Ben bu filmlerin baya baya bir hastası olmayı başladım 2 senedir falan. Yavaş yavaş damarlarıma akmaya başladı.
Sebebi biraz kıyamet sonrası (belki de kapitalizm sonrası) dünyanın üzerine düşünmenin günümüz üzerine düşünmek konusunda inanılmaz biçimde kafa açıcı olması. Bu dünyalar üzerine düşünürken bir de yanına hayvan belgesellerini ekliyorum, paso National Geographic Wild izleyen biri olarak, insan doğası, modernite, kapitalizm vs. derken film çok tırt olsa da ufacık bir noktası beni delirtiyor. Ki zaten atmosferleri mükemmel olduğu için ayrı bir görsel hediye.
Son çektiğim film de bu konudaki ilgimi biraz gösteriyor. Sinemada ilk defa belki de bu kadar "içinde akmak istediğim alan bu" diye bir şey keşfettim. Bir post-apokaliptik fotoğrafa dakikalarca bakıyorum falan.
Neyse... Uzun uzadıya bu hayranlığımı belirttikten sonra, bu başlıkta bu filmler hakkında konuşalım istedim.
Benden uzun süredir bu alemler için olanlar var. The Dude mesela başta...
Bilmediğim bir sürü film vardır belki de.
En sevdikleriniz, muhakkak izlenmesi lazım dedikleriniz, var mı? Beslenelim biraz. Sonra da konuşalım.
Sıkı bir koleksiyonum var. Öncelikle bu işin bilimini yapan hocanın kısa ders notlarından başlayabiliriz:
http://cemkilicarslan.blogspot.com/ " onclick="window.open(this.href);return false;
Mad Max üçlemesi iyi bir başlangıçtır. Diğer birçok film vasat biçimde aynı formül üzerinde kurulu olup esasen birer western sayılabilirler. Vahşi Batı'nın kanunsuzluğu, punk kılıklı kötü adamlar, yalnız ve suistimal edilen ve kurtarılması gereken güzel kadın gibi unsurlar bu türü aslında sıradanlaştırdı.
Postman ve Waterworld gibi Kevin Costner'ın kovboyluk ettiği filmler var. Yakın zamanda Road vb vardı. Edebiyatta A Canticle for Leibovitz gibi muhteşem eserler vardır. Bu türün esas çıkış noktası nükleer kıyamet olduğu için soğuk savaş ve son döneminde özellikle çok örneği vardı. Maymunlar Gezegeni filmleri de bu türe dahil edilebilir. Millenializm akımı nedeniyle 2000ler civarında popüler olduysa da kıyamet kopmayınca ancak virüs vb (12 Maymun, I am Legend vb) ve yapay zeka tehdidi (Terminatör serisi ve The Matrix) ile sürdürebildi. Ne yazık ki dediğim gibi kendini tekrar eden bir tür olarak devam ediyor. Aslında Stalker dahi buna güzel örnektir. Esasen herşeyimizi başladığımız uygarlığımızın ortadan kalkmasına yönelik bir kaygı üzerine kurulu görünse de Hollywood sayesinde bolca Hıristiyanlık mitolojisi ile bezenmiş ve yine suçlunun insan olduğu, söz konusu felaketin yorumunun dinsel olarak sunulduğu ve bir Kurtarıcı-İsa motifi ile herşeyin yeniden başlayıp insanlara bol ümit aşıladığımız çok film/roman vardır (Book of ELi). Hepsinde olmasa da ölü-Dünya imgeleri zengindir ama zombi filmlerini de bazen bu kategoriye koymak mümkün. Bir de Japonların kendi mitolojileri ile birlikte bu tür için pazar olarak hedefledikleri Batı'nın mitolojilerini harmanladıkları mangalar var bol bol, Ergo Proxy gibi. 35m adaptör ve video kamera ile çekilen Monsters da eklenebilir. Bence bu adını andıklarım türe ilgili kişilerin bilmesi gereken filmler.
En son olarak da:
http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_apocalyptic_and_post-apocalyptic_fiction " onclick="window.open(this.href);return false;
Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.
Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.
Konu üzerine ayrıntılı araştırmalarım var...
