Bu başlığın, sinema-ahlak ilişkisine evrilmesi biraz rahatsız etti beni aslında ama madem durum bu, yapacak birşey yok.
Ahlak yeryüzündeki en ama en büyük güçtür. Dinden, inançtan, politikadan, paradan, herşeyden daha eskidir, daha derindedir. Tanrının, insanoğlunun genlerine yazdığı bir şifredir, söküp atamazsınız. Dinler doğar ölür, gelenekler unutulur, vizyon değişir, yaşam şart/olanak ve anlayışı değişir ama ahlak denen şey her zaman insanın içinde vardır/olacaktır.
Sinema da bir sanat formu ve eğlence aracıdır. An gelir, insanın ahlak anlayışına müdahale eder, bu normaldir. Önemli olan şey, sözkonusu müdahaleyi ortaya çıkaran şeyi tanımlamaktır.
İlk sayfada ali.ünal'ın mesajı bence hala konu üzerine söylenebilecek en doğru söylemleri içeriyor. Sinema, haliyle farklı ve ilgi çekici şeyleri konu edinmeye çalışır. Ama farklıyla ilgi çekici aynı şey değildir. İlgi çekici şey zaten insanın temel "olmazsa olmazları"na ters düşmez. "Farklı" ise, cazip bir kelimedir ama değişken de olsa sınırları vardır/olmalıdır. Gerekliliğini iddia ettiğim bu sınır çizme yaklaşımı genelde, "sınırsızlık"ı savunanlar tarafından, yobazların kadınlarını boğçaya sarmadan sokağa çıkarmama yaklaşımıyla aynı kefeye konmaya çalışılarak çürütülmeye çalışılır. Çok belirgin bir klişedir bu. Muhafazakar birinin, tüm sol görüşlüleri komünist/devrimci olarak görmesi gibi birşey. İlginç cinsel fantezilere açık olma durumunu, her türlü terbiyesizlikle, ahlaksızlıkla denk tutmak gibi. "Tüm dindarlar ölsün!" ile "yeni fikirlere açık olmalıyız!" demek aynı şey kimilerine göre. "Şu kadının ayakları ne hoş" demekle "inşaat gereçlerini k.çına sokmayanlar cinsellikten ne anlar?" demek de aynı şey.
Ahlak değişken olabilir. Benzer ahlak alayışına sahip insanların kendilerini birbirlerine yakın hissetmeleri de normal ve anlaşılır bir durumdur. Ama her zaman için, doğru da olsa anlış da olsa toplumların ortak bir ahlak anlayışları ve bu anlayışın gerektirdiği bazı durumlar vardır. Ve bu durumları ihlal etmek her zaman tepki doğurur. Bu da bir klişedir. Bunun farkında olup bunu kullanmak yani. aliünal'ın verdiği örneğe bakın, yeter. Çok kolaydır bunu yapmak. 2 cümleye bakar. Ama ucuzdur. Ve faydalandığı şey çok değerli birşeydir. Ahlak, din, politik görüş, toplumsal değerler gibi şeyler üzerine birşeyler söylerken dikkatli olmalıyız. İnsanı insan yapan, insanoğlu olarak düşünerek var ettiğimiz ve varlığımızı mümkün kılan şeylerdir bazıları.
Bu tip girişimlere karşı anlayış doğurabilecek şey, sanıldığı gibi "var olan fikirleri destekleme" (yaltaklık, yalamalık, dalkavukluk vb....) değildir. Konu üzerine farklı bir fikir, yaklaşım doğurabilmektir. Yanılınıyor olunsa da olur, önemli değildir. Ama niyet, hassas değerlere parmak basarken içerilen niyettir. Eğer niyet artı yöndeyse (eksi yöndeki niyet asla kabul edilemez) başarılı olunamasa da tepkiler eseri ya da kişiyi yaralayacak kadar büyük olmaz. Tabi tarihte birçok, çok acı "yobaz müdahaleleri" olmuştur. İlk akla geleni Passolini'nin vahşice ve acımasızca öldürülmesidir. Ancak dünyanın bu açıdan yavaş da olsa geklişme gösterdiği kesindir. Ve çok farklı fikirleriniz var ise de bunu, "mümkün olduğunca rahatsız edici olmayan halde" (bakın tırnak mümkün'de başlıyor, rahatsız'da değil!) sunmalısınız. Bunu nedeni korkmak, kışkırtmamak falan değil. İnsanların izleme niyetine göre tasnif edebilmektir. Siz eğer kötü reklamla, skandal sunar gibi sunulur ve izlenirseniz, sizi izleyenler "ilginç bir haber" muamelesiyle izler. Ama yok, rahatsız edici olmamaya çalışır ve herkesin sakin kafayla (medyaya malzeme olmadan yani) izleyebileceği bir eser ortaya koyarsanız posta gazetesi haberi değil, festival filmi olursunuz. (Posta gazetesi haberi 1 gün, festival filmi yıllarca konuşulur. Posta gazetesinde anlattığınız şey konuşulmaz, naısl yaptığınız konuşulur. Festivalde fikirleriniz)
Zaten kişinin yaklaşımı, bU denklemdeki konumunu rahatça sunar.
Ahlaki değerleri alet edinerek parayı bulmak-ahlaki değerler üzerine yorumlar yapıp fikir jimnastiği yapmak. Bunlar kesilnikle zıt durumlardır. Birinciye örnek olarak yerli dizileri ve bazı tv programlarını (evlilik programları gibi) ikinciye örnek ise Kubrick, Haneke, Cronenberg filmlerini verebilirim.
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;