Öyle bir toplum durumundayız ki görüntü dışında hiçbir şeye inanmıyoruz. Her şey görselleşmiş durumda. Her şey kurgu durumunda. Yanıbaşımızda şöyle bir olay oldu deniliyor. Gerçek mi? Gerçek olduğunu bize kodlanmış görüntüler söylüyor. Televizyon mesela. Yani gerçeği bize anlatan her şey aslında kurgu. Mesela Körfez Savaşı'nın hiç gerçekleşmediğini, onun sadece bir CNN Show'u olduğu iddiası vardır. Jarhead filmi vardır Sam Mendes'in. Sonu dışında çok başarılı bir film bunu anlatmak için.
Hatta Pekin olimpiyatları'nın başlangıç töreninde görsel efektlerin kullanılması.
Bir de Brian de Palma çekti buna benzer bir filmi günümüz Irak Savaşı'yla ilgili. Filmi izleyemedim ama film Irak Savaşı'nın anlatmak için youtube görüntülerini kullanıyor filmin genelinde. Büyük korku üstadı, zombi türününün yaratıcılarından George Romero "diary of the dead"i çekti yine bu konuyla ilgili, Temmuz'da vizyondaydı. -Ha bu durumda Brian de Palma ve Romero, benim Şan filmimde kullandığım tekniği kullandıkları için sanırım benden kopya çekmiş oluyorlar. Ya da biz üçümüz Brain ve Romero abiyle, Haneke'den araklıyoruz. Bırakın Allah aşkına.- (Mesaj ulaşmıştır umarım yerine.)
Varmak istediğim sonuç şu: Her şeyi görüntü belirliyor kameranın icadından bu yana. Çünkü kamera insanın en önemli gerçeklik algısı olan göz ve beyninin taklidi. Dolayısıyla insanın gerçeklik algısını değiştirebilecek kadar kuvvetli olan şeyleri elinde tutan insanlar aslında tanrı oluyorlar. Çünkü algı dünyamızı değiştirebilecek kadar güçlüler. Daha da büyük bir sonuç: Ne gerçek ne kurgu karıştıracağız bir süre sonra! Baudrillard'ın söylediği sanal dünya, elimizdeki en ufak kaydetme cihazı sayesinde gerçek olmaya başlıyor. Kaydetme cihazlarını çöpe mi atalım? Hayır. Ama gerçeğin görüntülerden ibaret olmadığını anlayan bir toplum bilincine ulaşmamız gerekmekte.
İnsanlık, bir play-doh hamuru gibi artık. Bunu ben kameranın bulunmasına bağlamıyorum. Yani eblette bununla organik bir bağı var ancak temelde yatan dürtü, insanlığı şekillendirme ihtiyacı. Ne yönde? İnsanlığın belli bir bölümünün isteği yönünde, hani şu, herkesten daha çok eşit olanlar. Böylece daha garantili, daha şematize ve tektip toplum yaratmak. Bu yüzden Müteferrika'dan Lumiere'e kadar giden bir süreç bu, kamera sacın bir başka ayağı sadece.
Halk, bizim istediklerimizi yapsın, bizim ona gösterdiklerimizi takip etsin. Neden? Çünkü bir üretim yarışındayız, bir ihtiyaç yaratma yarışına girdik, pazarlarımız ve metalarımız var ve bunları satmak zorundayız. İhtiyaç ithal etmeliyiz benim güzel annem, aynı duyguları sahip olup aynı parayı aynı sahteliğe yatırmayı hırs edinmiş, amaç edinmiş güruhlar yaratmalıyız güzel kardeşim. Böylece, bir gazetenin bilmem kaç sütununda yazan haberlerin kıskacında, bir TV kamerasının görmemize izin verdiği kadrajında, yeni bir yaşam yaratılacak. Savaşları, kurgu masasında ve matbaada başarılı olanlar kazanıyor; top tüfenk, mertlik yiğitlik, hepsi aynı ketenperenin, aynı müflisliğin içinde. Gerçek bir simulakra bu, haddinden fazla gerçek. Katıla katıla ağladığımız şehit haberleri, savaşın nedense sadeec bir tarafı yaktığına karşı bu onulmaz hırs ve inanç, Tanrıların dayattığı yeni bir kulluk vazifesi mi? Olabilir, neden olmasın. Hangi Tanrıların? Manşetli ve jenerikli?
Sinema icat edildiğinde, karanlık bir slonda, ışığa odaklanıp sessizce onun anlattıklarını dinleyen insanlar Tanrı'ya şirk koşmakla itham edilmişlerdi. Beyaz perdedeki ışık, Tanrı vazifesi görüyordu onlara göre ve yeryüzünde bir Tanrı'ya ihtiyaç yoktu (zaten gökteki yetiyordu). Kameranın yalanı, böyle bir yalan. Sine-Göz gerçekçiliği bile bu yalanın bir alt kümesi. Halka düşen görev de çok açık: İnan ve biat et!
Ali gözlerinden öpüyorum. Çok iyi anlatmışsın derdini.
Yabancılaşma çok karmaşık bir sorundur. Televizyonun da buna bir etkisi vardır. Biz artık gerçekliği değil, gerçekliğin televizyondaki sunumunu algılıyoruz. Tecrübe ufkumuz çok sınırlı. Türetilmiş bir gerçekliğimiz var ve bence bu, politik bir açıdan bakarsak günlük tecrübelerin gerçekliğini anlama yeteneğimizi dumura uğratan, fazlasıyla tehlikeli bir şey.
M. HANEKE
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
- Olmaz öyle şey...
- Abi TV gösterdi...
İnsanlar artık gösterilen şeyin kendi içindeki mantığına uygun olmasını, onun gerçeğe de uygun olması olarak algılıyorlar. Bu yüzden zincirleme bir mantık ile çaktırmadan herşeyin doğruluğunu ya da yanlışlığını ispatlamak mümkün hale geldi. Çok güzel bir film/haber yaparak (kendi içinde çok mantıklı, gerçek delillere göndermeli ama sonuna kadar saptırmalı ve manipülasyonlu) herşeyi ispatlayabilirsiniz. Buyrun şu uydurma (mizah amaçlı tabi) sitemdeki habere gelen yorumlara bir bakın:
http://www.cidden.net/blog/2006/02/06/ayainis1/
Bazen olay tamamen kontrolden çıkıyor. Mesela http://www.cidden.net/blog/2006/02/11/sigarapaketleri/ adresinde sırf sıkıntıdan uydurduğum bu haber öyle popüler oldu ki buradaki resimler kaç kere dönüp dolaşıp bana geldi arkadaşlarımdan.
Taa 2006 yılında yaptığım dünyaya gelen göktaşı haberi, şu anda google'da göktaşı deyince bilimsel kurumlardan önce geliyor: http://www.cidden.net/blog/2006/02/05/dunyayagelengoktasi/
Yorumlarına bir bakın yeter... Mizah amacıyla yaptığım ve uzun süredir yazı girmediğim bu site, tam bir psikoloji deneyine dönüştü denebilir...
- baço