Forum

Ötesi, hep ötesi......
 

Ötesi, hep ötesi....

1 Gönderi
1 Üyeler
0 Reactions
997 Görüntüleme
(@gorkem)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Daha önce oyunculuk meselesinde konuşmuştuk bunu biryerlerde arkadaşlarla. Kevin Spacey demiştim ben, Jack Nicholson demiştim. "Bakın ben oynuyorum" diye oynuyorlar ama bu cüretlerine rağmen yine de muhteşemler. Bu artık, doğal, gerçekçi, "karaktere bürünme" olayının ötesidir demiştim. Adamlar artık karaktere bürünmeyi geçmişler, o karakteri de "bakın bu karaktere büründüm ama yine de bu karakteri oynuyorum" diye oynuyorlar. (Departed'taki Jack'İn avuç dolusu uyuşturucuyu ortalığa saçıp kırmızı/siyah kadrajda gözlerini şeytanca açması. Bunu yapan Jack'in karakteri değil, Jack'in kendisi)

Başka açıdan gireyim meseleye: sinemada birçok şeyin nasıl olması gerektiğine bazen feci ötesi dehayla çabucak ulaşan bir grup vardır, deli ederler adamı. Ama aslında zamanla, tecrübeyle, denemeyle karar verilir birçok şeye. Yani şu tip bir ışık kullanımı genel olarak şöyle bir hava yaratır. Şu tip bir kamera kullanımı şunu sağlar vs. Açı-karşı açı örneğin. İşte sinema tarihinin basbayağı olgunlaştıra olgunlaştıra karşımıza getirdiği bir diyalog çekme yöntemi. Yönetmenleri bu tekniğe bakış aşısından sınıflamamız bile mümkün. Yani bu teknik bu derece bir "sinema tekniği" haline gelmiş.

Sanat yönetiminde de bu kadar bariz olmasa da belirgin bazı uygulamalar vardır. Sanat yönetimi başlığında bahsetmeye çalıştım. Sanat yönetimi ile birşeyleri destekliyor, belirginleştiriyor, netleştiriyorsunuz. Her kullanılır bu. Peki yapmasak? Ama onun desteğinin eksikliğini hissettirmesek?

Yönetmenlik açısından yakın zamanda bu tip bir akım doğma eğiliminde. Nesnel kamera kullanımı ile aştan sona bir film çekmek. George Romero'nun son zombi filminde bu vardı. Blair Cadısı'nda da. BU örnekler kötüydü bence ama enfes bir örneği var bunun: adını hatırlayamadım, Amerikanın büyük bir şehrinde devasa bir canavar beliriyor. Bir parti veren seksi gençlik ellerindeki kamerayla sokağa çıkıp olanları kaydediyorlar falan. Aralarından birinin sevgilisi şehrin öteki ucunda. Onu almaya gidiyorlar vs.

Şİmdi, bu filmdeki yönetmenlikte görsel olarak hiçbirşey, ne kadrajda, ne kurguda olması gereken yerde değil. Önemli birşey söylüyor bir karakter, ama yüzü kadrajın sol üst köşesinde, ışık arkadan geliyor falan. Neredeyse olması gerekenin tam tersi falan yani.

İşte işin numarası şurada, açıklayayım: ortada bir gerilim var ve bu durumda tüm sinemasal olgular bunu destekleyecek şekilde düzenlenir.
Ama ortadaki gerilim eğer çok yüksekse, olanları açıkça resmetmenin gerekmeyeceği kadar yüksekse doğru olan herşeyi tam tersi biçimde vermektir. Etkiyi arttıran bir sihir bu. Çünkü gerilime alıştığımız hiçbir sinemasal düzenleme yok perdede ama ortada accayip bir gerilim var.

Birçok film bunu kullanmaya çalıştı ama ortadaki gerilim aslında sinemasal düzenlemelere ihtiyaç duyuracak dozdaydı. Yeterli değildi yani. Benim belirttiğim bu filmde ise durum gerçekten çok sarsıcı ve ortaya çıkan iş (hah, filmi arıyordum bir yandan, buldum: Cloverfield) enfes.

İŞte bu, yönetmenlik ve kamera kullanımı açısında "ötesi" oluyor biraz galiba. Bir akım olur mu? Sinemacıların hep aklının bir köşesinde kalır mı bunu kestirmek zor ama başarılı şekilde kullanılırsa işe yarayacağı ispatlandı gibi birşey.

İŞte bu "ötesi" meselesi kafa yorduğumuz konunun kaçınılmazı. Sinemada hep ötesi var. BU öte'yi yakalayan adını biryerere yazdırıyor genelde arkadaşlar. Bu örnek doğru br örnek gibi geliyor bana. Ve hemen her teknik hamle de bir ötesi mevcut, bu kaçınılmaz. İşte artık hamle, bunun ihtiyaç duyulacağı an'da birinin aklında belirmesi oluyor sanırım.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 01/04/2009 1:51 am
Paylaş: