Neden film yapmak isteriz? Film nedir? İnsanlara yalan bir dünya oluşturmak mı? Bakın ben yaptım demek mi? Böyle olun diye kendi fikrini empoze eden düşünceler aşılamaya çalışmak mı? En iyisini ben biliyorum diye ortaya atılmak mı? Mesaj kaygısı olmalı mı filmin? Olmamalıysa o filmin amacı nedir diyebiliriz? Komedi ya da korku için açık ya diğer türler? Film izleyende sonunda ne bırakmalı? Ne bırakmamalı? Film aslında görsellerle süslenmiş bir yalan mıdır? Bir yalan insanda ne bırakabilir ki, kurmaca olduğu aşikar ise? Birşeyler bırakıyorsa nasıl bırakıyor? Neden bırakıyor?
Buyrun burdan yakın...
- baço
Varoluş kaygısı. Kendini ispat etme ihtiyacı. "Ben bilinmeyen bir cevher idim, bilinmeyi istedim, sizleri yarattım"ın minimalize edilmiş hali. Kendine ayna tutma. Kendini tanımaya çalışma. Ego. Kadınlar. Para. Ortam. Vesayre. Bir sürü sebebi var bence.
Ben işin yazma kısmındayım. Hemen hemen aynı şey. Ama en büyük müsebbib egodur zannımca. Hepimiz egolarına hizmet eden varlıklarız.
Yapmayın. Aynı Big Bang'in çocuklarıyız hepimiz...
neden izliyorsak ondan...izlememizin bir açıklaması var mı? varsa ondan ötürü işte
şimdi daha çok seviyorum seni hayat, hadi...
Cevap vermesi zor bir soru degildir. Klasik sorudur. Sikici sorudur. Cevabini blmenin hicbir seyi degistirmeyecegi sorudur. Ancak buyuk insanlarin cevabina yaklastigi sorudur. Cogu insanin kendine hicbir zaman sormadigi ve sormayi absurt buldugu sorudur. Sanat felsefesi bilmenin cevabina yaklasmayi kolaylastirdigi sorudur. Orhan Pamuk'un bence cevabini akillara durgunluk verecek kadar sade ve guzel bir sekilde verdigi sorudur:
#######################################################################
Bildiğiniz gibi, biz yazarlara en çok sorulan, en çok sevilen soru şudur: neden yazıyorsunuz? İçimden geldiği için yazıyorum! Başkaları gibi normal bir iş yapamadığım için yazıyorum. Benim yazdığım gibi kitaplar yazılsın da okuyayım diye yazıyorum. Hepinize, herkese çok çok kızdığım için yazıyorum. Bir odada bütün gün oturup yazmak çok hoşuma gittiği için yazıyorum. Onu ancak değiştirerek gerçekliğe katlanabildiğim için yazıyorum. Ben, ötekiler, hepimiz, bizler İstanbul’da, Türkiye’de nasıl bir hayat yaşadık, yaşıyoruz, bütün dünya bilsin diye yazıyorum. Kağıdın, kalemin, mürekkebin kokusunu sevdiğim için yazıyorum. Edebiyata, roman sanatına her şeyden çok inandığım için yazıyorum. Bir alışkanlık ve tutku olduğu için yazıyorum. Unutulmaktan korktuğum için yazıyorum. Getirdiği ün ve ilgiden hoşlandığım için yazıyorum. Yalnız kalmak için yazıyorum. Hepinize, herkese neden o kadar çok çok kızdığımı belki anlarım diye yazıyorum. Okunmaktan hoşlandığım için yazıyorum. Bir kere başladığım şu romanı, bu yazıyı, şu sayfayı artık bitireyim diye yazıyorum. Herkes benden bunu bekliyor diye yazıyorum. Kütüphanelerin ölümsüzlüğüne ve kitaplarımın raflarda duruşuna çocukça inandığım için yazıyorum. Hayat, dünya, her şey inanılmayacak kadar güzel ve şaşırtıcı olduğu için yazıyorum. Hayatın bütün bu güzelliğini ve zenginliğini kelimelere geçirmek zevkli olduğu için yazıyorum. Hikâye anlatmak için değil, hikâye kurmak için yazıyorum. Hep gidilecek bir yer varmış ve oraya —tıpkı bir rüyadaki gibi— bir türlü gidemiyormuşum duygusundan kurtulmak için yazıyorum. Bir türlü mutlu olamadığım için yazıyorum. Mutlu olmak için yazıyorum.
#######################################################################
"It seemed the world was divided into good and bad people. The good ones slept better... while the bad ones seemed to enjoy the waking hours much more" - Woody Allen
Bayram Aygun
http://www.bayramaygun.com/" onclick="window.open(this.href);return false;
Güzel yazmış gerçekten...
- baço
1-Başkaları gibi normal bir iş yapamadığım için yazıyorum.
2-Bir odada bütün gün oturup yazmak çok hoşuma gittiği için yazıyorum.
3-Bir alışkanlık ve tutku olduğu için yazıyorum.
4-Getirdiği ün ve ilgiden hoşlandığım için yazıyorum.
5-Yalnız kalmak için yazıyorum.
6-Okunmaktan hoşlandığım için yazıyorum.
7-Bir kere başladığım şu romanı, bu yazıyı, şu sayfayı artık bitireyim diye yazıyorum.
8-Herkes benden bunu bekliyor diye yazıyorum.
9-Kütüphanelerin ölümsüzlüğüne ve kitaplarımın raflarda duruşuna çocukça inandığım için yazıyorum.
10- Bir türlü mutlu olamadığım için yazıyorum. Mutlu olmak için yazıyorum.
Şu 10 tanesi benim tüm toplam sebeplerim diyebilirim.. Ki sonuçta Orhan Pamuk yazabildiği için yazıyor daha çok. Yazabildiğini farkettiği için. Bir şeyi yapmaktaki en büyük etken o işi yapabildiğini farketmek sanırım.
Yapmayın. Aynı Big Bang'in çocuklarıyız hepimiz...
İçimizde,kafamızın içinde bir dünya var ve bu dünya dış dünyayla uyumsuz.Aslında pek çoğumuz istediğmiz hayatı yaşayamıyoruz.Şuna eminim o istediğimiz hayatı elimize verseler,al işte senin yaşantın bundan böyle bu deseler çok kısa zamanda ondan da sıkılır ve gerçekten istediğmiz şeyin bu olmadığını düşünmeye başlarız.Varoluşumuzun hedefi mutlu olmak.Mutluluk para,sağlık gibi tek bir somut objeye indirgenemeyecek kadar karmaşık ve bir o kadar da basit bir olgu.Bunu nasıl yapacağımızı bilemesek de film yapmayı işte ruhumdaki sorunu düzeltmeye yönelik bir çaba olarak görüyorum.Bir hayatım var ama anlatmak istediğim bir şeyler var.Belki asla gerçek olmayacak hayalimdeki bir hayatı canlandırma gayreti,huzursuz ruhuma huzur arayışı diyebilirim.
Yazılanlar çok güzel ve doğru gerçekten. Ama atlanan bir sebep daha var: Hemen her sanatçı ya da sanatçı adayı, kolay yollardan fikirlerini dinletemediği için üretir. Konuşarak, sözle (en kolay ve ucuz yoldan) anlatarak fikirlerini dinletemediği,
iddia ettiklerini iletemediği için üretir.
Örneğin ona göre kadın erkek bir bütündür, cinsiyetler arası düşmanlık anlamsızdır. Bunu kime söylerse söylesin hiçbirimiz pek fazla önemsemeyiz. Ama bu kankamız kalkıp mutlu son'lu bir aşk filmi yapar, alayımız hayran hayran izleriz. İşte bu arkadaşı eşek gibi hepimiz dinlemişizdir. Fikirlerini bize gönlünce anlatmıştır. İster kabul edelim, ister etmeyelim önemsemiş, üzerine düşünmüşüzdür. Ve ya dönüp partnerimize sarılmışızdır coşkudan ya da "niye benim bir sevgilim/eşim yok ya?" diye hayıflanmışızdır.
Ya da tam tersini düşünüyordur, öyle bir film yapar ki eşimize, sevgilimize şüpheyle bakmaya başlarız. Şİmdi durup dururken biri bize "sevgilinin bir menfaati olmasa senin suratına bile bakmaz" dese kim arkasındaki iddiayı uzun uzun dinler ki? Ama filmini izliyoruz. Ya da kim "sen aslında gayet eşcinsel olablirdin, hala potansiyel eşcinselsin ama haberin yok" diye bir iddia savursa kim ciddiye alır ya da dayaksız bırakır bu arkadaşı? Ama filmini para verip izliyoruz. 🙂
Bu üretimlerle kişiler, içlerindeki, kolay/rahat anlatılamayan ya da anlatılsa bile ne büyüklükte bir güçle savunulduğunu gösterilemediği fikirleri rahatça ifade edebilme şansını buluyorlar.
Ayrıca, bir konu daha atlanmış bence. Kısmen ego denebilir ama bunun biraz daha masumu var: kimlik. Sahip olduğunuz kimlikten memnun değilseniz, taşıdığınız ünvanı kendinize uygun görmüyorsanız ve içinizde bir sanatsal üretim enerjisi ve yeteneği varsa mutlaka üretirsiniz. Sıyrılınmak istenen kimlik çoğu zaman daha aşağıda görünür ama bu kesin değildir. Yani milyar dolarlık şirket sahibi iseniz de size göre bir yönetmen ya da besteci olmak daha değerli olabilir. Bilmemne holding yönetim kurulu başkanı hüsnü yerine görüntü yönetmeni hüsnü olmak daha keyif verici olabilir. Burada katkı yapılan şey ego sayılmaz sanırım.
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Çok güzel bir konu olmuş severek okudum valla 😀 söylenecek pek bir şey kalmamış. teşekkürler tüm yorumlar için 🙂
Öyle işte....
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Bununla ilgili eski bir öykü vardır. Birkaç kitapta denk gelmiştim.
Geçmiş zamanın birinde Yunanistan'da adı sanı duyulmamış bir adam yaşarmış. Bir gün bu adam Zeus heykelini kırmış ve saklanmış. O zamanlarda Zeus heykeline zarar vermenin cezası ölüm imiş. O günden sonra herkes bu adamı konuşmaya başlamış. Adamımız ise kısa süre sonra yakalanmış ve yargının huzuruna çıkarılmış. Adam ile yargıç arasında şu konuşma geçmiş:
- Cezasının ölüm olduğunu bile bile neden böyle bir şey yaptın?
- Yargıç Bey, bugüne kadar kimse benim adımı sanımı bilmez, hakkımda tek söz etmez idi. Ben de böyle bir işe kalkışarak, diğer insanların şu kendi halinde yaşayan garipten, haberleri olsun istedim.
Sabit bir yerden bakan bir gozlemci bir kupun en fazla 3 yuzunu gorebilir, bilim gorunen 3 yuzle ugrasir, sanat da gorunmeyen diger 3 yuzle ugrasir. Sanatcinin uretme amaci da kendi 3 yuzunu kurmaktir. Boyle bir durumda mesaj aramamak gerekir, sanatin amaci mesaj vermek degildir, mesaj vermeyen eser kotu degildir. Hic bir sey anlatmadigi dusunulen bir eser, uretenin kurdugu 3 yuzu anlatir, illaki gorunen 3 yuze dagir bir seyler bulmayi beklememek gerekir.
Bu benim dusuncem. "Neden film yapiyorum ben?" diye dusunurken buldugum cevap budur, gorunmeyen hakkinda hayal kurmak, sinirsizlik.
Benim "Ben" dediğim bedenim mi, yoksa ben mi?