Forum

Kameramanlık, Işıkç...
 

Kameramanlık, Işıkçılık gibi "detay" Alanlar Üzerine

14 Gönderi
7 Üyeler
0 Reactions
5,092 Görüntüleme
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Cevap, fikir alabilirsem memnun olurum.

Şimdi bizim bildiğimiz, en genel tabiriyle belki de, bir filmde yönetmen-g.yönetmeni ve sanat yönetmeni belki de, kafa kafaya verirler bir sahnenin bir planının görüntüsünün nasıl olacağına falan filan karar verir.

Sorum bu noktada şu:

Kameraman ve ışıkçı gibi, görüntünün detayı ile ilgilenen kişiler sadece "uygulayıcı" mıdır? Ne kadar özgürlükleri, özerklikleri vardır.

İşini çok iyi bilen ve o alanda uzmanlaşmış, atıyorum 30 yıllık kameraman ile, 2 yıllık kameraman ayrı özgürlük, özerkliğe mi sahiptir? Yoksa aralarında bir fark yok mudur? G.Yönetmeni mesela ışıkçıya ya da kameramana, karşısındaki tipin tecrübesi vs. ne olursa olsun, yapması gerekeni detaylarıyla söyler mi? Yoksa ona bir genel alan çizip, kendi tasarımını yapması için bırakır mı? Bu işin içinde uzmanlık ne ölçüde vardır?

 
Gönderildi : 07/12/2011 6:36 pm
(@fulgura)
Gönderi: 0
 

Güzel soru, ama cevabı kesin bir tavırla "şu şudur, çizgi buradan geçer" kadar net verilemez. Ben yıllar önce başımdan geçen bir olaydan hareketle bir-iki şey söyleyeyim. Çünkü bu meseleyi ben de böyle öğrendim.

Sanırım 2002 yazında New York'ta bir kısa film projesinde görev aldım. Bu benim pratik anlamda ilk defa profesyonel kişilerle çalıştığım olaydır. Yani biraz bütçe olduğu için ışıkçı ve kameramanı ücretli tutmuşlardı. Ayrıca set ekibi de tatil zamanı diye yarı ücretli bulundu, sesçi tanıdıktı ve yardımcı olmaya söz verdi vb vb. Ekibin başında olan 3 kişi de kuramsal olarak donanımlı ama set ortamı açısından neredeyse tamamen deneyimsizdik. Ben 16 ve 35mmye elimi sürmüş değilim ve dijital video ile ilgiliyim ve projeye yandan girmiş durumdayım ve bu proje de zaten film ile ilk ve son haşrıneşirim oldu. İşi 3 kişi yönetmeyi başaracağımızdan eminiz ve zaten ekip tam ve deneyimli olduğu için bir sorun beklemiyoruz.

Bize GY konusunda yardımcı olacağını düşündüğümüz üstad kişi son anda rahatsızlık nedeniyle gelemedi. Oyuncular tiyatrocu ve kısmen TV deneyimleri varmış. Işıkçı, sesçi ve kameraman çekimden bir gün önce geldiler. Kameraman set planı var mı, GY nerede, nasıl yapıyoruz vb diye sormaya başladı. Biz mahçup durumu anlattık ve kameramana açıkça bu işi nasıl yapacağımızı bilemediğimizi söyledik. Çünkü elimizde sahne çizimi yok, kim nerede duracak bilmiyoruz, hani hemen yapmaya kalksak bu konudaki tasarım ilkelerinden haberdar değiliz. Çekim bir binanın çatısında yapılacak. Yani öncesinde bir şekilde seti tasarlamaya başladık ama ne yapsak ya track oraya olmuyor ya arka plan oturmuyor ya başka sorun var. Kendisi büyük projelerde ana kameraman olmasa da ikinci takım kameramanı olarak görev almış ve Tarantino, Scorcese ile tanışan biriymiş. Adam düşündü ve hallederiz dedi.

Uzatmayalım, adam işi ele aldı, terasa şöyle bir baktı, 15 dak. gezindi, bir iki saksının yerini değiştirdi, hangi oyuncunun nerede duracağını tebeşirle işaretledi, amele ekibine tracki nereye nasıl döşeyeceklerni söyledi, dollyi itecek arkadaşlara nerede duraklayacaklarını söyledi. Yani bir GY'nin yapacağı her şeyi biliyormuş. Gece saat 9 civarına dek herşeyi ya tek ya da iki maksimum üç denemede çekti, bitirdi, parasını aldı, takımını topladı gitti. Kısacası işin içinde olduğu için ve deneyimi ile kusursuz bir biçimde hem GY işini hem de kameramanlığı yaptı. Bütün ekip tıkır tıkır çalıştı. Fakat normal koşullarda bu adam bir projede GY işi yapmaz hatta ağzını bile açmaz. Sadece GY'ye nasıl yapacaklarını sorar. GY çekime başlamadan vizörden ya da varsa harici bir vizörden bakarak kareyi ve değerleri (shutter, filtre vb) söyler, kameraman icracıdır. GY burada işin görsel sanatçısı oluyor ama birçok çekim esasen temelde birbirine benzediği için set ortamında yetişen ve kamerayla haşırneşir olan insanlar da (kameraman hatta uyumuyorsa asistanı da) zamanla bu GY meselesinde pişiyor demek ki. Yani, GY varsa patron odur ve diğerleri her ne kadar kısmi hareket payları varsa da ağızlarını açmazlar. Sadece GY'nin istediği şeyde onun görmediği bir durum varsa "Tepedeki telleri kesiyor muyuz yoksa bina ile alalım mı?" gibi bir diyalog içindedir. Yoksa "bence daha iyi olur" diye istediği gibi kamera kullanamıyor. Kaldı ki zaten setin tasarımı, dolly hareketi, ve oyuncu hareketleri o kadar net planlı ki iş tamamen doğru zamanda doğru hareketi yapmaktan ibaret oluyor ve kimse keyfi davranamıyor. Yani blocking diye bilinen bir planlama biçimi var ve kameranın tüm hareketi projelendirilmiş. Koreografi işi bu. O nedenle zaten icracı ekibe çok fazla esneklik kalmıyor. Bu derece sıkı planlanmamış ve daha deneysel ya da esnek projelerde belki kameraman biraz daha serbestiye sahiptir ama bu iş yaratıcılık değil uygulama işi. Bunlar bizde nasıldır pek bilemiyorum ama tahminim iş bu derece profesyonel ilerlemiyorsa kameraman bir operatörden ibarettir.

Bu arada hemen şunu ekleyeyim. BU GY ve kameraman arasındaki çizgi her filmde net olarak belli olabilse de genelde bazı GYler kamerayı dahi kendileri kullanmak istiyorlar. Ya da bizimki gibi bazı küçük projelerde kameraman zaten işin görsel tüm kısmına hakim de olabiliyor. O durumlarda zaten adam tek olduğu için bu soru anlamsız olsa gerek.

Sorunun geri kalan kısmı için:

Normalde profesyonel bir ekipte zaten prodüksiyon tasarımcısı, sahne tasarımcısı vb gibi görevi setin senaryoya göre düzenlenmesi olan insanlar var. GY hepsinin başı ve tam ekipli projede normalde bir GY pek çizim vb yapmaz. Yapacak olana kafasındakini söyler, onlar anlar, şema olarak çizer, set tasarımından sorumlu kişiye verir o da marangoza aktarır. Bugün bilgisayarda tasarlanıyor çoğunlukla diye biliyorum.

Tabii bunların hepsi genelleme. Yoksa eline kağıdı kalemi alıp her şeyi kendi çizen bir GY de olabilir ve bu türden insanlar da var.

Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.

Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.

 
Gönderildi : 07/12/2011 7:25 pm
(@kykgm)
Gönderi: 0
 

tecrübe edindiğim kadarı ile şuanki bir kaç dizide kameraman gy ile birlikte hareket ediyor
gy ile kameramanı ayıran en büyük husus sahne takibidir kamera elinde ise kim nerede durmuş ,duruyor gibi sorunla karşılaşılıyor ama gy onu hallediyor yinede proje büyük değilse kameramana kalıyor işler örnek verirsek böylemi olacaktı ,akasya durağı gibi bir kaç dizide rasladım

Yaş, milliyet yada özgeçmiş önemli değil; önemli olan söyleyecek bir şeyin olması.

^^KYKGM^^

 
Gönderildi : 08/12/2011 1:37 am
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Fulgura aslında tahmin ettiğim cevabı vermişsin. Elbette ki bir kameraman bir görüntü yönetmenine benzer bir bilgiye sahip olabilir sizin işinizdeki gibi, ama benim sorum daha çok planlı programlı, hızlı işlemesi gereken büyük setlerle ilgili. Yani kameraman bilgi sahibi olsa bile kendisine çok "esneklik" sağlanır mı gibi bir soru aslında benimkisi. Ben de kafamda senin verdiğin cevaba benzer bir cevap veriyorum ama soruyu da aslında "bunun aksini düşünen, bilen var mı?" anlamında sordum. Varsa, aga kameraman da basit bir operatör değildir insiyatif alır, kararlar verir dedikleri bir örnek onu araştırıyorum. Mesela bunu 28mm'yle çekeyim diyebilir mi bir kameraman, ya da omuzda çekeyim... Ya da bu kadar radikal kararlar olmasa bile, bir kameraman neye karar verir. Evet soru bu aslında, "bir kameraman neye karar verir?"

Bir sonraki sorum da şu:

Peki analog kameralarla iş yapan bir kameramanın, yani o döneme ait bir kameraman için düşünürsek "analog kamera" daha bir uzmanlık gerektiren bir şey midir?

Analog kamerayla iş yapmak digital kameraya göre daha mı yoğun bir bilgi gerektirir acaba?

 
Gönderildi : 08/12/2011 3:26 am
(@fulgura)
Gönderi: 0
 

Şimdi şöyle söyleyeyim; benim eğitimim, deneyimim, gördüğüm, duyduğum, ucundan kıyısından veya ortasından tanık olduğum film dünyasının tamamına yakını ABD kökenlidir. Yani Hollywood esaslı ve daha çok ticari, son derece sınıflaşmış ve uzmanlaşmış, prodüksüyonun genelde profesyonel ekiple yapıldığı sisteme aşinayım ve verdiğim cevap da o çerçevede. Avrupa merkezli ya da Türk film üretimi dünyasında neredeyse pratik olarak hiç bulunmadım ve orası hakkındaki bilgilerim daha çok duyup okuduklarımdan ve bulunanlardan öğrendiklerimden ibaret. Bu nedenle bunlar daha Avrupa/Türk sistemine uygun olmayabilir. Avrupada kamera çok hareketli kullanılmıyordu geleneksel olarak ama son 10-20 yıldır orada da daha Hollywoodvari kamera kullanımı yaygınlaştı. O nedenle sabit kamera kullanımında kameraman aslında daha tekniker konumunda olsa gerek. Amerikan sisteminde ise teknik ekipman derya olduğu ve kamera daha aktif olduğu için kameraman da daha çok söz sahibi olsa gerek.

Şimdi Amerikan sinema sistemi zaten çok iyi organize bir sistem ve bu sistem içerisinde sadece kamera etrafında 10 kişi koşuşturabiliyor. Elbette projenin büyüklüğü esas ama bu derece uzmanlaşmış bir üretim sisteminde kamera operatörü denen adamın görevi de çok net tanımlı. Yani dediğin türden kendi insiyatifiyle 28mm çekeyim diye bir durumu pek söz konusu değil çünkü orada ona söylenen "35mm çekiyoruz" ifadesi ta GY'den hatta sahne/set amirinin tavsiyesiyle geliyor ve kameraman dediğim gibi genelde icracı. Ama elbette kendisine verilen görev onun vizörden bakınca aklına yatmazsa doğrudan GY'ye bu konudaki görüşünü söyler ve zaten GY'nin de doğrudan ilişkide olduğu ve kafasındaki görüntüyü emanet ettiği adam olduğu için bu fikir değerlendirmeye alınır. Yani icracı derken kastımız "emir kulu" da değil. Adam işin üretiminin en kilit parçalarından biri olduğu için onun sanatı kamerayı GY'nin istediği biçimde kullanırken işin pratik kısmına tam hakim olmak. Yani GY bazen işin teknik kısmına (track döşeme, lens seçimi, filtre vb) pratik anlamda tam hakim olmayabilir çünkü GY her zaman en son çıkan kamera sistemini doğrudan tanımayabilir. Kameraman ise "yahu steadicam diye bir şey çıktı, gidip öğreneyim, sertifikasını alayım" diyen adam sonuçta. O noktada GY sadece bir sahnede steadicam kullanmak ister, gerisi kameramanındır çünkü ondan başka kimse o boyuta hakim değil. Kısacası 28mm çekmek lazım ya da omuza geçelim aslında GYnin işi ama bunu kameramana bırakan GY de vardır. Yine de aynı ortamda GY ve kamera operatörü beraber varsa burada son söz GYnindir.

Kendimce bir daha bize uygun bir set senaryosu çıkarayım: Planda uzakta bir masa arkasında duran bir erkek oyuncu ve masanın önünde de yan duran, yüzü sağa dönük ve önünde bir tuval olan bayan oyuncu var. Kamera önce tam kare bunu aldıktan sonra diyaloğun başlamasıyla beraber dikdörtgen olan salonun ucundan dolly ve track üzerinden öne doğru yaklaşırken sola kaymaya başlayacak ve dolly sola giderken kamera ekseni sağa doğru dönerek kadının sırtını ve yanından da tuvali görecek. Görüntüde aynı anda hem erkek oyuncu (solda) hem merkezde kadın oyuncu olacak, hem de sahnenin sonunda kadının arkasına geçmiş olduğumuz için tuvaldeki tablo sağda görünecek. Plan kağıt üzerinden planlanmış, GY 28mm seçmiş, set buna göre tasarlanmış, ışıklar kurulmuş, track döşenmiş. Bende bunun planı pdf dosyada vardı ama evimden ve bilgisayarımdan çok uzaktayım. O nedenle böyle amatörce oldu anlatırken.

GY: Hazır mıyız? Ahmet, ne oldu, sorun mu var?
KO: Burada 28mmye geçince soldaki duvar fazla boşluk yaratıyor, 35mm deneyeyim dedim, o da fazla dar kaldı ve kadının önünde sağda duran tuval en başta görünmüyor. Daha geriye de gidemiyorum. Sanırım soldaki duvara bir çözüm düşünmeli.
GY: Tamam (düşünür) Sanat yönetmenine söyleyelim oraya duvara bir şey eklesin. Ama ne çok aykırı olsun ne de ayrıca dikkat çeksin istiyorum (gerçi bunu açıklamasına gerek yok, SY bunu duyunca otomatikman bunu yapacaktır). Bunu neden daha önce göremedik?
KO: Dolly sola kayarken sağa döneceğim ve tuvaldeki tabloyu göreceğimiz için solda ışık vardı. Şimdi orası görüntüye giriyor.
GY: Durun o zaman. Duvarda yeni bir şey gereksiz dikkat çeker. Daha sağa kayamıyor muyuz? Tracki taşısak?
KO: Erkek oyuncu o zaman tam ortada değil de solda kalıyor. Sİzce sorun yoksa...?
GY: YOk olmaz. Ne yapalım? Ne dersin?
KO: 35mmyi bir daha deneyelim. Belki dolly hızını biraz düşürürsek ben sağa dönerken soldaki duvarı görmemeye çalışırım ama yavaşlamamız lazım. O da diyalogu bozar. Daha geç girmeleri lazım.
GY: Tamam o zaman. 35 mm dene. Işıkta sorun var mı?
KO: Yok, 35mm f/2.8 açıldığı için ışık sorun değil. Gürültü de azalır önceki sahne gibi olmaz.
GY: Emin misin 7Dde sorun olmayacak mı? Tablo ve kadın net görünecek değil mi?
KO: Evet, öncekinde f/4 idi ama 5D idi, şimdi 7D ve f/2.8 aynısı olacak. 3metre alan derinliğimiz var ve denedim sorun olmuyor. Sadece 35 mmye geçince ve yavaşlayınca tablo görünürken arkadaki bibloda parlama oldu. Yerimiz iyi aslında.
GY: Set tasarımcısı bibloları kaydırsın ya da SY o kırmızı yerine siyah vb olur mu bir baksın.

... gibi. Şimdi konuşma çocukça gelebilir ve son kısmını muhitimize ve zamanımıza uyarladım ama esasen bu iki adamın aralarındaki ilişki bu türden. Elbette bu ilişkide KO çok daha ağırlıklı konumda da olabilir. GY önce sola duvara birşey koyalım derken sonradan konu ve içerik gereği aynı planda iki ayrı tablonun olmayacağını ve dikkatin kadının tablosu üzerinde olması gerektiği için sola ne konursa konsun "sanatsal" açıdan sorun olacağını farkeden adam. Soldaki boşluk karedeki anlamı bozuyor ve olmamalı. KO'nun böyle bir vizyonu olmak zorunda değil. O nedenle bu işi tamamen KOya bırakırsan bu ayrıntıyı atlayıp, gidip soldaki duvar boş kalmasın diye oraya başka bir tablo koyabilir. Teknik olarak sorunu çözer ama anlamsal başka bir sorun yaratmış olabilir.

Şimdi dediğin gibi "planlı programlı" durumdan benim anladığım aslında pek sürpriz olmaması ve kameraman böyle durumlara düşmez. Ama daha esnek durumlarda farklı olmalı. Yani dizi çekimidir, fotoğraflara bakarak kaba plan yapılmıştır ama mahalleye gidip sokağa çıkınca bir sürü bilinmeyen devreye girer. Orada kameraman dediğin gibi çok daha dahil konumda olsa gerek. GY genel duruma bakar, KO orada gözüne en güzel gözüken durumu oluşturup yakalar. Bence proje ne kadar amatörleşiyorsa ya da bağımsızlaşıyorsa aslında kameraman da o derece daha aktif oluyor. Çok profesyonel projede zaten adama pek bir iş düşmüyor.

Analog derken film kamerasını mı kastettin yoksa dijital öncesi kasetli kamera mı anlayamadım. Bence dijital tamamen ayrı bir dünya yarattı ve kameraman codec denen şeyi bile çok iyi tanımak durumunda artık. Ben LCD'den çektiğim şeyin monitörden izleyince ayrıntıların yarısına yakınının dosyaya girmediğine tanık oldum. LCD'de görünen şey dosyaya girmiyor. Bunu kameraman bilmezse ve orada gördüğüne göre ayar yaparsa sonuç çamur gibi çıkabilir. Tabii bunlar VDSLR ile oldu yani limitleri sınırlı kamera ile. Bir Alexa operatörünün böyle bir kaygısı yok.

Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.

Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.

 
Gönderildi : 08/12/2011 11:27 am
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Bu bahsettiğim ayırımlar, yetkiler vs. prensipte ve teoride net görünüyor olsa bile sette durum hiç öyle değildir. Ve ortaya çıkacak dengeler tamamen kişilerin uyumuna, kişisel özelliklerine, kurdukları diyaloğun doğasına bağlıdır. Işıkçı kalkıp hiç üzerine vazife olmasa da "ya abi, bu çocuğun tişörtü mavi mi olacak? Arka plan sarının üzerinde kötü duruyor ya! Bi baksana şurdan!" da diyebilir. Ne var ki bunda aslında. Senin egosu yüksek, tripçi bir sanat yönetmenin varsa "Sanane şekerim? Herkes işüne gicüne baksın lütfen! Ay inanamıyorum yağne!" falan gibi salaklıklara girer, milletin keyfi kaçar belki. Ama ışıkçının niyeti aslında bir an gözüne görünen kusuru yönetmen olarak sana iletmektir. "Bu i.ne kılıklı sanat yönetmeni bi halttan anlamıyor abi!" gibi bi mesaj saklı değildir bu yaklaşımda. Yani eğer ortam Backingam Sarayının kütüphanesi gibi değilse (Kubrick setleri hariç çok az set böyledir zaten) isteyen ufak tefek fikir de söyler, gözüne çarpanı da belirtir, belirtmelidir de zaten. Israr edilmedikçe, yönetmenin onayından geçtiğinde tekrar dillendirilmedikçe, zaman ve enerji kaybına nedne olunmadıkça bu tip fikirleşmeler, karışmalar, müdahaleler iyidir, hoştur.

Ha ama kimi de işinin dışında hiçbirşeye karışmayabilir. Kendi tercihidir. Işığını yapar, kenara oturur, ışıkların değişmesinin istenmesini ya da bir sorun çıkmasını bekler, uyuklar. "Sence bu mavi tişört nası?" diye sorarsan "banane abi, istersen tişörtsüz çek, donsuz çek, çok da ..kimdeydi" diyip seti kahkahaya boğabilir. Haksız da sayılmaz.

Özetle bunlar hep kişisel uyumlarla, diyaloglarda şekillenecek birşeylerdir. Benim şahsi görüş ve yaklaşımım fikir sunmaya yatkın kişilere mümkün olduğunca kulak vermek, kimseyi bundan alıkoyar tavır sunmamaktır. Yani kimse "banane ya?" demesin isterim. Derse de çok önemsemem. Ve bazı anlarda fikir de sorarım. Öneri de isterim.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 08/12/2011 11:51 am
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Görkem bence de ideal olanı senin dediğin gibi, yani ben de setlerimde bu şekilde yaklaşırım çoğunlukla. Fulgura'nın anlattığına benzer bir ortamın nasıl oluşturulduğunu merak ediyorum. Yani öyle bir ortamda ışıkçı'nın çocuğun t-shirt'ü neden mavi diyebileceğini sanmıyorum. Daha çok herkes kendi işine baksın çerçevesindedir gibi geliyor bana.

Aslında Fulgura'nın idealize ettiği dialog biraz mevzuyu anlatıyor gibi. Benim kendi kafamda varmaya çalıştığım sonuç, aslında bir sinema filminin, ya da dizinin "sette" en temel anlamıyla "tasarlayanları" kimlerdir sorusunun cevabı...

Buna bir yanıt verecek olursam ben, beş ana şey sayabiliyorum (yapımcı ve yürütücü yapımcı meselesini bir kenara koyarak):

Yönetmen, G.Yönetmeni, S.Yönetmeni, Ses Yönetmeni (Sesli çekiliyorsa) ve Oyuncular

Bunlar settekilere göre daha bir özgür, işleri daha çok tasarlamak olan, ortaya çıkan işin genel anlamda tasarım bağlamında sorumluluğunu alan kişiler gibi.

Buna aklıma gelen bir noktada şöyle bir şey söyleyebilirim. En iyi görüntü yönetmeni ödülü verilir, ama en iyi kameraman ödülü verilmez mesela. Bunun sebebi sanki "ana tasarım" dediğimiz şeyin bu yukarıdaki insanlar çerçevesinde gerçekleşiyor olmalarından kaynaklanıyor sanırım. Yanılıyor muyum?

 
Gönderildi : 08/12/2011 2:38 pm
(@fulgura)
Gönderi: 0
 

Şimdi yanlış anlaşılmasın, en başta da söylediğim gibi o durum Amerikan profesyonel sinema dünyasındaki genel durumdur. Buradan da sinema setinde ordu disiplini gibi bir şey olduğu çıkmamalı ama milyonlarca dolar bütçeli projeler ve belli bir üretim programı/standardına bağlı kalmak zorunda olan yapımlarda durum bu. Okuluna giderseniz de size öğretecekleri budur, sette göreve giderseniz de bu üretim sürecinin bazı ilkelerini bilmeniz beklenir. Ortada bir sorun varsa elbette bunu gören herkes bunu dile getirebilir ama Görkem'in örneğindeki gibi oyuncunun tişörtü konusu zaten o aşamaya gelene dek gardrop/kostüm bölümü, modacı, sahne tasarımcısı, ışık tasarımcısı ve en önemlisi görüntü yönetmeninin elinden geçiyor. Yani hemen her unsurun kılı kırk yararak önceden planlandığı bir süreç bu ve büyük bir hatanın çekim saatine kadar gelmesi biraz zor. Yine de dediğiniz gibi set ortamı (ki hele Amerikan sisteminde) son derece pragmatik de olmalı. Orada söz konusu olan anlık durumlar ya da öngörülememiş şeylerde müdahale elbette mümkün ve Kubrick dahil kimsenin setinde bu türden birşeye işaret edene kızılacağını sanmam. Fakat bir ışıkçının tişörtü "güzel" bulmaması ya da "fazla parlak" gibi bir yorumda bulunması durumunda bunun bir sorun olup olmadığına bakılır fakat o konunun tasarlanması ve karar sürecine katılmamış o arkadaşın burada olmadık bir çıkıntılık yapma olasılığı daha yüksektir.

Burada kimsenin kendi setinde nasıl davranacağına karışamayız. Kendi setimizde istersek donsuz gezeriz, kafamıza huni takarız vb ama belli bir sistemde çalışan bir sette görevinizi çok iyi yapmanız beklenir. Geçen Mayıs'ta Ankara'da bir greenscreen çalışması yapmak üzereydik. Herşey tamam ve tam çekime başlayacağız, daha greenscreenin nasıl çalıştığını dün öğrenmiş ve sette öylesine duran bir kız bize oyuncunun cebinde yeşil olduğunu söyledi. Ben dahil kimse görmemişiz ve farketsek de zaman kaybetmiş olacağız. Bunlara diyecek yok. Fakat Kezzap'ın sorusundan benim anladığım ve vermeye çalıştığım cevap farklı. O sistemin kendince çok oturmuş bir gelenek görenekleri var ve bunları bilmek lazım.

Örneğin sette yönetmenden başka hiç kimse ACTION ve CUT talimatlarını veremez. Olayı kameradan gören kameraman bile bir sorun olduğunda yönetmene söyler, yönetmen çekimi durdurur. Bir anlık kamera sallandıysa kameraman CUT diyemiyor, yani oyuncunun oyununu kesmesi talimatını veremiyor. Aynı şey GY için de geçerli. Sorunu gördüğünde yönetmene "kesmemiz lazım" vb diyor. Herkesin dinlediği tek kişi Yönetmen. Işıkçı ilginç bir açıdan arka duvarın parladığını gören tek kişi olabilir ve gelir amirine söyler. Amiri yoksa GY'ye söyler. Bu türden daha onlarca örneği olan bir çekim sistemi kişisel projelerimizde işe yaramayabilir ve hatta dediğim gibi bizde kullanılmıyor/bilinmiyor olabilir. O zaman zaten sorun yok. Ayrıca bu gelenekler Amerika'da da bağımsız, alternatif, sanatsal ya da kolloboratif prodüksüyonlarda aynen kullanılmayabilir (ama örnekteki ACTION ve CUT durumu kullanılıyor.) Kişisel setimizde zaten bu türden bir durumu oluşturmak mümkün değil. Her zaman dayanışma ve yardım lazım. Fakat burada aklıma gelmişken söyleyeyim; sonra film bir festival ya da yarışma vb kazanırsa ödülü alan yönetmen olacağı için bu rol dağılımı sorun olabilir. Adam 100,000 dolar kazanırsa ve bu adama sen kameraman ya da GY olarak çok önemli yönetmenlik öğütleri vermiş, hatta bazı sahnelerde ön plana çıkmışsan sorun olmaz mı? Olur. O nedenle maddi boyutu olan prodüksüyonlarda görev sınırları biraz daha kesin. Hatta bu nedenle hepsi sendikalı eleman.

Kezzap verdiğin 5 unsur tam olarak öyle değil. Örneğin Sanat Yönetmeni GY koordinasyonunda çalışır. Onun altındadır. Kostüm de onun paralelidir vb. Eğer kastın sahnenin planlanması ise o işi yapan ya yönetmendir (GY ile beraber) ya da bu blocking denen şeyi tasarlayan bir uzmandır. O da Yönetmenle çalışır. Ön planlama başında hepsi birarada olabiliyorlar ve o filmin içeriğine bağlı.

En iyi kameraman ödülünün sadece Amerikan sisteminde değil hiçbir sistemde olmamasının nedeni de dediğim gibi kameramanın teknik icracı kabul edilmesi. Burada daha ilginç olanı ise editörün/montajın ödül alabilmesi. Yani montaja Oscar var çünkü filmin dilini oluşturduğu düşüncesiyle orada "sanatsal" bir durum olduğu varsayılıyor. Aynı şey oyunculuk ve kostüm vb için de geçerli. Bunlarda "sanatsal yaratıcılık" olduğu varsayılıyor. Diğer konumlar daha teknik. Yine burada en ilginç konum metin yazarı. BU adam sanatçı boyutta mı yoksa teknik iş mi yapıyor tartışması nedeniyle senaryo yazarları greve kadar gidiyorlar. Teknikse alır parasını oturur, yok sanatçıysa nasıl grev yapar?

Velhasıl durumlar böyle...

Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.

Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.

 
Gönderildi : 08/12/2011 3:42 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Çok güzel izah etmişsin ve son paragrafta da beklediğim üzere golü atmışsın.

Sanat yönetmeninin görüntü yönetmeninin altında olduğu noktasını bilmiyordum. Bunu biraz daha araştırayım.

Yukarıda sorduğum bir diğer soruya geri dönecek olursam, analog dedim ama kastım 35mm kameralar. Yani filmliler. Bunun kameramanının dijital bir kameramandan farklı olarak bilmesi gereken şeyler vardır, ama sorum biraz daha "ustalık" meselesiyle ilgili.

35mm kameralar bana daha fazla olmasa bile, daha derin bilgiye sahip bir kamera biçimi gibi geliyor. Sanki 35mm kameranın ustası olmak dijital bir kameranın ustası olmaktan daha teferruatlı bir süreç gibi. Yanılıyor da olabilirim, genel bir mantığı buraya uyarlıyor olabilirim. Yani genel mantık teknoloji ilerledikçe işin daha bilgi gerektirse de daha basit öğrenileceği biçimindedir ya. Bunda da benzer bir ilişki düşünebilir miyiz acaba?

 
Gönderildi : 08/12/2011 4:06 pm
(@fulgura)
Gönderi: 0
 

Ne demek istediğini anladım. Şimdi film döneminde bir kameramanın (ya da aslında GY de olabilir farketmez) bilmesi ve hakim olması gereken bilgi ve teknik beceri ile dijital dönemdeki durum bence amman amman farklı değil. Dijital daha kolay gibi görünse de giderek geldiğimiz nokta bana bu işte de apayrı türden ama miktar ve hüner olarak hiç de daha az olmayan bir bilgi birikiminin olduğunu gösteriyor ve ben de işin bu noktasında görev yapıyorum diyebilirim. Film daha erişilmezdi, dijital sıradan insana daha yakınlaştı ama sanatsal/ticari olarak baktığında hüner yine hüner. Kameramanın işinde bence yük ve hüner açısından bir değişiklik yok. Yine gerekirse kamerayı omuzluyor, yine focus puller ile denk çalışıyor vb vb. Hatta dediğim gibi film çekenler son görüntünün nasıl olacağını banyo edilmeden göremedikleri ama dijitalde 1 dak. içinde görülebildiği için iş verimi arttı ama "bence" dijital kameraman da format ve codec bilgisi başta olmak üzere bir çok konuya hakim olmalı. Filmcinin filmi kopar, içine kıl kaçar, kanister ışık alır vb derdi var, bizim kart bozulur, dosya sorun olur, gürültü, parazit, dalga girer vb dertlerimiz var. Hele VDSLRler, başta Canonlar çok tehlikeli makineler. Ne olduğunu anlamadan gölgelerde çamur, gökyüzünde katmanlar oluyor. Filmin bu derdi yoktu. Adam iç mekandan dışa çıkarken pozlamayı yapıp diyaframı elle döndürüp canlı ayarlıyor. Dijitalin avantajı esneklik ve görece portatiflik.

Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.

Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.

 
Gönderildi : 08/12/2011 4:24 pm
(@anilcagin)
Gönderi: 0
 

Fırat filmi 35mm ile çekmeyeceksin değil mi ? 😀

‎"Giydikçe açılır" diyen tezgahtar, "uzadıkça şekil alır" diyen kuaför, "zamanla unutursun" diyen arkadaş... Bunların hepsi aynı örgüte üye...

 
Gönderildi : 13/12/2011 3:52 am
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Fırat filmi 35mm ile çekmeyeceksin değil mi ? 😀
Hehe. 🙂 Yok yahu tezle ilgili bir tartışmaydı bu. Sağolsun çok faydası dokundu dostların.

 
Gönderildi : 13/12/2011 2:12 pm
(@sataman)
Gönderi: 0
 

Arkadaşlar merhaba.Bu konu başlığı altında çok güzel ve bilgilendirici yazılarınız oldu- ( en azından benim için)-,hepinize teşekkür etmek geldi içimden,saolun.

 
Gönderildi : 13/12/2011 5:23 pm
 Düd
(@dud)
Gönderi: 0
 

Fulgura uzun uzun güzel güzel yazmış, eline sağlık ve teşekkürler.

Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.

 
Gönderildi : 15/12/2011 1:20 am
Paylaş: