Hocam mercek kullanmak optik biliminden yararlanmak ise, kasede manyetik kayıt yapmak fizikten, filmi banyo etmek kimyadan yararlanmak ise haklısın. Ama aslında bunlara bilim değil teknoloji demek gerekir. Çünkü bilim yeni birşeyler üretir. Örneğin filmi banyo ederken yeni birşey üretmeyiz, mevcut bulunmuş teknolojiyi kullanırız. Sanırım karışıklık burda ortaya çıkıyor...
- baço
''sinema aynı zamanda göstergebilimdir '' dediğimiz zaman ne yapıcaz peki,nasıl çıkıcaz işin içinden ...
eraydinc.com
vimeo.com/eraydinc
''sinema aynı zamanda göstergebilimdir '' dediğimiz zaman ne yapıcaz peki,nasıl çıkıcaz işin içinden ...
Şöyle: Ben demiyorum mesela.
Sen nasıl çıkacaksın şimdi işin içinden?
Sinema benim için silahtır. Ve bu yüzden bir bilimdir. Baconun dediğine cevap olsun diye diyorum, ben bir film ürettim ve onu bir telkin silahı olarak kullanıyorum. Bu bir icat mıdır, değil midir? Ama mesela kalaşnikof da benim için çok güzel bir silahtır ve tam bir sanat eseridir. O yüzden bilim aslında sanat, sanat da aslında bilimdir (Hadi bunun içinden çıkın).
NOt: tartışmaya katkıda bulunmayı istemek bir yana "tartışmanın yeri burası değilidir"i göstermek istedim. Forumda "Sinema nedir" başlığı açılsa daha akilane olur.
Yapmayın. Aynı Big Bang'in çocuklarıyız hepimiz...
Bu konu filmcilik üzerine tartışmalar yorumlar bölümüne taşınsa güzel olur.
Sanat, bilim ve teknoloji birbirini destekleyen şeylerdir. Ressamın kullandığı boyalar kimyanın eseridir, müzik enstrumanları fiziğin eseridir, kamera fiziğin eseridir, mikrofon da öyle, montajda kullanılan bilgisayarlar ya da kimyasallar da bilimin ortaya çıkardığı teknolojinin eseridir. Sadece sinemayı değil, sanat-bilim-teknoloji üçlüsünü birbirinden bağımsız düşünmek yersiz. Forumda neden şu kamerayı mı alsam bu kamerayı mı alsam diye konular açılıyor, neden hangi mikrofonun daha iyi olduğu tartışılıyor? Çünkü daha iyi verim alınan teknoloji, sanatta daha iyi sonuçlar almayı sağlıyor, teknoloji de bilimsel çalışmalarla gelişiyor.
Sonuç: Sinema sanattır. Sanat teknolojiden, teknoloji bilimden bağımsız değildir.
Benim "Ben" dediğim bedenim mi, yoksa ben mi?
Sinemanın gelişmesinde bilimin katkısı yadsınamaz. Örneğin, hareketli görüntünün icadında büyük ölçüde tıptan yararlanılmıştır. Uzun denemeler sonunda anlaşılmıştır ki saniyede 11 kare izlediğinde, bu kareler tek tek seçilememekte, gözün seçme işlevi yetersiz kalmakta, sanki görüntü hareket ediyormuş gibi algılanmaktadır. Gene sinematografinin ve kurgunun temellerinde büyük ölçüde tıptan faydalanılmıştır. Sovyet Rusya'sında sinema kuramcıları günlerce, "Biz bir görüntüyü nasıl kurgularız da izleyicinin algısını bozmayız ve zorlamayız?" diye tartışmışlar ve denemeler yapmışlardır. Bugün kullandığımız aks diğer adıyla 180 derece kuralı, devamlılık gibi kurallar bilimsel bir birikimin ürünüdür. Yani en azından bilim, bir araç olarak sinemanın içinde yıllardan beri vardır.
Sinemanın teknolojiyle olan alakası yadsınamaz. Teknoloji de bilimsel araştırmayla ilerlediğine göre bir şekilde bağlantılılar tabi. Aslında bir çok sanat dalı hayatın kendisi gibi teknolojiyle alakalı. Müzik ile sinema aralaında en alakalı olanları belki de ama diğerlerinin de alakası var bir şekilde. Geleneksel olan yaklaşım her zaman korunacaktır tabi ama teknoloji her şeyi olduğu gibi sanatı da eviriyor.
Bu konu çok derin, geniş, üzerine söylenebilecek çok fazla şeyin olduğu bir konu. Başlığı açan arkadaşta pek açıklayıcı olmamış, yani sanat-bilim-teknoloji üçgeninde nasıl bir bağ kurmaya çalıştığını, bunun üzerine neler söylemek yada duymak istediğini belirtmemiş.
Ve olaya nasıl, ne amaçla yaklaşıldığı önemli. Hangi açıdan yaklaşıldığı netleştirilmezse birbiriyle çokta bağlantılı olmayan mesajlardan oluşan, okuması keyifli ama net bir sonuca ulaşılması güç bir başlığımız olur.
Önce "sanat-sinema-bilim-teknoloji arasında nasıl bir bağ üzerine konuşuyoruz, neyi arıyoruz diye bir tespit yapmalıyız ki söylenecekleri ona göre biçimlendirelim.
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Sinemanın bilimle ilişkisi ayrı bir şey, sinemanın bilim olması ayrı bir şey!
Bir şeyin bilim olması için,
Nesnel bir gerçekliği temel alması gerekir, temel aldığı nesnel gerçekliğin geçerliliğini deneyle irdeleyip doğrulanabilirliğini -yanlışlanabilirliğini- test edilebilmesi gerekir.
Şimdi soruyorum, bilim olduğunu iddia edenlerin bu soruya cevap vermeleri gerekir, çünkü bilim üzerine konuşuyorsak yine bilimsel hareket edip tanımlara uygunluğu tartışılmalıdır. Bu soruya verilecek net cevap, her şeyi netleştirir.
Sinemanın temel aldığı nesnel gerçeklik nedir? (Bilimin ki doğadır! Ya da insan / doğa, insan / insan ilişkisinin nesnel verileridir. -sosyoloji, psikoloji)
Her şeyden önemlisi sinemanın nesnel gerçekliği nasıl test edilebilir? (Bilim deneyle, gözlemle, anketlerle vs.)
Ama tekrar söylüyorum sinemayı bir bilim olarak kabul eden bir akımı kabul ediyor olabilirsiniz.
Ama hiçbir akımın sinemanın ya da sanatın mutlak özünü değiştiremeyeceği gibi bu da değiştirmez elbette.
Zaten değiştirebiliyor olsaydı sinema özünde gerçekten bilim olurdu.
Göstergebilim meselesine gelince ise eray arkadaşım şunu söylemeliyim.
Sanırım göstergebilim'in anlamını bilmiyorsun.
Göstergebilim bir methodtur, bakılan şeyi anlama methodu diyebiliriz kısaca. (Örneğin Roland Barthes abimiz marksist bir perspektiften yaklaşarak, her görünen şeyin ideolojik bir altyapısı olduğunu iddia etmiş ve bunun için birtakım bilimsel inceleme methodları ortaya koymuştur.)
Yani sinemaya göstergebilimsel olarak bakabilirsin, Sabo terliğe de bakabildiğin gibi, bamyaya da bakabildiğin gibi.
Ama bu bakış ne sabo terliği ne de bamyayı bilim yapar!
Sinema bir bilim dalı değildir tabi, ama Kezzap sinema ne kadar bilim değilse psikoloji de o kadar bilim değildir. Sinema yapan insanların metod kullanıyor olması, bazı kesinleşmiş kuramlara ve yaklaşımlara sahip olması bunun tersine giderek film yapılmayacağı anlamına gelmediği için sinema sanat oluyor. Yoksa her film doğrulanması gereken bir tez değildir, bir görüştür ve doğrulanması-çürütülmesi gerekmez. Öyle bir ihtiyaca cevap vermez filmler.
kezzap da aynı şeyi söylemiş: bilim ve sanat biraraya gelmez, gelemez, aynı cümle içinde kullanılmaları bile yasaklanmalı şeklinde.
ali ünal ve kezzap tahminen sosyal bilimler alanında eğitim almışlar. yanılıyor da olabilirim elbette ama çok bilinen bir kalıptır bu. çünkü sosyal bilimler alanından olanlar genelde pozitif bilimler dünyasını dışlama eğilimi gösterirler. bilim öyle bir köşede kendi halinde takılsın bizim dünyamız tamamen ondan izole ve bizim kontrolümüz altında kalsın isterler.
sanat ve sinema da bilimden ve matematikten asla soyutlanamaz. insan algısı da, insan zekası da, hatta duyguları da, tepkileri de bilimin ilgi alanı içindedir. bilim sizin mistik bir değer yüklediğiniz o insani hallerin ardındaki mekanizmayı ortaya çıkarmaya çalışır. örneğin bir insan neden güler, neden ağlar gibi sorular gayet bilimin ilgi alanındadır.
ikincisi en basitinden adobe premiere veya after effects gibi bir programı ele alalım. bu sinamacının bilgisayarı başında sinema üretebilmesi için yeterli bir araç aslında. getirdiği her özellik araç sinema anlatımda yeni bir adım yeni bir ufuk sayılabilir. ondan sonra çekilecek filmlerin havası, duygusu bu yeni özelliklerin öncülüğünde evrilir.
gel gelelim premiere'e eklenen yeni bir özellik sinemacıların ihtiyacı, deneyimi ve talebi sonucu ortaya çıkmaz. mühendislik alanında, muhtemelen başka uygulama alanları da düşünülerek yapılmış çalışmaların yansımasıdır.
ya da örneğin renk nedir, nasıl yaratılır, nasıl temsil edilir, nasıl saklanır, nasıl aynı şekilde yeniden yaratılır, hangi renkler yeninden üretilebilir hangileri üretilemez, arzu edilen renkten ne kadarlık bir sapmayı izleyici algılar ne kadarını tolere eder gibi sinema için hayati soruların hiçbiri sanatın konusu değildir.
en basiti düzgün bir görsel kompozisyonun vazgeçilmezi kontrast oluşturan renkler renk çarkının doğrudan uygulamasından ibarettir. pazarda domatesleri daha çekici görünsün isteyen pazarcının domatesleri yeşille kombine etmesi ilham tanrıçasının kendisine bir armağanından ibaret değildir.
kısaca öyle bilimden soyut idealize sinema diye bir şey olamaz.
- zaman ne çabuk geçiyor.
- zaman duruyor da içinden biz geçiyoruz galiba.
Sinema bir bilim dalı değildir tabi, ama Kezzap sinema ne kadar bilim değilse psikoloji de o kadar bilim değildir. Sinema yapan insanların metod kullanıyor olması, bazı kesinleşmiş kuramlara ve yaklaşımlara sahip olması bunun tersine giderek film yapılmayacağı anlamına gelmediği için sinema sanat oluyor. Yoksa her film doğrulanması gereken bir tez değildir, bir görüştür ve doğrulanması-çürütülmesi gerekmez. Öyle bir ihtiyaca cevap vermez filmler.
Tabi canım! Bana kalırsa sosyoloji de bilim değildir de, hani çok tartışmalı konular, ve asıl tartışılması gereken onlar ama hani ciddi bir kabul var sosyoloji ve psikolojinin bilim olduğuna dair, yani o kabul çerçevesinde yaklaşırsak diye yazdım onu.
Davranışçı okuldan, Freudian okula kadar herkes bir çeşit bilim olduğunu iddia eder psikolojinin ve cidden temelleri de sağlamdır.
Ama örneğin Yalom'un psikoloji yaklaşımına bilim diyemeyiz, çünkü tamamiyle bilimin reddi üzerine kurulmuştur zaten.
Gerçi onu da bilimselleştirmeye çalışanlar çıkıyor, mutlu olmanın 50 yolu gibi, ya da kişisel gelişim kitapları gibi methodlara dökmeye çalışıyorlar ama yalnızca Yalom'a baktığımızda gayet de anti-bilimsel, anlık, öznel, değişebilir yöntemlerle hastalarının kendi kendilerini tedavi etmelerini sağlar.
Zepracığım, önce dediğimi anlamalısın.
Senin dediğinden farklı bir şey söylemiyorum ki.
"Sanat bilimi kullanır diyorum" sense, "KEzzAP öyle diyor ama aslında şöyle, Sanat bilimi kullanır" diyorsun 🙂
Tekrar tekrar söylüyorum:
Sinemanın bilimi kullanması sinemayı bilim yapmaz!
Çay demlemek için suyun 100 derecede kaynaması gerekir. Fakat herkes çayı farklı demler.
Bunu kabul edersek yine şunu söyleriz. Çay yaparken bilimsel yöntemler kullanılır, fakat çay yapmak bilim değildir!
Eğer bunun da bilim olduğunu iddia ediyorsanız çayoloji bölümünü açmanızı beklerim.
Sosyal bilimlerde okuyorum evet.
Siyaset Bilimi 4. sınıf öğrencisiyim. Mezun oluyorum sanırım bu dönem.
Temel bir tartışma senin bahsettiğin.
Ben açıkcası siyasetin de sosyal olanın da bilim olabileceğini kabul etmiyor değilim.
Ama özünde bilim olamaz. Sinema için söylediğim şey burada da geçerli.
Bilimsel yöntemleri kullanır ama bu yöntemleri kullanması onu bilim yapmaz.
Örneğin Marksizm:
Temeli çok bilimseldir.
Ekonomik determinizm.
Ne demektir?
Tüm insan ilişkilerinin kaynağı -eşitsizliklerin kaynağı- en son raddede biçimleri değişse de ekonomiktir.
Gördüğümüz farklı ilişki biçimlerinin en temelinde yine ekonomi yatar.
Değişen biçimleri de tarihsel açıdan inceler.
Fakat zaman geçer, bilim genel olarak bilimin kendisi tarafından kurcalanmaya başlar. (quantum fiziği mesela. Bilimin kendi elleriyle kendini yok etmesi gibi bir şey. Rastlantısallığın ve olasılığın ortaya çıkışı)
Paradigmatik bir değişim olur (modernite -> post-modernite) bundan Marksizm'in özü de etkilenir mesela.
Artık ekonomik determinizm'i kabul etmeyen tonla marksist var. Yani siyaset'in bilimliği de reddedilebilir.
Bana kalırsa edilmelidir de çünkü zaten bilim değildir, modernite sebebiyle bilim yapılmaya çalışılmıştır, olmamıştır.
Şimdi sizler de sinemayı bilim yapmaya çalışıyorsunuz ama yapamayacaksınız, yapamazsınız, bundan 90 sene önce belki olurdu, ki oldurmuşları da vardır (Sovyet Sineması, Faşist Sinema vs.) ama bu bilimselliğin reddedilebiliyor oluşu zaten bilimsel olmadığı anlamına gelir.
Sinemanın bir bilim olmasına dair dünyada kabul görmüş herhangi bir görüş var mı? Ya da bunu belirten bir bilim adamı var mı? Bu biraz sanat/zanaat tartışmasına benziyor çünkü. Bu işin uzmanlarından biri çıkıp da sinema bilimdir demiş mi?
- baço
kezzap ben yazarken son mesajların yoktu. önceki sayfadaki mesajını kastederek yazmıştım. orda da gayet sert bir şekilde şöyle diyorsun:
"Bana kalırsa da sanat ve bilim birbirinin yanına bile sokulamaz.
Sokulmamalıdır. "
- zaman ne çabuk geçiyor.
- zaman duruyor da içinden biz geçiyoruz galiba.