Aşağıdaki yazıdan:
FİLMİN SAHİBİ BKM’NİN GİDERLERİ
TMSF’ye ödenen 2 milyon 360 bin dolar
Böcek Yapım’ın prodüksiyon masrafı 2 milyon dolar
Diğer borçlar (dekor, kostüm, ücret gibi) 500 bin dolar
Tanıtım ve reklam: 600 bin dolar
Diğer harcamalar: 1 milyon 800 bin dolar
Film ve laboratuvar 600 bin dolar
Dağıtımcıların (Warner Bros. ve Kenda) payı 700 bin dolar
Hukuk, sigorta, güvenlik masrafları 500 bin dolar
TOPLAM: 7 milyon 260 bin dolar
TOPLAM HASILAT: 18 milyon 115 bin dolar
Toplam KDV 1 milyon 375 bin dolar
Eğlence vergisi 1 milyon 525 bin dolar
(Yüzde 75’i Kültür Bakanlığı’nın, 25’i belediyelerin payı)
Sinema salonlarının payı 8 milyon 995 bin dolar
Film sahibinin (BKM) payı 8 milyon 995 bin dolar
BKM’NİN KÁRI: 1 milyon 735 bin dolar
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Yav Afm, cinebonus reklam oynatan adamlar zaten, Mainstreamden bahsediyoruz burda. 90lı yıllar geride kaldı co. 😀
İmza kampanyası da zaten bu arkadaşlara yönelik ?!
Reklam oynatan bu arkadaşlar büfe geliri/ seans kişi sayısı = 1 doların üzerinde çıksın hesabında olan adamlar, reklam oynatanlar yani.
He yine hesaba kitaba daldık da benim asıl kaşıntım, daha net sonuçlar alınabilecek organizasyonlara girişilmesi. Sickman ile özelden biraz konuştuk, mesela film öncesi kısa film oynatılsın filan gibi bir girişim olsa, bayrak taşırım.
@hepa ben de reklam severlerdenim bu arada :))
Ayrıca anadoluda küçük salonlar vergi ödememek için- dahası filmciye para ödememek için bilet kesmiyormuş mesela. Büyük salonların böyle bir avantajı da var belirteyim. Ayrıca bu adamlar para kazanmazsa kim salon açacak, sen filmini nerede oynatacaksın ? Sinema da TV de reklam bazlı bir şey, sevelim ya da sevmeyelim bu işin devamlılığı için şart. Kendi bindiğimiz dalı kesmek gibi geliyor bana.
Sinema salonlarının geleceği çok parlak değil zaten de eğer reklam ile para kazanıyorlarsa bu işte bir yanlışlık olmalı Ercan. Bana pek mantıklı gelmiyor o iş.
Bundan 5 sene önce bu denli bir reklam manyaklığı var mıydı sinemada? Yoktu güzel kardeşim yeni hortladı. Ve evet cinebonus mars türevi ile hortladı. Vizontele 1 kaç yılında yapıldı hafızım, it gibi gişe yaptı yapan o senede yapıyordu şimdi de yapıyor. sinema salonu bir dünya da içine seyirci sokacak film kaç tane? sinema sektörünü en son geliştirecek şeydir zincir halinde çoğalan salonlar. Ben bu konuda kesinlikle katılmıyorum sana. Sinema yapan adam besler sinema sahibini, sinema sahibinin ihtiyacı vardır filme bir de burdan bakmak lazım. Her şey bir yana hiç türk filmi çekilmese adamalr holivud filmleriyle götürüler zaten, böyle bir destek köstek ilişkisinin olduğunu zerre düşünmüyorum ercanım ercüm ercanE'm
Evlat öyle deme,mizah çok ama çok ciddi bir iştir!
Münir Özkul
Biraz dışarıdan bakınca tartışmanın gittiği çerçeveye bakarsak, durumun içler acısı hali çıkıyor ortaya.
Sinema konuşuyoruz, sanat ve ona ulaşım çerçevesinde, ama konu popcorn'la, cola'yla, yani sinemayla uzaktan yakından alakası olmayan şeylerle ne kadar içiçe. Bu tartışmanın altmetni ne kadar iğrenç bir sistemin içinde varolduğumuzun resmi. Bir sinema salonu sahibi için, popcorn da, cola da, koltuklar da, film de hepsi birbiriyle eş değer şeyler. Yani sinema sahip olduğu değerin ötesinde şeylerle ifade ediliyor, yani metalaşıyor. (Meta; ilerisi, ötesi demek)
Zemin bulmuşken yazayım. 🙂
Bir nesnenin iki türlü değerinden bahsedebiliriz. Biri kullanım değeridir diğeri değişim değeri.
Sinemanın kullanım değeri, çekmiş olduğun filmin kendisi ve filmin yapana ve izleyene uyandırdığı duygular ile ölçülür. Başka herhangi bir şeyle net olarak eşitlenemez.
Değişim değerinde ise, bilettir. Bir anlamda popcorn'la ifade edilebilir. 1 film= 3 popcorn diye ifade edilebilir.
1 popcorn= x tane bir şey diye ifade edilebilir.
Sizin film dediğiniz şeyin eşitliğinin karşısında zincirlemesine oluşmuş bir nesneler zinciri vardır. Film dediğiniz şey aslında bir noktadan sonra
film değildir, popcorn'dur, o popcorn makinasının vidasıdır, o vidayı sıkan işçinin maaşıdır...
Dolayısıyla o film bir noktadan sonra yapan için de yayınlayan için de bir film olmaktan öte birtakım anlamlar taşımaya başlar, bir döngünün parçası haline döner.
Bu sinemaya para veren birinin kullanım değerine ulaşamayacağı anlamına gelmiyor, ama o değerini aynı zamanda başka bir şeylere de çevirdiği anlamına geliyor. Benim filme karşı hislerimin 3 popcornla ifade edilmesi anlamına geliyor.
aydemirse'nin yeni yeni hortladığını söylediği bu sistem de, aslında şu demek:
Bir filmi ne kadar çok nesneyle eşitlersek, o eşitlik zincirine ne kadar çok nesne yazarsak, o kadar çok para kazanırız.
Peki, bu adamlar babalarının hayrına mı daha fazla nesne yazmak istiyorlar bu eşitliğe?
Tabii ki hayır.
Çünkü o eşitliğe yazıyor oldukları nesnelerin çoğunu zaten kendileri üretiyorlar/satıyorlar ya da bir şekilde üreticisiyle/satıcısıyla ortaklıkları var. Bunun sonucu da şu: Emek sineması ve benzeri sinemalar kapatılsın, yıkılsın, o eşitliğin karşısına daha fazla nesne yazabileceğimiz sinemalar kurulsun. Sinema tek tipleşsin, birkaç büyüğün elinde toplansın.
Bu doğrultuda;
sinemanın metalaşmasına karşı olmak, hayatın herhangi bir şekilde metalaşmasına karşı olmak bu döngünün dışında olmaya çalışmakla mümkündür. Nesnelerin mümkün olduğunca değişim değerlerinden arınmış hallerine ulaşmak onları kullanım değerleriyle ifade etmek. Bu en basitinden süpermarketten alışveriş yaparken mümkün değil, bu döngüye giriyoruz ama bu döngüyü yıkmaya başlayabileceğimiz yerler var. Bu anlamda amacımız zaten sinemayı bir "süpermarket" rafındaki konserve gibi değerlendirmemekten geçiyor. Onu olabildiğince kullanım değeri çerçevesiyle ifade etmekten geçiyor. Reklama karşı olmak, bu şekilde işleyen sinema salonlarına karşı olmak, "emek yıkılmasın" demek bunun bir parçası.
Kezzap sinema için çok temiz duyguların olduğuna eminim. Buradaki bir çok kişinin de öyle düşündüğüne eminim.
Başından beri söylemeye çalıştığım şey sinemanın ticari bir şey olduğu. Evet maalesef başından beri ticari kaygılar olmasaydı bugün sinema bu seviyede olmazdı. Bu durumun iyi bir şey olduğunu savunmuyorum. Ama duygusallık dediğim şey bu. Sinema kutsanacak, arındıralacak en son sanat. Çünkü bir çok şeye bağımlısın film yaparken. Yahu filmi festivale yollamak için dünya kadar kargo parası ödüyorsun bir kere. Film look yapayım diye Adaptör yapan abilerin dükkanında sıraya girmedi mi bu insanlar ? Sonra başka bir alet çıktı patır patır döküldü aletler.
En naif duygularıyla bir el kamerasıyla bir film çekmeye çalışan liselileri yerin dibine sokmuyor muyuz ?
Bu durumda sinemanın kendisi en az medya kadar kapitalist çarkların içerisinde. Nükleer silahı barış amaçlı kullanmaya çalışmak gibi bir şey yapıyoruz neredeyse ?
Bağımsız sinemacı dediğimiz kesim gerçekten halka ulaşmak isterse ihtiyacı olan reklam dağıtım gideri ne kadar ?
Sistemi değiştirmek yerine sistemi kendine göre kullanmak mantıklı ve değişim için ilk adım olabilir diyorum.
Yenisinemacılar mıydı neydi. Bir salon ayarlayıp filmlerini gösterdiler. Bu gayet mantıklı bir adımdı benim gözümde.
Sistemi değiştirmek yerine sistemi kendine göre kullanmak mantıklı ve değişim için ilk adım olabilir diyorum.
Yenisinemacılar mıydı neydi. Bir salon ayarlayıp filmlerini gösterdiler. Bu gayet mantıklı bir adımdı benim gözümde.
Hoca o yeni sinemacılar yaygara koparıp zaten iki yıldır heryerde izlediğimiz filmlerini göstertip, salona da oldukça az -belki de hiç- para vermeyip, bilet satıp ceplerine indirmişlerdir. O hareketin herhangi yeni bir mahiyeti, karşı durdukları veya destekledikleri bir şey de yoktur. Kendi filmlerini göstermenin derdinin dışarı yansımasıdır sadece.
Ben radikal bir örgütlenmeden bahsediyorum, gerçek bir anarko komünal yapıdan mesela. Olacak da inşallah, hayal değil bu.
Meta benim bildiğim mal demek. Sinema filmi de bir maldır zaten ekonomik anlamda. Tabi burada adama "bu kazandığın paradan vazgeç lan" gibi bir şey söylüyoruz ve bu hiç mantıklı değil. Beğenmiyorsan gitme batsın sinemalar, ama oturup ağlamamak lazım sonra tabi. Benim için uygun mesela ben öyle yapıyorum. Yani kezzap gibi kullanım değeri-değişim değeri gibi marxist bir ekonomik anlayışla bakınca da çok doğru sonuçlar çıkaramıyorum ben kendi adıma. Sinemaya süpermarket rafındaki mal gibi bakmayayım diyorum ama o mal süpermarket rafında satılıyor DVD olarak. Dolayısıyla kezzapla ayrılıyoruz. O daha deneysel takılıyor bu açıdan. Ben direkt gitmiyorum sinemaya. Ha bu da ekonomik olaylar ile ve kahrolsun sinema salonu işletmecileri falan değil tamamen keyfi anlamda tatmin olamadığım ve aksine rahatsızlık duyduğum için salonlardan. Ama o sinema salonunu kullanıyorsam eğer "bu ne lan on saat reklam" deme hakkım da vardır yani. Bu yazı da onun için imzalanıyor.
Lostdream'de sinemayı putlaştırmayın derken bu arındırma mevzusundan bahsediyordu sanırım ama özet geçti kaçtı. Sinemayı arındırmak zor evet.
Sistemi değiştirmek yerine sistemi kendine göre kullanmak mantıklı ve değişim için ilk adım olabilir diyorum.
Yenisinemacılar mıydı neydi. Bir salon ayarlayıp filmlerini gösterdiler. Bu gayet mantıklı bir adımdı benim gözümde.
Hoca o yeni sinemacılar yaygara koparıp zaten iki yıldır heryerde izlediğimiz filmlerini göstertip, salona da oldukça az -belki de hiç- para vermeyip, bilet satıp ceplerine indirmişlerdir. O hareketin herhangi yeni bir mahiyeti, karşı durdukları veya destekledikleri bir şey de yoktur. Kendi filmlerini göstermenin derdinin dışarı yansımasıdır sadece.
Ben radikal bir örgütlenmeden bahsediyorum, gerçek bir anarko komünal yapıdan mesela. Olacak da inşallah, hayal değil bu.
17 yapımcı yönetmen tahmimen ne kadar indirmişdir ceplerine.
Bir sinema biletine 4 lira verince haram zıkkım olsuna getiriyorsak, zaten sinema yapılmasın bu ülkede.
Korsanı 3 lira, kombine alsan bilette o fiyata geliyor.
Yenisinemacılar mıydı neydi. Bir salon ayarlayıp filmlerini gösterdiler. Bu gayet mantıklı bir adımdı benim gözümde.
Hoca o yeni sinemacılar yaygara koparıp zaten iki yıldır heryerde izlediğimiz filmlerini göstertip, salona da oldukça az -belki de hiç- para vermeyip, bilet satıp ceplerine indirmişlerdir. O hareketin herhangi yeni bir mahiyeti, karşı durdukları veya destekledikleri bir şey de yoktur. Kendi filmlerini göstermenin derdinin dışarı yansımasıdır sadece.
.
17 yapımcı yönetmen tahmimen ne kadar indirmişdir ceplerine.
Bir sinema biletine 4 lira verince haram zıkkım olsuna getiriyorsak, zaten sinema yapılmasın bu ülkede.
Korsanı 3 lira, kombine alsan bilette o fiyata geliyor.
Önemli olan ne kadar kazandıkları değil. Hiç kazanmasalar bile yaptıkları harekete yeni sinema deyip, filmlerimiz izlenmiyor diye yaygara kopardıktan sonra filmlerini bir şekilde ısıtıp tekrar önlerimize sunmaları. Şahsen benim için yeni bir sinema yoktu orada. Geçtiğimiz iki sene içinde izlediğim filmlerdi zaten. Yeni olan şeyi göremediysem de affola.
Milyon gişelik filmlerden bahsetmiyoruz,
2 değil, 3 kere ısıtılıp önümüze sunulsa ne olur.
Sen izledin, o izlemedi.
if'de onlarca aptal yabancı yönetmenin gösterimine gidiyorken şu da batmasın göze bence.
Milyon gişelik filmlerden bahsetmiyoruz,
2 değil, 3 kere ısıtılıp önümüze sunulsa ne olur.
Sen izledin, o izlemedi.
if'de onlarca aptal yabancı yönetmenin gösterimine gidiyorken şu da batmasın göze bence.
Batan sadece sunum şeklidir. Efendi efendi gösterince gidiyoruz zaten. Ayrıca o aptal filmlere gittiğimi nereden çıkarıyorsun? Popcorn'dan nereye geldik. Konuya dönelim:
Gün içinde orda burda yapılan tartışmaları okudum. İnsanlar şunu anlamıyorlar:
Bu girişim reklam sunum şeklini değiştirmeye yöneliktir. Yani filmden önce gösterilecek güzel bir kısa filme sponsor olacak olan "Orkid" kimsenin gözüne batmayacakdır. Hatta reklamı ucuza bile getirebilirler böylece. Yani bu olay reklamı kaldırmaya değil sanatın bi işine yaramasına yöneliktir. Bunu anlamayan Hüdaverdilere selam ediyorum.
Yok meta köken olarak "ötesi, sonrası" demek. (Meta-fizik: fizikötesi demek mesela) Fakat Marx kapitalizmdeki üretilen malların sahip oldukları değerden "öte" değerler kazandıklarını iddia ettiğinden (yukarıda anlatmaya çalıştığım şey), o mallara doğrudan "meta" diyor. Yani mal ile özdeşleşen bir kullanım var gibi dursa da sahip olduklarından öte anlam kazanan her şey "metalaşmış" demektir.
DVD süpermarket rafındaki yerini alıyor, filmlerde sinemalarda yer buluyor.
Ama değiştirilmesi gerektiğini söylediğim sistem de bu bir anlamda.
Neden?
Ben bütün insanların her şeye eşit ulaşım şansının olması gerektiğine inanıyorum. En azından temel birtakım şeylere.
(Yemek, içecek, kültürel faaliyet, toplumsal ilişkiler vs. )
Şans diyorum bu arada hak değil! Çünkü liberal demokrasilerde herkesin her şeye ulaşma hakkı vardır, ama şansı yoktur.
Bu anlamda, raftaki DVD'ye, ya da sinemadaki filme herkesin eşit oranda ulaşma hakkı olsa da, ulaşma şansı yoktur.
Bu nedenle, evet, DVD'ler raflarda yerini almalı, fakat herkesin onlara eşit ulaşma şansı varsa.
Ya da sinemada filmler oynamalı, ama herkesin sinemaya gidebilme olanağı olduğu bir dünyada.
Aksi bir düzenin içinde sanat üretmek "beni de parası olanlar izlesin" demekten başka bir şey değil.
Bu durum içinde nasıl bir alternatif oluşturulabilir?
1) Film üretirken, emek sömürüsü olmayacak. Filmler ortak üretilip varsa karı ortak paylaştırılacak.
2) Ücretsiz festivallerin gösterim için bir alternatif oluşturduğunu düşünebiliriz. Ama festivallerin ne kadar "herkese" ulaştığını sormak gerekir.
3) İnternet çok daha geniş bir yelpaze sunuyor, bir eşitlik ortamı gibi algılanabilir, ama birçok kişinin internet erişiminin henüz olmadığı bir dünyadayız.
4) Kendi gösterimlerini kendin düzenleyeceksin.
Bu alanlar sözünü ettiğim hedefler doğrultusunda kurgulanabilir.
Elbetteki bahsettiğimiz kapitalist düzen içinde bu saydıklarımı duyanlar "bu çok zor" diyebilir.
Evet zor, bu şekilde kapitalist bir düzende ayakta kalmak cidden zor.
Ama amaç zaten kapitalist bir düzende ayakta kalmak değil, ayakta kalırken yarının sinemasını yaratmaya çalışmak.
Yavaş yavaş, adım adım, her şeyi bugünden küçük eylemlerle kurmaya çalışarak.
Birçok kişiye "ütopya", "boş umut" ve "hayal" çağrıştırabilir bu söylediklerim.
Ama ben erdemli bir yaşamın tüm imkansızlıklara rağmen inandığının peşinde koşmak olduğunu düşünüyorum.
Bunun adının ne olduğunun çok da bir önemi yok aslında.
Bu platformda, küçük üretimlerden başlayarak büyüyüp düzenin içine girmek isteyen insanların çoğunlukta olduğunu tahmin ediyorum.
Sadece burada değil, genel olarak öyle bir yönelim var. Buna hiçbir şey demeye hakkım yok. Ben kişileri değil genel bir düzeni eleştiriyorum.
Bunu da belirtmek isterim.
Konu nereden nereye geldi ama işte reklam olmasın demenin bir alternatif boyutunun sebeplerini anlatmaya çalıştım.
Özet geçemedim. 🙂