Bu alttürdeki meşhur filmleri zaten hemen herkes bilir... Madmaxler, Omega Manler, Maymunlar Cehennemi, Ben Efsaneyim, çeşitli zombi filmleri, Terminatörler vs. vs. Daha kültümsü olan Zardoz ya da çeşitli cinsel içerikli düşük bütçe ve kaliteli b filmleri (sevişebilen son erkek, kadınlar dünyayı elegeçirmiş vs) falan.
Sınırları, gereklilikleri, şablonları bayağı net aslında bu filmlerin. En büyük sorunları sanat yönetimleri (özellikle mekanlar fazla yapaydır) ve replik yazımları (dünya değişmiş ama jargon, mecazlar, espri anlayışı aynı) genelde. Çoğu zaman zaten günümüz dünyasının b.ktanlıklarının varacağı nokta üzerine alegoridir her biri ve çoğu da bu açıdan sağlamdır. Öyle her yönetmen de niyetlenemez bu türe, delikanlıysan yaparsın, kolay değildir. Kıyameti ya da devasa ölçeklerdeki bir yıkımı ikna edici kılmak ne kadar tiridi işiyse, sonrasını ikna edici kılmak tiridisiz yapılması gereken bir iştir. "Bakın şincik, dünya yok olmuş böle, sonra öcüler türemiş..." hadi ordan... Yemezler... İyi her post apoda çok sağlam sunumlar, tanıtım sekansları ve açıklama gerektirmeyen plastik malzeme vardır. (Ben Efsaneyimdeki, şehrin caddelerindeki otlar mükemmeldi örneğin...)
Ama birçok açıdan aslında, klasik post-apo tükenmeye yüz tutmuş bir türdür... Çünkü geniş kitlelerce izlenip bir başyapıt olduğu tescillenmiş ve ayrıca bir sürü de birbirine benzer klişe örneği mevcuttur. Post-apo bilimkurgu artık güncellemeye ihtiyaç duyan bir alttürdür. Ve olası güncelleme yolu, siberpunk etkisi ile sanal dünyalara yelken açılması ve siber bir kıyametin sonrasında süregiden bir hikâyeye yönelinmesidir.
Yani... Öyle işte... 🙂
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Konu çok ilgimi çekti açıkçası. Uzun zamandır aklıma gelip giden ancak destekçisi ve takipçi kitlesi olmadığını düşündüğümden "olacak iş değil" deyip geçtiğim film konularına aldığım konular bunlar. Bu yüzden konuyu görünce çok sevindim.
Konu hakkında da oldukça cahil sayılırım. Mesela "Matrix" serisini de dahil edebilir miyiz bu senaryolara? Görkem'in bahsettiği bilim kurgu ihtiyacını karşılayan bir Post-Apokaliptik film diyebilir miyiz Matrix'e?
Evet, Matrix de aslında yukarıda yazdığım gibi bir post-apokaliptik anlatıdır. Felaketi yaratan yapay zeka ve dünya savaş nedeniyle talan edilmiş durumda ve bir azınlık hala mücadele etmekte. Gerçi ana konusu itibarıyla sanallık-gerçeklik teması öne çıkmış durumdaydı Matrix'te ve bu nedenle post-apo imgeler ve dünya arka planda kalıyordu. Sonuçta post-apo olan yer aslında "gerçeklik" ve esas ilginç olan süper şeyler yapabileceğiniz ise Matrix ortamı. Gerçek dünyada mermilerden kaçmak, uçmak vb mümkün değil. O nedenle ağırlık sanal dünyada idi.
Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.
Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.
Evet, Matrix de aslında yukarıda yazdığım gibi bir post-apokaliptik anlatıdır. Felaketi yaratan yapay zeka ve dünya savaş nedeniyle talan edilmiş durumda ve bir azınlık hala mücadele etmekte. Gerçi ana konusu itibarıyla sanallık-gerçeklik teması öne çıkmış durumdaydı Matrix'te ve bu nedenle post-apo imgeler ve dünya arka planda kalıyordu. Sonuçta post-apo olan yer aslında "gerçeklik" ve esas ilginç olan süper şeyler yapabileceğiniz ise Matrix ortamı. Gerçek dünyada mermilerden kaçmak, uçmak vb mümkün değil. O nedenle ağırlık sanal dünyada idi.
Tamamen doğrudur, eklenecek birşey yok...
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;