Belki de anlamsız bir sorudur, ama aklımda üç beş bir şey var ama anlatmaya çalıştım:
http://esekcinneti.wordpress.com/2011/03/04/bir-filmi-nerenizle-izlersiniz/ " onclick="window.open(this.href);return false;
"Nerem istiyorsa oramla." demek geliyor insanın içinden. Ama bu tamamen hisle alakalı olur. Akıl ile izlemek filmi anlamaya yönelik, his ile izlemek filmden keyif almaya yönelik olmalı. Lakin işte burada ayrım yapmak tabiki zor olur: Hisleri akıldan ayırmak ya da aklı hislerden ayırmak. Akıl ile izlemek..evet..bunu filmi seyrettikten sonra konuşalım derim:)
Asıl güç yokluğun içinde varlık gösterenlerdedir.
http://www.rmznuysal.blogspot.com" onclick="window.open(this.href);return false;
Filmin türüne göre değişir.
ilk kez izleyeceğiniz bir filde bunun kararını vermek zordur.çünkü ne izleyeceğinizi bilmiyorsunuzdur,yani akıl,his vs hepsini ortaya koyuyorsunuzdur.ama daha önce izlediğiniz bir filmse;ozaman bir tercih yapabilirsiniz.
Kesinlikle his ile. Bence akıl ile izlenmez, incelenir bir film. Zira filmi izleyebilmek, akışa kapılabilmek için gerçeklik duygusunu, dolayısıyla aklın fonksiyonlarını bir nebze askıya almak gerekir.
İşte bazen filmler hakkında karşılaşılan yorumlara rastgeliyorum; "saçma, gerçekci değil" vs. Sana kim "gerçeği anlatıyoruz" dedi ki bu filme emeğini katmış insanlardan? İnsanlar filmleri akla uygunluğuyla değerlendirdiğinde böylesine yanlış yorumlar çıkabiliyor malesef. Önemli olan hisler bence.
Bencede önemli olan hislerdir. Zira bir film sürrealistte olsa bende gerçeklik duygusu uyandırıyorsa akılcılıktan çok hissiyat devreye girer...
Shut your fucking bloody mouth!!!( çeviri: allah belanı versin! )
İki mekanizmada ket vurulabilecek mekanizmalar değiller, tercihi kişinin kültürü, birikimi, duygusal yapısı, bulunduğu duygusal durumu, algısı vs ile şekillenmekle beraber bana göre asıl etkenin yönetmenin filmi yaparkenki politik tercihi olduğunu düşünüyorum.
Donnie Darkoyu izlerken soru işaretleri heryerde zor biraz anlamak çünkü sonunda çözülüyo. ama bu demek değildir ki film iyi değil. anlamsız bi durumda bile film kendini izletebiliyosa ve sürükleyiciliğini bırakmıyosa sorun yok. zaten nereyle olduğu önemsiz. bi şeklde izliyosunuz. bu bir başarıdır. teen slasher filmleri de basit gözükür ama bu filmlere de ihtiyacımız var. yani beynimizin bi kısmını dinlenmeye alıp iyi vakit geçirmek de iyi bişey. kafa dağıtmak ve bunu bu filmler başarıyor. izlemekten de çok zevk alırım. ama bi dönem gelir filmler ağırlaşır bu nelan diye nitelenen filmleer anlamlı gelir bana. tamamen gün içi duruma bağlı izleme alışkanlığı ve de anlama. kosmosu sevmedim. sıkıcıydı. bence film değil. çünkü bir film ne kadar ağır olursa olsun ne kadar nietchze vari tekrar tekrar elekten geçirilsin konu film başarısız. çünkü sıkıcı. bence film soru işaretleriyle bezeli olsa da ağır da olsa beyin de istese bi şekilde izletmeli kendisini. ne de olsa film.
Yeni bir soru ekleyim:
Film izlerken sadece birşeyleri anlayabilmek veya alt metni okuyabilmek için mi aklınızı kullanıyorsunuz?
Benim "Ben" dediğim bedenim mi, yoksa ben mi?
Filmin türüne göre değişir.
çok sağlam bi cevap dostum tebrik ederim. türüne göre değişir tabiki.
ama ana olan şudur tüm filmler duyguları yönlendirir ve sizden onları deneyimleyerek yaşayarak anlatılanın içindeymişsiniz gibi izlemenizi ister ve sizde izlersiniz. yani duygularınızla. gözlerinizden girer hemde o görüntüler, kulaklarınızdan içeri doğru bööyle akar sesler. sonra kalbinizi heyecanlandırır. o heyecan neye dönüşür ve de neden izlersiniz oda ayrı bi röntgencilik.
Fatih SELÇUK
mesela Wrecked gibi bir filmi kaba etimle bile seyredesim gelmiyor.bu filme baglı..
PORTFOLIO: http://xantia.cgsociety.org/gallery/908278/" onclick="window.open(this.href);return false;
Aklı düşünce hissi duygu diye tanımlarsak zorunlu olarak her ikisiyle de. çünkü ikisi arasında yumurta tavuk ilişkisi var. Düşünceler duyguları, duygular düşünceleri tetikler. Ben genelde zekaya hitap eden filmleri seviyorum. Duyguları etkilemeyi hedefleyen özellikle ağlatmaya veya üzüntü duydurmaya çalışan filmleri bünye kabul etmiyor. diğer merak, mizah(komedi), korku gibi duygulara yönelik filmleri seviyorum.
Valla KEzzAP soru nu doğru anladığımdan emin değilim ama anladığım şeye cevabım böyle.
Metni okudum. Beni şaşırtan birşey var. Bu soru kapsamında bir cevap arayışına girmiş, bu yolu takip etmiş ve aslında cevaba da dokunup sonra yine çıkmaz ikileme geri dönmüşsünüz gibi geldi.
Akıl ve duygu ayrımı yanılmıyorsam eski Yunan'a kadar varan ve hatta anatomik bir ayrım. Yani adamlar akıl ve duyguların farklı olduğu sanısı ile vücutta da iki ayrı organın bunlardan sorumlu olması gerektiğini düşünmüşler. Bu ayrım Batı uygarlığı üzerinde devam ederek bugüne dek gelmiş. "Aklımı mı dinleyeyim kalbimi mi?" sorusu insanlığın (aşk meşk muhabbetleri başta olmak üzere) kafasını en çok meşgul etmiş meselelerden biri.
Oysa dediğim ve sizin de dediğiniz gibi aslında günümüz bilimi bu durumun "nominal" yani sadece adlandırmadan ibaret olduğunu, beyindeki aynı şeyi ikiye ayırıp iki ayrı ad vermenin "dilsel" bir durum olduğunu da söylüyor. Bir filmi izleyip "güzel" dediğimizde bu değerlendirme his mi düşünce mi şimdi? "Güzel" aklın vardığı bir nokta. Buna "düşünce" dersek aklı, "his, duygulanım" dersek başka birşeyi kastetmişiz gibi oluyor. Bu sorunu çözmüyor elbette.
Stalker'ın uzun tren hattı sahnesini izlerken bilgi birikimi daha yüksek olan bir kişinin kafasında bunun nedenini ve olası cevaplarını sıralayan bir süreç vardır. Bu süreç nedeniyle ilgisi uyanıktır ve zaman kavramı farklı işler onun için. Yanında oturan ve yaşam deneyimi kendisini 1. kişi kadar doldurmamış arkadaş ise 10.sn'den sonra "neden" sorularına gerekli cevapları üretemediği için "sıkıcı" kararını verir ve kestirir atar. 1. kişi memnun edici olsun olmasın, "tatmin edici" bir cevap üretebilmişse bunlara "karar" denir. Bu karar "gereksiz", "mükemmel" ya da "sıkıcı" biçiminde olabilir. Bu o kişinin akli süreçlerinin öznel sonucudur. 2. kişi için ise bu süreç o kadar uzun ve alternatifli ol(a)mamış ve karar daha hızlı olarak çıkmıştır. Şimdi sonuçta her ikisi için de sonuç "sıkıcı" olabilir. Bu bir his mi yoksa aklın ürünü bir düşünce mi?
Kısacası bence her iki durum da modern bilimin gösterdiği gibi insan aklının kaotik yani düzensiz ve karmaşa içinde çalışma süreci içerisinde oluşan "düzen"ler ve sabitlenmeler yani "karar"lar. Dünyayı anlamlandırabilme potansiyeli ve deneyimi yüksek olan kişiler daha çok 1. kişinin konumunda olurken bu potansiyeli daha düşük olan kişiler 2. kişiye yakın olurlar.
Buradaki 1. ve 2. kişiler arasında herhangi bir toplumsal, ahlaksal vb üstünlük/aşağılık ayrımı yapmadığımı da ekleyeyim. Hayatta büyük olasılıkla 2. kişiler daha mutlu olacağı gibi 1. kişiler insanın evrim sürecindeki bir çıkmaz yolun ürünü de olabilirler. Sonuçta sorduğumuz onca sorunun ve aldığımız/alamadığımız onca cevabın da aslında birer çıkmaz sokak olduğunu düşünürsek....
Hemen ekleyelim: Bir filmi daha çok akıl ile, bir diğerini ise kalp ile izlediğimiz oluyor. Sonuçta aynı şey. Birinde daha uzağız, ve daha bağımsız ve nesnel kararlar verilebiliyor. Diğerinde ise o filmde kişisel deneyimlerimize ya da aklımızı kurcalayan soru(n)lara yönelik ve bize daha yakın bir durum var. O nedenle verdiğimiz "karar"lar bunlardan etkileniyor. Adına "his" diyoruz ya da "kalp" diyoruz. Hatta aynı film için her ikisini de yaşadığımız oluyor. Saving Private Ryan, Forrest Gump, Eşkıya gibi filmler bir açıdan (nesnel) son derece olumsuz söylemlere sahip anlatılar iken kişisel deneyimlerimiz bize daha öznel kararlar verdirip, hatta bizzat hayatımızda yaşadığımız, yaşamamışsak da yaşamayı arzuladığımız şeyleri hatırlattığı için bizi ağlatabiliyorlar. Diğer kararın da farkındayız ve aklımızda duruyor ama insan kendine yakın olanı tercih ediyor o zaman ve gerekiyorsa salıyor gözyaşlarını...
Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.
Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.
Önce 3 aylık Senaryo Atölyesi eğitimi daha sonra yine 3 aylık Film Yapımı ve Yönetmenliği Atölyesi eğitimi aldıktan sonra (ben 6-7 yıldır hala konservatuarda okuyorum, 6 ayda aldığın eğitim film izlemeye yetmez diye haklı olarak dalga geçseniz de, bu eğitimleri almadan da bazı insanlar bazı hususları çok net farkına varabiliyorlar), artık filmleri hislerim yerine aldığım EĞİTİM ile seyretmeye başladığımı fark ettim.
Film seyrederken, artık Senaryonun nasıl yazıldığını, kirişendonun ve katarsisin nerede başlayacağını, gelişme ve finalin nasıl olacağını, senaryodaki ve karakterlerdeki tutarsızlıklarının neler olduğunu daha doğrusu hangi sahnede senaryonun yapımcı veya yönetmen tarafından iğfal edildiğini anlamaya kadar analiz etmeye başladığımı fark ettim.
Netice: Eğitim, hisleri öldürüyor.
Özellikle sinema eğitimi almış insanlar belli bir süre sonra keyif ve zevk almak yerine, eleştirmek için film seyreder oluyor.
Deccal, gördüm seni sobe.