İran Sineması Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?
Bizim sinemamızla arasındaki farklar neler, neden o kadar fark var 😀
not: böyle bir başlık varsa s.çtık, araştırmadım da biliyon mu, 2 senedir burdayım hiç böyle bi başlık görmedim rahatlığı var tabi 😀
Aklıma ilk olarak jafar panahi gelir. İran sineması az ama dolu dolu örneklerle kendini gösterir. Film çekip şöhret olmak isteye lerden çok, derdini anlatmanın bir yolu olarak sinemayı seçenlerin kameraya sarıldığını düşünüyorum. Detayları konu tartışıldıkça konuşalım.
Harika başlık bu arada.
Benim merak ettiğim adamların kerpiç evlerden kurulu dünyalardan nasıl bu kadar zengin yaşantı örnekleri sunabildikleri hem de abartıya kaçmadan...uydurmadan...sanki biri o mahalleye kamerasıyla gitmiş, çekmiş evde montajlayıp yayına vermiş gibi, nasıl yapıyolar...ya da biz niye yapamıyoruz, yapıyoruz da ben mi izlemedim (NBC, Zeki Demirkubuz gibi örnekler daha çok şehir hayatını, insanlığına kendine yabancılaşmayı anlatan adamlar, bir tek Ahmet Uluçay'ın Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak'ı var benim bu sinemaya yakın bulduğum) (Eski filmlerimizi saymıyorum zira onlar da genelde kan davası, kadınların kötüye kullanılması örnekleriyle dolu)
Sinema'yi festival sunumu gibi yapmak mı yoksa değer verilen duyguya odaklanmak mı? Bence Amerika sinemasıyla İran sineması arasındaki fark budur.
En sevdiklerim, Yönetmen Mecid Mecidi'den, Cennetin Çocukları, Cennetin Rengi.
Benim merak ettiğim adamların kerpiç evlerden kurulu dünyalardan nasıl bu kadar zengin yaşantı örnekleri sunabildikleri hem de abartıya kaçmadan...uydurmadan...sanki biri o mahalleye kamerasıyla gitmiş, çekmiş evde montajlayıp yayına vermiş gibi, nasıl yapıyolar...ya da biz niye yapamıyoruz, yapıyoruz da ben mi izlemedim (NBC, Zeki Demirkubuz gibi örnekler daha çok şehir hayatını, insanlığına kendine yabancılaşmayı anlatan adamlar, bir tek Ahmet Uluçay'ın Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak'ı var benim bu sinemaya yakın bulduğum) (Eski filmlerimizi saymıyorum zira onlar da genelde kan davası, kadınların kötüye kullanılması örnekleriyle dolu)
Sinemayı anlatım dili olarak kullanmalarıyla alakalı bence. Bizde sinema bir meslek olmasının ötesinde hobi olarak başlayıp para kazanmanın bir yolu olarak kendini var ediyor. İran, Kuzey Irak, Güney Afrika, Polonya vb ülkelerde ağırlıklı olarak "derdini anlatma aracı" olarak kullanılıyor.
İran Humeyni'den sonra ciddi bir sosyal değişime uğradı. İnsanlar kerpiç surlarla çevrili evlerde hapis gibi yaşamaya başladılar.Dünya'yla ilişkileri büyük oranda koptu. Bizler sınır ötesinden İran'ı "çöl ülkesi" gibi görüyorduk ama onlar kerpiç duvarlar arkasında yüzlerce yıldır süregelen "bilge yaşamlarını" devam ettirdiler. Ortak dertleri gereksiz artan baskıyı bir şekilde duyurmaktı ama bunu yaparken direkt politik filmler yapamazlardı çünkü cezası ağırdı. Onlar da halkın gündelik yaşamı çevresinde gelişen, İran'da normal sayılmaya başlanan ama Dünya'da hiç de normal karşılanmayan detayları filme aldılar.
Bir kız çocuğunun kuş almak için evden çıkması gibi naif bir konunun alt metninde İran sokaklarını tüm çıplaklığıyla bize anlatmayı başardılar.
Kadınların futbol maçı izlemek için biraz muzip biraz da kararlı tavırla sahaya erkek kılığında girmeye çalışmalarını filme aldılar. Filmi izlerken biraz gülümsedik ama kadın üzerindeki baskıyı alt metinden okumuş olduk.
Arkadaşına defterini götürmek için komşu köye babasından izinsiz giden çocuğu izlerken politik bir söylemle karşılaşmadık ama... Yürüme mesafesindeki köye gittiğinde sokakların bomboş olduğunu Anadolu'daki gibi bir köy yaşamının olmadığını gördük. Bırakın komşu köyden gelen delikanlıyı tanımalarını, kendi köylerinde ikamet eden bir çocuğu dahi tanımadıklarını gördük.
Görünürde politik içeriğe sahip olmamasına rağmen İran sineması alt metniyle, Humeyni sonrası baskıyı açıkça gözler önüne sermeyi hedefliyor. Her yönetmen için bunu söyleyemem ama büyük oranda bana göre durum bu.
Sinema onlar için derdini anlatmanın etkili bir yolu ve bunun için zengin görsele hiç gerek yok. Stütyolara ya da efektlere de...
çok çok iyi tespitler, tşkler 🙂
Biz başkasına benzemeye çalışıyoruz ve bunu sinemamızda, müziğimizde yansıtıyoruz. İran'ın böyle bir kaygısı yok. Daha çok "olmak istemediği ama olmadan da duramadığı" şeyi gösteriyor İran sineması. Merkezindeki sorunsallar daha derin ve daha doğrudan sunuluyor. Türk sinemasına şu haliyle 5 çeker durumda bu nedenle.
Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.
Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.
İran halkı eski ve önemli bir kültüre sahip. Türkiye'ye nispetle, kültürel yapısını dış etkilerden daha iyi muhafaza etmeye çalışan bir ülke. Mevcut teokratik molla devleti yapısının böylece daha kolay kurulduğunu ve halen bu sayede sürdürülebildiğini düşünüyorum. Batı anlamında özgürlükten çok uzak bir millet. Muhafazakarlığın olduğu toplumda sanatın özgürce yapılabileceğini pek mümkün görmüyorum. Belki de muhafazakar olan millet değil , devlet. Ama sonuçta özgürlüklerin ciddi ihlali var. Nitekim İran sineması deyince, acaba İran'da yapılan sinema mı yoksa İranlıların dünyanın başka yerlerinde yaptıkları filmler mi akla gelmeli diye düşündüm. İran'dan başarılı sanatçıların çıktığını biliyorum. Aslında sanat potansiyeli yüksek bir toplum. Keşke daha özgür olsalar. Eminim dünyaya çok daha güzel eserler kazandırabilirlerdi.
Bizler başkalarına benzemeye çalışıyoruz. Daha doğrusu yüzyıllardır çeşitli kültürlerin etkisi altındayız. Hiç kendimiz olamadık ki zaten; tarih boyunca da bu böyleydi. Bir zamanlar Bizans,Arap ve Fars kültürünün etkisi altında iken son iki yüz yıldır batı kültürünün etkisi altındayız. Bu sayede, İran gibi kapalı totaliter bir ülke haline dönüşmüyoruz belki de. Çin gibi, Kuzey Kore gibi değiliz. Batı kültürüne göre elbet biz çok gerideyiz ve daha az özgürüz. Kendimizden memnun olmadığımız için başkalarına benzemeye çalışıyoruz. Aslında bir nevi kültürel bir çorbayız. Benim tercihim elbette batı kültürüdür. Dünyada hakim olan kültürü batı kültürü olarak görüyorum. Elbette zamanla bütün dünya tarafından özümsenerek kabul edilecek olan budur.
Pek fazla filmlerini izlemişliğim yok.En son 2011 yapımı "Bir Ayrılık isimli" Asghar Farhadi'nin yönettiği filmi izlemiştim beğenmiştim. Zaten ödüllü bir film idi bildiğim kadarıyla. Özgün konular ve ilginç ayrıntılar buluyorlar. Tabi dünyaya açılan başarılı örnekler bunlar. Geneli temsil eder mi bilmem ama tanıdığım kadarıyla İran sinemasını başarılı buluyorum.
batı kültürü deyince batı batı olana kadar az çekiç yemedi 😀 ama hala da ırkçı, batı ırkçılığı bırakmadan adam olamaz bence...
doğunun çektiği dertler daha başka...daha kendi halinde...daha basit...aslında bana sorsalar doğuyu tercih ederim ama batıdan nasibini(bilim-teknoloji-demokrasi-özgürlükler) almış haliyle...yani izmir, istanbul böyle yerler bana sorarsanız, dünya üzerinde tam yaşanacak yerler 🙂
bundan daha iyi olabileceğini düşündüğüm bir de avustralya var orası da büyük çoğunluğu göçmen, melez...