Forum

Minimalizm-Uzun Pla...
 

Minimalizm-Uzun Planlar

27 Gönderi
11 Üyeler
0 Reactions
6,632 Görüntüleme
(@ultura)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Her minimalist film uzun planlar mı içerir ya da her uzun planlı filmler minimalist eser midir?

 
Gönderildi : 04/04/2010 12:41 am
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
 

Minimalizmin unusrlarından biridir uzun planlar. Fakat çok karıştırılan bir terim uzun plan. Özellikle söz konusu minimalizm olunca.
İkisini eşitlemeye çalışan bir anlayış var. (Senin sorun da bu anlayıştan geliyor.)

Uzun plan = sabit plan gibi bir denklik yok mesela. Genelde Türkiye'deki temsilcileri bu denklikteki gibi kullandıklarından olsa gerek, uzun planı tripotun üzerine kamerayı koy ve hiç hareket ettirme gibi algılayanlar mevcut, bu yanlış.

Uzun plan kesme içermeyen plan demek en genel haliyle.
Bunu Tarkovski'de görürüz mesela çok, kamera hareket eder, ama hiç kesme yoktur:

#" onclick="window.open(this.href);return false;

Ya da Eyes Wide Shot filminde, Tom Cruise'u boş sokaklarda, dakikalarca takip eden kamerayı düşünebiliriz.
Aynı şekilde Gus van Sant'ın Elephant filmindeki öğrenciyi takip eden kamera sahnelerini.

Şimdi işin bir başka çakallığı var. İnsanın aklına o zaman hemen şu soru gelir. Son zamanlarda, "gerçek kameralı" filmler de mi minimal?
Yani bu yukarıda söylediğim, yani kesmesiz uzun planlar, minimalizmin tek unusuru olsaydı, Cloverfield filmi en baba minimalist filmlerden biri olurdu. Ama değil.

Minimalizm bir şeyi anlatmak için olabildiğince az öğe kullanmak demek.
Uzun planların minimazlimin parçası olması demek "az" kesme kullanması demek bu anlamda da.

Az dialog, az konu-çok durum, az efekt, az ekip vs.

Çok basit bir anlatımla, minimalist olmayan bir yönetmen bir kişinin bir diğer kişiye olan aşkını anlatmak için bir sürü sahne kullanır, bunu yaptığında anlatımın daha zengin olacağını düşünür. Minimalist bir yönetmense uygun yerde 5 saniyelik bir bakışla anlatır bu aşkı ve ona göre bu anlatım daha zengindir.

Kısaca böyle.

 
Gönderildi : 04/04/2010 1:03 am
(@ultura)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Şu sıralar Robin Wood'un yazdığı "Hitchcock Sineması"'nı okuyorum biraz kavramsal eksikliklerim var.Forumda aynı şekilde bu yönden eksik.Bir kaç yabancı kaynak buldum oradan idare edicem artık.Geçenlerde de Steve McQueen'nin Hunger'ını izledim yaklaşık 10 dk. kamera oynamadan dialog sahnesi vardı(izleyenler bilir).Eğer minimalizm de az dialog varsa bunu da minimalist sayamayız ozaman.
Çok teşekkürler..

 
Gönderildi : 04/04/2010 1:10 am
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
 

Şu sıralar Robin Wood'un yazdığı "Hitchcock Sineması"'nı okuyorum biraz kavramsal eksikliklerim var.Forumda aynı şekilde bu yönden eksik.Bir kaç yabancı kaynak buldum oradan idare edicem artık.Geçenlerde de Steve McQueen'nin Hunger'ını izledim yaklaşık 10 dk. kamera oynamadan dialog sahnesi vardı(izleyenler bilir).Eğer minimalizm de az dialog varsa bunu da minimalist sayamayız ozaman.
Çok teşekkürler..

