uzun metraj başlığına mı açayım bilemedim. filmcilikle ilgili olduğu için buraya açtım. kaan müjdeci'nin çektiği dağıtımın tekelleşmesini anlatan bir belgesel var. yönetmen internette paylaşmış. mutlaka izlenmeli. şuraya bırakayım.
İyi ki paylaşmışsınız aydınlatıcı bir yapım olmuş
Ben de geçen gün izledim. Burada da paylaşacaktım, siz paylaşmışsınız. İyi de yapmışsınız. Belgeseli çok faydalı buldum. Bu konuya zaten kafa yoruyordum ama bu belgesel, daha fazla etkeni/değişkeni düşünme sürecine katarak, konuya daha geniş perspektiften bakmama ve daha derinlemesine düşünmeme yardımcı oldu. Bu belgeselin, sinemanın üretim kısmıyla ilgilenenlerin yanında izleyiciyi de ilgilendirdiğini düşünüyorum. Zaten belgeselde de bazı konuşmacılar bu konuya vurgu yapmış. Bundan dolayı belgeseli herkese öneriyorum.
Seyir özgürlüğünün kalmamasına neden olan hatta ileri gidip seyirciyi belli kalıplara sokup, tanımlayan ve seyirci adına karar verip izlenebilecek, gülünebilecek, dramatik yapısına kadar seviye belirleyen firmalarla ilgili yapılmış bir çalışma. Güzel olmuş...
- Şunu bir dene...
- Nedir bu?
- Tüm dualarının karşılığı diyebilirim.
Gia (1998)
Buradaki temel sorun, tekelleşen sektörün itelemeye çalıştığı filmlerin sinema sektörünü ne kadar ileri götürebileceği ya da taşıyabileceği. Şu an vizyonda çemçük ağızlı bir karının görümcesiyle yaşadığı sorunları dert edinmiş bir film var. Komedyenlerin sırayla çektiği filmler geliyor. Bu filmleri yapan bir avuç kitle, koskoca ülkenin beğeni ihtiyacının, seyir ihtiyacının karşılığını nasıl ve ne kadar daha verebilecek? Dağ 2 önemli bir girişim yaptı, duvarı yıktı. Yayınladıkları teşekkür mesajında bazı gerçekleri açıkladılar da:
Dağıtım ve gösterimdeki duvara çarpan sinemacılar iş bilmez insanlar değil. Sadece tekelin kendince dinamik gördüğü ünlü simalarla çalışmadıkları için yabana atılıyorlar. Tekel kendine Yeşilçam dönemini de örnek alıyor olabilir, o dönem bir avuç insanla döndü sektör ama şimdi Türkiye o Türkiye değil, dünya da o dünya değil.
Vizyon sorunu mars dağıtımin tekellesmeye başladığında zirve yapti .
Artık büyüksehirlerde AVM Sinemalarının tamamı mars dagitimin elinde sayılır böyle olunca geriye küçük ,sokak arasi Sinema salonları kalıyor ki buralarda izleyici toplamak zor .
Anadoluda durum yine aynı birçok öğrenci kenti sayılacak illerde yine AVM salonları mars cinema grup elinde .
Buradaki sıkıntı salon bulup vizyona girmek değil bulduğun salonların gişe yaptırıp yaptirmayacagi sorunu .
Bunun konusu açılmıştı, hatırlatmak isterim.
http://filmfabrikasi.com/forum/viewtopic.php?f=10&t=19483
Bunun konusu açılmıştı, hatırlatmak isterim.
http://filmfabrikasi.com/forum/viewtopic.php?f=10&t=19483
Teşekkürler düzelttim.
Buradaki temel sorun, tekelleşen sektörün itelemeye çalıştığı filmlerin sinema sektörünü ne kadar ileri götürebileceği ya da taşıyabileceği. Şu an vizyonda çemçük ağızlı bir karının görümcesiyle yaşadığı sorunları dert edinmiş bir film var. Komedyenlerin sırayla çektiği filmler geliyor. Bu filmleri yapan bir avuç kitle, koskoca ülkenin beğeni ihtiyacının, seyir ihtiyacının karşılığını nasıl ve ne kadar daha verebilecek? Dağ 2 önemli bir girişim yaptı, duvarı yıktı. Yayınladıkları teşekkür mesajında bazı gerçekleri açıkladılar da:
Dağıtım ve gösterimdeki duvara çarpan sinemacılar iş bilmez insanlar değil. Sadece tekelin kendince dinamik gördüğü ünlü simalarla çalışmadıkları için yabana atılıyorlar. Tekel kendine Yeşilçam dönemini de örnek alıyor olabilir, o dönem bir avuç insanla döndü sektör ama şimdi Türkiye o Türkiye değil, dünya da o dünya değil.
Bu konuda ukalalık yapmak istemiyorum, doğru eleştiriler olduğuna eminim. Ancak yukardaki youtube linkinde Dağ 2'yi yapanlar 1:17'de olayın özünü şu tek cümleyle özetlemiş: "Seyirci ve talepleri tek esastır".
Bunu kısaca açmak gerekirse bağımsız sinema adı altında "art house film" yapan sinemacıların derdi ana akım ile dağıtım ve gişe konusunda mücadele edememek ancak iş hikayenin ve filmin genel seyirciye ne kadar hitap ettiğiyle alakalı bence. Sinema bir sanat ama sonuçta eğlence sektörü (entertainment business). Pedro Almadovar'ın bir filmi mi dünyada daha çok izleniyor ve gişe yapıyor yoksa American Pie mı? Ki Pedro Almadovar bağımsız da olsa sinema gişesinde çok başarılı dünyaca ünlü bir bağımsız yönetmen.
Dağ 2 filmini yapan Alper Çağlar'ın hikayesi ve tarzı genel sinema seyircisi ve topluma hitap eden bir hikaye ve anlatım tarzı olunca, sonumu da güzel olunca haliyle gişe yapıyor. Robert Rodriguez de böyle bağımsız düşük bütçeyle iş yaptı ama tarzı/hikayeleri anaakım seyircisine de hitap ettiği için büyük stüdyolar ve dağıtım şirketleri kendisine destek verdi ve gişe yaptı.
Art house ise "niche" yani küçük ve meraklısına özel bir pazara hitap ediyor, Türkiye'de de dünyada da.
Video'da Avrupa vurgulanmış, Avrupa'da da art house gişe yapmıyor, genel izleyici ilgilenmiyor o tarzla, kendi ülkelerindeki insanlar bile oturup anaakım sinema izliyorlar. Örneğin Fransa'da 2016'da en çok gişe yapan 100 film:
http://www.boxofficemojo.com/intl/france/yearly/
Amerika'da bu kadar tekelleşme yok denmiş, doğru, ama art house Amerika'da da gişe yapmıyor, arada köşede 1-2 salonda yer buluyor ve uzun da kalamıyor orda da. Festivallerde tanıtım yapıyor, internette kendini gösteriyor, DVD pazarında, Netflix On Demand, IFC vs gibi kanallarda kendine yer buluyor. Bağımsız sanat filmleri Türkiye'de ufak bir pazar, ama dünyayı (özellikle Amerika-Kanada-Avrupa gibi pazarları da) bütün olarak alırsak gayet büyük bir pazara dönüşüyor.
Bağımsız art house filmlerle meşgul olanlar eğer filmleri/hikayeleri anaakıma hitap etmeyecekse bence "Türkiye'de nasıl gişe yaparım" yerine "dünyadaki art house pazarına nasıl açılırım" gibi sorusuna yönelmeli. Nuri Bilge Ceylan'ın işi Türkiye'deki gişeye kalsa çoktan dükkanı kapamıştı, dünyadaki genel bağımsız ve art house seyircisine hitap edecek filmlerle oraya ulaştı.
http://www.ifc.com/tag/nuri-bilge-ceylan
http://www.ifccenter.com/films/mustang/
Tabi oraya ulaşmak kolay mı? Tabi ki çok zor, ben de kendim onu becermişim de ahkam kesiyor değilim, ama anaakıma hitap eden dağıtım zinciriyle mücadele etmeye çalışmaktan daha mantıklı bence. Sonuçta Los Angeles'tan, Toronto'dan, Iran'dan Fransa'dan Norveç'ten Meksika'dan Çin'den iyi bir yönetmenin anaakım sinemada büyük gişe yapmasa da kaliteli olan bağımsız ve/veya festival filmleri de bu tarz dağıtım mecralarında meraklısıyla buluşuyor. Türkiye'de AVM ağırlıklı sinema gişesinde kendine yer bulamayan ancak kaliteli yapımlar yapan Türk sinemacıların bu tarz ve benzeri kanallarla dünyaya açılması bağımsız sinemayla uğraşmak isteyen diğerlerine önayak olacaktır gibi geliyor bana.
Tabi bu işin hedef kitle ve pazarlama kısmı. Bence benim de en büyük sorunum olan "hikaye"de başlıyor herşey.
Son olarak Yeşilçam dönemine de değineyim, Yeşilçam döneminde şimdikinden daha düşük imkanlarla daha fazla film çekiliyordu ve o filmler bugün çekilse bana göre blockbuster olurlardı, gayet halka hitap eden, halkın dilini konuşan dinamik hikayeler çektiler o dönem. 20 yıl önce filan yerli kanallarda döndüre döndüre yayınlıyorlardı o dönemin filmlerini, galiba artık yayınlamıyorlar. Tabi o dönem televizyonun olmaması da gişelerin dolmasında ve birbiri ardına filmlerin yapılabilmesinde etkili olmuştur.
zaten bütçesi her ne kadar bağımsız olsa da dağıtımını mars'ın üstlenip, 232 lokasyonda gösterime soktuğu bir gişe filmi için belgeseldeki engelleri aşıp "duvarı yıktı" demek bence bayağı bir abesle iştigal.
Sanat sanat icinmidir sanat toplum icinmidir gibi temel bir soru ile cozulemiyecek bir durum bu .
Film para ile yapılır para kazanmak için yapılır.
bu sanat filmide olsa gişe filmi olsada değişmez. Bir filmin piyasası varsa o filmi çekenler bir şekilde tüketici ile buluşur.
Abd de bu iş böyle ;vizyona girmeyip sadece dvd satışı ile para kazanan yüzlerce film var amerikada , en basitinden the Asylum diye bir sirket var internetten bakabilirsiniz bu adamlar dvd için büyük filmlerin cakmasini yapıyorlar ve kendilerine bir izleyici kitlesi bile oluşturmuş durumdalar .
Transmorphers diye Transformers cakmasini bile yapmislardi 🙂
Türkiyede biz sinema dışında para verip film izlemiyoruz, ya torrent yada internet sitelerine düşsün diye bekliyoruz . tvler RTÜK yüzünden her tarz filmi alıp yayinlayamiyor .
İşte sorun bu ; film çeken için yatirdigi parayi çıkartmak için ya gişeye mecbur ya tvlere, festival paraları zaten komik rakamlar .
Ben Dağ 2 bütün dağıtım duvarını yıktı, bağımsızların önünü açtı demedim, kendine örülmüş duvarı yıktı dedim. Daha önce Panzehir ile duvara fena çakılmıştı. Bunu biraz da sosyal medya aracılığıyla kendi seyirci kitlesini alttan alttan örgütleyerek başardı. Kendi çapında bir başarı hikayesi. Bir yol çizdi, oradan da seyirci talebini karşılamayı başardı.
panzehir neredeyse 10-15 kişilik mini ekiple ve mini bütçeye çekilmiş, hak ettiğinden çok daha fazla kopyayla gösterim imkanı bulmuş, bu şartlarda 90 bin gibi şartlar için pek de fena sayılmayacak gişeye ulaşmış bir filmdi. panzehir için muhtemelen alper çağlar'ın kendisi bile en fazla bundan bir tık üstünü beklemiştir.
fakat dağ2'nin ilk filmin 170 bin liralık bütçesini 10 katına çıkarışı bile birinci filme kıyasla gişe beklentisine dair ciddi fikirler veriyor. kaldı ki konusu, tarzı ve ilk filmin referansı, daha kağıt üzerinde bile bir potansiyel barındırıyor. mars çapında bir dağıtımcının da isteklerine tam karşılık veren bu projeyi es geçmemiş oluşu zaten bu yüzden.
alper çağlar'ın kendisinin bile teşekkür mesajında "seyirci ve talepleri esastır" dediği bir proje üzerine konuştuğumuz belgeselin içerdiği hiçbir sorun için örnek teşkil edemez.
kapalı gişe belgeselinin ortaya koyduğu temel sorun, sektörün tekelleştiği bu ilginç evrede kültür bakanlığından destek almış, uluslararası en prestijli festivallerde ciddi ödüller kazanmış filmlerin dahi bu tekelleşme içinde kendi ülkesinde gösterim imkanı bulamamasıdır.
bu şartlar altında tamamen gişe için yapılan ve ülkenin en büyük dağıtımcı tekeli tarafından gösterime sokulan bir filmin hangi duvarı yıktığını anlayamıyorum? ha bu film bütün bu konuştuğumuz şeylerin dışında bir başarı hikayesi midir? evet. ama fazlası değil.
Yalnız, atladığın nokta şu sekko: Dağ 2 de bakanlık destekli bir film ve bakanlık desteği aldığı için çeşitli sponsorları ve TSK imkanlarını elde etti. O kadar bütçe toparlaması mümkün değildi. Bir yanda Reha Erdem'in Koca Dünya'sı diğer yanda Dağ 2 gibi düşün. İkisi de bakanlık destekli, ikisi de kendi anlayışıyla "seyirci ve talepleri esastır" düşüncesine sahip kişiler. Daha önceki açıklamalarına bakabilirsin.
Filmin Mars Dağıtım'dan çıkmış olması gişe garantisi göründüğü anlamına gelmez. Belgeselde bir örnek var bununla ilgili. Tekrar ediyorum: Dağ 2'nin yıktığı duvar kendine, hedef aldı, gardını yüksek tuttu, istedi başardı. Sıfırdan başlayanlarla ilgili değil, Yeşim Ustaoğlu, Onur Ünlü gibi yıllardır film çeken ama kaynağın dönüşümü konusunda sorun yaşayan isimler arasında kendi duvarını yıktı demek istedim.
söylemek istediklerini anlıyorum ama dağ 2 bence yanlış örnek dostum. her neyse. filler tepişirken biz burada ezilmeyelim. sevgiler 🙂