Zeki Demirkubuz belki de bu kadar açık yürekli olduğu için suçludur, kim bilir? Karşımızda "film çekmeyi sevmiyorum" diyen bir adam var. Şu an beni bile sıkıntı basıyor, size ne cevap versem diye düşünürken. Adam bir çok şeyi itiraf etmiş. Bu açık sözlülük filmlerine olduğu gibi yansıyor. Oturun "C Blok"dan başlayıp bir daha seyredin filmlerini; anlamaya çalışın. Bir uzun yol molasında, dinlenme tesislerinden içeri girerken aklınıza hangi Türk yönetmenin filmi geliyor; buna benzer mevcut durumlara, sıkıntılara yönelik hangi yönetmen en yakın filmleri çekiyor, düşünün. Mutlu, mesut, neşeli bir hayatı yaşamaya çabalamanız bu tür yönetmenleri unutmanızı fısıldıyor kulaklarınıza biliyorum. Ama böyle kurtulamazsınız. Sıkıntı gerçekten de bir çok kapıyı açan bir duygudur. Kendiliğinden gelmesini dileyin. Kafalarınızın çok karışık olduğunu görüyorum. Küllerinizden yeniden doğamazsınız. Kenarda ateşe atmayacağınız birkaç parça benlik bırakın ki, tepeden tırnağa değiştiğinizde eski halinizle karşılaştırıp mutluluğunuza mutluluk katacak bir şeyler olsun.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
Demirkubuz'un 3 filmini izledim, 3'ündede sıkıntıdan geberdim. Yukardaki açıklamayı okuyunca, gerçektende kendisini yaptığı işte başarılı bulmaya başladım. Amacında bu kadar başarılı olmuş başka bir yönetmen var mı acaba diye beni düşüncelere sefk etti.
İşin komik yanı ise, hani "ben insanları eğlendirmek için film yapmıyorum" geyiğene gelecek yorumları bilip, "adam yeteneksizdir yapamıyordur" lafını araya sıkıştırması.
Bence kapasitesinin sınırını oda biliyor. Yaptığı filmlerden daha iyisini yapamayacağını biliyor. Küçük işler yapıyor, çünkü iş büyüdüğünde, beklentilerin büyüyeceğini biliyor ve başarısız olacağınıda biliyor. Küçük dünyasında büyük bir insan olarak kalmayı tercih ediyor, doğruda yapıyor bence... Kaldıramayacağı taşın altına elini sokmaktansa, kaldırabileceği taşa el atmak daha mantıklı.
Bu tip cümleleri, küçük başarılar yakalamış, vizyonu ve geleceği olmadığını bilen insanlar kuruyor genelde. Ben bu işide yapacam, bunuda yapabilirimden ziyade, yukardaki gibi "mal bu ister al ister alma" gibi daha garantici yolu seçiyorlar. Dediğim gibi, malın ne olduğunu biliyorlar. Ederi bu, zaten daha fazlasını veya daha iyisini yapamayacak...
10 milyon dolarlık bir bütçe ile, çektiği filmlerden daha iyisini çekemeyecek. Onun için 10 milyon dolarlık bir bütçe aramıyor, veya öyle bir işin altına el sokmuyor. Daha iyisini yaparım demiyor, ben hem sanatımı yaparım, hemde insanları eğlendirebilirim demiyor. Hatta üstüne seyirciyi ters köşeyede yatırıp, hoplatıp, zıplatıp, ağlatıp v.s v.s bunlarıda yapabilirim, ama yapmıyorum demiyor. "Ben buyum" kabul et diyor...
İnsanın kapasitesi olabilir, bunun sınırını bilmesi güzel bir şey, ama birazda insan vizyon sahibi olmalı diye düşünüyorum..
Ne diyorsun sen be?
Roa'nın tespitleri yanlış galiba. Daha önce Demirkubuz'un Die Hard gibi aksiyon da çekerim dediğini okumuştuım sanki. Örnek film başka da olabilir.
Cehennem Silahı. Kıskanmak filminden sonra Zaman gazetesinde çıkan bir söyleşide idi.
Soru: Bu biçimi devam ettirecek olmanız özü perdeye daha iyi yansıtmak için mi?
Dekirmubuz: Elbette. Daha inandırıcı olmak kaygısıyla. Çünkü Avrupa ve Türk sineması şunu kabul etsin: Bütün Avrupa sinemasının Antonioni'yi, Bergman'ı ve bir iki istisnayı çıkarın- hepsini toplasanız, özellikle de bu entelektüel sinema diye geçinen sinemayı ki bence sahte bir sinemadır- Mel Gibson'ın Cehennem Silahı'ndaki becerinin onda hatta yüzde birine sahip değildir ya da Payback filmindeki... O yüzden böyle bir beceri yoksunluğu yüzünden konular, kültürel, etnik, sosyolojik, politik numaralar bu kadar öne çıkıyor. Basit, hiç kimsenin karşı çıkamayacağı hikâyeler bu kadar öne çıkıyor. Neden? Çünkü buradaki beceriksizliğin üstü ancak bu şekilde kapatılmaya çalışılıyor. Ve seyircinin de kafası buna alıştırıldı. Bir filmi izledikten sonra herkes içeriği konuşuyor. Oradaki meseleyi herkes aynı politik dille, gündelik hayattaki kötü cümlelerle, yaklaşımlarla konuşuyor. 'Bu büyük cümlenin hakkı filmde nasıl verildi, nasıl oynandı?' diye hiçbir şey yok. Bu benim en dertli olduğum konu. Adamın hiçbir numarası yok, bulmuş bir çerçeve, çekiyor da çekiyor. Hiçbirşey anlatmıyor, hiçbir beceri yok. O yüzden John Ford'lar, Bergman'lar, Antonioni'ler bugün film çekse kimse yüzüne bakmaz. Sebebi de bu. Ben bunu yapabilir miyim, gücüm yeter mi bilmiyorum ama günün birinde Hollywood'un bu inandırıcılığının içine kendi meselelerimi koyarak yaptığım sinemayı böyle bir yere götürmek istiyorum.
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=912989&title=oscar-alirsam-bilin-ki-tesaduftur " onclick="window.open(this.href);return false;
İnanılmaz itiraflar. İnanılmaz! Çok cesurca.
Ama ben tüm bu fikirlere asla ve asla katılmıyorum. Birçok açıdan hem de. Hem cevabın içeriğindkei fikirlere katılmıyorum, hem de Demirkubuz'un böyle açıklamalar yapmasını garip buluyorum. Uzun uzun anlatmayacağım, ben yeterince yazdım bu başlığa, diğer arkadaşlar yorumlarını yapsınlar.
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Zeki Demirkubuz belki de bu kadar açık yürekli olduğu için suçludur, kim bilir? Karşımızda "film çekmeyi sevmiyorum" diyen bir adam var. Şu an beni bile sıkıntı basıyor, size ne cevap versem diye düşünürken. Adam bir çok şeyi itiraf etmiş. Bu açık sözlülük filmlerine olduğu gibi yansıyor. Oturun "C Blok"dan başlayıp bir daha seyredin filmlerini; anlamaya çalışın. Bir uzun yol molasında, dinlenme tesislerinden içeri girerken aklınıza hangi Türk yönetmenin filmi geliyor; buna benzer mevcut durumlara, sıkıntılara yönelik hangi yönetmen en yakın filmleri çekiyor, düşünün. Mutlu, mesut, neşeli bir hayatı yaşamaya çabalamanız bu tür yönetmenleri unutmanızı fısıldıyor kulaklarınıza biliyorum. Ama böyle kurtulamazsınız. Sıkıntı gerçekten de bir çok kapıyı açan bir duygudur. Kendiliğinden gelmesini dileyin. Kafalarınızın çok karışık olduğunu görüyorum. Küllerinizden yeniden doğamazsınız. Kenarda ateşe atmayacağınız birkaç parça benlik bırakın ki, tepeden tırnağa değiştiğinizde eski halinizle karşılaştırıp mutluluğunuza mutluluk katacak bir şeyler olsun.
Abi Demirkubuz filmleri hakkında konuşmasa, sadece film yapsa daha fazla seveceğim kendisini.
Ki filmlerini çok seviyorum, ve kesinlikle çağdaşı olan diğer yönetmenlerle aynı kefeye koymam.
Tam da senin söylediğin hisleri canlandırdığı için.
Ama filmleri hakkında konuşmaya başlayınca, bambaşka bir adam oluveriyor. Ne demek "film çekmeyi sevmiyorum". Böyle tırt bir tavır mı var Allah aşkına. Onun elindeki imkanlara sahip olmak için bir tarafını yırtan, adamın ağzının içine bakan bir sürü insan varken bu ne acayip tavır. Tamam sevmiyorsa çekmesin, çekmek isteyen tonla adam var onlara destek olsun.
Bir insanın kendisine duyduğum hislerle, filmlerine duyduğum hisler arasında bu kadar fark olmasına ben de şaşırıyorum.
Not: Payi'nin yolladığı açıklaması adamın bugüne kadar taktir ettiğim tek açıklaması belki de.
Ve yukarıdaki mesajıma bir ekleme daha:
http://www.firatnews.tv/index.php?rupel=nuce&nuceID=36117 " onclick="window.open(this.href);return false;
Tuncel Kurtiz: Yani politik sinemanın bir formülü yoktur. Bugün yapılan sinemaya baktığın zaman… Bana sorarsan, Zeki Demirkubuz'un yaptığı Kader, bal gibi politik bir sinemadır. Hatta Kıskanmak da öyle, çünkü bir dönemi anlatıyor.
Zeki Demirkubuz'un yapıyor olduğu filmleri kendisinden daha iyi anlayan biri daha.
Bence Demirkubuz daha önce dediğim gibi film yapsın ve yapıyor olduğu filmleri anlamasın. Çünkü belki anlayarak film yaparsa iyi film yapamayacak. Böyle devam etsin.
İşte anlamaya çalışınca sıçtı zaten Kıskanmak'ta. O açıklamaları ve Kıskanmak'ın kötü oluşu birebir örtüşüyor. Bir sonraki işi ne olacak bakalım, merakla bekliyorum. Bir Kader daha çıkarabilir mi bilemem.
Görkem ve sickman'in sorularını birleştirip cevap vermek istiyorum.
Mesela ben sickman, hiç böyle bir açıklama duymadım. Duymadığım için yok saymıyorum, dediğin doğrudur çünkü. Ben bu adamı, her hangi bir programda görmedim, çektiği filmin veya çekeceği filmin ne olacağı konusunda veya ne yaptığı konusunda, eğerki adamı takip etmiyorsan haberdar olamıyorsun. Eminim bu söyleşiyi gerçekleştirdiği gibi, bir çok üniversitede söyleşi yapıyordur, veya benim denk gelmediğim programlara çıkıp, aydınlatıcı şeylerde bulunuyordur. Ama ben bunlara denk gelmiyorumdur. Denk gelmememin sorumlusu Zeki Demirkubuz'dur diye düşünüyorum, çünkü adam filmini bana pazarlamak istemiyor, zaten yukarda olduğu gibi benim gibi olan seyirciyi sallamıyor, bunuda açıkca söylüyor zaten. Kendisini takip eden bir seyirci kitlesi var ve bu kitle dışındakilere ulaşmıyor, ulaşamıyor veya ulaşmak istemiyor, her ne haltsa... Sinema sadece ortaya çıkan bir film olduğunu düşünmüyorum. Sinema yapıyorsan, bunun pazarlamasınıda yapmalısın diye düşünüyorum, reklamınıda yapmalısın diye düşünüyorum, seyirciyi sektöre çekmelisin diye düşünüyorum. Bir filmin müzikleri için bile ayrı uğraşıp üstünde durması veya makyajı boku püsürü bunlada uğraşmak gerekir diye düşünüyorum. Tabiki elde cetvel, boy ölçüp küçük büyük kıyası yapamam, ama konularında üstünde uğraşılıp, çalışılmış bir filmle, bu adamın filmlerini yan yana koyarsak, bence o zaman cetveli alıp boy ölçebilirim diye düşünüyorum.
Bende Die Hard çekerim diyorda, hatta elinde silahla konu büyütnlüğü olmadan sıkanı eleştiriyorda, bunları yapabileceğinin hiç umut ışığını vermiyor. Terminator I'e bakıyorsun, zamanın teknolojisi ile düşünsen bile komik geliyor, ama adam umut vaadediyor ve bütçeyi adama verdiğinde Terminator II gibi kol gibi filmi döşeyebiliyor. Sonrada üstüne Titanic gibi aşk filmi çekiyor... Tabiki Cameron ile adam kıyaslamak mantıklı değil. : ) Ama oda yarım milyar dolarlık bütçe ile sektöre başlayıp film çekmedi. Eğer bu adam umut vaadeden biri olsa, eminim 10 milyon dolarlık bir bütçe sağlanabilirdi.
10 milyon dolar bence büyük bir bütçe, kendini 10 milyon doları olan bir yapımcı olarak düşün Görkem, bu adama yatırım yapar mısın? 10 milyon dolarla, daha iyi bir kamera, ışık v.s v.s bir kaç daha iyi oyuncu bulup, gene sıkıcı bir film çekecek...
Benim büyüklük küçüklük kıyasım bu işte, ortaya sadece film çıkarmaktansa, sinemanın bokuyla püsürüylede uğraşmak bence ortaya çıkan filmin büyüklüğünü gösterir diye düşünüyorum. İlla sadece maddi olması gerekmez mesela, filmin 40. dakkasında konu ile alakasız, bir el örgüsü muhabbeti çevirip, 60. dakkasında gene konu ile alakasız bir konuda bunu bir espiri olarak tekrar kullanan bir filmde benim için büyük bir başarıdır. Bunun içinde böyle bütçe veya ekip aramak gerekmiyor. Sadece düz bir senaryo yazıp, adamın canını sıkmak istememek buna yeterli olur görüşündeyim.
Peki bu adam bunlarla niye uğraşmıyor? Çağan Irmak bir film çekeceği zaman 1 sene önceden geyikleri dönüyor, sonuçta bok gibi bir film çıkartıyor ama insanlar bir sonraki filmde olacak diye umutla bekliyor. Türkiye'deki sinema seyircisinden kaçı Demirkubuz film çekecek diye bekliyor? Gerçekçi olalım, üstümüzdeki taraftar formasını çıkartarak cevaplıyalım mümkünse. Benim sinemayı seven 3 arkadaşım var, ve 2'sinin Demirkubuz diye bir yönetmen olduğunu bildiğinden ciddi şüphelerim var.
Bilmiyorum demek istediğimi anlatabiliyormuyum Görkem. Küçük iş derken bunları kasdediyorum. Adam elindeki ile mutlu, elindekininde çok büyük şeyler olduğunu düşünmüyorum.
İşte anlamaya çalışınca sıçtı zaten Kıskanmak'ta. O açıklamaları ve Kıskanmak'ın kötü oluşu birebir örtüşüyor. Bir sonraki işi ne olacak bakalım, merakla bekliyorum. Bir Kader daha çıkarabilir mi bilemem.
Bu ay "Yeraltından Notlar"a başlıyormuş. İsmi olmayan adamımızı Engin Günaydın oynayacakmış. Romanın "Sulusepken" adlı ikinci kısmına ağırlık vereceği muhakkak da, ilk bölüm olan "Yeraltı", izleyiciye kendini kabul ettirmesi bakımından, ikisini de zorlayacaktır. Bekleyelim, görelim.
http://www.gencsinema.com/makale/1-9719/zeki-demirkubuz-ve-engin-gunaydin-yeraltinda " onclick="window.open(this.href);return false;
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
zeki demirkubuz sıkıcılık adına yaptıklarına sinemada eğlendirmek iamacında değilim diyor bu sıkıcılık denen şey günümüz sinemasındaki sanat filmlerini diğer filmlerden ayıran çizgidir bence
izleyiciyi sıkmak ve filmlerdeki monotonluğa bu sanat filmidir denilmesi kardeşim sanat
filmleri sıkıcıdır izleme gibi bir anlam çıkarmaktadır
örnek verecek olursam recep ivedik nuri bilge ceylan ın filmini izlerken dışarıya bir yere gidiyor geldiğinde bu adam hala yürüyor mu diye espiri yapıyor
benim bir edebiyat hocam izlediği bir filmde adam çay karıştırırken gerçekteki süreyle eşit
zamanda çayı karıştırıyor diyordu
belki de gerçek sanat budur