İşte böyle çelişkiler ortaya çıkıyor bir şeyi tanımlamaya çalışınca. Güzel örnek vermişsin.
O sahne minimalist bir sahne bana göre, çünkü herhangi bir dialog sahnesi, öyle bir durumda kesmeyle anlatılır. (Klasik sinematografik kurallar çerçevesinde bahsediyorum tabii ki)
Yani açı-karşı açıyla. Fakat yönetmen 10 dakikalık bir dialogu tek planda veriyor.

Az dialog meselesi filmin geneli için geçerli ama yine de.
Filmde belkide tek konuşma sahnesi orası.
O anlamda az dialog var filmde.

Yani böyle genel geçer bir tanım vermek zor minimalizmle ilgili, ya da herhangi bir tür/akımla ilgili.
Belli başlı özellikleri vardır türlerin-akımların, ama diğer türlerle içiçe geçebilir.

Ayrıca istediğin kavramı sorabilirsin, elimizden geldiğince yardımcı olmaya çalışırız.
Okuduğun kitap gayet güzel bir eser, Türkçe olarak Hitchcock'la ilgili en iyi eser belki de piyasadaki.

 
Gönderildi : 04/04/2010 2:43 am
 Hepa
(@hepa)
Gönderi: 0
 

Minimalist filmler, yapmak istenelipte yapamadıkları zaman kolay yola kaçan bi akımdır bence.

*our AC-130 in the air

 
Gönderildi : 04/04/2010 2:52 am
(@payitaht)
Gönderi: 0
 

Minimalist filmler, yapmak istenelipte yapamadıkları zaman kolay yola kaçan bi akımdır bence.

O kadar da değil. Sonuçta bir tercih meselesi bu. Theo Angelopulos'un bir plan için bir hafta hazırlık yaptığını biliyoruz. Yani onu tercih ediyor. Aynı şekilde Bela Tarr ısrarla ve katı olarak uyguluyor bunu hatta 7 saatlik bir filmi de mevcut. Yani tercih ediyor adamlar kısaca.

Bana göre uzun plan ile minimalist sinema arasında doğrudan bir bağlantı yok, olamaz da. Taxi Driver gayet taş gibi bir minamilist eserdir. Bunun zıttı olarak bütün film tek plan olan Aleksandr Sokurov'un "Russkiy kovcheg" isimli filmi minimalist midir değil midir tartışılır.

Bu durumların çok da bir önemi yok bence. Kimse kalkayım da şöyle güzel bir minimalist film çekeyim demiyor, diyenler direk olarak sıçıveriyor zaten. Bakınız son dönem eserlerimizden Tatil Kitabı ve İki Çizgi. Bu içten gelen bir haldir ve olması gerektiği gibidir, kadardır. Fazlası değil.

 
Gönderildi : 04/04/2010 3:05 am
 Düd
(@dud)
Gönderi: 0
 

Minimalist filmle uzun planların alakası yok, alakası yok derken birbirlerinin olmazsa olmazları değiller. Türkiye'de her yerde olduğu gibi burada da cehaletin zamanla genel doğru kabul edilmesi ile yanlış öğrenilmiş bir olgu var. Rüşvetin meşrulaştırılması gibi (örneğin işini iyi yapan memura 20 lira "hediye edilmesi" artık rüşvet sayılmıyor Türkiye'de, bunu belirleyen de Etik Kurulu) yanlış kavramlar da meşrulaştırılıyor, minimalizmi ve minimalist sinemayı anlamadan çekilen "minimalist" filmler, minimalizmin ne olduğuna dair en ufak bir fikri olmayan insanlar tarafından göklere çıkarılıyor, normal halk da bu aslında minimalist olmayan filmlerden korkmaya başlayarak her uzun planlı filmi minimalist sanıyor.

Toplumsal bir kargaşa yani. Minimalist deyince benim aklıma gelen ilk örnek, koridor sahnesini saymazsak Barton Fink'tir. Hatta Coenlerin çoğu filmini dahil edebiliriz. Örnekler çoğaltılabilinir.

Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.

 
Gönderildi : 04/04/2010 3:54 am
(@ultura)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Peki Hollywood sinemasında hangi akımlar etkili olmuştur?

 
Gönderildi : 05/04/2010 12:39 am
(@hegel)
Gönderi: 0
 

Bu alıntıyı daha önce koymuştum foruma ama şimdi bulamadım. Tekrar koymak gerekirse:

Sadeliğin Gerçekliği: Minimalizm

Özellikle İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra sektörleşmeye başlayan sinemada, belli biçemlerin dayatılmasına bir tepki olarak çeşitli akımlar ortaya çıkmıştır. Minimalizm de belli bir kronolojik süreç geçirip kendisinden önceki kimi akımlarla etkileşime girerek olgunlaşmış bir sanat anlayışıdır. Doğmasında öncülük eden sanat akımlarının ortak özelliği, gerçekçilik, nesnellik, işlevsellik, sadecilik gibi oluşumlardan beslenmeleridir.
Ortaya çıkışı ve duruşu ile avant-garde/öncü bir sanat akımı olarak kabul edilen Minimalizm, "şeyler"in özünü araştırır, saf ve deneysel olandan yana tavır koyar. Nesnelliği ve öze yönelik bir formalizmi önceleyen bu akım, bilhassa biçimselliği ve estetizmi gözetmektedir. Bu anlamda aşırı kuralcı bir yapı söz konusu olduğu söylenebilir. Akımın ortaya koyduğu temiz, arı, yalın estetik anlayışı, 60'larda "Sanat sanat içindir" ilkesini yüceltmiştir. Aşırıya varan bir tüketim toplumu ruhuna karşı ortaya çıktığı görülen minimal akım, günümüz yaşam tarzlarında ve sanatta kendine ait yalın yeri korumaktadır. Minimalist sinemanın da, daha saf ve katışıksız bir sinema arayışının ürünü olduğu söylenebilir. Gereksiz eklentilerden arınmış, yeteri kadarı ile görsel ve öyküsel anlatımını kurmaya çalışan bir sinemadır bu. Anlatması gerekenden fazlasını anlatmayı, göstermesi gerekenden fazlasını göstermeyi gereksiz bulan bir görüşü temsil eden akım, "seçkin bir sadecilik" olarak nitelendirilebilir.

Minimalist Sinemanın temel özellikleri şu şekilde sıralanır:

- Amatör oyuncu kullanımı öncelenir. Profesyonelliğin sebep olduğu aşırı mimikli oyunculuktan kaçınılır.
- Oyunculukta sadelik ve doğaçlama tercih edilir.
- Bir oyuncu bir karakteri karşılar. Birkaç oyuncu aynı tipi oynamaz.
- Dekor ve objeler olabildiğince sade ve işlevseldir.
- Mümkün olduğunca doğal ışık kullanılır.
- Sabit kamera açıları ve uzun planlar tercih edilir.
- Yapay efektlere başvurulmaz.
- Dublaj yerine sesli çekim yapılır.
- Dış müzik gibi destek öğelere yer verilmez.

Gerçeği Gerçekle Düzeltmek

Sanat dilinin dolaysızlığı ile rağbet gören Minimalist Sinema, gerçekçi bir duruşun ifadesidir. Sadeci, kim zaman da belgeci bir tutumun, yaşamla paralel gelişen bir filmsel yapının oluşumudur. Yapay efektler ve bol aksiyonla yoğrulmuş sinema anlayışına karşın hayatın bir parçası gibi duran filmler üretmeye çalışan Minimalist yönetmenler, "gerçeği gerçekle düzeltmek" adına arındırılmış bir estetik anlayışı gözetmektedirler. Muhtevası en aza indirgenmiş bir sanata ulaşmanın hedeflendiği bu akımda, biçim içeriğe tekabül eder.

Bresson'un deyimiyle "bir kemanın yettiği yerde ikincisini kullanmamak" gerektiğini düşünen Minimalistler, kendiliğindenlik, tazelik ve yalınlık peşinde olmuşlardır. Hakikiyle sahtenin karışımının sahteyi verdiğini düşündüklerinden bu ikisini ayırma ihtiyacı hissetmişlerdir. Fakat hakikate dair bakış açılarının salt biçimsel bir titizlikle örülü olması, beraberinde bazı problemleri de getirmiştir.

Gerçekliğin parçalanıp yeniden kurgulanmasıyla elde edilen bir yapının, hakikati perdelediğini gören Minimalistler, "zaten güzel olan gerçeğe ek bir güzellik katmaya çalışmanın" gereksizliğini imleyen bu düşünceyi alternatif olarak sunmuşlardır. Fakat eleştirdikleri hataya düşerek oluşturdukları yapı, gerçekliğin hiç olmadığı kadar sıradan ve yoksunlaştırılmış bir başka türevidir. Zira gerçeğin kendisi, hatalı buldukları tarzlardaki kadar atraksiyon ve gösterişe yaslanmamakla beraber, onların savunduğu kadar durağan bir çizgi de takip etmeyebilir. Böylece damıtmaya çalıştıkları sanatı, farkında olmadan yoksullaştırdıkları görülür.

Minimalizmin salt formel yönünü sahiplenerek içini doldurabilmek pek mümkün görünmemektedir. Bu akımı sahiplenenlerin bazı kurallar belirlemeleri önemli bir seçkinciliği simgelemekle beraber bu durum, bir süre sonra kendilerini fazla sınırlıyor olmalarına sebep olmuştur. Resim sanatında hiçbir şey anlatmayan, konuyla ilişiği olmayan figürasyonlara, müzikte notasız ve sessiz eserlere imza atan minimalistler, sinemada ise mahrem olanın alanına girerek bu sanatı sırf izlenimci ve ifşa edici bir boyuta indirgerler. Sınırları zorlayarak gerçekliği değiştirmeye çalışanlara tepki vermek isterken, kendileri de bir başka sınır boyunda seyreder hale gelmişlerdir.

Minimalizm, onca şaşaa, süs ve blöfe aslında hiç de gerek olmadığının, hatta bu abartının sinemayı deforme ettiğinin fark edilmesi açısından önemli bir karşı duruştur. Gerçekliğin görkemde değil, küçük ve sade hayat tarzlarında olduğu fark edilmiş, sadeliğin gerçekliği seçkin bir dille ve fazlalıklardan kurtularak ortaya konmuştur. Ancak salt minimal akımdan hareketle bir sinematografi oluşturmaya çalışmak, faktörlerden kurtulamamaya ve sanatın özünden uzaklaşmaya sebep olabilmektedir. Minimalizm bir amaç değil, bir "sonuç" olabildiğince yaratıcılığı tetikleyecektir.

"Minimalist Yönetmenler" ya da...

Bu akımın bir sonuç olarak ele alınması gereği sebebiyle herhangi bir yönetmenin "minimalist" olarak tanımlaması, sınırlayıcı bir konum arz eder. Bu sebeple, "Minimalist yönetmenler" yerine, "filmlerinde minimal unsurlara rastlanan yönetmenler" şeklinde bir ifade kullanmak daha isabetli olacaktır. İlk olarak 30'larda, usta yönetmen Yasujiro Ozu?nun filmlerinde rastlanan bu üslup, Fransız yönetmen Robert Bresson?un yalın tarzı ve arınmış sinematografisinde de fazlasıyla görülmektedir. Müzikli ve danslı Hint filmleri arasından sıyrılıp kendi gerçekçi tarzını oluşturabilen bir yönetmen olan Satyajit Ray de bu grup içerisinde anılır.

Abbas Kiyarüstemi, Bahman Gobadi, Cafer Penahi gibi yönetmenleri barındıran İran Sineması ise sade anlatımı ve yapay olandan arındırılmış hikâye örgüsü ile bu akımın merkezinde yer alır. Dardanne Kardeşler, Kaurismaki Biraderler, Jim Jarmush gibi isimlerin de dâhil edilebileceği bu listenin Türkiye?deki en önemli temsilcisinin ise Nuri Bilge Ceylan olduğu söylenebilir. Aralarında daha pek çok ismin zikredilebileceği bu yönetmenlere ve sinematografilerinin minimal açılımlarına, yazımızın bir sonraki kısmında devam edeceğiz.

KAYNAKÇA:

Pelin Özdoğru, Minimalizm ve Sinema, Es Yayınları, 2004.
Robert Bresson, Sinematograf Üzerine Notlar, Nisan Yayınları, 2000.
İlhami Çiçek, Satranç Dersleri, Edebiyat Dergisi Yayınları, 1972.
Cahit Koytak, İlk Atlas, Yazı Yayıncılık, 1990.

Yazar: Elif Özdemir

Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer

http://kalemoynatanileayoynatannbulutuuyer.blogspot.com.tr

 
Gönderildi : 05/04/2010 5:32 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Minimalizm, kısmen tanımlanabilen, kesin tanımı olmayan bir akım alsında. ama hiç tanımlanamayan demek de değil elbette.

Akımda temel gereklilik, bildiğim kadarı ile, her ne anlatıyorsan (hikaye olarak değil, cümle, fikir, odak olarak aslında) onu minimum malzeme ile anlatma gerekliliği. BU malzeme, filmin içerdiği hemen herşeydir. Karmakarışık, uzun bir hikayeye sahip minimalist film olamaz. Çünkü bu, hikayede minimallikten kaçınmış olmak demektir. Çok renkli, filtreli kamera, delice kamera hareketleri, hızlı kurgu, katkılarla biçimlendirilmiş bir görüntü yönetimi varsa orada minimallikten bahsedilemez. Çünkü bu, görsel sadelikten kaçınmış olmak demektir. Bir filmde, birsürü temaya, konuya grilip çıkılıyorsa (aynı filmde politika, savaş, aşk, dostluk, ekonomik dengeler, dünya siyaseti vs.... falan vs.) orada da tema sadeliğinden bahsedilemez. Bana göre böyle bir film de minimalist olamaz.

Uzun plan meselesi, görselliğin altında değerlendirilebilecek, kurgunun sadeleştirilmesi demektir. Bir filmin minimalist olması için gereklidir ama gerekliliklerden sadece biridir. Ama her uzun planlı film tabii ki minimalist değildir.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 07/04/2010 5:21 pm
 iLAN
(@ilan)
Gönderi: 0
 

Minimalizm gercekciligi yuzunden kisir kalan bir akim diye dusunuyorum. Gercekcilikle inandiricilik farkli seyler. Sanatin gercekcilikten cok inandiricilikla gelisebilecegine inaniyorum bu yuzden minimalizme pek sicak bakmiyorum. Minimalizmin sinirlari sanatin yapabileceklerini kisitliyor, kisitlamalarin yaraticiligi arttirici etkileri olsa da (Iran sinemasindaki gibi) bir cok yonden de sanati kisirlastirir, farkliliklarin azalmasina neden olur.

(Sinema icin soyluyorum.) Sanat, gorunmeyeni anlatir, gorunmeyeni anlatabilmek icin once tanimlar, sonra o gorunmeyenin varligina izleyiciyi inandirir. Inandiriciligi dogru kullanirsaniz superman de gercek olur, dunyayi uzaylilar da basar, kung-fu ustasi tek ayagi ustunde agacin en ince dalinda da durabilir ve bu izleyiciye abzurt degil gercekmis gibi gelir. Bu sekilde sanatin sinirini hayal dunyasinin sinirlari belirler. Illaki abzurt bir seyi gercekmis gibi gostermek de yersizdir, gerekmiyorsa efeckt kullanmak dogru degildir ama gerekiyorsa kullanilmalidir. Izleyicinin bilincaltini etkileyecek ogeleri (Isik, ses, muzik, vs.) kullanmak anlatimi guclendiriyorsa kullanilmalidir, gerektigi halde kullanmamak hatadir.

Bir uzun plan ornegi olarak da sunu vereyim http://www.vimeo.com/4984948 " onclick="window.open(this.href);return false;
Sanatin yapabileceklerini kisitlamamak lazim.

Benim "Ben" dediğim bedenim mi, yoksa ben mi?

 
Gönderildi : 10/04/2010 8:18 am
(@hegel)
Gönderi: 0
 

.... Izleyicinin bilincaltini etkileyecek ogeleri (Isik, ses, muzik, vs.) kullanmak anlatimi guclendiriyorsa kullanilmalidir, gerektigi halde kullanmamak hatadir.....

Bunu hata olarak değerlendiremezsin. Eksiklik diyebilirsin. O da senin veya başka birinin görüşü olur. Yönetmen bazı etkileyici şeyleri gördüğü halde kullanmak istemeyebilir. "Filmin dokusuna uymaz" diye düşünebilir.

Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer

http://kalemoynatanileayoynatannbulutuuyer.blogspot.com.tr

 
Gönderildi : 10/04/2010 4:32 pm
 iLAN
(@ilan)
Gönderi: 0
 

Evet eksiklik demek daha uygun.

Anlatilmak istenenlerin, anlatilirken neye ihtiyac duydugunu iyi analiz etmek gerek. Gecen sene "Rus Hazine Sandigi" diye bir film seyretmistim, film uzun metraj ve tek cekim. Bu filmi ilk duydugumda baya heyecanlanmistim, nasil bir organizasyondur, nasil bir teknik, kayda giriyorsun, 1bucuk saat kayit ve sonra stopa bastiginda filmin butun cekimleri tamam, muthis bir ozveri ve on calisma gerektiriyor. Filmi seyrettikten sonra gordum ki, "Ben tek cekimde bir uzun metraj yapacagim." diye yola cikarsaniz, sadece tek cekimde bir uzun metraj yapmis olursunuz. Yani onu yapabilmek icin senaryo yazarsiniz, bu da sizi bir cok yonden kisitlar. Amaci tek cekimde film yapmak olmadan yazilmis bir senaryonun tek cekimde film yapmaya uygun olmasi ve yonetmenin bunu tercih etmesi durumunda cok daha ustun bir film ortaya cikar.

Demek istedigim su: "Minimalist film yapacagim" diye baslamamak lazim. O amac degil sonuc olmali.

Benim "Ben" dediğim bedenim mi, yoksa ben mi?

 
Gönderildi : 10/04/2010 6:17 pm
(@zepra)
Gönderi: 0
 

İLAN güzel demişsin de iki mesajın da hegel'in yolladığı yazıdan esinlenmiş gibi 😉

- zaman ne çabuk geçiyor.
- zaman duruyor da içinden biz geçiyoruz galiba.

 
Gönderildi : 10/04/2010 9:06 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
 

iLAN'ın "biçim özü değil, öz biçimi belirler" ana düşünceli cümlelerine kısmen katılıyorum.

Bunun üçüncü bir boyutu var, o da, ki büyük yönetmenlerin çoğu bunu başarmışlardır, bir noktadan sonra biçimle özü ayrı düşünmemeye başlarlar.
Farklı aşamalar değildir onlar için bu. Senaryoyu yazarken, filmi çekerken de, kurguyu yaparken de biçim ve öz birlikteliği vardır.

 
Gönderildi : 10/04/2010 9:39 pm
Sayfa 1 / 2
Paylaş: