdi. Matamatiksel hesaplarda, bilgisayardan faydalanmak veya teknolojinin diğer nimetlerinden faydalanıyor olmak, matamatiğin bilimdeki yerini değiştirmez gibime geliyor.

Sonuçta somut gerçekler üzerinde konuşamayacağımıza göre herkez kendi düşüncesini benimsiyecektir bu konuda. Bende kendi görüşümü dün gece düşüne düşüne bir temele oturttum. Kesin doğrudur demiyorum, ben bu şekilde kabul edecem, siyaset biliminde olduğu gibi.

Nesne tabanlı programlamacılıkta, her şeyi bir nesne olarak kabul edersin. Sonra nesneleri sınıflandırırısın. Bu şöyle avantajları beraberinde getirir. Büyük bir alış-veriş merkezinin otomasyonunu yazıyorsunuz misal. Önce yapılacak haraket tepeye herkezi kapsayacak, süpermarketteki her nesneyi işaret edecek bir sınıf yazarsın. Yazacağın sınıf herkezi işaret edebiliyor olması önemlidir, çünkü aradaki bağı bir yerde kaybederseniz, herkezin nesne olduğunu kabul ederek tepe sınıftan tekrar bağı yakalayabilirsiniz. En üst sınıfı yazıyoruz ismi SÜPER MARKET olsun, altına sınıfları döşemeye başlarsın, Ürün sınıfı, personel sınıfı v.s v.s, Ürün sınıfı içine, yiğecek, giyecek, takı, araba vs vs vs, dizersin. Giyim sinifi içine mağaza diye sınıf açarsın, mağazanın içine markaları yazarsın, her markanın içine, modelini vs.v.s ekleyerek gidersin. Müşteri geldiğinde şu marka, şunu nerde bulurum dediğinde, ona nokta atışı yaptırırsın, müşteri direk gideceği yere ulaşır. Süper Market sinifinda yapacağın her yenilik, alttaki sınıflarıda etkiler, ve tek tuşla bütün siniflara yeniliği adepte edersin. Yeni bir şey icat edildi ismide X olsun, X'ide nesne kabul edip sisteme adepte edebilirsin. Tekrardan sistemi baştan yazmazsın nesne tabanlı programlamacılığın felsefesini kabul edersen. (Terim kullanmadan yazmak baya zormuş bu arada : )

Velhasıl kelam tepe sınıfı yazarken tepeye gelecek nesne, alttakilerin hepsini işaret edebiliyor olmalıdır. Diğer türlü sistem çöker. Arabayıda Süper Markete işaret ettirebilirsin, satılan limonuda ama ikiside farklı siniflardadir. En son fişi alırken X Süper Market adı altında fişte toplarsın. Ve sirf araba için "bu üründür, diğerleride üründür fişe o zaman diğerlerinide yazıp arabayı koyu yazmazsın" sadece araba reyonundan aldığını yazarak gereksiz ayrıntılardan kurtulursun.
Kitaptan birkaç alıntı:
.
.

Bütün sanatlar insanın varlığı üzerine kuruludur
.
.

Eğer sanat insanların varlığı üstüne kuruluysa, insanın varlığı bilimsel verilerin üstüne kuruludur. Tabi yaratıcının kurduğu bir sistemden bahsediyorum. Bu noktada yaratıcıyı kabul edin, etmeyin aynı noktadayızdır, çünkü ortada bir sistem vardir ama tesadüfü sayarsın ama saymazsın ama sistemin belli bir veriye göre hesaplanabildiği ortadadır. Örnek Pi gibi veya 2+2=4 gibi : ) Burda şöyle bir durum ortaya çıkar, "Yönetmenin düşüncesini hesaplıyamazsın" diye. Aslında böyle değildir olay. Burda işleyiş sistemi aşşağıdaki gibidir. (yönetmenin düşüncesi hesaplanabilir aslinda ama bu noktada çok uçuk-kaçık ve konu ile alakasız mevzulara gideriz : )

Marketeki her şey üründür, ama gidip "bana ürün ver" diyemezsiniz. Ürün ordaki nesneleri işaretleyen nesnenin sınıfıdır.

Burda önce bilim sinifi yazip bilimden sanatı kalıtabilirsin. Sonuçta dilbilimide bir bilimdir, edebiyatta, fizik, matematik, sinema, savaş, yaşamak, siyaset, düşünmek vs.v s. Bunu direk bilimin içine almazsında, Sanat diye bir sinif yazarsın bilimin içine, ve onun içine alırsın bunları. Sanat tüm bu saydıklarımı işaret edebilir. Sanatıda bilime işaret ettirirsin. Süper market örneğindeki gibi fişe sadece bilim yazıpta geçebilirsin veya "Sanat"tır dersin ama özünde oda bir bilimdir. Buda şunu sağlar benim düşünceme göre bu konudaki herkez hakli : )

Bu benim şahsi görüşümdür. Şimdi böyle sınıflara ayırıp, kalıplara sıkıştırmış olmaktan dolayı eminim biri çıkıp diyecektir "lan olum niye böyle kalıplara sıkıştırıyorsun kendini" diye. Dediğim gibi şahsi görüşümdür, sadece paylaşmak istedim düşüncemi, aksi düşünceye açığımdır ama bu şimdilik daha yakın geliyor bana...

NOT: Çok düzensiz bir yazı oldu, onun için okuyan arkadaşlardan özür dilerim. Ama kafamdakini özetleterek yazıya geçirmekte sıkıntı çeken biriyimdir. Diğer türlü her halde bunun 5 katı uzunluğunda bir yazı yazmam gerekirdi : )

 
Gönderildi : 12/05/2009 11:17 pm
(@btatar)
Gönderi: 0
 

Tartışmanın tamamını okumadım ama kafama göre ortaya birşeyler yazayım başlık iyice rating alsın dedim. sinemanın bilim olması ne alaka ya? Fakültesi olan herşey bilim dalı mi oluyor? Sinemaya bilim demek için hem bilimden hem felsefeden hem türkçeden hem sosyolojiden hem sanattan aynı anda anlamamak gerekiyor. O da bi başarı gerçi. 4 paragraf bilim olmadığını açıklamaya gerek yok 300 sayfa kitap da yapsanız anlamayan anlamaz çünkü sinemaya bilim diyen adam zaten 300 sayfalık kitabı okumaz galiba 😀 hem Hem 2001 matrix'ten çok daha büyük bir dönüm noktası değil mi :d

http://www.birkantatar.com

 
Gönderildi : 13/05/2009 3:05 am
(@eraydinc)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Tartışmanın tamamını okumadım ama kafama göre ortaya birşeyler yazayım başlık iyice rating alsın dedim. sinemanın bilim olması ne alaka ya? Fakültesi olan herşey bilim dalı mi oluyor? Sinemaya bilim demek için hem bilimden hem felsefeden hem türkçeden hem sosyolojiden hem sanattan aynı anda anlamamak gerekiyor. O da bi başarı gerçi. 4 paragraf bilim olmadığını açıklamaya gerek yok 300 sayfa kitap da yapsanız anlamayan anlamaz çünkü sinemaya bilim diyen adam zaten 300 sayfalık kitabı okumaz galiba 😀 hem Hem 2001 matrix'ten çok daha büyük bir dönüm noktası değil mi :d
Ah şu ikinci el kişisel görüşler ...

Sinema yapan bilimadamımıdır ?

Kafanızdaki bilim ve bilimadamı imge ve simgelerinden kurtulun.

Pavlonun köpeği, dünyanın en önemli 10 bilimsel buluşu arasındadır.

Şimdi bizde köpekleri değil insanları inceleyelim.

Bir insanı bir kısa filmle asansör korkusunu kazanabilirmi ?,Fobilerinden kurtulabilirmi? Katil olma potansiyeli köreltilebilinirmi ? Vs vs.

Evet yapıldı pavlov köpeğine yapınca bilimsel oluyoda, biz insanlara yapınca mı bilimsel olmuyo ?

(Çok basit bir dille anlatıyorum, kültürel kapasiteyi kuantum sıçramasıvari bir şekilde ordan burdan yazarak gösterilmeye hiç gerek gerek yok )

''her'' Sinema filmi bilim değildir. Sinemanın kendisi bir bilimdir.

eraydinc.com
vimeo.com/eraydinc

 
Gönderildi : 13/05/2009 3:49 am
(@mustafakenan)
Gönderi: 0
 

sinemaya bilim demek işemeye bilim demek kadar makuldür.

dünyada birbiri ile sıfır bağlantı olan "şey" yok. bir sanat dalı ile "bilim" arasında bağlantılar ve çakışmalar olmasından da daha doğal birşey yok.. ama siz bu bağlantılardan ötürü bunları bilim diye değerlendirmeye kalkarsanız bu
hayatında çay bardağını ilk defa görmüş,hiç çay içmemiş birinin çay kaşığı ile çayı bir tutmasına benzer. daha hangisi karıştırmaya yarıyor hangisi içiliyor, hangisi "iş yapıyor" hangisi "tad veriyor" ayırdına tam varamamıştır.

hadi bilim ile sinema sanatı arasında ki bağlantı ve ilişkileri tartışalımda sinema bilimdir değildir başlığı/sorusu komik... okuyan olur güler bize.. yaklaşımların bazıları temelin akvaryumun varsa sende ipnesun fıkrasına benziyor.

 
Gönderildi : 13/05/2009 4:08 am
(@franc)
Gönderi: 0
 

Biyoloji bir bilimdir. İşemek biyolojinin içinde "boşaltım sistemi" adı altında bir konuda işlenir, argosu işemektir ama bunu farklı şekilde isimlendirir biyoloji. Biyolojinin bir dalıdır, doğal olarak boşaltım sistemi bir bilimdir. Tıpda karşımıza "Üroloji" olarakda çıkar bu konu, sanırım Tıp'da bir bilimdir itirazın yoksa tabi...
sinemaya bilim demek işemeye bilim demek kadar makuldür.

Demekki sanada makul gelecek bundan sonra sinemaya bilim demek... Çekinme yaz, kimse kınamaz : )

 
Gönderildi : 13/05/2009 5:10 am
(@mustafakenan)
Gönderi: 0
 

franc ben seninle bilim sanat ve felsefeyi yüzyüze konuşmak tartışmak istiyorum...

 
Gönderildi : 13/05/2009 6:18 am
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

1)
Bu konu çok derin, geniş, üzerine söylenebilecek çok fazla şeyin olduğu bir konu. Başlığı açan arkadaşta pek açıklayıcı olmamış, yani sanat-bilim-teknoloji üçgeninde nasıl bir bağ kurmaya çalıştığını, bunun üzerine neler söylemek yada duymak istediğini belirtmemiş.

Ve olaya nasıl, ne amaçla yaklaşıldığı önemli. Hangi açıdan yaklaşıldığı netleştirilmezse birbiriyle çokta bağlantılı olmayan mesajlardan oluşan, okuması keyifli ama net bir sonuca ulaşılması güç bir başlığımız olur.

Önce "sanat-sinema-bilim-teknoloji arasında nasıl bir bağ üzerine konuşuyoruz, neyi arıyoruz diye bir tespit yapmalıyız ki söylenecekleri ona göre biçimlendirelim.

2)

KEzzAP'ın "çay, bilimsel gerçeklerle bağlantılı olarak demlenir, ama çay demlemek bilim değildir" ve Kenan'ın "dünyada birbiri ile sıfır bağlantıda olan "şey" yok" tespitleri gayet doğrudur. KEzzAP'ınki tartışılan konunun çözümünün "başlangıç/çıkış" cümlesidir. Kenan'ın ki ise bitiş/sonuç cümlesi. Konu mulaktır, bakış açısına göre farklı tespitlere varılır ama bu iki önermenin ışığında biçimlenecektir.

3)

Sinema bir sanattır. Sanat ve bilim farklı yaklaşımlarla, yöntemlerle icra edilirler. Sanatta her zaman "duygusal etkileşimlerle estetik" aranır. Bilimde "kanıtlama esasıyla gerçek" aranır. Tamamen farklı yaklaşım ve yöntemlerdir bunlar. "Estetik/estetize edilmiş bilim", "gerçekçi sinema" gibi tarzların varlığı iki odağı birbirine yaklaştırıyor olabilir ama bu girişimler sadece birer "etkileşim"dir. Esas'ların değişiyor olması değildir. Sinema bir bilim değildir, hiç olmamıştır. Sinemanın bilimin ürünlerinden (teknoloji) yararlanması zaten onu bir bilim yapmaz. Bilimin sanatı incelemesi de bilim adamını sanatçı yapmaz.

Esas incelenmesi gereken şey şudur bence: bilim mi sanatı daha derin incelemektedir yoksa sanat mı bilimi? Hangisi, diğeri için daha derin fikre sahiptir? Hangisi, diğeri üzerine daha net tespitler yapabilmiştir?

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 13/05/2009 1:21 pm
(@hegel)
Gönderi: 0
 

....Ben öyle kendi çapımda arkadaşlarımla sinema muhabbeti yakarken derim, sinema bence benim çağımda Matrix'den önce ve sonra diye ayrılır. Çok teferruata girmeden geçecem, Matrix'de kullanılan teknikler sinema için geliştirilmiştir, ve çekilemeyen filmler çekilmeye başlanmıştır. Olay teknolojinin yardımından faydalanmak değildir. Eger 1920 veya 40'larda yaşayan bu elemanları toplayıp bu çağa getirip Matrix'i izletseydiniz bence çoğunun fikri değişirdi.. ...

Kafa yorup uzun uzun yazman güzel. Zamanımızda bu pek takdir edilen bir erdem değil artık.

“Matrix” gökten zembille inmediğine göre, Wachowski kardeşler bu kuramcılara da bir şeyler borçludurlar değil mi? Genç bünyelerin genelinde, 90’dan önce sinema yokmuş gibi bir zihniyet var. Bence uğraştığımız ya da sevdiğimiz konunun köklerini araştırmak bize çok şey kazandırır. Köke kadar inip, ulaştığı noktayı gözlemlersek, kendi yaptığımız işlerde de, “o tuhaf kopukluk” hissini yaşamayız. Ayrıca sinema için çok gerilere de gitmeye gerek yok. Ne olmuş, ne bitmiş 300-400 sayfalık bir kitaptan rahatlıkla öğrenilebilir. Ayrıca tarzın hoşuma gitmiyor değil; alınıp küsmüyorsun. Ama dediğim gibi “bugün geçmişin bütünü” değildir. Günümüze, yapılanlara bir bakışta bütün olanları göremeyiz, eşelemek lazım.

Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer

http://kalemoynatanileayoynatannbulutuuyer.blogspot.com.tr

 
Gönderildi : 13/05/2009 4:27 pm
Sayfa 4 / 7
Paylaş: