Forum

Demirkubuz'un Bir S...
 

Demirkubuz'un Bir Söyleşisinden: Sıkıntı/Entelektüel Vicdan

25 Gönderi
8 Üyeler
0 Reactions
6,078 Görüntüleme
(@ali-unal)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Bir başka başlıkta çıkan tartışmanın bölünmesinden oluşturulmuş bir başlıktır. KEzzAP

Kosmos
Git be. Son zamanlarda izlediğim en sıkıcı filmdi.

Ali naptın lan. Bok ettin ortalığı 🙂 Sana şu tümceyle sesleniyorum:

Bende vicdan kalmamış yavru.

Bizim okula Demirkubuz gelmişti, üniversitedeyken. Enfes bir sohbetti. Sonra Kader: Zeki Demirkubuz kitabında da bu söyleşi yer aldı. Biraz uzun, ama aynen aktaracağım. Oradan al alacağını:

Soru: Uzun monologları çok kullanıyorsunuz, bu da temponun düşmesine neden olmuyor mu?
Oluyor, hatta sıkıcı oluyor çoğu zaman. Ama şimdi ben bunları yıllar önce tartıştım. İkinci filmimden, özellikle Masumiyet'ten sonra tartıştım. Bunlar artık bir tercih haline geldi. Çünkü öyle oluyor, şöyle yaparsam böyle oluyor, yani bir kriter meselesi değil, kişiliğinizin bir parçası haline dönüştürmelisiniz. Mesela benim filmlerimin sıkıcı olması tırnak içinde beni gururlandıran bir şey. Bunu şöyle söylüyorum, bazen de adam beceriksiz olduğu için sıkıcı olur, hakikaten yapamamıştır, edememiştir. Ama sıkıcı olmak bana kötü bir şey ifade etmiyor. Hatta Susan Sontag'ın çok sevdiğim bir gözlemi vardır, bu sıkıcılıkla ilgili bir şey, şöyle der: "Sıkıcılık, durumu dışı olmayı gerketiren bir şeydir. Çünkü sıkıldığınız zaman hakikaten var olan durumun dışına çıkarsınız ve her şey, siz durumun dışına çıktığınız zaman her şey daha mesafeli, daha uzaktan ve daha gerçek görünmeye başlar." Ben bunun sanat yapıtlarını oluşturmadaki büyük sebeplerden biri olduğunu düşünüyorum. Benim kimseyi, tersinden düşünelim, eğlendirmek gibi bir sorunum yok. Yani ben eğlendirmek için insanları film yapmıyorum. Bir de şu var ki gerçekten fikir, düşünce, soru sormak, hakikat en önemlisi, bunlar sıkıcıdır yani. Bunu itiraf ederim de ben de gündelik hayatımda böyleyim. Hani böyle üzerine düşünmem gereken, soru sormam gereken ya da benden çok şey isteyen bir konu geldiği zaman ben de sıkılıyorum. Daha basit, daha eğlenceli bir şeye yönelmek dürtüsü bende de uyanıyor. Hatta vicdanımı bir kenara koyabildiğim zaman bunu yapabiliyorum. Hatta bununla ilgili bir örnek vereyim size, ben yıllarca Tarkovski'leri, Bresson'ları sıkıla sıkıla, nefret ede ede izledim. Sebebi de şuydu, nefret ediyorum, sıkılıyorum ama çıktığım zaman, vicdan dediğiniz şey, entelektüel vicdan diyelim buna, insanın içinde bir şey oluşuyor, ya ben bu filme gerekli zamanı vermedim. Hatta geçen gün karımla uzun zamandır seyretmemiştim, Bergman'ın Yedinci Mühür'ünü koyduk, film gitmiyor bir türlü. Ben geberdim tabii. Sonra yirminci, otuzuncu dakikada, ya dedim, "Bugün havam yok, Al Pacino'nun Çaylak filmini şurada gördüm. Şunu bir koyalım," dedim, hakikaten de süperdi. Sonra dedi, "Seni herkese ihbar edeceğim. Yedinci Mühür'ü attın da bunu izliyorsun." Yani böyledir, bu doğrudur; fikir, düşünce, soru sormak, bunlar hep bir çaba isteyen ve o çaba gösterildiği anda da son derece sıkıcı, acı geçen şeylerdir bunlar. Ama o taşıdığımız vicdan da ya bizi bunlara yöneltir ya da bizi bundan uzaklaştırır. Ben onu beceriksizlik açısından değil, eğer bir şeyi daha sade anlatabileceksem süslemeden anlatmayı sıkıcı olmak pahasına tercih edeli çok uzun zaman oldu. Sıkılın yani.

 
Gönderildi : 28/12/2010 1:50 am
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
 

Bu söyleşi bizim okulda oldu ali atma diyecektim ki, senin de ODTÜ mezunu olduğunu hatırladım. Bu söyleşide vardım ve ilk o zaman dikkatimi çekmişti Zeki Demirkubuz. O ana kadar sadece İtiraf'ı izlemiştim.

 
Gönderildi : 28/12/2010 2:21 am
(@ali-unal)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Bu söyleşi bizim okulda oldu ali atma diyecektim ki, senin de ODTÜ mezunu olduğunu hatırladım. Bu söyleşide vardım ve ilk o zaman dikkatimi çekmişti Zeki Demirkubuz. O ana kadar sadece İtiraf'ı izlemiştim.
Film Analizi dersi almıştım son sınıfta. Zeki Demirkubuz'un filmleri üzerine de bir ödev vermiştim. Hatta bunun için İstanbul'a gidip Demirkubuz'la röportaj yapma fırsatım da olmuştu. Aslında o röportaj çok güzeldi, buraya da koymak isterdim, ama o sadece derste kullanmamı rica etmişti.

Bu söyleşisi de o röportajdan hemen sonraydı ki aşırı dozda Zeki yüklemesinden titriyordum o aralar. Çok severim ben onu. Söyleşide de, röportajda soramadığım birkaç soruyu sorabilmiştim. Hehe, hâlâ hatırlarım, çok keyifliydi. payitaht ve The Dude kardeşlerime bu yolla cevap vermeyi uygun buldum.

 
Gönderildi : 28/12/2010 2:28 am
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Demirkubuz'ın açıklamaları bayağı bayağı kötü ve sevimsiz geldi bana.
Karşılığında söylenecek çok fazla şey var. Ama başlığın içeriği başka.
İsterseniz ayrı bir başlığa taşıyıp konuşalım.... Ama gerçekten çok sevimsiz bir açıklama....

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 28/12/2010 12:04 pm
(@hegel)
Gönderi: 0
 

Demirkubuz'ın açıklamaları bayağı bayağı kötü ve sevimsiz geldi bana.
Karşılığında söylenecek çok fazla şey var. Ama başlığın içeriği başka.
İsterseniz ayrı bir başlığa taşıyıp konuşalım.... Ama gerçekten çok sevimsiz bir açıklama....

Haç görmüş drakula gibi oldun birden 🙂 Şaşırttın beni de. Konuşalım bunları.

Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer

http://kalemoynatanileayoynatannbulutuuyer.blogspot.com.tr

 
Gönderildi : 28/12/2010 1:08 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
 

O zaman beğendiğim, şimdi ise benim de hiç tasvip etmediğim bir açıklama.
Ama kendi içinde anlamlı, tutarlı bunda bir sıkıntı görmüyorum.

Ama genel söyleyecek olursam, entelektüel bir vicdanın ya da bilincin "sıkıntıyla" ölçülmesi benim kabul etmediğim bir düşünce biçimi.
Kontra soru olarak: Hitchcock'un entelektüel vicdan ya da bilincini, kim Tarkovski'ninkiyle kıyaslayabilir?
Hatta belli bir noktayı -yani sadece eğlenceyi merkeze alan zırtapoz filmleri dışında- dışarıda tutarsak, entelektüel bilinç ve vicdan öyle kolay ölçülebilir bir şey midir?

Kimse bana Eşkiya filminin ya da Psycho'nun ve de Kibar Feyzo'nun söylediğim açıdan Stalker ya da Persona'dan daha az "dolu" olduğunu iddia edebilir ki? Bunlar sadece biçimsel açıdan farklı filmlerdir, kimisinin biçimsel yapısı daha evrenseldir, kimisi daha yerel, ama entelektüel durumları ölçülebilir değildir, çünkü entelektüel durum için "nesnel" bir değerlendirme kalıbı yok. Bir halk türküsü, benim için bir Beethoven eserinden daha az entelektüel değil, olamaz.

Burada uzun uzadıya anlatmanın anlamlı olmayacağı birtakım tarihsel sebeplerden ötürü, sıkıcı olanın, bu anlamda daha az toplumsal (popüler) olanın daha entelektüel olduğuna dair bir genel yanılgı insanoğlunun birkaç yüzyıldır ortak bilincinde yer etmiş durumda. (Hatta bu öyle bir durumdur ki toplumsal olma iddiasındaki bir felsefe olan Marksizm'in bazı yorumlarında bile yer etmiştir böyle bir bakış açısı.)Demirkubuz'un açıklamaları da buradan hareket ediyor. Kendi içinde tutarlı. Ama sorun o "kendi içinde"nin nasıl oluştuğu, kendi içinde meselesinin bir yanılgıdan ibaret olduğu. Dolayısıyla iş "tercih" meselesinde düğümleniyor. Daha sıkıcı ve az popüler olup daha entelektüelmiş gibi görünmekle, daha eğlenceli ve popüler olup daha az entelektüel olmadığın halde, daha az entelektüel kabul edilmeye katlanma arasında bir tercih.

 
Gönderildi : 28/12/2010 2:17 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Hatta Susan Sontag'ın çok sevdiğim bir gözlemi vardır, bu sıkıcılıkla ilgili bir şey, şöyle der: "Sıkıcılık, durumu dışı olmayı gerektiren bir şeydir. Çünkü sıkıldığınız zaman hakikaten var olan durumun dışına çıkarsınız ve her şey, siz durumun dışına çıktığınız zaman her şey daha mesafeli, daha uzaktan ve daha gerçek görünmeye başlar."

Demirkubuz, yaklaşımını bu çıkarsamayla ilişkilendirerek biçimlendirmiş açıkça söylediği gibi. Peki bu açıklamanın doğruluğunu kim teyit edebilir?

Hiçkimse. Bana göre bu yaklaşım tamamen yanlış. Bu Suzan Abla hiç de haklı değil bana göre. Ha, başkasına göre haklı olabilir, itirazım yok. Ama bana göre değil. Buradan hareketle, tercihlerini bu yaklaşıma göre biçimlendirecek sanat üreticisi de peşinen yanılgıdadır. Nedir bu yanılgı?

Bu yanılgı şudur: Sıkıcılık dediğimiz şey, sanatsal kaygılar/bakışlarla çok da ilgisi olmayan kişisel bir durumdur. Ben çok sıkılgan bir tipimdir, sen değilsindir. Bunu yönlendirmenin, tasnif etmenin hiç ama hiçbir yolu yoktur. Bundan dolayı, Demirkubuz'un söyleme döktüğü gibi, birilerinin bir şeylere dışarıdan bakmasını sağlamakla "sıkıcı" sıfatını haklı çıkaran bir iş üretmek hiç de ilgili şeyler değildir. Ne demiş yönetmen?: "Hani böyle üzerine düşünmem gereken, soru sormam gereken ya da benden çok şey isteyen bir konu geldiği zaman ben de sıkılıyorum. Daha basit, daha eğlenceli bir şeye yönelmek dürtüsü bende de uyanıyor." Ne alakası var yahu? Ne kadar yanlış bir söylemdir bu? "Benden çok şey isteyen bir isteyen bir konu geldiği zaman ben de sıkılıyorum!" Ne alakası var? Olay burada kopuyor zaten. 1- Sen sıkılıyorsan bu beni de içermez ki! İkimizin, beşimizin, ellimizin sıkılma yaklaşımı/sınırı bambaşkadır. Sen kendi sıkılganlıklarının ansıma, sonuç ve anlamlarını nasıl senin ürettiğin esere bakacak kişiler üzerine kuracağın hakimiyette kriter olarak kabul edebilirsin ki? 2- İşe gerçek görünme penceresinden baktığımız da da bu söylemler hep duvara toslar. Herhangi bir şeye dışarıdan bakmanın, onu gerçekçi görmenin yolu sıkılganlık değil ise, içine girdiğimiz/girebildiğimiz, mesafeli davranamadığımız şeyi de hep “sahte” (gerçekçiliğin zıttı olarak) görmek şart mıdır? Aşık Veysel’in hayatı Darth Vader’ı bile ağlatır ve tamamen gerçektir. Sen bunu ister içine girerek istersen dışından bakarak istersen amuda kalkarak izle duygulanırsın. İçten bakma, dıştan bakma falan, bunlar asla genele mal edilebilecek, bir sürü veriyi paranteze alabilecek önemde ve kesinlikte kriterler değildir ki.

Bakın, bir başka zerre hak vermediğim şey: “Yani böyledir, bu doğrudur; fikir, düşünce, soru sormak, bunlar hep bir çaba isteyen ve o çaba gösterildiği anda da son derece sıkıcı, acı geçen şeylerdir bunlar.” Demirkubuz’a göre Fikir, düşünce, soru sormak ve genel anlamda “çaba harcamak” sıkıcı şeyler ise pes! Zaten bir Demirkubuzsever sayılmazdım, saygım vardı ama pek ilgim yoktu, bunu duydum ve son nokta olarak “pes!” diyorum. Ben bunun tam ama tam tersini düşünüyorum. Belirli bir zekaya, eğitime, algı gücüne, sanatsal bakışa/kaygıya sahip kişi için esas bunlar eğlenceli, keyif vericidir. Demirkubuz’un temel yanılgısı şurada: “Eğlenceli bir şey” sunmak diye bir şey yoktur. Çünkü neyin kime eğlenceli gelip gelmeyeceğini bilemezsin. Aynı sıkıcılık gibi. Aynı şey birine eğlenceli gelir,birine sıkıcı gelir. Ama “bir şeyi eğlenceli sunmak” vardır. Evet, bu vardır ve bunu yönlendirmek yönetmenin işidir işte. Demizkubuz, sunduğu (daha doğrusu sunduğunu sandığı) şeyin, eğlenceli olmadığını iddia ediyor! Pardon ama Zeki Abi sana ne yahu? Ben senin filminde sunduğun şeyin ne olup olmadığını, benim için ne anlama gelip gelmediğini sana mı soracağım? Hiç kimse buna karışamaz, yorum yapamaz! “Bakın mesaj veriyorum, hadi herkes aydınlansın! Hem de sıkıcı sunuyorum ki olaya dışarıdan bakın ki gerçek görünsün!” Yok böyle şeyler. Ben Face Off’u Matrix’i izlerken deli gibi eğlendim, hüngür hüngür ağladım ve sayısız çok ciddi, gözümü açan mesaj aldım. Burada ne yanlış var? Ama sayısız “sıkıcı”, ciddi, “dolu” film izledim ama bir b.k öğrenmedim, mesaj falan da almadım. Çünkü verilmeye çalışılanları ben gebererek gülerekten Chaplin ve Keaton filmlerinden almıştım, hadi buyurun! Eğlenerek olaya dışarıdan bakılamaz mı? Dışarıdan bakıldığın da illa düşünsellik oluşur/mesaj alınır mı? Bunlar nasıl genelleme ve şartlandırmalardır?

Olaya bir de üreten/tüketen ilişkisi ile değil, sadece sinemacı olarak bakarsak durum daha da feci. Demirkubuz açıkça “ciddiye alınsın, anlattıklarıma dışarıdan bakılabilsin diye sıkıcı yapıyorum” gibi demiş olmuyor mu bu durumda? Kendisi de bayağı sayısız enfes filmi sıkılarak gebere gebere izlediğini söylüyor (ben “orta derecede” sıkılgan bir izleyiciyimdir Demizkubuz’un adını andığı filmleri zerre sıkılmadan izlemiştim. Tekrar tekrar da izlerim). Madem sen de sıkılıyorsun Zeki Abi, yazalım sana Ecer Vedik gibi bişi, çek paşa paşa. Madem Tarkovski’ler sıkıcıysa, bunlar değildir bence. Demizkubuz, kendi sinema anlayışını sabote ediyor gibi göründü bana ve çok üzüldüm. Kendi sinemasal tarzına benzeyen eserleri alenen sıkıcı bulduğunu söylemek nedir?

Şimdilik bitireyim, çok uzayacak yoksa. 🙂 Bak nasıl hırslanmışım yaa. 🙂

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 28/12/2010 4:37 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
 

Sıkıntıya fazlasıyla olumlu bir anlam yükleme meselesi var Görkem burada.
Varoluşsal sıkıntı, sana paso sigara içirip uzaklara bakıp bir şeyler düşündürten şeyler. Böyle bir "imaj". Bunu reddetmiyor da, aynı söyleşide tam da bu imajı çizdiğini hatırlıyorum.
Kendini toplumun dışında konumlandıran bir tavır. Topluma tam da dışarıdan bakarak, üzerine sıkılarak anlanılabilecekmiş gibi bir şey. Böyle bir sosyal tip var.
Kişiye kendisini "farklı" hissettiren, duyarlı hissettiren bir çağrışımı var sıkıntının. Bu nedenle de olumsuz gözüken ama yüceltici bir anlamı var.
Demirkubuz'un söylediklerini bu gözden okursan aslında kendini ve o diğer yönetmenleri yüceltiyor olduğu sonucu çıkar.

 
Gönderildi : 28/12/2010 4:55 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Demek istediğini anlıyorum KEzzAP, haklısın. Ama sorun burada zaten. Ben zaten bu "birşeylerden sıkılan adam farklıdır, üstündür" klişesinden tiksindiğimden hiç ama hiç doğru bulmuyorum bu tip söylemleri.
Sıkılarak kendisi üstün, farklı, duyarlı, iyi hissedenlere ve aslında genelde sürekli sıkılan tiplere karşı genel fikrim şudur:
"Kimler sürekli sıkılır biliyor musunuz? Sıkıcı insanlar!"
Yalandır, triptir bunlar. Demirkubuz böyledir falan demiyorum, o başka. Bİlmiyorum ne tip bir herif oduğunu hatta tarzını sevmesem de saygıdeğer bir sinemacı olduğunu dşünüyorum. Ama sıkılmayı ve sıkılan adam olmayı kendince bir "üstünlük" olarak tasdikleyip de sıkıcı filmler yapmanın da üretim dinamiğini çözemedim, belki de sorun bendedir? Bana göre her türlü dramatik yapıya sahip eser, ilgilenicisini sıkmanın tam tersi her neyse onu yapmalıdır.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 28/12/2010 5:28 pm
(@kezzap)
Gönderi: 0
Admin
 

Demek istediğini anlıyorum KEzzAP, haklısın. Ama sorun burada zaten. Ben zaten bu "birşeylerden sıkılan adam farklıdır, üstündür" klişesinden tiksindiğimden hiç ama hiç doğru bulmuyorum bu tip söylemleri.
Sıkılarak kendisi üstün, farklı, duyarlı, iyi hissedenlere ve aslında genelde sürekli sıkılan tiplere karşı genel fikrim şudur:
"Kimler sürekli sıkılır biliyor musunuz? Sıkıcı insanlar!"
Yalandır, triptir bunlar. Demirkubuz böyledir falan demiyorum, o başka. Bİlmiyorum ne tip bir herif oduğunu hatta tarzını sevmesem de saygıdeğer bir sinemacı olduğunu dşünüyorum. Ama sıkılmayı ve sıkılan adam olmayı kendince bir "üstünlük" olarak tasdikleyip de sıkıcı filmler yapmanın da üretim dinamiğini çözemedim, belki de sorun bendedir? Bana göre her türlü dramatik yapıya sahip eser, ilgilenicisini sıkmanın tam tersi her neyse onu yapmalıdır.

Bu konuda ise aynı düşünüyoruz. Ekleyecek hiçbir şeyim yok.

 
Gönderildi : 28/12/2010 6:28 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Konuyla ilgisiz yorum:

Sürprizbozan
Zaten birbirimizi o kadar okumuşuz ki artık nadiren farklı fikirlerde oluyoruz KEzzAP. Olmuyor böyle.... 🙂 "Sıkıcı!" olmaya başladık. 😀

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 28/12/2010 6:36 pm
 Roa
(@roa)
Gönderi: 57
 

Demirkubuz'un 3 filmini izledim, 3'ündede sıkıntıdan geberdim. Yukardaki açıklamayı okuyunca, gerçektende kendisini yaptığı işte başarılı bulmaya başladım. Amacında bu kadar başarılı olmuş başka bir yönetmen var mı acaba diye beni düşüncelere sefk etti.

İşin komik yanı ise, hani "ben insanları eğlendirmek için film yapmıyorum" geyiğene gelecek yorumları bilip, "adam yeteneksizdir yapamıyordur" lafını araya sıkıştırması.

Bence kapasitesinin sınırını oda biliyor. Yaptığı filmlerden daha iyisini yapamayacağını biliyor. Küçük işler yapıyor, çünkü iş büyüdüğünde, beklentilerin büyüyeceğini biliyor ve başarısız olacağınıda biliyor. Küçük dünyasında büyük bir insan olarak kalmayı tercih ediyor, doğruda yapıyor bence... Kaldıramayacağı taşın altına elini sokmaktansa, kaldırabileceği taşa el atmak daha mantıklı.

Bu tip cümleleri, küçük başarılar yakalamış, vizyonu ve geleceği olmadığını bilen insanlar kuruyor genelde. Ben bu işide yapacam, bunuda yapabilirimden ziyade, yukardaki gibi "mal bu ister al ister alma" gibi daha garantici yolu seçiyorlar. Dediğim gibi, malın ne olduğunu biliyorlar. Ederi bu, zaten daha fazlasını veya daha iyisini yapamayacak...

10 milyon dolarlık bir bütçe ile, çektiği filmlerden daha iyisini çekemeyecek. Onun için 10 milyon dolarlık bir bütçe aramıyor, veya öyle bir işin altına el sokmuyor. Daha iyisini yaparım demiyor, ben hem sanatımı yaparım, hemde insanları eğlendirebilirim demiyor. Hatta üstüne seyirciyi ters köşeyede yatırıp, hoplatıp, zıplatıp, ağlatıp v.s v.s bunlarıda yapabilirim, ama yapmıyorum demiyor. "Ben buyum" kabul et diyor...

İnsanın kapasitesi olabilir, bunun sınırını bilmesi güzel bir şey, ama birazda insan vizyon sahibi olmalı diye düşünüyorum..

 
Gönderildi : 30/12/2010 12:53 am
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Roa, söylediklerin gerçekten ilginç geldi bana. Ama tam olarak anlayamadığım birşey var yazdıklarında;
"Küçük işler yapıyor, çünkü iş büyüdüğünde, beklentilerin büyüyeceğini biliyor ve başarısız olacağınıda biliyor"
Buradaki küçüklük, büyüklük olarak tasnif ettiğin şey nedir? Yani küçük film, büyük film nedir? Demirkubuz'un hangi anlamda "küçük filmler" yaptığını kast ettiğini açıklar mısın?

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 30/12/2010 12:05 pm
(@sickman)
Gönderi: 0
 

Roa'nın tespitleri yanlış galiba. Daha önce Demirkubuz'un Die Hard gibi aksiyon da çekerim dediğini okumuştuım sanki. Örnek film başka da olabilir.

www.fadeoutstudios.com - www.soberworks.ist - www.budabi.tv

 
Gönderildi : 30/12/2010 12:25 pm
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

Evet, ben de hatırlıyorum. "Hollywood'taki bütçe bende de olsa aksiyonun kralını çekerim" gibi bir söylemi olmuştu.
Ben de "Demirkubuzdaki bütçe bende olsun, aksiyonun kralını çekerim" demiştim. 🙂

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 30/12/2010 12:31 pm
Sayfa 1 / 2
Paylaş: