Dün "Söz" (wu ji) adlı çin filmini izledim ( http://www.imdb.com/title/tt0417976/ )
Film süper bir görsellik içeriyor, uçmuşlar kısacası. Binlerce adam sahneleri, uçuk çin dövüş sahneleri (adamlar süpermen vs.) güzel hoş ama film öyle boş ki.
Aynı şekilde "wanted" filmi. Mermi tokuşturan amcalar, süpermen insanlar vs. Görsellik abartı.
Her iki filmde de "al sana milyon dolarları, süper görünen ama bomboş bir film yap" deseler ancak bu kadar olur diye düşündüm. Patlamış mısır yerken güzel ama bitince vaktim ziyan oldu hissi veriyor...
Bir yanda da matrix, yüzüklerin efendisi gibi başyapıtlar var. Demek ki görsellik ve görsel efektler aslında anlatılmak isteneni anlatmak için bir araç olmayıp öne çıkarsa saçmalık oluyor. Sizler ne dersiniz? Hollywood tıkanıyor mu yavaş yavaş?
- baço
wanted'ı bundan ayrı tutmak gerekir
çünkü timur bekmambetov'un
day watch ve night watch filmindeki efektlere bakarsanız ne dediğimi anlarsınız.
Bu filmlerin tanesi 5 milyon dolardan yapıldı.
Ama 5 milyon dolarlık görsel efektler gibi durmuyordu. Kaliteleri matrix, spider-man gibi filmlerle yarışır nitelikte.
ben sadece bu kadar iyi görsel efektlerin bu kadar ucuza da yapıldığını görünce şahsen bu filmlere saygı duyuyorum
ama wanted kendisi için bir geçiş filmi idi bunu kendiside söylemişti. Şimdi ise üçlemenin son filmi gelicek onuda merakla beklemekteyim.
Wanted filmi bana göre boş bir film değil aksiyon sahneleri fazlalıkta olsa bile filmin sonu çok güzel bitiyor.
Eğer sizin dediğiniz gibi filmlere örnek vermek gerekirse Hancock tam bir hayalkırıkılığı
Ayrıca Wanted gerçeklik vadetmiyor. Hayal gücünün sınırlarını zorlayan bir yapım olmuş bende wanted filmini bu yapımlar arasında sayamam.
Demek ki görsellik ve görsel efektler aslında anlatılmak isteneni anlatmak için bir araç olmayıp öne çıkarsa saçmalık oluyor.
Bence mevzunun özeti bu cümledir.
Sadece görsellik ya da görsel efekt için değil her şey için geçerli bu amaç araç ilişkisi.
Atıyorum minimal sinemayı ele alalım.
Bu aralar, özellikle Nuri Bilge Ceylan'ın başarısından dolayı, onun hayranları, en kaba anlamda ifade etmek gerekirse durağan kareler çekmeyi ne bileyim fotoğraf karesi gibi planlar çekmeyi kendilerine hedef olarak belirlemeye başladılar.
Koyarsın kamerayı, uzuuun bir plan çekersin al sana Nuri Bilge Ceylan tarzı bir film.
Şimdi burada bu tarz filmlere ve de genel olarak minimal sinemaya olan ilgimi aşağı yukarı herkes biliyordur. Ama beni son zamanlarda en fazla rahatsız eden şeylerden birisi bu yukarıda anlattığım tarz filmler yapan kısa filmciler. Çünkü bir amaç-araç sapması yaşıyor bu filmler.
Amaç durağan kare çekmeye dönüyor. Oysa bir planın sadece filmin genel amacına hizmet ediyor olduğu taktirde kullanılması gerekir. Hiçbir şey anlatmayan uzun bir plan, sadece minimal sinema çekiyorum arkadaş fikriyle benimsenip amaca dönüşüveriyor. Biraz acımasızca olacak belki ama özellikle amatörler için bir kurtuluş yoluna döndü bu mevzu.
İki açıdan çekeceğime tek açıdan çekerim. Kurguda da rahat ederim.
İşte durum bu kadar vahim.
Hollywood da filmlerinin içini dolduramayınca abanıyor görsel efekte işte.
Aralarında hiçbir fark yok.
Görsel efektler yerli yerinde kullanıldığında müthiş bir etkiye sahip bunu kimse yatsıyamaz. Benim nispeten eski de olsa en etkilendiğim filmler Dark City ve Contact'tır. Matrix de aksiyon olsa da görselliği kendi içindeki mantığıyla anlatım için çok güzel kullanmış elbette.
Durağan karelere gelince, hangi filmdi unuttum ama mesela bu sinema girişinde geçen bir film vardı (örnek olarak). Burada NBC tarzı bir yaklaşım yapılmaya çalışılmışsa yani bu tarz yaklaşımlardan bahsediyorsanız, gerçekten de belli bir atmosfer kurulmadan, seyirci daha yakalanmadan bunlara girişmek çok iddealı oluyor ve çoğunlukla gördüğüm kadarıyla tutmuyor.
Ayrıca NBC filmleri güzel ama mesela 2 tane üst üste seyretmezdim yani 🙂 Araya bi hancock alarak light bişeyler hazmetmek lazım. Hancock bu arada tam hayal kırıklığı oldu bende, başları çok iyiyken ortadan sonra tamamen cozuttu...
Selamlar...
- baço
Durağan karelere gelince, hangi filmdi unuttum ama mesela bu sinema girişinde geçen bir film vardı (örnek olarak). Burada NBC tarzı bir yaklaşım yapılmaya çalışılmışsa yani bu tarz yaklaşımlardan bahsediyorsanız, gerçekten de belli bir atmosfer kurulmadan, seyirci daha yakalanmadan bunlara girişmek çok iddealı oluyor ve çoğunlukla gördüğüm kadarıyla tutmuyor.
Ayrıca NBC filmleri güzel ama mesela 2 tane üst üste seyretmezdim yani 🙂
Selamlar...
Isadora'nın filminden bahsediyorsun: Hayat!
NBC'nin filmleri için değil belki benim için ama misal Tarkovsky filmleri için izlenmesi çok zor diyebiliriz. Ama bizde şöyle bir algı var. Bir filmin başına oturunca o film bitecek. Akıp gidecek. Yani aynı şeyi bir kitap için yapıyor muyuz? Kimi kitaplar bir solukta bitiveriyor, kimisinin ise ağır ağır sindire sindire okunması gerekiyor. Şahsen bir Tarkovsky filmini 3 günde izlemeyi tercih ederim. Sonra oturup bütün halinde bir kere daha izlerim. Bu film için bir hakaret içermiyor. Sadece filmin yoğunluğuyla alakalı bir şey. Nasıl Aziz Nesin okur gibi, Oğuz Atay okuyamıyorsak, Spielberg izler gibi Tarkovsky de izleyemeyiz.
Çok değişik bir yaklaşım doğrusu. Ama sinemada oynayan bir filmde böyle birşey nasıl olur bilmiyorum.
Yıllar önce (12-13 yıl önce) Yücel Çakmaklı'nın derslerine girmiştim senaryo yönetmenlik vs. Orda meşhur "dersu uzala" filmini izlemiştik. Gerçekten tüketmişti beni yani 🙂 O zamandan beri uzak duruyorum bunlardan desem yeridir. Potemkin zırhlısı felan gibi kitap yerine geçmiş filmlere bile antipati oluştu bende.
Bunu şöyle düşünüyorum bir kitapta da sizi sıkıyorsa süper bilgiler olsa bile işkence haline dönüşür. Film de bir şekilde, nasıl olacağı farketmez, seyirciyi bir yerinden yakalamalı. Madem bu kadar derin ve bilgilisin (herhangi bir filmin yönetmenine hitaben diyorum) o bilgini biraz da insanları yakalamakta kullan (azizim).
Mesela belgeseller. Klasik belgesellerimizi bilirsiniz. Bir de BBC tarafından yapılanları düşünün. Bitmesin de izleyelim diye dua ediyor insan izlerken.
- baço