O yaziyi okuduktan sonra boyle bir fikir edindigimi dusunduysen yanilmissin.
Esinlendigim akim Dadaizm denebilir ama tam anlamiyla da benisemis degilim, sanat estetigine karsi degilim en azindan, belki gercekustuculuge daha yakinim denebilir.
Esinlendigim yazi olarak da sunlari verebilirim:
Dada, Dadaizm veya Dadacılık I. Dünya Savaşı yıllarında başlamış kültürel ve sanatsal bir akımdır. Dada Dünya Savaşının barbarlığına, sanat alanındaki ve gündelik hayattaki entelektüel katılığa ve erotizme bir protesto olmuştur. Mantıksızlık ve varolan sanatsal düzenlerin reddedilmesi Dada'nın ana karakteridir.
Jean Arp, Richardo Hülüsenbecktrapovlack, Tristan Tzara, Marcel Janco ve Emmy Hennings’in aralarında bulunduğu bir grup genç sanatçı ve savaş karşıtı 1916 yılında Zürih’te Hugo Ball’in açtığı kafede toplandı. Dada bildirisi de burada açıklandı.
Dada isminin nereden geldiği konusunda kesin bilgi olmamakla beraber Fransızca ’da oyuncak tahta at anlamına gelen "Dada" bu kişilerin yarattığı edebi akımın ismi olarak seçildiği yönünde bir görüş vardır.
Bu akım, dünyanın, insanların yıkılışından umutsuzluğa düşmüş, hiçbir şeyin sağlam ve sürekli olduğuna inanmayan bir felsefi yapıdan etkilenir. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından gelen boğuntu ve dengesizliğin akımıdır. Dada’cı yazarlar, kamuoyunu şaşkınlığa düşürmek ve sarsmak istiyorlardı. Yapıtlarında alışılmış estetikçiliğe Karşı çıkıyor, burjuva değerlerinin tiksinçliğini,pisliğini,iğrençliğini,berbatlığını,rezaletliğini vurguluyorlardı.
Gerçeküstücülük. Avrupa’da birinci ve ikinci dünya savaşları arasında gelişmiştir. Temelini, akılcılığı yadsıyan ve karşı-sanat için çalışan ilk dadaistlerin eserlerinden alır. 1924'te "Manifeste du Surrealisme"i (Sürrealizm Manifestosu) hazırlayan şair Andre Breton'a göre gerçeküstücülük, bilinç ile bilinç dışını birleştiren bir yoldur. Gerçeküstücülük akımı, gerçek dışı anlamında değil aksine gerçeğin insandaki iz düşümü şeklinde bir yaklaşımdır.
Sigmund Freud’un teorilerinden etkilenen Andre Breton için, bilinçdışılık düş gücünün temel kaynağı, deha ise bu bilinçdışı dünyasına girebilme yeteneğiydi.
Breton’un yanısıra Louis Aragon, Benjamen Peret, otomatik yazı yöntemleri üzerinde deneyler yaptılar. Kendi söylemleriyle, "gerçeküstü dünyanın düşsel,cinsel,sapkın imgelerini geliştirmeye" başladılar. Bu şairlerin dizelerindeki sözcükler, mantıksal bir sıra izlemek yerine bilinçdışı psikolojik süreçlerle bir araya geldiği için insanı irkiltiyordu.
Gerçeküstücülük, yöntemli bir araştırma ile deneyi ön planda tutuyor, insanın kendi kendisini irdeleyip çözümlemesinde sanatın yol gösterici bir araç olduğunu vurguluyordu.
Toplumda yerleşmiş anlam ve düzen kavramlarına karşı çakarak din ve biçimde yeni deneylere giriştiler. Çıkardıkları çok sayıda derginin içinde en önemlisi 1919-1924 arasında yayınlanan ve Andre Breton, Louis Aragon, Philippe Soupault, Paul Eluard ile Georges Ribemont-Dessaignes’in yazılarının yer aldığı dö Litterature'dü. Dadacılık 1922 sonrasında etkinliğini yitirmeye başladı. Dadacılar gerçeküstücülüğe (sürrealizm) yöneldi.
Bunlara da wikipedia`dan kolayca ulasilabilir.
Benim "Ben" dediğim bedenim mi, yoksa ben mi?
@zepra
Dada isminin nereden geldiği konusunda kesin bilgi olmamakla beraber Fransızca ’da oyuncak tahta at anlamına gelen "Dada" bu kişilerin yarattığı edebi akımın ismi olarak seçildiği yönünde bir görüş vardır.
şahan gökbakar'ın film şirketinin adı da dada ve logosu oyuncak at. nereden nereye 🙂
sinemada minimalizm daha çok bir üslup, bir tarzdır bence. biçimle ilgili bir görüştür. yoksa gerçeküstücü bir film de minimalist bir anlayışla çekilebilir pekala.
- zaman ne çabuk geçiyor.
- zaman duruyor da içinden biz geçiyoruz galiba.
iLAN'ın "biçim özü değil, öz biçimi belirler" ana düşünceli cümlelerine kısmen katılıyorum.
Bunun üçüncü bir boyutu var, o da, ki büyük yönetmenlerin çoğu bunu başarmışlardır, bir noktadan sonra biçimle özü ayrı düşünmemeye başlarlar.
Farklı aşamalar değildir onlar için bu. Senaryoyu yazarken, filmi çekerken de, kurguyu yaparken de biçim ve öz birlikteliği vardır.
Ben bu fikre tam olarak katılmıyorum, bunun bir gereklilik olarak görülmemesinin, üreteni özgürleştireceğini düşünüyorum. Çoğu zaman öz biçimi belirler ama buna uyum sağlamayan ve sağlamak zorunda olmayan örnekler de vardır. Ötesinde, bazı "biçim"lere duyulan özel ilgiler, özü zenginleştirebilir.
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Hepinize teşekkürler gayet açıklayıcı bilgiler oldu.Bir sorum daha olacak kısa filmcilikte akımların yeri nasıldır?
Sorunu tam olarak anlayamadım ben....?
Tam olarak nedir merak ettiğin?
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Demek istediğim buram buram sanat kokan kısalar mevcut mudur?
Bu soru daha da flu.... ?
Eğer, çoğumuzun kabul etmediği bir kavram olan "sanat sineması" kalıplarının üzerine yapıştığı işlerden söz ediyorsan, evet, tabii ki mevcuttur. Tersi olduğu iddia eidlen/sanılan şey olan "gişe sineması" kalıbının üzerine yapıştığı işler de vardır. Ama bunların hiçbiri temelde doğru yaklaşımlar değil ve hiçbirini bir akım olarak tanımlayamam ben şahsen.
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
kısa filmler yapıları nedeniyle daha bağımsız olurlar. her türlü tarzda, akımda, üslupta olabilirler. endüstriyel işler değildir. daha çok bireysel projeler olurlar ve kısa filmciler akılları esen her konuda ksıa film çekebilirler. onlara karışan olmaz. kısa olması nedeniyle bütçe sıkıntıları daha azdır. dolayısıyla daha özgür çekilirler ve "sanat"a daha yakın olurlar.
deneysel sinema çoğunlukla kısa metraj sınırlarına girer. video sanatı ve bağımsız animasyon filmler de genelde kısa metraj olarak karşımıza çıkar. yani kısanın uzun metraja oranla daha zengin, daha sınırsız, daha yenilikçi olduğunu söyleyebiliriz.
günümüzde sinemada akımlar pek öyle net değil. daha doğrusu akımlar olduğunu söylemek güç. ama sanatta olabilecek her akımda kısa film mutlaka vardır. en basitinden sürrealizm denince sinemada ilk örneği bir endülüs köpeği 16 dakikalık bir kısa film. örneğin nuri bilge ceylan minimalist bir sinema yapıyor diyorsanız ilk filmi bir kısa film.
kısaca sinemanın "buram buram sanat kokmaya" en çok yaklaştığı yer kısa filmlerdir aslında.
- zaman ne çabuk geçiyor.
- zaman duruyor da içinden biz geçiyoruz galiba.
Bu başlık altında düşüncelerini bizlerle paylaşan arkadaşlara teşekkür etmek isterim .(Ben ancak bugün tamamını okuyabildimde 🙂 )
Başlığa göz gezdirdim de Ultura resmen ödevini bi şeyini bize yaptırmış 🙂
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Hahaha keşke öyle bir ödevim olsaydı 🙂
Başlığa göz gezdirdim de Ultura resmen ödevini bi şeyini bize yaptırmış 🙂
😀 ha haa... Ama ödev mödev ya da başka birşey, içeriği ağzına kadar dolu bir başlık olmuş. Yeni okudum, istifade ettim. Teşekkürler değerli paylaşımlarınız için. . .