Farkında isen o noktaya gelmek için aslında bazı soruları daha önce sormuş bir türlü cevaplamış ve aramaya devam etmiş olmak gerek. Forumda sürekli bu uğraşı sürdürenlerin sorduğu sorular farklılaştı. Artık insanlar daha fazla şey görmeye başladılar. Lens mi, hangi kamera vb derken shot uzunluğunun anlama etkisini konuşma aşmasına gelindi. Bu da daha akademik ya da daha entelektüel bir aşama. Bu nedenle aslında bu normal. Yani zaten sanatsal konularda kitlesel uyanış beklemek pek doğru değil. Çoğu kişi sinemayı bir senaryo ve kameradan ibaret sanıyor. Bak, foruma ayda bir biri katılıp "elimde süper senaryo var, hadi kamerayı kapın gelin, yıkalım ortalığı" diyor hala. Adam bu işin böyle olacağını düşünüyor gerçekten. O nedenle çok da aldırma diyeceğim.
Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.
Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.
bir gün her kez yapısalcı olacak arkadaş 🙂
senaryonun hikaye ile ilişkisinden
ışıkla kamera arasında ilişkiye
oyuncu ile aksiyon arasındaki ilişkiye
aksiyonla kamera arasındaki ilişkiye
vs vs herşey incelenecek
zaman diye bişey olmayacak..askiyonun zamanı kameranın çektigi yerdir mekan
yada öncedir ya sonradır
çektiginiz filmde arayacagınız tek şey hikayenize uygun ilişkiler..
nerden başlıyacagız sorusunun cevabı bu aslında (bana göre)
Yok aldırdığımdan değil fulgura, sadece bir tespit olarak paylaşayım istedim.
Forumda uzun zamandır bu tip başlık akışı olmamıştı. Bu akışa geç katılmanın vermiş olduğu bir burukluk var içimde. Forum çok teknik oldu diye hayıflanıyordum hep ve buralardan uzak kalmamın en temel nedeniydi.
Bayağı yoğun ve yorucu geçen bir iş gününün ardından bir de senaryo değerlendirmesi yaptığım şu saatler mışıldamaya gitmeden bir göz atayım diye bakmıştım ama bu yorgunluğa rağmen bu dört sayfayı okumayı başarabildim. Umarım bazı şeyleri doğru anlamışımdır. Aşağıda yazdıklarım doğru anladığım varsayımıyla karakterlere bürünmüştür.
hani dünyaya uzaydan bakmak gibi benimkisi, sonra en güzel ormanları denizleri keşfetmek gibi düşünebilliriz
Buradan başlarsam sonuca bağlayacak en temel cevaba belki ulaşabiliriz.
En güzel ormanı keşfedebilmek için dünyadaki tüm ormanları da görmek gerekir. Diğerlerini bilmeden elimizde tuttuğumuzun iyi olduğunu asla bilemeyiz.
Platoya inmeden evvel istediğimiz kadar yapısalcı hazırlıklar yapalım, setteki ruh ve oyuncu duygusunun sahnenin tüm etkileyicileriyle içiçe girdiği durumu hayal edebilmemiz olanak değil. Ki bu içiçe girmiş değişkenler, önceden hazırladığımız birçok teknik hazırlığı da değiştirebilecek unsurlardır. Buna yaklaşabilmenin tek bir yolu var; o da çekilecek filmin baştan sonra tüm değişkenleriyle birlikte prova edilmesi yani bir filmi baştan sona iki kere hatta üç kere çekmek demek.Bu da zaman ve daha önemlisi sabır gerektirir. Bu sefer de çok daha başka sorunlarla karşılaşılacaktır. Ama diğerlerini görmemiz açısından bunu yapmalıyız gibi bir şeye dönüşüyor bu yukarıdaki alıntından yola çıkarsak.
Aslında bahsettiğin parametreler arasındaki bağları yönetmenler zaten kurgular. Kimisi kafasına iyice yerleştirir, kimisi birazıyla tatmin olur kimisi de senin istediğine yakın olarak bunun sistematik hazırlığını çeşitli çizim ve not sistemiyle yapar. Arzuladığın yapısalcı teknik durumu masa başında oluşan bir iş. Hep daha iyisini arayan yönetmenler ki birçoğu böyle, önceden hazırlamış oldukları planları bir anlık hoşnutlukları ya da tam tersi nedeniyle başka bir boyuta taşıyabiliyorlar. Bu azımsanmayacak kadar sık rastlanan bir durum. Benim de desteklediğim durum tam da bu. Parametreler arasındaki ilişkileri uygun hale getirmek yönetmenin farkında olduğu ya da olmadığı tedirginliğidir aslında. Bu tedirginlik güzele giden yolu belirler. Yönetmenlerin kafasında önceden belirlediği parametrik ilişkiler şekillenmiştir zaten, bu ilişkiler sahne kurulduğunda değişebilir, oyuncu dahil olduğunda değişebilir ve oyun başladığında değişebilir. Şu örnek olayı daha iyi açıklar; karanlık bir odada pencere önüne oturmuş yaşlı bir adam pencereden yol gözetlemekle birlikte hafif sinirli ve sıkılmış vaziyette. Pencere önündeki oyuncuya ışık yapıldı, oyuncu yerini aldı duyguyu vermeye başladı, filmin ruhu akıyor ama aslında ters giden bir şey var. Yönetmen tam istediğini alamıyor yani masa başında estetik ahenk planını uyguluyor ama hoşuna gitmeyen bir şey var. Sebebini yönetmen de bilmiyor. Burayı yinelemek istiyorum yönetmen de bilmiyor... Yönetmen ışığın yerini değiştiriyor, kamerayı kaydırıyor, oyuncunun duruşuyla hafifçe oynuyor ve yeni kurulan düzenle birlikte yönetmenin yüzü gülüyor. İçine oturan ve sebebini bilmediği rahatsızlığı da geçmiş oluyor. Nihayetinde Estetik açıdan başarıya ulaşmış bir sahne!!! Bu da senin ışığın renk ve değerine göre kameranın hareket ve hızını belirleme metodunda yarar sağlar umarım.
Buradaki temel şu; ışığın renk ve değerine göre kamera hareketini belirleyebilirsin bu işe çomak sokan detaylar ise bir mekan engeli çıkması yüksek ihtimaldir iki oyuncu duygusu ve sahne ahengine ters düşebilir. Asıl önceliğimiz sahne ahengine göre sergilenen oyuncu duygusunu seyirciye yansıtacak şekilde kamera hareketi ve hızını kullanmaktır. İşte bu da yeni akımların ve yeni çekim tekniklerinin doğmasını sağlar tek düze olmadan. Yoksa bahsettiğin gibi bir yapısalcılık herkese aynı filmleri izlettirir gibi....
Şu anda önceki sayfalara dönüp baktığımda msaricay yazmış olduğu ilk iletileriyle ardından gelenler arasındaki farklılığı sezdim ve asıl derdinin sahne belirleyicileri arasında matematiksel bir ilişkiyi saptamak olduğu kanısına vardım. Hemen bir üstteki paragrafı ona göre yeniden düzenledim.
Zeki yönetmenler için çekim provaları en büyük nimettir. Bu sayede parametreleri birebir görüp estetik açıdan en güzeli verme şeklini ortaya çıkarma fırsatı bulurlar.
Bir canlı sahnenin altın oranını bulma işi için belki şunun yararı dokunabilir. Işığa, kameraya, müziğe, filmin ruhunun belirleyicisine, kurgu rengine ve tekniğine vb dinamiklere eklenen duygular olmalı. Tabi bunlar her türlü dinamiğin yapısına göre çeşitli ve kendine özgü olmalı. Ama bu çok zordan daha da zor bir durum... Çünkü sahnenin müziğini ele alırsak milyonlarca dramatik müzik varken filmin havasına uygun bir kaç tanesi denk geliyor ve bu da milyonlarca dramatik matemetiksel verinin oluşması demek ki oluşan bu veriler her zaman yeni çıkan müziklere bağlı çünkü her dramatik müzikte alınan hüznün değeri birbirininden farklı olduğu için verilen duygu da farklılığa neden oluyor. Ortaya çıkan bu farklı duygu sadece hüzünlü müzik dinlemeye bağlı değil. O anda vücudun girdiği bir çok tınısal duygu ve tepkisel reaksiyon çeşitliliği de büyük etken. Bu halde bu gibi anlık ve tek merkezli olmayan işitsel ve hissel duyguların matematiksel bir veriye dönüşmesi çeşitlilikten ziyade kalıplaşmış tek düze veriler doğurur gibi duruyor. Bu halde estetik kaygıyla yapılmaya çalışılan matematiksel yapısalcılık bize yaratıcılığı sonlandıran tek tip bir kalıp sunuyor.
- Şunu bir dene...
- Nedir bu?
- Tüm dualarının karşılığı diyebilirim.
Gia (1998)
Bye
oh be 😀
benim kafamdaakiler utopik yada öyle anlaşılıyor oturup okadar yorum yazan ve yorumları okuyan arkadaşlar sadece benim yapmak istedigim matematigi anlamaya çalışmak zorunda kalmasınlar.
ben konuyu açarkende sordugum soru üzerinden fikirleri beyan edersek yada sinema elemanları ve ilişkileri hakkında paylaşımda bulunmak iyi daha bir paylaşım süreci içinde oluruz diye düşünüyorum..
güzel ve etkili başlık aslında daha iyi yerlere gelmesini isterim. başka sitelerde açtım aynı başlığı benzer tepkiler ve görüşler var. Tartışılarak bakış açımızı iyi noktalara getirebiliriz
Bir filmde ya da klipte ışığın ve sesin oluşturduğu gölgelerin cızırtıların ve hatta hataların kattığı bir anlam ve oluşturduğu bir yapı vardır. İşte uzmanlık en kusursuz görüntüyü ortaya çıkarmak değil bu dengeyi güzeli yakalamakta. El ayarı mı dersiniz göz ayarı mı dersiniz yoksa şans mı dersiniz bilmiyorum. bu iş yemek yapmak gibi aslında malzemeler animasyon yapmıyorsanız hep aynı. İşte gerisi size kalmış.
Bu başlığa bir bot mesaj atınca yeniden döndüm. Ne güzel şeyler tartışmışız 🙂
Evet, güzel tartışmaymış, forum bu aralar çok sessiz. Yaz ayları olduğu için herkesin işi gücü vardı herhalde. Kışın başlamasıyla herkes biraz daha çok zaman bulup toplanacaktır diye düşünüyorum?
Belli olmaz, forum huzur evine terk edilmiş bayramdan bayrama ziyaret edilen yaşlılar gibi oldu artık. 🙂 Biz de orada çalışan görevlileriz.