Dil sade, görseller ve bilgilendirmeler yerinde, sadece biraz daha kısalmalı sanki.
Deniyorum da olmuyor :). Gevezelik de zor, diyecek çok şey var çünkü.
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Ben her türlü okuyorum da genel okuyucu için sıkıcı olabilir.
Ama sıkılıp da okumayan da okumasın zaten o da var.
Sadece Tarantino Tarantino'dur
Sinemaya bir hevesle merak salan genç ve hatta yaşlı arkadaşlarımızın düştükleri en büyük hata teorik bilginin önemsiz olduğunu düşünmelidir. "Biz kurallara uymak zorunda değiliz", "Biz kuralları yıkacağız", "Kurallar saçmalıktır" vs. gibi içi boş söylevleri çok duyarız. Daha önce de dediğim gibi bunlar sadece cahilce edilmiş laflardır. İçimiz dışımız teori olmalı demiyorum, bu, hiç teori olmamasından daha kötüdür (anca akademisyen olabilirsiniz, o zaman da film çekimiyle işiniz olmaz zaten, aşağılama anlamında değil yani). Ancak film çekmek isteyen herkes, bazı temel teorik şeyleri bilmek zorundadır. Sadece Tarantino Taratino'dur, sadece Rodriguez Rodriguez'dir, sadece Kevin Smith Kevin Smith'tir. Kişi film çekmeden önce bunun ayırdına varmak zorunda. Devamı için tıkla...
Eylem Planı, daha büyük planlarla geliyor.. Yolda.. Büyümeye devam ediyoruz! Uz kim lan.. Ben büyüyorum anca, gerçi kilo da verdim.
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Tamamen katildigim guzel bir yazi. Hatta benzer bir yazim da var. Iki anafikri var ikincisi senin bu yazida bahsettigin seye benziyor. Devam et Eylem, cok iyi gidiyor, benim de istahim kabariyor.
Herkes film çekmek istiyor. Neredeyse herkesin kafasında bir senaryo var. Sinemanın cazibesi birçok kişiyi sarmış. 16 yaş dolaylarından başlayıp 20’li yaşlara kadar uzanan bir süreçte birçok kişiyi elinde bir kamera ya da bir kameranın civarında görmemiz mümkün. Kötü mü? Elbette ki de değil. Ama biraz sorunlu yanları var içinde. Şöyle anlatayım:
Biz amatör bir heyecanla bu işe başladık. Çok fazla olanağımız yoktu. Kameramız da iyi değildi. Filmin birçok teknik eksikliği var, ama yine de biz bu filmi çekerken çok eğlendik. Ha bir de bu benim ilk çalışmam, eleştirirken lütfen bunu da dikkate alın.
Yukarıda gördüğümüz cümlenin benzerleriyle çok fazla karşılaşılıyor. Genelde, üç-beş arkadaşın bir araya gelip “kameramız var, hadi film çekelim”, ya da gelecekle ilgili kendine sinema ile ilgili birtakım planlar kurmuş insanların kafasındaki senaryoyu arkadaşlarına anlatıp “abi filmimde oynar mısın?” demesiyle başlayan bir maceranın ürünü olan filmler oluyor bunlar. İçindeki “bir şeyler yaratma, bir şeyler üretme” heyecanını takdir etmekle birlikte, bir anlık fikir ve de bir anlık hevesin ürünü olduğu çok belli olan, fakat her şeyden önemlisi sanatın en büyük gereği olan “insanın kendini ifade etme çabası”ndan çok, insanın kendini eğlendirmesine hizmet eden bu filmlerin üreticilerinin bu yaklaşım ile sinema alanına pek de önemli katkılar yapamayacağını belirtmek istiyorum. Amaç bu değilse –ki o zaman neden eleştiri beklenir ayrı konudur-, hoş bir hatıra olarak kalır üreticilerinin hayatlarında, sadece bu kadar.
Sanat yapmak, film çekmek bir zorunluluktur, bir istek değil. Film çekecek kişi, söylemek istediklerini söylemek için bir başka yol bulamıyorsa film çekmelidir. Ama bu tabi ki şu demek değildir:
“Söylemek istediğim bir şey var, nasıl söyleyeyim, dur bir düşüneyim, film çekeyim, evet film yoluyla söyleyeyim!”
Yukarıdaki cümlede olduğu gibi birey sanatı çağırmaz, aksine sanat bireyi çağırır diye düşünmekteyim. Tutar kolundan kendi içine çeker, farkında bile olmazsınız. Zaten hep oradasınızdır, hayatınız boyunca film çekiyorsunuzdur, sadece yeni fark etmişsinizdir. Yaptığınız şey sadece görünmez olanı görünür kılmaktır.
İşte bir filmi izlerken, ya da kendim film çekerken, kendi kendime söylediğim sözler bunlardır. Film iyi mi kötü mü? Teknik hataları ya da eksiklikleri mi var? İlk etapta umurumda olmaz. Hem kendimde hem de karşımda bana filmini sunan insanda görmek istediğim tek şey zorunluluktur! Bu filmi çekmezse hayatı yolunda gitmeyecek bir insan görmek isterim hem aynada hem karşımda. Çünkü bir filmin teknik hataları ya da eksiklikleri o filmi kötü yapar belki ama bunlar halledilebilecek sorunlardır. Bir Jimmy Jib’e, şaryoya, steadycam’e kamera; kameraya 35mm adaptör, bin bir çeşit lens takabiliriz, ama bunları o bahsettiğimiz zorunluluk hissiyle değil, elektrikle çalıştırmaya devam ettiğimiz sürece ortaya kaliteli fakat insani ifadeden uzak bir film çıkacaktır. O nedenle olaya yukarıdaki gibi yaklaşan film üreticilerinin sorunu zannettikleri yerde değil çok daha derinlerdedir, yani kendilerini film çekmeye iten şeyin eksikliğinde…
Şu an belki iyi değilim ama bir süre sonra ortaya çok farklı şeyler çıkartacağım. Sinemanın kurallarıyla ilgilenmiyorum, bütün kuralları yıkacağım, hiç yapılmayanı yapacağım, çok orijinal fikirlerim var.
Bu şekilde ifadelerle de çok sık karşılaşıyoruz. Bu şekilde ifade etmese de, ne olursa olsun, herkesin fikri kendine özel ya da farklı gelebilir. Hatta hiç yapılmayanı yapmak, ortaya yeni şeyler çıkarmak, bunların her biri takdir edilesi isteklerdir. Burada dikkat edilesi nokta “sinemanın kurallarıyla ilgilenmiyorum” noktasıdır. Neyi yıkacağını bilmeden, bir şeyleri yıkmak istemek, boş yere kılıç sallayıp en sonunda kendini yaralamakla sonuçlanacaktır diye düşünüyorum. Sinemanın kuralları (klasik sinematografik kurallar ya da akımlar kastediliyor) uygulanması mecburi doktrinler değildir, bunların dışına çıkan birçok sinemacı var, ama kurallar ve de akımların insana nerede olduğunu gösteren bir haritadır sadece. Fakat yol bizimdir, ayaklar da… Ve de söz konusu sanatsa, istediğin yere yürümek zaten serbesttir.
Başta telaffuz ettiğim o zorunluluk burada da hakimdir. Söz konusu film çekme zorunluluğuysa, bir şeyleri yıkmak zaten amaç olamaz. Amaç tektir. Kendini ifade etmek. Sen kendini ifade edersin, çok özgün ifade etmiş olmak, çok farklı cümleler kurmuş olmak sadece bu işin bir sonucudur. Ve de yol filmlerinden öğrendiğimiz gibi. Önemli olan yoldur zaten, nereye gittiğiniz değil…
Ama tabi ki ben kendimi ifade edeyim, nasıl edersem edeyim gibi bir durum değil söylemek istediğim. Kurallar meselesiyle bağlantılandırırsak, kendini ifade etmek için, konuşmayı bilmek gerekir. Yani dili, sinema alanında konuşursak, sinema dilini bilmek gerekir. Kendi kafamızdan uydurduğumuz bir dille bakınız kuralları yıktım demek, tek kişilik bir halayda halay başı olmak gibidir.
İşte bunlar benim iç konuşmalarım. Tüm bu yukarıda verdiğim örnekler dışarıda gözlemlediğim sorunlar olmanın yanında kendimle yaptığım hesaplaşmaları da içinde barındırıyor. Bu ifadelerden farklı ama onlara bir hayli paralel olan “ben filmleri kendim için çekiyorum başkası umurumda değil” düşüncesiyle ve kendi fikirlerimi özgün bulma küstahlığıyla verdiğim mücadeleler bunlar aslında. Yaptığım ise gördüğüm sorunlara ve de kendi hesaplaşmalarıma sizi davet etmekti. İyi ağırlayabildiysem tekrar beklerim…
Kısa yaz dedin bana kısa yazdım ben de :D. Neredeyse birebir aynı şeyi anlatmışız gerçekten.
Desteğin için sağol düd.
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
İnsanın saatlerini harcadığı bir yazıyı beğenmemesi çok kötü bir şey. Kesinlikle kafamdakinden çok uzak bir yazı oldu, neden bilmiyorum. Bütün gecemi de yedi ama sonunda bitirdim. Bir haftadır yazacaktım ama yazmaya korkuyordum, yazı bitince de neden korktuğumu anladım. Valla düşündüğümden zor oldu.. Neyse. Bildiğimiz kadarının anlatabildiğimiz kadarı.. Sinema 101 devam ediyor
Sinema 101, Ders 2: 1/3 Kuralı ve Kompozisyonda Altın Oran
Video ve fotoğrafta kompozisyonu oluşturan 8 bileşen vardır; çizgiler (düz veya eğri), şekiller, renk, doku, boyut, alan (boşluk), perspektif ve yön. Bunlardan bir kısmı kompozisyona nasıl bakacağımızı belirlerken, bazıları da baktığımız zaman ne göreceğimiz belirler. Bugünki dersimizde (girdim iyice havalara, hadi bakalım) bu bileşenlerin pek çoğunu doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen, algılanmalarını kolaylaştıran, 1/3 Kuralı'ndan bahsedeceğiz. Devamı için tıkla...
Bu yazı aynı zamanda blogspot üzerinden attığım son yazı olacak büyük ihtimalle. Efendim yeni yüzümüzle yakında görüşmek dileğiyle.
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Vay moruk işi ciddiye bindirdin ha, site kurunca takılmazsın artık buraya 🙂
Valla paraya bakar bu işler :).
Özgür'e aç kategorileri koyayım yazıları diyorum açmıyorum. Ben de dedim yeter, açtım kendi sitemi hehe.
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
kötü komşu adama ev aldırırmış...
ogni suono diventa realta...
Sitenin isim hakkından doğan telifimi isterim.
Bilgiçlik olarak algılamanı istemem; bu kadar emek verip yazdıktan sonra yazının okunma sayısı az olursa canını sıkma. Hani bir beklenti içine girebilirsin ve sonunda da hayal kırıklığına uğrayabilirsin diye diyorum. Piyasada sinemayla ilgili birçok kaynak var. Sinemayla ilgilenenler bu kaynaklardan birini ya da birkaçını okusaydı emin ol daha nitelikli işler (en azından teknik anlamda) görürdük. Bu saatten sonra da insanların okuyacağına dair pek umudum yok. Dolayısıyla nitelikli işlerle karşılaşma sıklığımın az olacağını düşünüyorum. Bir ara ben de böyle şeylere kalkışmıştım ama sonuç alamadım.
Olağanüstü bir durumu (ciddi bir hastalık gibi) olanlar dışında, okumak için bahane uydurunları samimi bulmuyorum. Bir de bununla övünmek son zamanlarda moda oldu. Kabul edelim, miskin bir milletiz. Sıkıya gelemiyoruz. Eğer ciddi bir şeyler ortaya koymak istiyorsak emek vermemiz gerekli.
Tarihte birçok örnek var; Bach, Vivaldi'nin konserini dinlemek için kilometrelerce yol yürüyordu ve konserin olduğu binanın dışına kulağını dayayıp konseri dinliyordu; çünkü parasızdı. Tarih profesörü Halil İnalcık, savaştan yeni çıkmış bir ülkenin içinde yurt dışına gitmeden batı dillerini öğrendi ve kendini yetiştirdi. Dostoyevski, hastalığına ve parasızlığına rağmen yazmaya devam etti. Özetle, biraz emek.
"Sinema 101, Ders 2: 1/3 Kuralı ve Kompozisyonda Altın Oran"
Bu yazıyı da büyük zevkle okudum.. Teşekürler Düd.. 🙂
Maksadım sana gördüğünü anlatmak değil anlamadığını göstermektir.
Bilgiçlik olarak algılamanı istemem; bu kadar emek verip yazdıktan sonra yazının okunma sayısı az olursa canını sıkma. Hani bir beklenti içine girebilirsin ve sonunda da hayal kırıklığına uğrayabilirsin diye diyorum. Piyasada sinemayla ilgili birçok kaynak var. Sinemayla ilgilenenler bu kaynaklardan birini ya da birkaçını okusaydı emin ol daha nitelikli işler (en azından teknik anlamda) görürdük. Bu saatten sonra da insanların okuyacağına dair pek umudum yok. Dolayısıyla nitelikli işlerle karşılaşma sıklığımın az olacağını düşünüyorum. Bir ara ben de böyle şeylere kalkışmıştım ama sonuç alamadım.
Olağanüstü bir durumu (ciddi bir hastalık gibi) olanlar dışında, okumak için bahane uydurunları samimi bulmuyorum. Bir de bununla övünmek son zamanlarda moda oldu. Kabul edelim, miskin bir milletiz. Sıkıya gelemiyoruz. Eğer ciddi bir şeyler ortaya koymak istiyorsak emek vermemiz gerekli.
Tarihte birçok örnek var; Bach, Vivaldi'nin konserini dinlemek için kilometrelerce yol yürüyordu ve konserin olduğu binanın dışına kulağını dayayıp konseri dinliyordu; çünkü parasızdı. Tarih profesörü Halil İnalcık, savaştan yeni çıkmış bir ülkenin içinde yurt dışına gitmeden batı dillerini öğrendi ve kendini yetiştirdi. Dostoyevski, hastalığına ve parasızlığına rağmen yazmaya devam etti. Özetle, biraz emek.
Burada itiraz edilecek bir nokta yok. Sonuna kadar haklısın. Ben arkaplanda inceliyorum zaten tüm verileri. Amacım çok okunmak olsa bu konuları fazla da zorlamazdım zaten.
Çok okunmakdan çok birkaç kişi okusun da yararlansın en azından gibi bir mantıklı ilerliyorum şimdilik. Zaten bunları yazarkenki tek amacım "aman aman insanlar mutlaka öğrensin" değil, kişisel başka getirileri de var. Şu para kazandığım işi eğitim videolarımdan biri sayesinde buldum örneğin vs. vs.. En önemli etken ise yazmaktan keyif almam. Zaten yazı yazmadığım dönemlerde de keyif almayacağımdan yazmıyorum. Öyle yani işte.
Zaten .com'a geçmek üzereyim ve oraya geçmemle beraber bir "sinema blogu"ndan "sinema yazıları da içeren kişisel blog" sınıfına geçecek. Çok sorun yok yani ortada benim açından.
Yine de açık sözlülüğün için teşekkür ederim.
@mobidik: Lafı bile olmaz düdcüm :).
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Efendim sözümü tuttum ve son yazımı yazmış oldum blogger'a :). Artık eylemplani.com üzerinden yazıyorum.
Bundan böyle www.eylemplani.com'dan bloga erişebilirsiniz.
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.