Forum

Dizi Filmler Sinema...
 

Dizi Filmler Sinema Filmlerinin Yerini Alır/Aldı mı?

16 Gönderi
10 Üyeler
0 Reactions
4,032 Görüntüleme
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
Başlığı açan
 

Dünya genelinde konuşuyorum tabi. Türkiye'de dizi filmler başta finansal olmak üzere sinema filmlerinin altyapısını oluşturuyorlar.
Dünya kapitalizminin "ideal" ülkesi olan ABD'de ise sinema sektörü hala önplanda gibi gözükse de, dizi filmlere yaptıkları yatırımlar ve eriştikleri kalite seviyesi bence sinema filmlerini aratmıyor.

Acaba televizyonun yaygınlığı ve doğrudan getirisi (rating-reklam) önemi dizi filmlere mi kaydırıyor, kaydıracak?

Elbette ki sinemanın yok olmasından bahsetmiyorum. Sadece dizilerin ana yatırım alanı olmasından bahsediyorum.
Bu gerçekleşmeye yakın mı sizce?

Ben en azından aynı seviyeye ulaşacaklarını düşünüyorum.
Çünkü kapitalizmin çalışma mantığını düşünürsek, daha az riskli gibi diziler. Bir filme milyon dolarlar yatırıp gişede çuvallama olasılığına karşın, en kötü, 3 bölüm çekip tutmayan diziyi yayından kaldırabilirsin.

 
Gönderildi : 07/02/2011 2:08 am
(@marepictures)
Gönderi: 0
 

Birbirine yaklaşabilir bazen, aynı seviyeye bile gelebilir ama bence diziler sinemayı geçemez. Robert Mc Kee ninde dediği gibi iki saat boyunca karanlıkta tanımadığımız insanlarla bir araya gelip bir hikayeye ortak oluyoruz. Biz buna alıştık bırakamayız bence, tüm insanlık adına konuşuyorum 🙂

 
Gönderildi : 07/02/2011 2:17 am
(@serkanyavuz)
Gönderi: 0
 

Valla geçermi bilmemde kendimden örnek verirsem 3 aydır bir sinema filmi izlemedim bu dizilerden dolayı (Supernatural,Dexter,Spartacus,How I Met Your Mother vs.) Amerikan dizi sektörü cidden hakkını vererek yapıyor bu işi..

Vimeo : http://vimeo.com/user4550668" onclick="window.open(this.href);return false;
Flickr : http://www.flickr.com/photos/serkanyavuz/" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 07/02/2011 2:55 am
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Bu konuya iki açıdan bakmak lazım. Eğer insanların mısırı çerezi çayı kolayı alıp "bu akşam ne lzleyelim?" sorusuna cevap aramaları bağlamında bakarsanız başlığın cevabı gayet "evet"dir. (Ya da torrentin, rapidin, emulenin başına geçmiş neyi tıklayacağını düşünen bir genç için) Yani ekran başında açıp bir uzun metraj izlemeyle yeni nesil dizilerden birini izlemek çok da farklı birşey sayılmaz. Çünkü günümüz sinema sektörünün uzun metraj filmlerinin kaliteleri, güçleri zaten şüphe götürür ve dizilerin kaliteleri de şüphesiz artmış durumdadır.

Diğer bakış açısı da ikiye ayrılıyor. Birincisi, sinema tv ikiliği. Televizyonun bir kitle iletişim aracı ve bir hafta sonu eğlencesi olarak sinemaya rakip olması da yeni birşey değil. Bu bağlamda sinemadaki uzun metraja televizyondaki dizi rakip olur mu? Bence hayır, olamaz. Dizilerin kalitesinin artması ile çok da ilgili birşey değil bu. 500 kişiyle aynı salona girip devasa bir perdede film izlemeyle ekranda birşey izleme asla aynı şey olmamıştır, olmayacaktır da. İkincisi, dizi ve uzun metraj filmlerin dramatik yapıları, karakter sunumları gibi özellikleri arasındkai fark. Uzun metraj filmler arasında "dizileşmiş" birçok örnek olsa da dizi film dediğimiz şey, ('in bir bölümü yani) daha "bir lokmalık" olduğundan bir uzun metraj kadar doyurucu olmaz çoğu zaman. Ön tespit olarak, yapısı gereği dizide karakterler, yaklaşımlar, filmin bize karşı aldığı tavır sabittir, değişmez. Belirli bir zemin sağlanmıştır ve olaylar bu sabit/belirlenmiş zemin üzeirne inşa ediir. Uzun metrajda ise her örnekte ayrı bir zemin inşa edilmek zorundadır. Bu nedenle dizi izlemektense uzun metraj film izlemek çoğu zaman daha büyük beklentilere gebedir. Bu nedenle dizi izlemek daha konforlu, hazır ama bilindik keyif verir, uzun metraj izleme ise daha riskli, değişkene açık ve sürprizbekler.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 07/02/2011 11:47 am
(@sickman)
Gönderi: 0
 

Yerini almaz bence. Ama televizyonun sinemayı baltaladığı çok açık tabi. Görkem'in dediği perdede izlemek evde çük ekrandan izlemek olayına katılmıyorum çünkü ben konformistliğimden sinemaya gitmeyen insanım, yani o kişiden kişiye değişir. Dizi sinemayı öldürmez aksine besliyor yani aslında. Bizde de besliyor, başka yerde de besliyor. Fakat diziler iyi, mantık olarak da iyi. Her hafta izliyorsun eğer sevdiysen misal. Hazzı bir seferde bitmiyor yani. O açıdan ticari olarak daha biutiful.

www.fadeoutstudios.com - www.soberworks.ist - www.budabi.tv

 
Gönderildi : 07/02/2011 2:55 pm
(@kykgm)
Gönderi: 0
 

bu soru izleyici için ise evet ,yapımcı ,yönetmen v.s ise hayır

Yaş, milliyet yada özgeçmiş önemli değil; önemli olan söyleyecek bir şeyin olması.

^^KYKGM^^

 
Gönderildi : 07/02/2011 4:22 pm
(@hegel)
Gönderi: 0
 

Diziler hiçbir anlamda filmlerin yerini tutamaz. Dizileri, her bölüm başka macera, her bölüm maceranın bir kısmı ve ikisinin karışımı diye üçe ayırırsak, hiçbir şekilde ortalama 2 saate sığdırılmış bir filmdeki duygular bütünün yerini tutamaz. Bir dizi ancak bir bölüm çekilirse bu etkiyi yapabilir. O zaman da film muamelesi yapılabilir kendine. Her bölüm başka macera yaşanan diziler zaten yapısı gereği gerçeklikten uzaktır ve kahramanlara bir şey olmayacağını bilmemiz, bizi her türlü ihtimali düşünme zevkinden mahrum eder.

Çok iyi bir planlamayla 13 bölüme yayılan bir maceranın yaşandığı bir diziyi düşünürsek, bu yaklaşık 9-10 saate denk gelir ki, burada da neleri göstereceğiniz çok önem kazanır. Yoksa bir Semih Kaplanoğlu filmi de içinde zamanın akmadığı türden bir filmdir; 9-10 saate kadar yayabilirsiniz. Andy Warhol, uyuyan bir adamı 7-8 saat boyunca filme çekip etrafındakilere seyrettirmiştir. Bir anlam aramaya görün; en dandik şeyin içinde de bulabilirsiniz onu.

Dizi karakterlerinin "yaşayan ölüler" olduğunu görmek gerekir. Bir film az sonra bitecektir ve karakterler yaşamayı bırakacaktır. Ama dizi karakterleri ölmezler; bir hafta daha yaşayacakları garantidir. Her türlü şeyi deneyebilirler; her türlü sapkınlığa açıktırlar. Ölmeyeceklerini bilmeleri kendilerini şımartmıştır. Senarist bunların bu şekilde olduğunu bilmese de, bilinçaltından sezinler. Buna da ilham derler sonra. Oysa birçok şey görünür bir şekilde durmaktadır ortalıkta.

Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer

http://kalemoynatanileayoynatannbulutuuyer.blogspot.com.tr

 
Gönderildi : 07/02/2011 4:53 pm
(@aydemirse)
Gönderi: 0
 

Şahsi fikrim tabi ki öldürecektir.

Aslında hep aynı şeyler fısıldanmış tek tek gidelim devasa ekranlar olayına girelim mesela artık ne kadar yakınız ona malumunuz. Full HD projeksiyonla evimin duvarına yansıtıp sağlam bir ses sitemi ile izleyebiliyorum filmi de diziyi de. Bunun ömrünün en fazla 3-4 sene olduğuna adım kadar eminim. Dev ekran TV lerde artık her misafirliğe gittiğim evde rastladığım bir şey olmaya başladı. (Amcam dev ekran almış ya 🙂 )

Bir de şurayı eklemek lazım dev ekrana; FULL HD destek. Şimdilerde bir kaç kanal ile sınırlı (TRT HD, D-Smartta star-kanal D HD yayınları (tüm programlarda değil), Lig TV, Digitürk, HD uydular vs vs...) Yani sinemada 2k projeksiyon, evde Full Hd olursa ekran ebatı birbirine çok yaklaştığını da eklersek bu dev ekran takıntısı taca çıktı çıkıyor.

Toplu halde izlemek: Bu ne kadar tercih sebebi? 500 kişi ile izlediğim filmlerde dayak yiyecek şekilde kavga ettiğim de oldu benim. Arka sırada oturup aptal aptal konuşan edenler mi istersin, oturmayı beceremeyen koca kafalıları mı istersin, sinemaya piknik alanı muamelesi yapıp bir tek küçük tüp getirip yumurta kırması eksik kalan açları mı istersin, yerine oturma zamanını bile tutturamayan sürekli kalkıp oturan, habire önünden geçen, hatta çaln cep telefonunu açıp konuşmaya başlayan hanzoları mı istersin, hangisi yok ki? Bu çok kişi izlemenin kıl yönleri e bir de sinemanın kıl yönleri var.

Şöyle ki 20 dakka it gibi reklam izletecekler artık nerdeyse fixledir. 2:35 filmi reklam reeline kanıp çat diye 1:85 girecekler ölçekler oranlar sıçacak sağ solda gereksiz pan scanlerle adamın çektiği kadrajı tam göremeyeceksin, o kopyaya it muamelesi yaptıkları için tozlu çizilmiş leş gibi kopyalardan filmi zileyeceksin, filmi hususi olarak karanlık çekmiş karanlık color yapmış ve basmış filme diyelim yönetmen, salondaki eleman bakıp filme ulan bu çok karanlık deyip projeksiyonun ışığını açacak denk geleceksin, yahu dolby yerine stereo ses verip önden gelen sesle film izleyeceksin çok mu matah bu şimdi. (en son kurtlar vadisinde başıma geldi, airport AVM de izliyordum filmi sesler önden geliyor başım ağrıdı, dolby lisansı yok mu la 6 milyon dolarlık filmin. Arada çıkıp şırladım bir ton tamam abi bizdenmiş düzelttik dediler ikinci yarı da aynıydı 😀 Allah’tan fragmanı izlemek için girmiştim ikinci yarı başında verdiler fragmanı çıtkım salondan kalanlara sabır versin Mevlam.)

Sinema salonu dediğin de dört dörtlük ehil şartlarda değil zaten her olumlu dediğimizin olumsuz yönleri de yüklü miktarda var. Başlı başına sinema ve seans olayı da problem. Sinema saatini bekleyip gidip izlemek problem, istediğim zaman değil de onların istediği zaman. İyi de ben gece 3 de izlemek istiyorum ne yapıcaz? Dizi, internet, TiVibu ve yeni gelen internet base'li TV kanal storeları (en geç bir seneye yayında bir tanesi ile içerik tedarikçisi olarak görüşmüştüm) Yani kaliteli görüntüyü, istediğim zaman, kimse ile uğraşmadan, cuzi fiyata, evimin konforunda sunan alternatifler alt yapı zeminini oturtur. Sinema bu aletlerle kan kaybedecek.

Asıl yarayı da içerik yapacak şüphesiz. Fringe, Lost, Alias, Dexter gibi fenomenleşme yolundaki tüm dünyada müşterileri olan içerikler bir yana, Angels in America gibi 6 bölümlük birer saatlik tamamı film gibi sinematografisi yüksek işler de çoğalıyor malumunuz. Hele bir de TV deki sansür meselesi bizde de otursa Türkiye dünden razı sinemayı satmaya. Şöyle düşünelim, 2k değil ama full HD projeksiyonunuz var ya da dev ekran TV niz. Zaman kavramını da kaldıralım aynı film hem sinemada vizyonda hem de elinizde blueray i var. Aynı anda. Ses siteminiz vesaire de canavar. Kalkar sinemaya sırf milltle birlikte izleyeyim diye gider misiniz? Şahsi fikrim soru komik bile 😀 Evet diyorsanız da özür dilerim ama çok romantiksiniz. Haa bu arada sinema biletleri ve fiyatları hakkında konuşmadık di mi ohhoooo.

Sadece şu nokta önemli, sinema denilen şey sinema salonunda izlenen video değildir. Sorunun bu kısmına cevap hayırdır. Benim tezim sinema salonu denen meretin çok ciddi anlamda internet cafe misali değersizleşmesi ve karsızlaşması üzerinedir. Sinema filmleri yine bu yollarla paypal kanallarla, blueraylerle, internet içerikleri ile yaygınlaşacakdır. Burada benim kendi teorimle çeliştiğim nokta ise şu sinema salonu kontrollü bir yapı. Oraya filmi veriyorsun dağıtımcı kendi oranında bir para alıyor, sinema salonu payını alıyor, bakanlık parasını alıyor ve sana hasılattan net bir rakam kalıyor. Bahsettiğim sistem ise korsan yazılıma çok müsait ilk çare ordan gelmeli. Çok uzattım “Görkem Yazısı” gibi oldu farkındayım, ... yapmayıp özet geçiyorum. “evet”

Evlat öyle deme,mizah çok ama çok ciddi bir iştir!
Münir Özkul

 
Gönderildi : 07/02/2011 5:53 pm
(@uguratilgan)
Gönderi: 0
 

Ne güzel yazmışsın be abi. Tek solukta okuttun. Yalnız buradaki herkes eminim ki 'romantik' davranacaktır. Sinema salonunda film izlemek her zaman farklı gelmiştir bana. Ayrıca full hd televizyonlar varda içinde yine korsan dvdler ile izliyor herkes :).

 
Gönderildi : 07/02/2011 6:00 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Gerçekten on numara yazmışsın aydemirse.... Bak, içini dökünce nasıl da yazıyor ve yazdığını anlamıyor insan, herkes de bir solukta okuyup bitiriveriyor.

Ben yukarıdaki yazdıklarımı kendi zevk ve taleplerim doğrultusunda yazmamıştım. Sick'te işin o tarafını söylemiş. Ben de şahsen evimde ayaklarımı uzatıp rahat içinde izlemeyi tercih ediyorum ama sinemanın sosyal bir tarafı, onun ötesinde "dışarı çıkalım bu gece yaa!" tarafı var. Yani giyinip süslenip püslenip yemeğe gidip oradan da bir film izlemeye gitme, çıkışta da biryerlerde birşeyler içme falan tarafı var. İstediğimiz kadar inkar edelim genel izleyici kitlesi için bu bir sosyal etkinlik ya da eğlenceli bir akşam geçirmek için bir bahane. VE şirketler her zaman bu kitleyi salonlara çekmenin yollarını aradılar ve buldular şimdiye kadar. Bu devam edecektir. Ha, biz bu sohbette bu kitlenin dahilinde olmadığımızdan farklı düşünüp yaklaşıyoruz meseleye. Ama daha genel düşünmeye çalışın.

Ben ise aksine tam tersi yaklaşımdayımdır. Üniversitede falan sevgilimle sinema gitmemeye, yanlız gitmeye çalışırdım yemin ediyorum, az dayak yemedim bu sebepten. Filme konsantre olma isteği, yanlız gitmemi gerektiren türdendi. Bahsettiğin gibi birsürü gereksiz tipin bulunduğu salon aslında hiç de konsantre bir film izleme zevki sunmuyor belki de.

İşin ev sineması teknolojisi tarafı ise pek hakim olmadığım bir mesele ama biraz ekonomik güçle ilgi. Sinemadaki görsel ve işitsel atmosferi evde kurmak pahalı değil mi? Ben öyle biliyorum, değilse haber verin, hemen düzeneği kuralım. Ama ben hala 82 ekran tüplü tv kullanıyorum ve gördüğüm düz ekran lcd, led, falan filan tvlerin (oların da birsürü türü var galiba, hilesi hurdası çok, yok kontrasy yok bilmemne sayı rakam özellik çok) hiçbirinin görüntüsü benim tüplü tvden daha iyi gelmiyor bana. Bu belki alışkanlıktandır, dinozorluktandır, olabilir. Ama ne günümüz yeni nesil düz ekranları, ne sinevizyon bilmemne bence perdenin gücüne sahip değil. Ama mutlaka teknoloji gelişmektedir, evde sinema ortamı kurmak ucuzlayıp ortaokul çocuğu harçlığı seviyesine gelecektir diyorsanız bilmiyorum ama bu da o kadar kolay gelmiyor bana. O kadar da ucuzlamaz herhalde. 20 senedir laptop var ama hala en ucuzu/güçsüzü 700-800 dolar. 200 dolara laptop yok! Hala ortaokul çocuğuna laptopını babası alıyor.

Dizi meselesine biraz da hegelin söylemleri ile bakmalı. Vurgulamaya çalıştım. Dizi izleyicisiyle farklı bir dramatik ilişki kurar. Belirli bir zemin, üzerine çeşit çeşit dert, aksiyon, problem. Bu izlek, bir uzun metrajın izleme dinamiğinden farklıdır. Buradan hareketle dizi izlemekle uzun metraj film izlemek, izleme psikolojisi, yaklaşımı açısından da farklıdır. Birbirinin yerini tutmak çok az oranda meydana gelecek bir durumdur. Dizi sevmek, uzun metraj film sevmek vardır. Örneğin ben dizi izlemeyi sevmiyorum! Dizinin ne kadar iyi olduğu ayrı bir konu. Sabit bir karakter(ler), belirli bir tavır, belirli bir zemin üzeirne inşa edilen maceralar. Bu yapıyı sevmiyorum. İsterse tüm dünya gebersin bir dizi için. Neticede o bir dizi. İzlerim, sevebilirim belki. Ama favori ekran malzemem dizi olmaz. Motosikletle otomobil gibi. İkisi de beni biryerden bir yere götüren taşıtlar. Ama havaları, hisleri, kullanımları, bana sundukları seyahat konforları çok farklı.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 07/02/2011 7:33 pm
(@sickman)
Gönderi: 0
 

sinemaya gitmiyorum. çok dar ayağını uzatamazsın, altına da alamazsın ayakkabı var, montunu çıkartırsın mal gibi elinde kalır, kolçağa elini koyamazsın yanındaki koyar bir şey diyemezsin. önüne bir kocakafa gelir, onun yanına bonus kafa gelir, yanına konuşan kadın gelir, arkandaki çocukla sinemaya gelir, öbür yanındaki cep telefonundan mesaj yazar noluyo lan deyip bakarsın yanındakinin telefonuna, far görmüş tavşan gibi kalırsın o karanlıkta. çişin gelir kalkamazsın, telefon titrer açamazsın, uykun gelir kapatıp yatamazsın, verdiğin paraya acıyıp çıkamazsın. mısır dişlerinin arasına kaçar, kolayı koyacak yer bulamazsın, içip bitirince atacak yer bulamazsın, yere atarsın temizlikçi gelince anama küfredecek diye geçer içinden, sakız çiğnersen strese girersin. erken gitsen film başlamadan reklamlar girer paranla reklam izlersin, geç kalsan karanlıkta ona buna çarparsın yine anana küfür, film bitince herkes mal gibi ayağa kalkar yazıları okuyamazsın. gittiğin seansta güzel yer kalmamıştır mal gibi gezersin bir sonraki seansa kadar, internetten bilet almak istersin * biletler satışa ve zaman çıkar belli değildir, çıkınca da en iyi yerler alınmıştır alamazsın ve sigara içemezsin, sigara içemezsin, sigara içemezsin, sigara içemezsin. ee ne gidicem ki o zaman.

Ben böyle düşünüyorum sinema hakkında açıkçası, romantik değilim, hiç değilim.

Ha diğer yandan korsana çare bulunuyor yavaş yavaş. Ben mesela Bluray-rip'leri PS^'te izleyemiyorum artık. Senin bu disc'i oynatmaya hakkın yoktur diye yazı çıkıyor ve sesi kesiyor alet. Evet o kadar akıllı yani. Artık korsan bluray disc diye bir şey yok gibi. Onun yanında bu tip çözümler bilgisayarlar için de gelecek yavaş yavaş. Direkt olarak Windows'un içine koyacaklar diyelim yazılımı ne yapacaksın o zaman, ehheh, herkes akıllı olsun.

www.fadeoutstudios.com - www.soberworks.ist - www.budabi.tv

 
Gönderildi : 07/02/2011 8:02 pm
(@homeros)
Gönderi: 0
 

Bitirir mi bilmiyorum ama zamanla kesinlikle önüne geçecek. Müzik bundan 400 yıl önce nasıl en az 40-50 dakikalık senfoniler halinde yazılıp, dinleniliyorken bugün 3-4 dakikalık mp3'ler haline geldiyse, sinema da zamanla bu hale gelecektir benim inancım bu. Tabi ki biz bunlara sinema değil, dizi ve kısa film olarak adlandırıyoruz ama ne olursa olsun bunları da tıpkı müzik adında olduğu gibi film adı altında toplayabiliriz. Ayrıca ben sinemanın asıl rakibinin dizi-kısa film olduğunu düşünmüyorum çünkü bunlar onların türevleri. Teknolojinin gelişimi ve insan psikolojisinin her daim istediği şeyleri en kısa sürede elde etme dürtüsü ile zamanla diziler ve kısa filmler standart hale gelecektir.

Lakin benim düşüncem film sektörünün asıl rakibi kendi içerisinde değil, oyun sektöründedir. Neredeyse film senaryolarının kalitesine oluşan senaryolar, film bütçesine ulaşan bütçeler ve reklamlar ile son yılın verilerine göre Amerikan oyun sektörünün 1 yıllık cirosu 50 milyar dolar iken, Hollywood 40 milyar dolarda kalmış. Assassin's Creed, Prince of Persia, Max Payne, Call of Duty: Black Ops (Ki yazarı David S. Goyer, yuh artık), Mafia ve daha birçoklarının senaryosunu oylasak imdb 250 listesinde yer edinmeleri işten bile değildir. Aynı zaman da DLC'ler ile oyunlar bile yavaş yavaş film havasında çıkıp, dizi havasına doğru ilerlemektedir. Özellikle Mafia II için bildiğim kadarıyla piyasaya sürüldüğünden itibaren 5-10 tane DLC çıkmış olması lazım.

Kısacası teknoloji ve insanlar geliştikçe hiçbir şey kalıcı değildir.

Ateş başındaki hikayeler -> Roman ve Öyküler -> Tiyatro -> Sinema, Dizi ve Kısa Film -> Bilgisayar Oyunları -> Sanal gerçeklik makineleri -> Welcome to The Matrix...

Kısaca ben tek bir söze inanırım, değişmeyen tek şey değişimin kendisidir...

 
Gönderildi : 07/02/2011 8:10 pm
(@sickman)
Gönderi: 0
 

Bilgisayar oyunları rakip olamaz da "oyun" mantığının kendisi olabilir. Bilgisayarda oynanan oyunların zevkini bir sinema filmiyle eş tutmak anlamsız olur, başka dallar bunlar. Konsollar da daha düne kadar televizyonda oynanan bilgisayar oyunları yapıyordu. Allah'tan wii açtı yolu da şimdi gelişiyor olaylar, En son xbox'ın kinect'i olaya gazı verdi. Artık her bir sonraki nesilde mevzu delirecek kıvama geldi. Ve gidişatı gerçekten dünyaya erken geldik layn dedirtecek derecede görülüyor. Ama bilgisayar/konsol oyunu dersen, mesela çok övdüğün Assassin Creed ne kadar senaryo, modelleme, geniş alan falan filan olursa olsun, ikinci bölümden sonra tırtingen şıtrase, oynaması hiç zevkli değil. Ben bıktım artık bilgisayar oyunlarının kendini tekrar etmesinden. Ama bir kinect, bambaşka kapılar açıyor.

www.fadeoutstudios.com - www.soberworks.ist - www.budabi.tv

 
Gönderildi : 07/02/2011 8:42 pm
(@homeros)
Gönderi: 0
 

Assassin's Creed'in ilk oyununun 1. bölümünü diyorsan bir şey diyemem (Çünkü durmadan görevlerin peşinden falan koş vs. vs sıkıyor adamı kabul ediyorum) lakin 2. oyundan bahsediyorsan bir dur derim. Tabi ki senin şahsi fikrindir ama yine de bir oturup konuşmak gerekir. Forumda da yazmıştım çok fazla oyun oynamama rağmen beni bile adeta bilgisayara kitledi 2. oyun. Çoğu insan oyunu oynar lakin ben oyun geçsede sinematikleri izlesem diye uğraşıyordum. Oyuna resmen öyle bir senaryo yapmışlar. Öte yandan bilgisayar oyunlarının şu an için bende rakip olmayacağının farkındayım. Ama şu anda teknoloji içerisinde yetişen neslin daha da büyümesi, ve oyun teknolojisinin gelişmesi ile önümüzdeki 20 yılda oyun sektörünün film sektörünü ezip geçeceğini düşünüyorum. Şu anda tiyatro ne haldeyse bundan 60 sene sonra da sinemanın o hale gelebileceğini (Bakın geleceğini değil gelebileceğini) düşünüyorum. Assassin's Creed II'yi oynamayan herkese de tavsiye ediyorum. Hatta oyuna başlamadan önce netten Assassin's Creed Lineage adı altında ki promosyon filmlerini de izleyebilirsiniz. Lakin oyunda ki senaryo işlenişi, oyunun kendisi ve daha da önemlisi bulmaca olayı harika. Yani yoksa geniş alanda at binmek falan çok ilgimi çeken şeyler değil.

 
Gönderildi : 07/02/2011 8:51 pm
(@sickman)
Gönderi: 0
 

Senaryo arıyorsan çok daha iyilerini gördüm, Metal Gear oynamanı tavsiye ederim ama ilk oyundan başlaman artık çok zor tabi. Ayrıca oynanış zevki olarak da Uncharted'ın oldukça gerisinde. Tabi bunlar kişisel şeyler ben FPS severim sen Role Playing seversin diğeri platform sever ama işte bilgisayar oyunu dedin mi hepsi bir yerden sonra sıkar beni, Metal Gear hariç. Ha bir de Little Big Planet. Playstation3'ü o oyun çıksın diye yapmışlar :).

www.fadeoutstudios.com - www.soberworks.ist - www.budabi.tv

 
Gönderildi : 07/02/2011 8:57 pm
Sayfa 1 / 2
Paylaş: