Nasıl anlatayım bilemiyorum bu soruyu?
Ne bekliyoruz bir filmden? Ne beklemeliyiz?
Godfather süper film, izledik çok beğendik, çok keyif aldık.
Sonrası...
Sonrasını soruyorum.
Sanat eserleri toplumu bir yerlere taşır mı, taşımalı mıdır, yoksa keyif vermesi yeterli midir vs.
Ne dersiniz?
Yazmaya ilk başladığımda(3 sene önce) yazdıklarımın birilerini, bir şeyleri değiştirmesini ümit ediyordum, bununla motive oluyordum. Ben bir şey yazıyorsam, onu izleyen adam bunu izledikten sonra aynı kalmamalıydı.
Sonra, zamanla törpülendi bu düşüncem. Onur Ünlü bir yerde, "Filmler basit şeyler, insanlar yatarak film izlerler, patlamış mısır yiyerek film izlerler ama kitaplar öyle değil, kitaplar insana belli bir ciddiyeti dikte eder." benzeri sözler sarfetmişti. Düşününce, bunun ne kadar doğru olduğu açık. Sen dünyanın sırrını versen herife, bir ömür uğraşsan o filme, adam onu o 1.5 saat içinde tüketip yeni bir şeyin arayışına geçecek. Belki tamamını bile izlemeyecek. Tabii ki pire için yorgan yakılmaz ama şu dünyada bir insan var mıdır "Falanca filmi izledim, onun sayesinde artık insanlara daha iyi davranıyorum." vs. diyen. Bence bu mümkün değil. O yüzden, bundan bir acı da duymayarak, eğer günün birinde uzun ya da kısa filmler çekebilirsem, bunlarla toplumu değiştirmeyi hedeflemiyorum. Bunu hedefleyenler olabilir, nispeten başarılı olanlar da olabilir, ancak yalnızca saygı duyarım. Ben, "Sanatçı topluma öncü olmalıdır.", "Toplumu değiştirmek için gerekli olan sorumlulukları taşımalıdır." düşüncelerine karşıyım. Alt tarafı film çekiyorum, kitap yazıyorum ya da resim yapıyorum, nasıl değiştirebilirim ki toplumu?
Bir de işin şu kısmı var:
Vatan Yahut Silistre(oyun), bir toplumu sokaklara dökmüş. Griffith (Görkem hocama selam olsun.) çektiği ırkçı filmi "Bir Ulusun Doğuşu" ile Amerika'da küçük çaplı bir kaos yaratmış. Adamın teki Midnight Express'i yaptı, yıllar sonra da özür diledi ama kim bilir kaç insanın Türkiye hakkındaki görüşlerini etkiledi. Kısacası, provakatif amaç güdülerek çekilen filmlerin, sanatsal sayılan, daha sakin sularda ilerleyen filmlerden çok daha büyük etkiler yarattığı gerçek. Belli bir locanın, neredeyse her mevsim yaptığı Hz. Muhammed aleyhine sanatsal faaliyetler başlığı altında toplanabilecek bütün o eserlerin Müslümanları sokaklara dökmesi gibi.
Dipnot: Ama yine de çok sevdiğim şu sözü paylaşmadan edemeyeceğim, Cemil Meriç'ten geliyor efendim, "Milletimiz mizaçça şairdir, hakikat ona şiir olarak sunulmadıkça bunu anlayamaz."
yaşamak mı zor yoksa yuvarlak masa aks mı?
Taşıyabilir de taşımayabilir de bence. Mesela Shawshank Redemption ben de aydınlanma, coşku vb. herhangi bir duygu uyandırmamıştı. Tabi doğal olarak sadece filmin kendi içerisinde verdiği duygular hariç ama hayatıma hiçbir katkı sağlamadı. Lakin Matrix hem bilgisayara karşı olan merakımı perçinlediği gibi, sinemaya olan tutkumu da ateşlemiştir. Hayatımı kökünden etkiledi diyebileceğim az sayıda filmden biridir. Diğerleri de The Man From Earth, Gandhi, Amadeus'tur diyebilirim. Godfather da etkilemiştir elbette ki ama bunlar kadar da değil.
Öte yandan bilinçli olsun, bilinçsiz olsun hemen her sanat eserinin topluma bir nebze bir şey kattığına inanırım ben (Artı veya eksi, bir etkisi oluyor). En kötü kolektif bilinç altında yerini alıyordur.
Son kanaatim ise her iki yönlüsü de olabilir bence, topluma bir şey katabilir de veya sadece keyif ve eğlence de verebilir (Dediğim gibi toplumsal kaygıyı en az taşıyan filmler bile bir şey katıyordur kolektif bilinçaltına). Nasıl plastik cerrahi uzmanlarının bir kısmı yüz nakli yaparken bir kısmı yağ alıp, karın da geriyorlarsa. Sinemacıların bir kısmı da topluma bir şeyler anlatırken, bir kısmı sadece eğlendirebilir de.
Eserlerin toplumu bir yerlere taşıma gibi bir amacı olmamalıdır, sanatçıların da topluma yön göstermek gibi bir görevi yoktur. Sanatçılar (gerçek sanatçılar) düşünen insanlar olduklarından topluma ister istemez yol gösterirler zaten, yol göstermeyi amaç edinenlerse gerçek sanatçıların düşüncelerini topluma açıklamaya çalışanlardır. Böyle bir bağ kuruyorum ben kendimce.
Benim "Ben" dediğim bedenim mi, yoksa ben mi?
Son kanaatim ise her iki yönlüsü de olabilir bence, topluma bir şey katabilir de veya sadece keyif ve eğlence de verebilir (Dediğim gibi toplumsal kaygıyı en az taşıyan filmler bile bir şey katıyordur kolektif bilinçaltına). Nasıl plastik cerrahi uzmanlarının bir kısmı yüz nakli yaparken bir kısmı yağ alıp, karın da geriyorlarsa. Sinemacıların bir kısmı da topluma bir şeyler anlatırken, bir kısmı sadece eğlendirebilir de.
bu doğru bir düşünce. güzel filmlerin duygu patlaması olduğunu düşünüyorum. sanatçı, yaşadığı öfke, aşk her neyse hissettiği duyguyu iliklerine kadar hissettiğinde o duygu yeteneği doğrultusunda dışarı taşar. eski çin hikayesi miydi hatırlamıyorum. hani söyleyemediğini ağacı oyup içine fısıldarlarmış ya, bazen de budur film çekmek.
Sanatçıların topluma yön göstermek gibi bir amacı olmamalıdır gibi düşünceler ağırlıkta gibi.
Bunun ortaya çıkacağını tahmin ediyordum.
Ama şimdi bu düşünceleri belirli bir tarihsellik üzerinden okursak ben başka bir argüman getireceğim.
Sanat tarihi hakkında biraz bilginiz varsa özellikle 19.yy'dan falan önce sanat ile toplumun pek ayrıştırılmamış şeyler olduğunu görürsünüz. Sanatın mağaradan bu yanı toplumla ilişkisi vardır. Ne zaman ki birey temelli düşünce dominant olmaya başlamıştır, o zaman sanatın da "bireysellik" kazandığını görürüz. Yani sanatı birey yapar evet... Ama burada bahsettiğim toplumun sanatın temel dayanak noktalarından biri olmaktan çıkması anlamında bir bireyden bahsediyorum. Artık sanatını topluma açık yerlerde değil daha kapalı topluluklara sergilemeye başlayan "birey-sanatçı"dan bahsediyorum.
Yani topluma yön vermez/veremez sanat gibi düşünceleri savunan arkadaşların kendi fikirlerinden ziyade aslında hakim bir görüşün istemeden de olsa savunuculuğunu yaptıklarını düşünüyorum. Bu görüş de "bireycilik"tir.
Toparlarsam yani sanatın özüne dair bir şey söylemek pek mümkün değil. Bu tarihsel olarak anlam kazanan bir şey. Dolayısıyla tarihi değiştirmek istiyorsak içinde yaşadığımız tarihin bize dayatması olan bireyciliğin aksi bir şey de savunup daha eski tarihlere referans verip sanat toplumu en fazla değiştiren şeylerin başındadır da diyebiliriz. Örnek mi? Yahu her şeyi geçtim koskoca Rönesans var. Batı merkezli bakmayalım, Anadolu ayaklanmaları hep sanatçılar çevresinde olmuş. Dünyada sanatçının bir politikacıdan daha büyük önderler olabildiğine dair nice örnekler sunabilirim.
Biraz da bu açıdan bakalım. Belki de sadece sanatın toplumu değiştiremeyeceğine ve bireysel bir aktivite olduğuna inandırılmışızdır ve hep buna dair mesajlar alarak büyümüşüzdür. Şu anda bize sanatın toplumla ilişkisi yoktur gibi geliyordur. Olamaz mı? Ama tarihte hep olmuş diyorum, hep olmuş. Yüzyıllarca...
Sanat toplum hayatına tabiki yön gösterebilir ama amacı bu değildir, böyle bir görevi de yoktur. Günümüzde sanat ve sanatçı hakkındaki en büyük yanılgı, "topluma örnek olmalı" fikridir bence. Sanat bir düşünce ürünüdür, bu düşünceyle özdeşleşen ve özdeşleşmeyen insanlar elbette olacaktır ama eser ikisi için de yapılmamıştır. Eser sanatçının kendi fikridir.
Benim "Ben" dediğim bedenim mi, yoksa ben mi?
KEzzAP, haklı olduğun noktalar var elbette ama skolastik düşüncenin hüküm sürdüğü ve sanatçıların özgür bir ortam bulamadıkları Orta Çağ Avrupası ile günümüz dünyası çok farklı. Çok umutsuz bir düşünce gibi gelecek belki ama ben birçok şeyi kanıksadığımıza inanıyorum. Çok uzağa gitmeye gerek yok, 20 sene önce bir şehit haberine nasıl bakıyordu toplum, şimdi nasıl bakıyor? 20 sene önce kürt meselesine nasıl bakıyordu, şimdi nasıl bakıyor? Örnekler çoğaltılabilir, demek istediğim şu ki bugünün insanın kendi çıkar ve güdüleri, toplum olma bilincinin önüne geçmiş bir halde. Zaten, bir ütopya olan dünyada tek devlet olacak, bütün insanlar bu devletin bayrağı altında yaşayacak düşüncesini de besliyor bu durum, çünkü milli şuurun azaldığı aşikar. Konuyu çok dağıtmış olabilirim, idare edin.
yaşamak mı zor yoksa yuvarlak masa aks mı?
Etkileyici bir film insana ayna tutar, tıpkı kamil insanlar gibi. Bu da insanın kendini geliştirmesi için insana verilmiş bir fırsattır.
Eğlenceli bir film sıkıcı zamanı şenlendirir...
Filmler işe yarar yani 🙂
Toplum denen şey tek tek insanların bir araya gelmesinden ziyade geleneklerden ve geçmiş öğrenmelerden oluşan bir yapı.
insanların toplamından öte bir şey yani toplum. Toplumu değiştirmekse, tek tek tüm insanları değiştirmekten daha zor...Sadece filmlerle yapılabilecek bir şey değil, eğitimde mesela "yeniden kurmacılık" felsefi akımını uygularsın, öğrencilerine toplumun yeniden kurulabileceğini daha okul sıralarında öğretmeye başlarsın...
Sanatçıların topluma yön göstermek gibi bir amacı olmamalıdır gibi düşünceler ağırlıkta gibi.
Bunun ortaya çıkacağını tahmin ediyordum.
Ama şimdi bu düşünceleri belirli bir tarihsellik üzerinden okursak ben başka bir argüman getireceğim.
Sanat tarihi hakkında biraz bilginiz varsa özellikle 19.yy'dan falan önce sanat ile toplumun pek ayrıştırılmamış şeyler olduğunu görürsünüz. Sanatın mağaradan bu yanı toplumla ilişkisi vardır. Ne zaman ki birey temelli düşünce dominant olmaya başlamıştır, o zaman sanatın da "bireysellik" kazandığını görürüz. Yani sanatı birey yapar evet... Ama burada bahsettiğim toplumun sanatın temel dayanak noktalarından biri olmaktan çıkması anlamında bir bireyden bahsediyorum. Artık sanatını topluma açık yerlerde değil daha kapalı topluluklara sergilemeye başlayan "birey-sanatçı"dan bahsediyorum.
Yani topluma yön vermez/veremez sanat gibi düşünceleri savunan arkadaşların kendi fikirlerinden ziyade aslında hakim bir görüşün istemeden de olsa savunuculuğunu yaptıklarını düşünüyorum. Bu görüş de "bireycilik"tir.
Toparlarsam yani sanatın özüne dair bir şey söylemek pek mümkün değil. Bu tarihsel olarak anlam kazanan bir şey. Dolayısıyla tarihi değiştirmek istiyorsak içinde yaşadığımız tarihin bize dayatması olan bireyciliğin aksi bir şey de savunup daha eski tarihlere referans verip sanat toplumu en fazla değiştiren şeylerin başındadır da diyebiliriz. Örnek mi? Yahu her şeyi geçtim koskoca Rönesans var. Batı merkezli bakmayalım, Anadolu ayaklanmaları hep sanatçılar çevresinde olmuş. Dünyada sanatçının bir politikacıdan daha büyük önderler olabildiğine dair nice örnekler sunabilirim.
Biraz da bu açıdan bakalım. Belki de sadece sanatın toplumu değiştiremeyeceğine ve bireysel bir aktivite olduğuna inandırılmışızdır ve hep buna dair mesajlar alarak büyümüşüzdür. Şu anda bize sanatın toplumla ilişkisi yoktur gibi geliyordur. Olamaz mı? Ama tarihte hep olmuş diyorum, hep olmuş. Yüzyıllarca...
Aynen böyle düşünüyorum ben de. Sinema her şeyden evvel bir kitle iletişim aracıdır. Buradan kitleyi soyutlayarak varılacak her sonuç sinemanın amacına ulaşamaması demektir. İzlediğimiz, duyduğumuz, okuduğumuz, öğrendiğimiz her şey, bilinçaltımıza işlenen mesajlar ne yazık ki şu an içinde bulunduğumuz kitle toplumunu oluşturuyor. İnsanlar ne zaman ki üst üste yaşamaya başladılar, işte o zaman başladı tek tipleştirme. "Consume, Obey, Die" da diyebiliriz buna. Buradan kitle toplumuna, kitle iletişim kuramlarına kadar gidilir 🙂 Gitmeyeyim ben ama.
"Sinema, genellikle anlaşılması zor, yüksek bir yaratıcılık gerilimi içeren bir özgün sanat biçimidir. Bu, ben anlaşılmak istemiyorum demek değil, ama Spielberg gibi, genel kitle için bir film yapamam, yapabileceğimi keşfetseydim acı duyardım.
Eğer genel bir izleyici kitlesine ulaşmak istiyorsanız, Star Wars ve Superman gibi, sanatla hiç ilgisi olmayan filmler yapmalısınız. Bununla halkın aptal olduğunu söylemek istemiyorum, ama onları memnun etmek için de kesinlikle böyle bir ıstıraba katlanamam. Sinema, insanlığa hiçbir şey öğretemez, çünkü insanlık, hiçbir şey öğrenemeyeceğini, son dört bin yılda yeteri kadar ispatlamıştır. Sanatın işlevsel amacı, insanı ölüme hazırlamak, onu iç dünyasının en gizli köşesinden vurmaktır." Andrey Tarkovski
Başlık; "Güzel bir film insana/insanlığa ne kazandırır?..
Net bir şey söylemek zor ama aklıma ( Hiç de sevmesem de... ) Mahsun Kırmızıgül'ün "Beyaz Melek" filmi geldi... Film vizyona girdikten sonra birçok kişinin; huzur evlerine attıkları ( Evet evet bu tabir tam yerinde bir tabir!.. 'Attıkları!..' ) anne ya da babalarını tekrar oradan aldıkları gözlemlenmiş...
"Çağrı" filmini seyrettikten sonra hidayete eren insanların olduğunu duymuştum. Tabi bu iyi bir şey mi?.. 😀 Benim gibi inanan bir insansanız, evet.
Bütün bunların yanında filmlerin insanlara faydalı olacak şekilde kullanılabileceğine inanıldığı bir gerçek... Bu yüzden "Kamu spotları" var değil mi?.. Tamam kamu spotları bildiğimiz film değil belki ama...
Tabi bunun tam tersi de geçerli olabiliyor maalesef. Yani filmler çoğu zaman fayda yerine zarar da verebiliyor. Toplumun değer yargılarını sarsabiliyor ve nihayetinde bozulmaya neden olabiliyor... Çok güldüğümü ve hala zevkle seyrettiğimi kabul etsem de "Hababam sınıfı" serileri bana göre bunun en güzel örneklerinden... Her türlü boku yedikten sonra Atatürkçü, yurtsever olmanın Gençliğe Hitabe'yi ezbere bilmekten ibaret olduğunu zanneden bir yığın serserinin "Evet kabul ediyorum, komik!.." hikayesi... "Eee ne olmuş yani?.." diyebilirsiniz... Bana göre her ne kadar günümüz gençliğinin bu derece ( Bana göre dediğimi tekrarlıyorum... ) dejenere olmasının tek sebebi ya da en önemli sebebi "Hababam sınıfı" serileri olmasa da büyük pay sahibi olduğunu düşünüyorum... Hatta bir kültür oluşturduğu bile kabul edilmekte!.."Hababam kültürü"... Tabi bu serinin torunları olarak gördüğüm "Hayat bilgisi" ve "Arka sıradakiler" dizileri de öyle...
"Recep İvedik" serilerini ve ona benzer bir yığın filmi de saymamız gerekiyor. Ben öğretmenim... İsimleri tek tek okuyarak yoklama alıyordum. "Murat!.." dedim. Dememle bir şaklabanın "Koyim de tur at" demesi bir oldu. Olayı trajik hale sokmak için yazdığımı düşünmeyin sakın ama sınıfın bir anda kahkahalara boğulmasına daha fazla dayanamayan Murat hüngür hüngür ağladı ve benden izin alarak dışarı çıktı... Sözü söyleyen şaklabana "Neden bunu yaptın?.." diye sorduğum da "Ne var hocam yaaa!.. Gayet normal değil mi?.. Şaka yaptık yani." dedi. Evet açıkçası şaka yapmıştı ve de ne vardı yani... Öyle değil mi?..
Malatya merkezde bulunan bir okulda görev yapıyordum. İlköğretim 7. sınıf öğrencisi Mesut... Çok zeki bir çocuktu,zehir gibi. Oldukça da efendi. Dersteyim. Sıra aralarında gezerken Mesut'un defterinin arka kapağı dikkatimi çekti. Bir şeyler yapıştırmıştı. Bir takım resimler... Namlusundan kan damlayan bir silah. Kan damlacıkları bir gülün üstüne akıyor. Bu arada bu resimlerin altında "Testere", "Laz Ziya", "Memati" gibi bildiğiniz üzere "Kurtlar Vadisi" karakterlerinin isimleri sıralanmış. "Bu da nedir Mesut?.." diye sorduğumda Mesut bana "Bunlar alemin delikanlıları hocam" diye cevap verdi. Verdiği bu cevaptan çok Mesut'un bu cevabı verirkenki ruh hali ve üslubu beni çok etkilemişti. O efendi çocuk gitmiş ve mahallenin ağır abisi gelmişti yerine. Hem de bu yaşta...
Bana "Hocam sen de ne kadar abartıyorsun ya!.." diye serzenişte bulunmadan önce tam da o zamanlar ilköğretim öğrencilerine yönelik yapılan bir anket sorusuna öğrencilerin verdiği cevabı söylemek istiyorum. Soru : İleride ne olmak istiyorsunuz?.. İlköğretim çocuklarının %65'inin verdiği cevap : Mafya...
Biliyorum konuyu uzattım ama bu olayın çok kısa devamını da anlatmak istiyorum. Mesut bu cevabı verdikten sonra bana o akşam dizinin oynayacağını söylemişti. O gün perşembeydi ve kurtlar vadisi günüydü. Mesutla konuştuğum o saat okulun son saatiydi. Zil çaldı ve ben öğretmenler odasına indim tam Mesut ile ilgili bu hadiseden bahsedecektim ki; öğretmen arkadaşlarımdan Ahmet Bey diğer öğretmen arkadaşlara "Selahattin, Uğur!.. Oğlum bak aynı çay ocağında tamam mı?.. Beraber seyrediyoruz. Kimse ekmesin ona göre. " dedi... Anladınız herhalde 😀 ( Yanlış anlamayın ağlanacak halimize gülüyorum sadece... )
Valla sizin adınıza üzgünüm ama henüz bitirmedim 😀 Devam...
Evet sinema insanları etkiliyor... Fayda/zarar... Sonuçta etkilediği bir gerçek. Özellikle toplumları. Çünkü Her şeyden önce sinema ( Kullanıldığında... ) harikulade bir propaganda aracı...
Örneğin Adolf Hitler bunu çok güzel kullandı. Eğer benim gibi II.Dünya savaşı belgeseli hastasıysanız; Adolf Hitler'in tüm Alman halkını ( Tabi ki Alman halkının içinde bulunduğu sıkıntılı durumu kullanarak... ) Nazizme inandırmak için sinemayı nasıl bir propaganda aracı olarak kullandığını biliyorsunuzdur...
Ya Amerikan kültürünün hemen hemen tüm dünyayı sarması... Biliyorum vereceğim örnekler çok basit olacak ama; çocukluğumuzda hangimiz kızılderililer tarafından katledilen caaanım kovboylardan! yana değil de acımasız kafa derisi yüzen, pis kızılderililerden! taraf olmuşuzdur?.. Herhalde hepimiz zavallı kovboyları! ve destansı kahramanlıklarını! seyretmekten zevk almışızdır...
Benim çocukluk ve gençlik yıllarımda ( 80'li yıllar ve 90'ların başı... ) kimse Vietnam'ı yani örneğin; başkentini, tarımını, hayvancılığını, gayr-i safi milli hasılasını bilmezdi. Ama Vietnam denildiğinde eniğinden cücüğüne herkes bir ismi bilirdi. Rambo'yu!.. Cesur Amerikalıların! vahşi Vietnamlılara! karşı verdiği ( Tıpkı kovboy filmlerinde olduğu gibi... ) kahramanca mücadelesi... Her ne kadar Rambo filmlerinde yer yer sözüm ona 'Öz eleştiri' kandırmacası var olsa da sonuç olarak zihinlere yerleşen; Amerikalı bir kahramanın verdiği destansı mücadeleydi. Kimse bana Rambo filmlerinin sırf ticari amaçlı çekildiğine ya da Amerikan gençliğini askerliğe özendirmek amaçlı yapıldığına inandıramaz...
Tamam bitti ve... Özür dilerim Kezzap. Biliyorum farklı şeyler yazdım. Dahası çorba ettim. Ama bildiğim kadarıyla sinemanın insana/insanlığa faydaları var mıdır? Tartışılır. Fakat hepimizin bildiği üzere toplumları etkilediği, en azından etkilemek için kullanıldığı gerçeğini belirtmek istedim...
Not : Adanalıyım ve yerinde ve zamanında kullanılması kaydı ile argoya ( Dikkat küfür demiyorum... ) bayılırım. Yani demem o ki yarın bir gün yazdıklarım arasında ( Ki şimdiye kadarki yazdıklarımda vardı... ) argo ifadeler görürseniz. "Vurun küffara hesabı!.." kılıçlarınızı çekip "Hoooop şşşt hocaaaa!.. Nooooldu hani Mesut falan ayağı çekiyordun... Şu yazdıklarından mutlu mesut musun bari?.." diye bana çıkışmayın... Yolarım!.. 😀 Şaka bir yana bu yazdıklarımdan ahlak polisliği kisvesine büründüğümü düşünmeyin lütfen... Sadece... Yazdım işte ya! Öfff!.. 😀 Hakkınızı helal edin.
Başlık; "Güzel bir film insana/insanlığa ne kazandırır?..
Net bir şey söylemek zor ama aklıma ( Hiç de sevmesem de... ) Mahsun Kırmızıgül'ün "Beyaz Melek" filmi geldi... Film vizyona girdikten sonra birçok kişinin; huzur evlerine attıkları ( Evet evet bu tabir tam yerinde bir tabir!.. 'Attıkları!..' ) anne ya da babalarını tekrar oradan aldıkları gözlemlenmiş...
"Çağrı" filmini seyrettikten sonra hidayete eren insanların olduğunu duymuştum. Tabi bu iyi bir şey mi?.. 😀 Benim gibi inanan bir insansanız, evet.
Bütün bunların yanında filmlerin insanlara faydalı olacak şekilde kullanılabileceğine inanıldığı bir gerçek... Bu yüzden "Kamu spotları" var değil mi?.. Tamam kamu spotları bildiğimiz film değil belki ama...
Tabi bunun tam tersi de geçerli olabiliyor maalesef. Yani filmler çoğu zaman fayda yerine zarar da verebiliyor. Toplumun değer yargılarını sarsabiliyor ve nihayetinde bozulmaya neden olabiliyor... Çok güldüğümü ve hala zevkle seyrettiğimi kabul etsem de "Hababam sınıfı" serileri bana göre bunun en güzel örneklerinden... Her türlü boku yedikten sonra Atatürkçü, yurtsever olmanın Gençliğe Hitabe'yi ezbere bilmekten ibaret olduğunu zanneden bir yığın serserinin "Evet kabul ediyorum, komik!.." hikayesi... "Eee ne olmuş yani?.." diyebilirsiniz... Bana göre her ne kadar günümüz gençliğinin bu derece ( Bana göre dediğimi tekrarlıyorum... ) dejenere olmasının tek sebebi ya da en önemli sebebi "Hababam sınıfı" serileri olmasa da büyük pay sahibi olduğunu düşünüyorum... Hatta bir kültür oluşturduğu bile kabul edilmekte!.."Hababam kültürü"... Tabi bu serinin torunları olarak gördüğüm "Hayat bilgisi" ve "Arka sıradakiler" dizileri de öyle...
"Recep İvedik" serilerini ve ona benzer bir yığın filmi de saymamız gerekiyor. Ben öğretmenim... İsimleri tek tek okuyarak yoklama alıyordum. "Murat!.." dedim. Dememle bir şaklabanın "Koyim de tur at" demesi bir oldu. Olayı trajik hale sokmak için yazdığımı düşünmeyin sakın ama sınıfın bir anda kahkahalara boğulmasına daha fazla dayanamayan Murat hüngür hüngür ağladı ve benden izin alarak dışarı çıktı... Sözü söyleyen şaklabana "Neden bunu yaptın?.." diye sorduğum da "Ne var hocam yaaa!.. Gayet normal değil mi?.. Şaka yaptık yani." dedi. Evet açıkçası şaka yapmıştı ve de ne vardı yani... Öyle değil mi?..
Malatya merkezde bulunan bir okulda görev yapıyordum. İlköğretim 7. sınıf öğrencisi Mesut... Çok zeki bir çocuktu,zehir gibi. Oldukça da efendi. Dersteyim. Sıra aralarında gezerken Mesut'un defterinin arka kapağı dikkatimi çekti. Bir şeyler yapıştırmıştı. Bir takım resimler... Namlusundan kan damlayan bir silah. Kan damlacıkları bir gülün üstüne akıyor. Bu arada bu resimlerin altında "Testere", "Laz Ziya", "Memati" gibi bildiğiniz üzere "Kurtlar Vadisi" karakterlerinin isimleri sıralanmış. "Bu da nedir Mesut?.." diye sorduğumda Mesut bana "Bunlar alemin delikanlıları hocam" diye cevap verdi. Verdiği bu cevaptan çok Mesut'un bu cevabı verirkenki ruh hali ve üslubu beni çok etkilemişti. O efendi çocuk gitmiş ve mahallenin ağır abisi gelmişti yerine. Hem de bu yaşta...
Bana "Hocam sen de ne kadar abartıyorsun ya!.." diye serzenişte bulunmadan önce tam da o zamanlar ilköğretim öğrencilerine yönelik yapılan bir anket sorusuna öğrencilerin verdiği cevabı söylemek istiyorum. Soru : İleride ne olmak istiyorsunuz?.. İlköğretim çocuklarının %65'inin verdiği cevap : Mafya...
Biliyorum konuyu uzattım ama bu olayın çok kısa devamını da anlatmak istiyorum. Mesut bu cevabı verdikten sonra bana o akşam dizinin oynayacağını söylemişti. O gün perşembeydi ve kurtlar vadisi günüydü. Mesutla konuştuğum o saat okulun son saatiydi. Zil çaldı ve ben öğretmenler odasına indim tam Mesut ile ilgili bu hadiseden bahsedecektim ki; öğretmen arkadaşlarımdan Ahmet Bey diğer öğretmen arkadaşlara "Selahattin, Uğur!.. Oğlum bak aynı çay ocağında tamam mı?.. Beraber seyrediyoruz. Kimse ekmesin ona göre. " dedi... Anladınız herhalde 😀 ( Yanlış anlamayın ağlanacak halimize gülüyorum sadece... )
Valla sizin adınıza üzgünüm ama henüz bitirmedim 😀 Devam...
Evet sinema insanları etkiliyor... Fayda/zarar... Sonuçta etkilediği bir gerçek. Özellikle toplumları. Çünkü Her şeyden önce sinema ( Kullanıldığında... ) harikulade bir propaganda aracı...
Örneğin Adolf Hitler bunu çok güzel kullandı. Eğer benim gibi II.Dünya savaşı belgeseli hastasıysanız; Adolf Hitler'in tüm Alman halkını ( Tabi ki Alman halkının içinde bulunduğu sıkıntılı durumu kullanarak... ) Nazizme inandırmak için sinemayı nasıl bir propaganda aracı olarak kullandığını biliyorsunuzdur...
Ya Amerikan kültürünün hemen hemen tüm dünyayı sarması... Biliyorum vereceğim örnekler çok basit olacak ama; çocukluğumuzda hangimiz kızılderililer tarafından katledilen caaanım kovboylardan! yana değil de acımasız kafa derisi yüzen, pis kızılderililerden! taraf olmuşuzdur?.. Herhalde hepimiz zavallı kovboyları! ve destansı kahramanlıklarını! seyretmekten zevk almışızdır...
Benim çocukluk ve gençlik yıllarımda ( 80'li yıllar ve 90'ların başı... ) kimse Vietnam'ı yani örneğin; başkentini, tarımını, hayvancılığını, gayr-i safi milli hasılasını bilmezdi. Ama Vietnam denildiğinde eniğinden cücüğüne herkes bir ismi bilirdi. Rambo'yu!.. Cesur Amerikalıların! vahşi Vietnamlılara! karşı verdiği ( Tıpkı kovboy filmlerinde olduğu gibi... ) kahramanca mücadelesi... Her ne kadar Rambo filmlerinde yer yer sözüm ona 'Öz eleştiri' kandırmacası var olsa da sonuç olarak zihinlere yerleşen; Amerikalı bir kahramanın verdiği destansı mücadeleydi. Kimse bana Rambo filmlerinin sırf ticari amaçlı çekildiğine ya da Amerikan gençliğini askerliğe özendirmek amaçlı yapıldığına inandıramaz...
Tamam bitti ve... Özür dilerim Kezzap. Biliyorum farklı şeyler yazdım. Dahası çorba ettim. Ama bildiğim kadarıyla sinemanın insana/insanlığa faydaları var mıdır? Tartışılır. Fakat hepimizin bildiği üzere toplumları etkilediği, en azından etkilemek için kullanıldığı gerçeğini belirtmek istedim...
Not : Adanalıyım ve yerinde ve zamanında kullanılması kaydı ile argoya ( Dikkat küfür demiyorum... ) bayılırım. Yani demem o ki yarın bir gün yazdıklarım arasında ( Ki şimdiye kadarki yazdıklarımda vardı... ) argo ifadeler görürseniz. "Vurun küffara hesabı!.." kılıçlarınızı çekip "Hoooop şşşt hocaaaa!.. Nooooldu hani Mesut falan ayağı çekiyordun... Şu yazdıklarından mutlu mesut musun bari?.." diye bana çıkışmayın... Yolarım!.. 😀 Şaka bir yana bu yazdıklarımdan ahlak polisliği kisvesine büründüğümü düşünmeyin lütfen... Sadece... Yazdım işte ya! Öfff!.. 😀 Hakkınızı helal edin.
hocam tebrik ederim. yazılabilecek en güzel yazıyı yazmışsınız. yazdıklarınıza noktasına virgülüne kadar katılıyorum. ben de bir öğretmenim. verdiğiniz örneklerin aynılarını, benzerlerini biz de gördük malesef. haala çoğu kimse durumun vahametini anlamış değil.
Günümüzde bir düşünceyi (siyasal, dinsel, bilimsel, cinsel ...) toplumlara ulaştırmadaki en etkili ve kestirme yol sinema ve televizyondur. Amerika "vereceği sadece bir cümle mesaj için" bile filmler çekmiş. herkes kendini bir yoklasın; yaşantısında, düşüncesinde onların kültürüne ait çok şey bulacak. iyi veya kötü. okyanus ötesindeki bir ülke bunu bize nasıl verdi. sinemayla. neyse bu konu geniş.
biz de boş durmuyor "muhteşem" diziler yapmaya devam ediyoruz. (bu konu daha da geniş...) konuyu dağıtmayalım.
biz (üç öğretmen arkadaşız) de filmlerin, sinemanın bu kestirme gücünden yaralanmak istiyoruz.
http://www.sanatokulu.org/#/hakkimizda " onclick="window.open(this.href);return false;" onclick="window.open(this.href);return false;" onclick="window.open(this.href);return false;
bu düşünce doğrultusunda çalışmalar yaptık ve yapacağız.
en son çalışmamız 90 dakikalık okul komedi filmi "25.KARE"yi de izlemenizi tavsiye ediyorum. sorumluluk duygusuyla yapılmış, subliminal mesajlara dikkat çekmek adına yapılmış ilk ve tek filmdir. istediğiniz kadar indirip izleyebilir, izletebilirsiniz. maksat daha çok kişiye ulaşması ve işlediği konuya dikkat çekebilmektir.
http://filmfabrikasi.com/forum/viewtopic.php?f=14&t=12167 " onclick="window.open(this.href);return false;" onclick="window.open(this.href);return false;" onclick="window.open(this.href);return false;
saygılar.
Eyvallah hocam... "Düşmanı kendi silahıyla vurun" düsturundan hareketle inşallah biz de sinemayı en güzel ve doğru şekilde kullanmasını öğreneceğiz. Hayır hayır illaki bir şeyleri empoze etmek için değil. Sadece bir şeyleri ifade etmek için... Çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Sağlıcakla...
"Sinema, genellikle anlaşılması zor, yüksek bir yaratıcılık gerilimi içeren bir özgün sanat biçimidir. Bu, ben anlaşılmak istemiyorum demek değil...
Sanatın işlevsel amacı, insanı ölüme hazırlamak, onu iç dünyasının en gizli köşesinden vurmaktır." Andrey Tarkovski
çok beğendim bunu 🙂