Farklı şeyleri karıştırmamak lazım. Bu gelişmeler filmin öykü-senaryo konusu ile ilgili değil ve hangisi daha önemlidir tartışmasına girersek kısır döngüye girmiş oluruz. Aynı kişi hem kamera tekniği hem yönetmenlik yapıyorsa evet belki bu derece derinlere girmemeli ve faithful profili ile hatta kameranın standart ayarları ile idare etmeli.
Karatasa dediğin bir anlamda çok doğru. Bu işin içinde bir tür mühendislik fetişizmi var. Araba meraklısı adamlar vardır. Götürür doğayı korumak için takılmış katalitik konvertörü söktürür, hava filtresini 4 katı daha pahalı olanıya değiştirir, manifoldu değiştirir vb vb binlerce lira harcar ve sonuçta %10 performans artışı elde eder ve bundan haz alır. Bir benzeri de bilgisayar dünyasındaki overclockçular. Yani yapılan masraf performansa değil de bununla uğraşma hazzına katkıda bulunuyor ve insan mutluysa diyecek bir şey yok. Burada da bir tekno-fetişizmin söz konusu olduğu kısmen doğru. Bunlardan fayda sağlamayan insanların kameraların özelliklerini ağızları sulanarak anlatmasına ben de bir anlam veremiyorum. "Ful freym ful freym" takıntıs vb hepsi buna giriyor.
Öte yandan DSLR gibi dar aralıklarda çalışan ve çok tehlikeli makineleri kullanırken her %1-2lik performans artışı esasen çok önemli. Dün deneme yaptım. Balkona çıktım ve yağmurlu havada hem önümdeki caddeyi hem de ağaçları kaydettim. Zebraları kullanırken öyle bir noktadayım ki bir stop düşünce gölgeler kapkaranlık oluyor, bir stop çıkınca ağaçların ardındaki beyaz duvar patlıyor. İkisi aynı aralığa girmiyor. Başka bir çekimde yatakta yatan bir çift var ve yatağın yanındaki yer gürültü dansı içinde hareket ederken arkadaki pencere ışıktan patlıyor. Tek çözüm karanlıklara ışık bulmak, patlayanları mümkünse perdelemek/filtrelemek. Bu dar pozlama aralığı bir vakitten sonra can sıkıcı oluyor ve flat çekmek vb bir işe yaramıyor. Flat sadece renk konusunda kısmen yardımcı. Post aşamasında görüntü darmadağın oluyor. Bu makineleri profesyonel ortamda hala ciddiye almamalarının bir nedeni bu. Ondan sonra ortaya amatör denince berbat görüntülü şeyler çıkıyor. Heves kursakta kalıyor.
İşte bu nedenle şu 8 stopluk aralığı ne yapar eder 10'a vurdururum diye aylardır düşünmekteyim. Hele bir de Canonların aliasing sorunu var ki utanç verici. Ciddi çalışmalarda çok kontrollü olmalısın. İşte bu konuda her tek adım inanılmaz yardımcı. Film yapım sürecinin yaratıcı/öykü kısmı ile ilgili bir durum değil bu ama işiniz görüntü yönetmenliği gibi bir şey ise bunlara çok hakim olmanız gerek. Ben Nikon makine ile sette çırpındığımı bilirim. Kısacası bu dinamik yelpaze sorununu bir çözersek gereksiz ışık ve filtre kullanımı konusunda pratiklik elde etmiş olacağız. Yani daha az ya da hiç yapay ışık kullanmadan çekebilmek varken gereksiz ışık-reflektör olmayacak ki bağımsız/amatör yapımların en büyük ihtiyacı bence bu. Sonuçlarından henüz emin değilim ama özü itibarıyla bu amatör sinemacılığı ilgilendiren bir konu ve bugün Canon kameralar tarihinde önemli bir gün.
Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.
Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.