Forum

Bir Sinefilin Itira...
 

Bir Sinefilin Itiraflari - Hikaye Kurmak vs. Hikaye Anlatmak

32 Gönderi
17 Üyeler
0 Reactions
7,237 Görüntüleme
(@tobleron)
Gönderi: 11
 

ben de bir inş. müh. öğrencisi olarak,henüz bir kameram bile yokken (ilerde olduğunda) onları çekeceğim senaryolar üretmeye çalışıyorum.bu film işi böyle bir heves.senin de hevesinin sönmiyceğine,hatta bu depresif zamanının hevesini daha da canlandırcağını düşünüyorum...

iyi çalışmalar...

 
Gönderildi : 08/01/2009 2:49 am
 iLAN
(@ilan)
Gönderi: 0
 

Alpgiray vallahi hakli olabilirsin. 'Ask Filmlerinin Unutulmaz Yonetmeni' gibi (iyi) cekilemeyen bir filmin hikayesi cekilebiliri. Bir su depresyondan cikayim. 🙂

Operim yanaklarinizdan.

Bunu okuyunca, Levent Kirca'nın "Son" diye bi filmi vardı o geldi aklıma. Bazen geceleri kanal D'de çıkar bi gece o çıkar ertesi gece asansör çıkar gece reklamsız. 2 Kere seyrettim ikisini de benim hoşuma gidiyo Son filmi. Kendi yapmaya çalıştıklarımı gördüm orda, biraz abzürt anlatılmış ama hoşuma gitti. Bulabilirsen bi seyret.

Benim "Ben" dediğim bedenim mi, yoksa ben mi?

 
Gönderildi : 08/01/2009 4:54 am
(@ekselans)
Gönderi: 0
 

al benden de o kadar.Film yapıcaz ya, gittim kamera aldım;evde ailemi oyuncu yapıp çektim bi şeyler.Baktım:-(
ı ıh! dedim benden bi cacık olmaz.
Yetiştirilme tarzıma bağlıyorum bunu.Babam despot bi adamdı.Korku, hayal gücü,sevgi,destek noksanlığı,...v.b sebepler pesimist,mücadele gücü az bir birey yarattı.
Şimdi film çekebilir miyim bilmiyorum ama bu kötü huylar babamdan bana geçtiyse ki bazen geçtiğini fark ediyorum,çocuklarıma bunu yaşatmamaya çabalıyorum.
aygunb Allah çektirmesin ama sen çekmeye devam et bence 😉
azimle işeyen taşı delermiş(ben görmedim deleni,ataların yalancısıyım 😀 )

bir garip ölmüş diyeler,üç günden sonra duyalar,kısa film ile yuğalar,şöyle garip bencileyin

 
Gönderildi : 20/01/2009 5:02 am
 Düd
(@dud)
Gönderi: 0
 

İşemekle olmuyor zaten o :). Gerçi fizik kurallarını düşününce işemek daha etkili olacaktır sanki..

Tamam üstüme gelmeyin, geçmeyi beklemediğim bir dersten geçtim bugün mutluyum :).

Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.

 
Gönderildi : 20/01/2009 3:30 pm
(@red_thermite)
Gönderi: 0
 

herkes mutevazılık gösteriyor.
başarılı olacakların üzerinde bir reaksiyondur mutevazilik.yetinmemekdir aslında herhangi bir sinema filmi yapmış olmana rağmen ve buna harcadığın emek ovguye zaten layıkken. hep daha fazlasını istemekten oluyor galiba..çünkü içinde daha iyisini yapabileceğin inancı var.. bu da elinden bu mu geliyo senden bişi olmaz psikolojisini ortaya çıkarıyor.halbuki elimde hiç ekipman yok ondan dolayı yapamıyorum onların ekipleri ve ekipmanları olsa bende yaparım diyip kaçabilirsin herşeyden ama ne gerek var demi çünkü içinde yapabilceğini biliyorsun yada umut ediyorsun..
neyse çok uzattım

http://cirkinadamlar.blogspot.com/

 
Gönderildi : 20/01/2009 4:48 pm
(@aygunb)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Ozgur soylemisti gecer diye bu andropoz halleri. Hafif hafif gecmekte sanki. Simdi 5 dakikayi gecmeyecek ve daha once kisasi cekilmis bir filmi Houston'da cekmek icin calismalarim var. Fikir sahibi Cenk arkadasimdan izini de kopardim. Sagolsun o da kendi hikayesini benim yazacagim senaryo ile cekmeme cok sicak yaklasti. Bir iki Hintli arkadas da buldum ilgili okulda. Bakalim ne olacak. Gelismelerden haber ederim sizleri.

"It seemed the world was divided into good and bad people. The good ones slept better... while the bad ones seemed to enjoy the waking hours much more" - Woody Allen

Bayram Aygun

http://www.bayramaygun.com/" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 22/01/2009 7:56 pm
(@enjeksiyon)
Gönderi: 0
 

valla aslında hiç depresyona gerek yok diycem ama insanız işte elinde olmuyo bazen insanın..bende geçen bi yapımcıyla görüştüm...halbuki beni kendisi çağırdı bi önceki kısa filmimi izlemiş..bana filmlerini getir izleyelim dediler..iki ortaklar bunlar...yüzüme bile bakmadılar nerdeyse bırak filmi..telefon çalıyo bilmem ne oluyo..o sırada benim filmler oynuyo..kimsenin zikinde değilim...gülümseyerek oturuyorum büyük LCD nin önünde...başıma geleceği biliyom o yüzden bir ay erteledim gitmedim..en son dayanamadım kalktım gittim.."acılarım var dertlerim, yaralarım var" diyemedim..kime diyosun adam "düğün"üm var "şarkıcısı" yok bi tane lazım diyo...28 yaşına gelmişin bu mudur yani diyo en az 5 tane uzun senaryon olması lazım değil mi diyor parantez açıyor sonra (yalnış anlama da)..halim yok cevap vermeye oysa ben biriktirdim, kendimi doldurdum demek istiyorum..ulan ben bu yaşa nası geldim nelerle doldurdum içimi biliyon mu sen? sen benim büyüdüğüm ailede büyüseydin gelemezdin 28 e bile..diyemezsin ki desen noolucak...en son sekretere adımı numaramı yazdırıyor..senarist diye..ben mi dedim ben mi çaldım kapını "beni bi arasın bu çocukta iş var" demiş olmanın altında ezilmek midir bu? büyüklüğüne zeval mi geldi..aslında yok bu kadar kötü değil durum ama ben yaralandım işte..canım yandı bilmiyom...filmlerimi izlemeyişleri mi yoksa konuşamayışım mı? anlamadım..kötü adamlar değil aslında ama bizim hikayemiz bu diyorlar işte..elimizde 20 tane senaryo var.. bi sürü senarist var diyorlar...e sen naapıcaksın gidip atıcak mısın kendini bırakıcak mısın yoksa -kendini-...bırak, bırakta o adamlar yapsın di mi? NAH!!!

şimdi daha çok seviyorum seni hayat, hadi...

 
Gönderildi : 24/01/2009 11:58 pm
(@fthslck)
Gönderi: 57
 

herşeyin doğru bi karşılığı vardır moruk. Bizamanlar sen bana bi cümle söylemiştn sen yap sen topla sen ikna et diye. Al aynı cümleyi geri sana iade ediyorum ve ekliyorum: yap sabret ve herşeyin heryerde bir karşılığı vardır. erkan bilir bunu

Fatih SELÇUK

 
Gönderildi : 20/03/2009 11:00 pm
(@enjeksiyon)
Gönderi: 0
 

evet öyle ama bazen insan etrafında daha ciddi bir topluluk bekliyor. daha doğrusu karşısında

şimdi daha çok seviyorum seni hayat, hadi...

 
Gönderildi : 20/03/2009 11:29 pm
(@fthslck)
Gönderi: 57
 

söylediklerim ve şartlar hala geçerli... profesyonel olmak...

Fatih SELÇUK

 
Gönderildi : 21/03/2009 1:00 am
(@aygunb)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Bu baslik altinda kendi icimde yasadigim celiskileri ve bazi olaylari anlatmaya karar verdim. Simdi Houston'da cekecegim son filmim icin ilk defa bir deneme cekimleri yaptim. 6 adaydan 3 tanesine kanim isindi.

Vimeo'ya girip

"Auditions for Happy Ending" yazin ve sifre yerine alpacino yazin.

Aslinda 2. siradaki Emily iyi bir oyuncu ama son aday,Khrista, hem daha alimli hem de boyu posu var. Simdi, erkek basrol oyuncum da uzun boylu, kasli bir herif oldugu icin 2. siradaki minyon siyahi oyuncuyu (Emily) secmeme karari aldim. Ama kararimin objektif olup olmadigi konusunda ic celiskilerim var. Ekranda beyaz bir hatun ile beyaz bir erkek mi gormek isteriz yoksa siyahi bir hatunla beyaz bir erkek mi? Bunlar sevgiliyi oynayacaklar filmde. O yuzden insan ister istemez bu soruyu soruyor? Siyah-beyaz, beyaz-beyaz'a karsi... Boyle irkci bir soru olur mu, anasini satayim? Ama oluyor sanki... Ben irkci miyim baba? Insan koyduramiyor da kendisine boyle yaftayi. Adamin zoruna gidiyor...

"It seemed the world was divided into good and bad people. The good ones slept better... while the bad ones seemed to enjoy the waking hours much more" - Woody Allen

Bayram Aygun

http://www.bayramaygun.com/" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 21/03/2009 10:55 am
(@aygunb)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Basligin icerigini biraz kendi bencil sebeplerimden oturu arada bir yazdigim seyleri icerecek sekilde genisletmeye karar verdim. Bu aralar sik sik babami hatirlar oldum uzun senelerden sonra. Allah hayirlara cikarsin. Ilk tutanak babamla Belgrad ormaninda yasadigimiz bir ani hakkinda. Daha once "Benim de soyleyeceklerim var" basligi altinda da yazmistim. Burada da bulunsun. Toplu olsun hersey.

$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$
Anneler gunune daha dogrusu anneme dair bir animi paylasayim bari:

Simdi ben 10-11 yaslarindayim, sene 1994 falan herhalde. Rahmetli babam o aralar orta yas krizine girmis olmali ki her Pazar Avcilar'dan Sariyer'e Belgrat ormanina yuruyuse gidiyoruz ailecek. Hipertansiyona, kalp ve damar sertligine karsi bir savas acmis durumdayiz yani ailecek. Simdi yine gunlerden bir Pazar, yuruyuse baslayali 10-15 dakika oldu olmadi ben yoruldum bayagi. Anneme diyorum ki: "Anne, ben susadim. Bir de cok yoruldum." Annem babama diyor: "Ali! Bayram yorulmus. Biz duralim kenarda. Seni bekleyelim. Sen Hatice (ablam) ile yuru gel." Bunu demesi ile babamin kukremesi arasinda en fazla saniyenin onda biri kadar zaman farki peydah oluyor: "Ne bicim cocuk yetistirdik biz? 2 adim yuruyemiyor. Esek kadar adam oldu, hala ana kucagindan inmedi! Sen alistirdin bunlari boyle Melek!"

Neyse ben artik ayaklari sure sure yere 10 dakika daha yurudum ve sonra yorgunluktan aglamaya basladim. Evet evet yorgunluktan. Hem yuruyorum, hem agliyorum ... Annem disi aslan gibi aldi beni kucagina, babam tam birsey diyecekken ona bir bakti ve sanki soyle dedi bakislari ile "Ali beni hasta etme! Yuru nereye yuruyorsan, ben cocugumu sokakta bulmadim." Ister inanin ister inanmayin annem tosun gibi olan bendenizi 30-40 dakika kucagindan tasidi o gun. Babam Avcilar'a geri donerken annemle ne konustular bilemiyorum arabada, cunku arka koltukta ablamin kucaginda uyumusum.

O gunun aksami ateslendim ve ertesi gun kizamik cikardigim belli oldu. Belgrad yollarinda neden pestil duruma dustugumde.

Zavalli babam tam 1 hafta agzini neredeyse hic acmadi. Omrunde herhalde o kadar kotu hissettigi az olmustur. Ama rahmetliyi kotuledik olmasin. Yukarida Allah var, ondan daha cok cocuklarinin iyiligini isteyen baba yoktur herhalde. Mekani cennet olsun.

Annem ile Skype'dan bu hatiramizi yad ettik bugun. Sizlerle de paylasmak istedim. Anne olamayacak olmanin eksikligini erkekler genelde hafife alir ama hakikaten cok sey kaciriyoruz.

Babam 24 Eylul 2004 senesinde Bahcelievler'de, arkadaslari ile sauna cikisi oturduklari yemek masasinda fenalasti. Hastaneye kaldirilamadan vefat etti yolda. Doktorlar aort damarinin catladigini soylediler...
$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$

"It seemed the world was divided into good and bad people. The good ones slept better... while the bad ones seemed to enjoy the waking hours much more" - Woody Allen

Bayram Aygun

http://www.bayramaygun.com/" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 17/05/2009 8:33 am
(@aygunb)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Otobus firmasinin adini hatirlamiyorum Allah icin. Avcilar'dan sabaha karsi 5.00 civari kalkip ogleden once Ankara'da olacagini hatirliyorum sadece. ITU Insaat Muh.'de bir sene okuduktan sonra yatay gecis yapmistim ODTU Insaat'a o sene. Liseden platonik bir ask ile baglandigim F.'nin Hacettepe'de tip ihtisasi yapmasi da beni Ankara'ya iten baska bir sebepti.

Aslinda babamlarin o sabah otobus duragina gelmemesini tembihlemistim ama basarili olamadim tabii. Babam capakli gozleri ile "Bos bos konusma hadi cantani al gidelim" dedi. Bavulu alip, annem, ben ve babam sabah sabah otobus duragina dogru yurumeye basladik. Icimde bir heyecan tabii, ne de olsa ilk kez aileden ayri yasamaya baslayacagiz. ODTU'de okuyan ve yakin bir arkadasim olan D. de yolculugumda bana eslik edecek. Maceranin boylesi ...

Otobusun kalkis saati geldi nihayet. Once anneme baktim. Gozleri doldu hemencecik. Elini optum 3 kere. Sonra babama dondum. Onun elini bir kere optum. Sarildim sikica. Tam bedenlerimiz ayrilirken elime biraz para sikistirdi. "Param var baba" dedim, "Olsun, yaninda bulunsun." dedi. Otobusun cam kenarina oturdum ve aileme el salladim. Icim kipir kipirdi. Yeni bir sehir, okul, kalbini kazanabilecegim bir kiz beni bekliyordu. Anneme son kez baktim, elimi agzima goturup opucuk gonderdim. Tam babama bakmak isterken otobus keskin bir donus yapti, kacirdim babamin yuzunu.

-------------------------------------------------------------

Sonraki 2-3 gun ODTU'de kayit isleri ile, yurttaki odama yerlesme girisimleri ile gecti. ODTU kampusunu tanima, arkadasim D.'nin Ankara'daki sosyal cemberine dahil olma, platonik takildigim F.'yi arayip 4-5 gun sonrasina bir yemek ayarlama (F.'nin sinavlari vardi zira), aile ozlemi falan filan derken gunler geciyordu.

Kaldigim yurdun yakinindaki basket sahasinda top oynamaya da baslamistim. Ayakkabilarimi giyip sahaya dogru yururken babam aradi. Halimi hatirimi sordu. "Iyiyim baba. Bir sorun yok. Siz ne yapiyorsunuz?" dedim. Onlarda iyilermis. Teker teker hepsine selam soyledim, "Aksam ben ararim evi" dedim babama. Kapattim telefonu. Aksam D. ile beraber simdi tam yerini hatirlamadigim bir bara gittik. Bira ictik falan filan. Evi aramayi unuttum tabii.

______________________________________________

23 Eylul 2004 aksami babam eve aksam 18.00 gibi geldi. O zaman 6 yasinda olan kardesimle bir sure oynadiktan sonra, ustunu basini degistirdi. Anneme "Bayram'i bugun aradin mi?" diye sordu ve annemden benim iyi oldugumu ogrendi. Ablam arkadaslari ile disarda oldugundan onu goremedi. Anneme gec gelecegini soyledi cunku Bahcelievler'deki Istanbul saunasina gidip arkadaslari ile vakit gecirecekti.

______________________________________________________

Derslerin basladigi ilk hafta (Ankara'ya geleli yanilmiyorsam 8 gun falan olmustu) gelip catmisti bile. Ilk dersime girmistim. Eger cep telefonum sabah 7.00'de calmasa idi ogleden sonraki derse de girecektim. Telefona baktim, arayan Ankara'da yasayan ve babamin hem yakin akrabasi hem de iyi bir arkadasi olan Metin Amca idi. "Bayram Ankara'ya geliyorsun hic haber vermiyorsun. Annen de ozlemis seni. Bir Istanbul'a gidip gelsen cok iyi olur." dedi. Derslerimin basladigini, daha evden ayrilali bir hafta oldugunu ve benim annemi arayip gonlunu hos edecegimi soyledim. "Bayram, ben okula geliyorum simdi. Ben gelince karar verirsin." dedi Metin Amca. Anlamadim hicbir sey. "Yahu niye geliyorsun sabah sabah. Ben nasil Istanbul'a doneyim simdi!" diyemeden telefon kapandi.

Metin Amca geldi arabasi ile yurdun yakinina 20 dakika sonra. Bana bakti. Ben de onu 1 senedir gormemistim herhalde. Siki siki sarildi bana. "Bayram, baban rahatsizlanmis. Ablan aradi. Bir ara ablani sen" dedi. Icimde sabahtan beri filizlenen sacma sapan dusunceler artik gitgide korkutmaya basliyordu beni. Hemen ablami aradim. Telefon caldi, caldi, caldi... Nihayet acti ablam telefonu: "Babam hastanede Bayram. Cabuk gel!" dedi sadece. "Abla, iyi mi babam?" diye sordum icgudusel olarak. "Sen hemen gel, Bayram" dedi. Metin Amca'nin arabasina bindim oracikta. Ne yurtta kalan esyalarimi dusundum ne de ogleden sonraki dersimi. Nasil da sarpa sarmisti isler...

Bolu dagini inerken araba, Metin Amca ile havadan sudan, okuldan falan konustuk. "Kahvalti yapalim surada hemen. Cok guzel tereyagli yumurta yapiyorlar burada." dedi Metin Amca aniden. "Ben ac degilim, Metin amca. Mola vermeyelim." dedim. Molayi verdik. 2 tane bakir kapta, tereyagda pisirilmis yumurtayi indirdim mideme.
___________________________________________________

Istanbul'a varmaya 1 saat kala ikimizde arabada sessizce oturuyorduk. Metin amca'nin gozleri doldu aniden. Ona baktim. Anladim herseyi. Metin amca nemli gozleri ile bana bakarak "Bayram, Ali'yi kaybettik" dedi hickirarak. "Bayram, Ali'yi kaybettik" .... "Bayram, Ali'yi kaybettik" .... "Bayram, Ali'yi kaybettik".... Laflari duymustum ama bir turlu anlam veremiyordum. Istemsizce gozlerime yaslar doldu. Ben bile daha ne oldugunu anlamadan hickirmaya basladim. "Ne zaman?" dedim. "Nasil?"
Babamin dun gece sabaha karsi vefat ettigini soyledi. Kalp krizinden olmus. Ablama, Metin Amca'ya oyle kizmistim ki... Babamin olumu cok anlasilmaz, idrak edilmez bir duygu idi. O an icin daha kolay erisilebilir duygular vardi, ben de o duygulara sarildim dort elle. "Ne diye hemen soylememislerdi?", "Niye kahvalti etmistik Bolu daginda?"... Bu sorular kafamda dolanirken iki gozum iki cesme, hickiriklar ardi sira TEM otoyolunda gidiyorduk.

_____________________________________________________

Avcilar'a geldik nihayet. Apartmanin onu akrabalarla dolu idi. Babamin naasini cenaze arabasina koymuslar. Ben ne oldugunu anlamadan, taziyeler geldi kulagima. Sonra kadinlardan olusan bir kume gordum onumde. Ortada annem hangi renk oldugunu hatirlamadigim bir basortusu ile ayakta durmaya calisiyordu. Beni gordu. "Oglum, oglum!" diyebildi sadece. Yari baygin, yari ayik bir sekilde kaldirima oturdu. Yuzune, ensesine kolonyalar surenler hep "Bak oglun geldi iste. Aglama Melek!" diyorlardi. Ablama Berk nerede diye sordum? "Berk yukarida arkadaslari ile oynuyor. Cenazeyi gormesin dedik" dedi. "Gelsin asagiya" dedim. Kizmistim. "Cocuk, babasinin oldugunu bilsin." der demez aglamaya basladim. Hem hickiriyor hem de "Berk'i indirin asagiya, babasini gorsun. Gorsun babami!" diye bagiriyordum. Beni sakinlestirmek icin oturttular. 4-5 dakika icinde kardesim Berk indi asagiya. Onun inmesi ile etraftaki aglamakli teyzeler "Vah garibim. Vah yetimim. Babasiz kaldi bu yasta" diye feryada basladilar. Annem olanlarin farkinda bile degildi cunku coktan bayilmisti. Kardesimi kucagima aldim. Anlamsiz, etrafta ne oldugunun farkina varmayan, saskin bir ifade ile bakti bana. Gidigindan optum hemencecik. "Berk, babamiz oldu" dedim. "Cennete gitti. Bak oradaki yesil ortulu kutuda uyuyor." dedim aglayarak. Birsey demedi. Bos bos bakti bana 6 yasindaki gozleri ile.

________________________________________________________

Babami annesinin yanina Kulasiz mezarligina gomeli 3 hafta falan olmustu. Yavas yavas bas sagligina gelenlerin sayisi azalmisti. Evde ben, ablam, annem ve kardesim Berk kalmistik. Ailenin uyeleri babamin yokluguna yavas yavas alismisti. Ya da ben oyle zannediyordum. ODTU'deki kaydimin silinip ITU'ye yeniden gecis yapmam, ODTU'ye beraber gittigim arkadasim D.'nin benim yurttaki esyalarimi toparlayip Istanbul'a getirmesi hep bu gecen 3 haftada olup bitmisti. Babami gommeden evvel ablam kefeni acip alnindan opmustu ama ben bakmak istemedim babamin naasina. Onu en son Ankara'ya gidecek otobuse binerken gormustum. Kardesimi yanima alip yatakta uzaniyorduk. Annem mutfakta aksam yemegini hazirliyordu. Ablam telefonda birisi ile gorusuyordu galiba. Berk bana sokuldu siki siki. "Agabey, sana birsey soracagim ama kizmayacaksin..." dedi. "Kizmam oglum, niye kizayim." dedim. "Babam ..." dedi durdu. "Babam gitti dedin ya sen...". "Evet, oglum. Babamiz cennete gitti." dedim. "Ben onu cok ozledim. Ne zaman gelecek babam cennetten?" deyiverdi kardesim. Birisi gozlerimin vanasini acmiscasina aniden doldu gozlerim. Siki siki sarildim Berk'e. Yuzunu, yanagini optum. "Berk, babamiz cennette cok mutlu imis. O orada bekleyecek bizi. Biz zamani gelince ona gidecegiz." dedim sacma bir sekilde. Berk agladi bu sefer. Benim yuregim burkuldu. Oylece kala kaldik yatakta agabey kardes ....

"It seemed the world was divided into good and bad people. The good ones slept better... while the bad ones seemed to enjoy the waking hours much more" - Woody Allen

Bayram Aygun

http://www.bayramaygun.com/" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 17/05/2009 9:58 am
 Düd
(@dud)
Gönderi: 0
 

Hani Dear Zachary'i sana tavsiye ettim diye kızmıştın ya bana Bayram, seni üzdüm, kötü şeyler getirdim aklında diye ciddi anlamda sitem edip darıldığını yazmıştın ya..

Aynen hepsini iade ediyorum biraderim. Ne gerek vardı ki şimdi buna? Yanlış anlama, içini dökme demiyorum da..

Şimdi herkez böyle şeylerde üzülür, anladığını sanır, gözleri dolar.. Yaşayana kadar anlayamazsın ki birader.. Ben babamı kaybettiğimde Orta birinci sınıfa yeni başlayacaktım. Yılını bile hatırlamıyorum tam olarak, hatırlamak istemiyorum zıra, 97 ya da 98 olması lazım. 12 13 yaşında bir şeyim yani.. Birkaç ay içinde yıl dönümü var, onu da adına düzenlenen satranç turnuvası yaz dönemine denk geliyor diye hatırlıyorum. Silmişim abi kafadan işte, hatırlamak istemiyorum anlaşılmıyor mu? Ölümünden iki gün sonra, evin önce bahçesinde hatırlıyorum, artık kendimi zorlasam bile yaş gelmiyordu gözümden. Çocukluk aklıyla sevinmiştim, "anne bak, zorlasam da ağlayamıyorum artık" deyip gözlerimi kısıp, kasları sıkıp ağlamaya çalışmıştım.. "Ne güzel oğlum" demişti annem.. Ah annem ah..

Babama dair neredeyse hiçbir şeyi hatırlamıyorum. Onu, yaptıklarını, anılarını hep başkalarından dinliyorum. Kırmızı elmayı çok severmiş misal, en yakın arkadaşlarından birinin annesi, her daim, sepet içinde elma getirirmiş, en önce atlar, herkesten önce en kırmızı elmayı seçer yermiş. Bunu anlattılar son kez mezarına gittiğimde. Yıllardır da gitmiyorum, sevmem gömülme anlayışını.

Bilmiyorum Bayram, ne denir ki şimdi, yazıyı ağlaya ağlaya yazdığını biliyorum, zira ben de gözleri dolu dolu yazıyorum bu yazıyı, ağlamamak için camdan dışarı bakıyorum ara ara, havayı falan soluyorum. 2006da yazdığım ufak bir şey ile son noktayı koyayım o zaman, beni üzdüğünü tekrar hatırlatarak.. Biz sağ olalım birader, gerisini bir şekilde aşacağız her daim..

Doğaldır doğal olmasına.. Sonuçta hepimiz öleceğiz ama..
Üzülüyor işte insan.
Basit gelir bazı şeyler insana.. Sonuçta iki gün geçtikten sonra artık gözyaşı dökmezsiniz..
Ama traş olmayı bir arkadaşınızdan öğrendiğiniz zaman.. Komik değil mi?
Babanın ölmesi doğaldır. Ben de öleceğim yakında..
Sesini de unuttum zaten.. Geriye sadece kitapları kaldı.

Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.

 
Gönderildi : 17/05/2009 3:49 pm
(@aygunb)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Gercek bir sanatcinin toplumsal kriterlere gore mutlu ve cevresi ile uyumlu olabilmesi mumkun mudur?

Uyku duzenim son birkac gundur bozuk oldugu icin ogleden sonra 16.00'da kalkip sabaha karsi 6.00'da uyuyorum son birkac gundur. Resmen farkli bir boyutta gibi hissediyorum kendimi. Internette Georges Simenon isimli bir yazarini bir lafini okudum: "Writing is not a profession but a vocation of unhappiness. I don’t think an artist can ever be happy." diyor. Yani "Yazmak bir meslek degil, bir mutsuzluk meşgalesidir. Bir sanatcinin mutlu olabilecegini dusunemiyorum."

Simdi yukaridaki sozun tamamlayicisi olarak "Mutlu olan bir sanatci gercek sanatci degildir!" diyebilir miyim? Coluk cocuk sahibi, esi ve kaynanasi ile iyi gecinen, eve geldiginde cocuklari ile oyun oynayan birisi gercekten iz birakan bir sinemaci, yazar, ressam, muzisyen olabilir mi?

Berbat, bedbaht, perisan, acinacak halde olunmadan hangi cesaretle sanat yapabilecegimizi dusunuyoruz? Bilmiyor muyuz ki yazmak, hikaye yaratmak, hikaye anlatmak yasamin bize yukledigi butun gundelik mesakkatler ile uyumsuz bir ugrastir?

Hemingway'i, Silvia Plath'i, Kafka'yi, Mozart'i, Dostoyevsky, Woody Allen, Beethoven'i, Tarkovsky'i, Yilmaz Guney'i dusunun? Simdi de Michael Crichton'i, Sinan Cetin'i, Ahmet Ümit'i, Steven Spielberg'u dusunun? Aralarinda ne fark var? Hangileri topluma daha uyumlu, daha "bizden biri"? Hangilerinin hayati aci, aykirilik ve yikim ile cevrili?

Tabii her genelleme gibi bu yaptigim genelleme de istisnalara maruz fakat yenik degildir. "Her acilarin cocugu" yasadigi caga ve sonraki doneme iz birakamaz belki ama acinin ve mutsuzlugun farklilik ile dogru orantili oldugu da bir gercek. Peki normal insanlar ile sanatciyi ayiran nedir? Farklilik degil mi?

"It seemed the world was divided into good and bad people. The good ones slept better... while the bad ones seemed to enjoy the waking hours much more" - Woody Allen

Bayram Aygun

http://www.bayramaygun.com/" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 31/05/2009 2:02 pm
Sayfa 2 / 3
Paylaş: