Arkadaşlar bi kısa film çektim. sony hdv 1080i kamera ile. Hd formatında çekildi ve aynı formatta bilgisayara aktarıldı. Şimdi sorunum şu bu filmin renkleriyle nasıl oynayabilirim-sinema görüntüsü verebilirmiyim bu filme(program yardımıyla)??? bana bi yol gösterirmisiniz bilgilerinize ihtiyacım var
Başlık açmadan önce kuralları okuyun. Hem açtığınız başlık yanlış yerde hem de başlık olarak seçtiğiniz "Yardımınıza ihtiyacım var" cümlesi forum kurallarımıza uygun değil. Biz bunları düzeltmekten başlık taşımaktan sıkılmaya başladık. Ayrıca forumu biraz karıştırın, insanlar bu bahsettiğiniz şeyleri öğrenmek için yıllarını harcıyorlar. Bunları burada 1-2 saatte öğreneceğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Yine de temiz bir başlangıç için önce kuralları okuyun sonra da forumu. Kolay gelsin.
Filmi bilgisayarda düzenlemek için Adobe Premiere CS5 yazılımını kullanabilirsin. Bu gibi video düzenleme yazılımlarında temel renk düzenleme seçenekleri mevcuttur. Eğer bir adım ilerisini istersen After Effects'i kullanabilirsin. Benim tavsiyem ilk etapta Premiere'e göz atmandır. Bunun yanında video düzenleme programları arasında Edius, Sony Vegas ve Mac bilgisayarlada çalışan Final Cut programlarını sayabilirim. Bu saydığım tüm yazılımlarda renk düzenlemek için çeşitli filtreler, efektler vardır. Bunları öğrenmenin en sağlıklı yolları; yazılım ile birlikte gelen Yardım (Help) dosyasını okumak, video veya yazılı anlatımları (tutorial) okumak veya izlemek, yazılımla ilgili bir kitap alıp onu okumak olabilir.
Sickman'in söylediklerine kulak verip, forumu usulüne göre kullanırsan hem saygı hem de forumdan verim alabilirsin. Üyeliğin hayırlı olsun, hoşgeldin.
teşekkür ederim. kural ihlali yaptığım için kusura bakmayın özür dilerim
Youtube gir, arama kısmına hangi montaj programını kullanıyorsan ona göre, film look x yaz, çıkan videoları izle, bir sonuca varırsın.
x= kullandığın montaj programı. (sony vegas, adobe premiere, edius vs.)
Şuradan görüntü boyutlarını bir incele derim. Etkisi çok fazla. Filme renk konusundada After Effects'e ekleyebileceğin plug-in ler var. Ordan hazır renkler kullanabilirsin.
http://en.wikipedia.org/wiki/Aspect_ratio_(image " onclick="window.open(this.href);return false;)
Cevaplarınız için çok teşekkür ederim
Sinematografik görüntü bir de çerçeve oranından falan daha çok renkler, tonlar ve ışık ile ilgilidir. Her rengin, tonun, ışığın anlamını öğrenmek gerekir. Örneğin; mavi renk soğuk bir renktir (Gariptir ki fizikte de aslında sıcaktır) ve genel de filmlerde dizilerde polisiye konularda kullanılır, mesela "cold case". Kırmızı, turuncu ise tam tersine sıcaktır (Yine gariptir ki aslında fizikte soğuktur) genelde sıcak ortamların rengini daha iyi belli etmek adına görüntü kırmızılaştırılabilir mesela "Dexter" ve "Breaking Bad". Bunların yanı sıra tonlar eğer kontrast ise genel de filmin daha şiddetli veya bir karşıtlık durumu içerdiğini düşünebiliriz mesela "Sin City" -tabi bu aynı zaman da Frank Miller'ın kaleminden de kaynaklanır ama- Işığın düşük olması ise yine karanlık işler çevirildiğine bir gönderme olabilir mesela "12". Yani bunlar tamamen senin sinematografik görüşünle alakalıdır. Yani nasıl oturup bir senaryo yazıyorsan, oturup görüntüleri de tek tek yazmalı veya çizmelisin. Ülkemizde görüntünün hep 2. plana atılmasının sebebi de aslında budur. Storyboard'a önem vermemek.
Bunların yanı sıra bence senin asıl sorduğun konuya gelirsek. Genel bir Türk genci cümlesiyle "Abi ben kamera ile çekiyorum ama olmuyor bunun gibi". Adamlar 32 bit çekiyor görüntüyü, yani 8 bite göre 4 kat daha fazla renk alanı var. Üstüne üstlük sıkıştırılmamış raw görüntü oluyor. Kısaca bir nevi farketmeden hafiften bir HDR benzeri izliyoruz. Yani bildiğimiz o b*ku çıkmış HDR'lardan bahsetmiyorum. Görüntünün tonal olarak insan gözünün gördüğünün bir benzerine dönüştürülmesinden bahsediyorum. Yani kısacası görüntünde -senaryosal bir önemi yoksa- simsiyah bir bölgede olmasın -yani hafif puslu olabilir ama tamamen kararmasın-, aynı zaman da ışık patlamaları da olmasın. Bir de o görüntüyü at bilgisayara bir renk düzeltmesi yap, levels ile yapabilirsin renk düzeltmeyi. O levels damlacıklarından gri olanını görüntüde orta gri olan bir yere götür tıklat ona göre rengini düzeltir görüntü. Ondan sonra curves ekle bir tane ve onun çubuğuna ortadan bir nokta ekleyerek aşağı doğru çok hafif eğ. Portre çekerken, düşük diyafram kullanmaya dikkat et ki portre ön plana çıksın. Genel plan alırken de yine ne çok kapalı ne de çok açık diyafram kullanma. Çok kısık diyaframı sadece manzara, genel şehir görüntüsü vs.. alırken kullan. Biraz sharpen ver görüntüye. Al sana o sinemada olan görüntünün bir benzeri. Yok yeterli gelmediyse aşağıda ki premiere eklentilerini indir onları dene;
MagicBullet Colorista
MagicBullet Mojo
MagicBullet Looks
Bir de çoğu insan sadece görüntüyü görür ama varolan sadece görüntü değildir. O görüntüyü o kadar etkileyici yapan sestir (bkz: Inception-Nolan), kurgudur (bkz:Eisenstein). Eğer gerçekten ilgiliysen bunları da araştır derim. Zira Eisenstein dediğim psikopat yememiş içmemiş daha sinemanın yeni yeni çıktığı dönemlerde "ulan ben ne yapsam da bugün anne babayı deli etsem" tarzında bir düşünce ile, müzikte ritm öğesinden yola çıkarak şu anda Hollywood için vazgeçilmez hale gelen kurgu sistemini ortaya çıkarmıştır. Bugün izlediğiniz en salak aksiyon dolu Amerikan filminden, en sağlam Hollywood yapımına kadar Eisenstein kurgu kuramları kullanılmaktadır. Keza Nolan'da Eisenstein'in arkasından ilerlemekte ve o da sinemada direk sesin kendisinin etkilerini denemektedir. Adam Inception'da patlama çatlama sahnesinde arkaya yunus, balina sesi koymuş psikopat. Üstüne üstlük film boyunca devam eden boom boom boom boom şeklinde ki müzik sesi de yine bilinçli yapılmış bir şeydir. Çok düşük frekanslı seslerin insanlar üzerinde sarhoşluk yapıcı bir etki bıraktığı görülmüş. Adamın da bunu tercih etmesinde ki sebepte bu zaten. Neyse 1 söyledin 1000 işittin gibi oldu. Forumda daha üstadlar vardır illa ki bu kadar yazmak bana düşmez...
Sinematografik görüntü bir de çerçeve oranından falan daha çok renkler, tonlar ve ışık ile ilgilidir. Her rengin, tonun, ışığın anlamını öğrenmek gerekir. Örneğin; mavi renk soğuk bir renktir (Gariptir ki fizikte de aslında sıcaktır) ve genel de filmlerde dizilerde polisiye konularda kullanılır, mesela "cold case". Kırmızı, turuncu ise tam tersine sıcaktır (Yine gariptir ki aslında fizikte soğuktur) genelde sıcak ortamların rengini daha iyi belli etmek adına görüntü kırmızılaştırılabilir mesela "Dexter" ve "Breaking Bad". Bunların yanı sıra tonlar eğer kontrast ise genel de filmin daha şiddetli veya bir karşıtlık durumu içerdiğini düşünebiliriz mesela "Sin City" -tabi bu aynı zaman da Frank Miller'ın kaleminden de kaynaklanır ama- Işığın düşük olması ise yine karanlık işler çevirildiğine bir gönderme olabilir mesela "12". Yani bunlar tamamen senin sinematografik görüşünle alakalıdır. Yani nasıl oturup bir senaryo yazıyorsan, oturup görüntüleri de tek tek yazmalı veya çizmelisin. Ülkemizde görüntünün hep 2. plana atılmasının sebebi de aslında budur. Storyboard'a önem vermemek.
Bunların yanı sıra bence senin asıl sorduğun konuya gelirsek. Genel bir Türk genci cümlesiyle "Abi ben kamera ile çekiyorum ama olmuyor bunun gibi". Adamlar 32 bit çekiyor görüntüyü, yani 8 bite göre 4 kat daha fazla renk alanı var. Üstüne üstlük sıkıştırılmamış raw görüntü oluyor. Kısaca bir nevi farketmeden hafiften bir HDR benzeri izliyoruz. Yani bildiğimiz o b*ku çıkmış HDR'lardan bahsetmiyorum. Görüntünün tonal olarak insan gözünün gördüğünün bir benzerine dönüştürülmesinden bahsediyorum. Yani kısacası görüntünde -senaryosal bir önemi yoksa- simsiyah bir bölgede olmasın -yani hafif puslu olabilir ama tamamen kararmasın-, aynı zaman da ışık patlamaları da olmasın. Bir de o görüntüyü at bilgisayara bir renk düzeltmesi yap, levels ile yapabilirsin renk düzeltmeyi. O levels damlacıklarından gri olanını görüntüde orta gri olan bir yere götür tıklat ona göre rengini düzeltir görüntü. Ondan sonra curves ekle bir tane ve onun çubuğuna ortadan bir nokta ekleyerek aşağı doğru çok hafif eğ. Portre çekerken, düşük diyafram kullanmaya dikkat et ki portre ön plana çıksın. Genel plan alırken de yine ne çok kapalı ne de çok açık diyafram kullanma. Çok kısık diyaframı sadece manzara, genel şehir görüntüsü vs.. alırken kullan. Biraz sharpen ver görüntüye. Al sana o sinemada olan görüntünün bir benzeri. Yok yeterli gelmediyse aşağıda ki premiere eklentilerini indir onları dene;
MagicBullet Colorista
MagicBullet Mojo
MagicBullet Looks
Bir de çoğu insan sadece görüntüyü görür ama varolan sadece görüntü değildir. O görüntüyü o kadar etkileyici yapan sestir (bkz: Inception-Nolan), kurgudur (bkz:Eisenstein). Eğer gerçekten ilgiliysen bunları da araştır derim. Zira Eisenstein dediğim psikopat yememiş içmemiş daha sinemanın yeni yeni çıktığı dönemlerde "ulan ben ne yapsam da bugün anne babayı deli etsem" tarzında bir düşünce ile, müzikte ritm öğesinden yola çıkarak şu anda Hollywood için vazgeçilmez hale gelen kurgu sistemini ortaya çıkarmıştır. Bugün izlediğiniz en salak aksiyon dolu Amerikan filminden, en sağlam Hollywood yapımına kadar Eisenstein kurgu kuramları kullanılmaktadır. Keza Nolan'da Eisenstein'in arkasından ilerlemekte ve o da sinemada direk sesin kendisinin etkilerini denemektedir. Adam Inception'da patlama çatlama sahnesinde arkaya yunus, balina sesi koymuş psikopat. Üstüne üstlük film boyunca devam eden boom boom boom boom şeklinde ki müzik sesi de yine bilinçli yapılmış bir şeydir. Çok düşük frekanslı seslerin insanlar üzerinde sarhoşluk yapıcı bir etki bıraktığı görülmüş. Adamın da bunu tercih etmesinde ki sebepte bu zaten. Neyse 1 söyledin 1000 işittin gibi oldu. Forumda daha üstadlar vardır illa ki bu kadar yazmak bana düşmez...
yazını zevkle okudum 🙂 çok teşekkür ederim
Sinematografik görüntü bir de çerçeve oranından falan daha çok renkler, tonlar ve ışık ile ilgilidir. Her rengin, tonun, ışığın anlamını öğrenmek gerekir. Örneğin; mavi renk soğuk bir renktir (Gariptir ki fizikte de aslında sıcaktır) ve genel de filmlerde dizilerde polisiye konularda kullanılır, mesela "cold case". Kırmızı, turuncu ise tam tersine sıcaktır (Yine gariptir ki aslında fizikte soğuktur) genelde sıcak ortamların rengini daha iyi belli etmek adına görüntü kırmızılaştırılabilir mesela "Dexter" ve "Breaking Bad". Bunların yanı sıra tonlar eğer kontrast ise genel de filmin daha şiddetli veya bir karşıtlık durumu içerdiğini düşünebiliriz mesela "Sin City" -tabi bu aynı zaman da Frank Miller'ın kaleminden de kaynaklanır ama- Işığın düşük olması ise yine karanlık işler çevirildiğine bir gönderme olabilir mesela "12". Yani bunlar tamamen senin sinematografik görüşünle alakalıdır. Yani nasıl oturup bir senaryo yazıyorsan, oturup görüntüleri de tek tek yazmalı veya çizmelisin. Ülkemizde görüntünün hep 2. plana atılmasının sebebi de aslında budur. Storyboard'a önem vermemek.
Bunların yanı sıra bence senin asıl sorduğun konuya gelirsek. Genel bir Türk genci cümlesiyle "Abi ben kamera ile çekiyorum ama olmuyor bunun gibi". Adamlar 32 bit çekiyor görüntüyü, yani 8 bite göre 4 kat daha fazla renk alanı var. Üstüne üstlük sıkıştırılmamış raw görüntü oluyor. Kısaca bir nevi farketmeden hafiften bir HDR benzeri izliyoruz. Yani bildiğimiz o b*ku çıkmış HDR'lardan bahsetmiyorum. Görüntünün tonal olarak insan gözünün gördüğünün bir benzerine dönüştürülmesinden bahsediyorum. Yani kısacası görüntünde -senaryosal bir önemi yoksa- simsiyah bir bölgede olmasın -yani hafif puslu olabilir ama tamamen kararmasın-, aynı zaman da ışık patlamaları da olmasın. Bir de o görüntüyü at bilgisayara bir renk düzeltmesi yap, levels ile yapabilirsin renk düzeltmeyi. O levels damlacıklarından gri olanını görüntüde orta gri olan bir yere götür tıklat ona göre rengini düzeltir görüntü. Ondan sonra curves ekle bir tane ve onun çubuğuna ortadan bir nokta ekleyerek aşağı doğru çok hafif eğ. Portre çekerken, düşük diyafram kullanmaya dikkat et ki portre ön plana çıksın. Genel plan alırken de yine ne çok kapalı ne de çok açık diyafram kullanma. Çok kısık diyaframı sadece manzara, genel şehir görüntüsü vs.. alırken kullan. Biraz sharpen ver görüntüye. Al sana o sinemada olan görüntünün bir benzeri. Yok yeterli gelmediyse aşağıda ki premiere eklentilerini indir onları dene;
MagicBullet Colorista
MagicBullet Mojo
MagicBullet Looks
Bir de çoğu insan sadece görüntüyü görür ama varolan sadece görüntü değildir. O görüntüyü o kadar etkileyici yapan sestir (bkz: Inception-Nolan), kurgudur (bkz:Eisenstein). Eğer gerçekten ilgiliysen bunları da araştır derim. Zira Eisenstein dediğim psikopat yememiş içmemiş daha sinemanın yeni yeni çıktığı dönemlerde "ulan ben ne yapsam da bugün anne babayı deli etsem" tarzında bir düşünce ile, müzikte ritm öğesinden yola çıkarak şu anda Hollywood için vazgeçilmez hale gelen kurgu sistemini ortaya çıkarmıştır. Bugün izlediğiniz en salak aksiyon dolu Amerikan filminden, en sağlam Hollywood yapımına kadar Eisenstein kurgu kuramları kullanılmaktadır. Keza Nolan'da Eisenstein'in arkasından ilerlemekte ve o da sinemada direk sesin kendisinin etkilerini denemektedir. Adam Inception'da patlama çatlama sahnesinde arkaya yunus, balina sesi koymuş psikopat. Üstüne üstlük film boyunca devam eden boom boom boom boom şeklinde ki müzik sesi de yine bilinçli yapılmış bir şeydir. Çok düşük frekanslı seslerin insanlar üzerinde sarhoşluk yapıcı bir etki bıraktığı görülmüş. Adamın da bunu tercih etmesinde ki sebepte bu zaten. Neyse 1 söyledin 1000 işittin gibi oldu. Forumda daha üstadlar vardır illa ki bu kadar yazmak bana düşmez...
Çok güzel bir bakış açısı
şimdi daha çok seviyorum seni hayat, hadi...
Sinematografik görüntü bir de çerçeve oranından falan daha çok renkler, tonlar ve ışık ile ilgilidir. Her rengin, tonun, ışığın anlamını öğrenmek gerekir. Örneğin; mavi renk soğuk bir renktir (Gariptir ki fizikte de aslında sıcaktır) ve genel de filmlerde dizilerde polisiye konularda kullanılır, mesela "cold case". Kırmızı, turuncu ise tam tersine sıcaktır (Yine gariptir ki aslında fizikte soğuktur) genelde sıcak ortamların rengini daha iyi belli etmek adına görüntü kırmızılaştırılabilir mesela "Dexter" ve "Breaking Bad". Bunların yanı sıra tonlar eğer kontrast ise genel de filmin daha şiddetli veya bir karşıtlık durumu içerdiğini düşünebiliriz mesela "Sin City" -tabi bu aynı zaman da Frank Miller'ın kaleminden de kaynaklanır ama- Işığın düşük olması ise yine karanlık işler çevirildiğine bir gönderme olabilir mesela "12". Yani bunlar tamamen senin sinematografik görüşünle alakalıdır. Yani nasıl oturup bir senaryo yazıyorsan, oturup görüntüleri de tek tek yazmalı veya çizmelisin. Ülkemizde görüntünün hep 2. plana atılmasının sebebi de aslında budur. Storyboard'a önem vermemek.
Bunların yanı sıra bence senin asıl sorduğun konuya gelirsek. Genel bir Türk genci cümlesiyle "Abi ben kamera ile çekiyorum ama olmuyor bunun gibi". Adamlar 32 bit çekiyor görüntüyü, yani 8 bite göre 4 kat daha fazla renk alanı var. Üstüne üstlük sıkıştırılmamış raw görüntü oluyor. Kısaca bir nevi farketmeden hafiften bir HDR benzeri izliyoruz. Yani bildiğimiz o b*ku çıkmış HDR'lardan bahsetmiyorum. Görüntünün tonal olarak insan gözünün gördüğünün bir benzerine dönüştürülmesinden bahsediyorum. Yani kısacası görüntünde -senaryosal bir önemi yoksa- simsiyah bir bölgede olmasın -yani hafif puslu olabilir ama tamamen kararmasın-, aynı zaman da ışık patlamaları da olmasın. Bir de o görüntüyü at bilgisayara bir renk düzeltmesi yap, levels ile yapabilirsin renk düzeltmeyi. O levels damlacıklarından gri olanını görüntüde orta gri olan bir yere götür tıklat ona göre rengini düzeltir görüntü. Ondan sonra curves ekle bir tane ve onun çubuğuna ortadan bir nokta ekleyerek aşağı doğru çok hafif eğ. Portre çekerken, düşük diyafram kullanmaya dikkat et ki portre ön plana çıksın. Genel plan alırken de yine ne çok kapalı ne de çok açık diyafram kullanma. Çok kısık diyaframı sadece manzara, genel şehir görüntüsü vs.. alırken kullan. Biraz sharpen ver görüntüye. Al sana o sinemada olan görüntünün bir benzeri. Yok yeterli gelmediyse aşağıda ki premiere eklentilerini indir onları dene;
MagicBullet Colorista
MagicBullet Mojo
MagicBullet Looks
Bir de çoğu insan sadece görüntüyü görür ama varolan sadece görüntü değildir. O görüntüyü o kadar etkileyici yapan sestir (bkz: Inception-Nolan), kurgudur (bkz:Eisenstein). Eğer gerçekten ilgiliysen bunları da araştır derim. Zira Eisenstein dediğim psikopat yememiş içmemiş daha sinemanın yeni yeni çıktığı dönemlerde "ulan ben ne yapsam da bugün anne babayı deli etsem" tarzında bir düşünce ile, müzikte ritm öğesinden yola çıkarak şu anda Hollywood için vazgeçilmez hale gelen kurgu sistemini ortaya çıkarmıştır. Bugün izlediğiniz en salak aksiyon dolu Amerikan filminden, en sağlam Hollywood yapımına kadar Eisenstein kurgu kuramları kullanılmaktadır. Keza Nolan'da Eisenstein'in arkasından ilerlemekte ve o da sinemada direk sesin kendisinin etkilerini denemektedir. Adam Inception'da patlama çatlama sahnesinde arkaya yunus, balina sesi koymuş psikopat. Üstüne üstlük film boyunca devam eden boom boom boom boom şeklinde ki müzik sesi de yine bilinçli yapılmış bir şeydir. Çok düşük frekanslı seslerin insanlar üzerinde sarhoşluk yapıcı bir etki bıraktığı görülmüş. Adamın da bunu tercih etmesinde ki sebepte bu zaten. Neyse 1 söyledin 1000 işittin gibi oldu. Forumda daha üstadlar vardır illa ki bu kadar yazmak bana düşmez...
Bu değerli açıklamayı, "kurgu üzerine dokümanlar" klasörüme dahil ettim.
barisferah arkadaşımıza bu kapsamlı ve dolu yazısı için teşekkür ediyorum.