Yeniden merhaba. Geçen ay kısa bir belgesel çektim. Yıllardır faaliyet gösteren tarihi bir bisiklet tamircisiyle hayatı ve bisikletler üzerine konuştuk. Sıkıcı bir film ortaya çıkardım. Tekrar dönüp baktığımda çoğu hatamı görebiliyorum. Uzun konuşmalar, az ara sahne, sorduğum soruların yetersizliği... Şimdi tüm bunları göz önüne alarak yeni bir kısa belgesel denemesi yapacağım.
Her şeyden önce şu soruyu sormak istiyorum. Sizce bir belgeseli izlenir kılan şeyler nelerdir?
Her şeyden önce üzerine bilgi sahibi olmak isteyeceğimiz bir olay ve/veya kişi üzerine olmalı belgesel. Ardından bunu bir anlatım biçimine çevirmelisin. Bunun türlü yolları var. Bunu da en iyi bolca belgesel film izleyerek öğrenebilirsin. Bir bisiklet tamircisinin öyküsü bizim neden ilgimizi çeksin mesela? Onu diğer bisiklet tamircilerinden ayıran nedir? Büyük olasılıkla bu sorulara net bir cevabın olmadığı için, net sorular da soramadın. Eğer ilgi çeken biriyle ilgili bir belgesel yapacaksan, zaten sorular kendiliğinden oluşur, çünkü onu ilgi çekici olduğuna, kafanda bir takım sorgulamalardan sonra ulaşmışsındır. Tabi bir konu herkes için ilgi çekici olmak zorunda değil. Böyle bir şey mümkün de değil. Ama bakış açın, senin için neden ilgi çekici olduğunu bize anlatman yeterli olabilir. Bir bisiklet tamircisinin öyküsü benim ilgimi çekmiyor, ama senin ilgini çeken enteresan bir şey yakalamış olabilirsin ve o da bu hiç bakmadığım bakış açısını bana sunarak bende bir ilgi yaratabilir.
Bir bisiklet tamircisinin öyküsü bizim neden ilgimizi çeksin mesela? Onu diğer bisiklet tamircilerinden ayıran nedir? Büyük olasılıkla bu sorulara net bir cevabın olmadığı için, net sorular da soramadın.
Bu soruları hiç sormadım kendime. Şu an sorunca herhangi bir cevap veremiyorum. Belki de en önemli noktayı kaçırmışım. Bu konuyu da notlarımın arasına aldım. Teşekkür ederim cevabınız için.
Herhangi bir filme başlamadan önce sorulması gereken ilk soru bu. Bence bu “hatayı” yaparak çok büyük bir şey öğrendin. O nedenle emeğin boşa gitmedi önce onu söyleyeyim.
Aslında bir denge peşindeyiz. Bunun zıt kutbu da, sıradan olan insanın hikayesini çekmemek için çok ilginç bir şey arayışına düşmek. Bu da sorunlu çoğu zaman. Çünkü sıradan insanın hikayesinde hepimizden bir parça varken, çok ilginç insana da fazla yabancı kalmak gibi bir sorun olabiliyor. Hem izleyici için, hem filmi çeken için. Yani sıradan bir insanın filmini çekmeyeceğim düşüncesi, sizi bütünüyle yabancı olduğunuz bir suya atabiliyor. (Liseli gençlerin mafya filmleri çekmesi gibi mesela) Oysa kasıt bu değil. Sıradan bir insanın hayatına, kimsenin bakmadığı bir noktadan bakmak. Kişinin kendisi ilginç olmayabilir, ama baktığın açı farklı olabilir.
Örneğin, uygun yollar olmadığı için/bilgisayar telefon daha ilgi çekici olduğu için, bisiklet süren çocukların azaldığı bir dünyada bisiklet tamircisi kimin bisikletini tamir ediyor. Bunun sokak arasında küçük bir bisiklet tamircisi olduğunu varsayıyorum. Bu sorudan hareketle aslında tamirciden hareketle başka bir yere açılıyorsun. Tamirci ilginç olmasa da, sahiden bisiklet süren çocuk kalmadı sokakta sorusuna gidebiliyorsun. Ya da bisiklet sürmenin dinamiği değişti. Sokak arasında çocukların bindiği bir şeyden, özel parkurlarda binilen bir şeye dönüşmesi gibi.
Sadece bir düşünce sürecini göstermeye çalıştım kabaca. Yoksa hangi şehirde bu dinamik nasıldır bilemem. Belki çok bisiklet kullanılan bir şehirdesindir. Mesela o da ilginç olurdu.
Herhangi bir filme başlamadan önce sorulması gereken ilk soru bu. Bence bu “hatayı” yaparak çok büyük bir şey öğrendin. O nedenle emeğin boşa gitmedi önce onu söyleyeyim.
Kesinlikle katılıyorum, boş emek olarak görmüyorum. Çektiğim bir kısa filmde bir çok şey öğrendim. Hatta ikinci kısa belgesel denemesini yapmayı bir an önce istiyorum. Bu sefer edindiğim tecrübeleri üstüne katarak ve sonrasında yeni bilgiler öğrenerek devam edeceğim. Şu ana kadar hep mükemmeli istediğim için edindiğim bilgiler teoride kaldı. Bu yüzden birkaç kısa film dışında hiç pratik yapmadım. Artık yeni "hatalar" yaparak daha fazla şey öğreneceğim.
Aslında aklımda belgesel üzerine çok soru var fakat şu an doğru soruları kendime soramıyorum ya da cevapları veremiyorum. Yani ilk başta bisiklet hikayesinde olduğu gibi her şey başta çok doğru geliyordu. Çekim esnasında bir şeylerin ters gittiğini anlayabildim. Sonrasında tamamını izlediğimde taşlar oturmaya başladı. Baştan kafamda canlandıramamışım hikayeyi. Muhtemelen pratik yaptıkça bu süreç tersine işleyecek. Yani olası sorunları hikayenin en başında görüp çözmeliyim.
Merak ettiğim bir diğer konu ise sizin sorduğunuz sorular benim ne zaman kafama dank edecekti? Bisiklet tamircisi hikayesi seyircilerin ilgisini neden çeksin sorusu filmi izledikten sonra bile aklıma gelmedi. Sadece neden sıkıcı olduğunu kendime sordum. Genellikle teknik nedenlere bağladım olayı. Seyirci gözünden hiç bakmadım. Bu bakış açısı nasıl gelişecek?
Merak ettiğim bir diğer konu ise sizin sorduğunuz sorular benim ne zaman kafama dank edecekti? Bisiklet tamircisi hikayesi seyircilerin ilgisini neden çeksin sorusu filmi izledikten sonra bile aklıma gelmedi. Sadece neden sıkıcı olduğunu kendime sordum. Genellikle teknik nedenlere bağladım olayı. Seyirci gözünden hiç bakmadım. Bu bakış açısı nasıl gelişecek?
Zamanla ve tecrübeyle oturuyor hepsi. Kendini illa seyircinin yerine koymak zorunda da değilsin. Çok kaliteli bir iş yaparsın, sana ve senin gibi dar bir kitleye hitap eder, yine çok değerli bir proje olur. Ben mesela tarih belgesellerini çok severim, özellikle İkinci Dünya Savaşı'yla ilgili olanları. Konu kendiliğinden ilginç mesela, geniş bir kitle meraklısı var. O kadar kötüleri ve izlenmeyenleri de var ki...
belgesel bence edebiyatın deneme türüne benziyor. Yani bi fikrin var belki tam da bilmiyorsun ne olduğunu ama yazmaya içini dökmeye başlıyorsun. nereye çıkarsa bu yazı orayı da belki beğenmiyorsun ama sonuçta içini dökmüş oluyorsun. werner herzog un belgesellerini izlerken bunu hissedebiliyorum. tabi trt belgeselleri en az sevdiğim en çok sıkıcı olan tarzda belgeseller çekiyor. belgesellere kendini yansıtabilirsen harika işler ortaya çıkarabilirsin.
Ben belgesel seven ve izleyen biriyim. O kadar kaliteli ve ilginç yapımlar çıkıyor ki artık, izleyicinin eşiği ve beklentisi son derece yükselmiş durumda. Konunun ilginç/çarpıcı olmasından öte, klasik anlatım tarzının çok ötesine geçilmesi gerekiyor. Netflix'de geçenlerde Night Stalker diye bir kısa dizi seyrettim. Seri katil Richard Ramirez'in hikayesini anlatıyor. Yani sözüm ona belgesel, ama çok daha ötesi. Bir solukta izliyorsun; kurmaca dizisini yapsalar bu kadar etkileyici olmaz. İnanılmaz dinamik ve ilginç bir anlatımı var. Ne seri katil belgeselleri izledim, izlerken uyuyakaldım sıkıntıdan. Bence iyi bir belgesel yapmak çok zor bir iş.
Bence bir belgeseli izlenir kılan şey, izleyici üzerinde bıraktığı merak duygusu. Mesela uzun yol yapan tır şoförlerinin belgeseli var. Yol denmeyecek yerlerden geçtikleri için izleniyor. Acaba ön teker şarampole kayacak mı kaymayacak mı diye izliyoruz. Normal bir viraj bile olsa, işin zorluklarını anlatıp dönebilecek mi yoksa kaza mı yapacak diye bir merak veriyorlar. Ceylan mı kaçacak yoksa aslan mı tutacak minvalinde heyecan uyandıracak biçimde anlatıldığında ilgi çekiyor.
Herhangi bir filme başlamadan önce sorulması gereken ilk soru bu. Bence bu “hatayı” yaparak çok büyük bir şey öğrendin. O nedenle emeğin boşa gitmedi önce onu söyleyeyim.
Merak ettiğim bir diğer konu ise sizin sorduğunuz sorular benim ne zaman kafama dank edecekti? Bisiklet tamircisi hikayesi seyircilerin ilgisini neden çeksin sorusu filmi izledikten sonra bile aklıma gelmedi. Sadece neden sıkıcı olduğunu kendime sordum. Genellikle teknik nedenlere bağladım olayı. Seyirci gözünden hiç bakmadım. Bu bakış açısı nasıl gelişecek?
Bunları birbirinden keskin çizgilerle ayırmak zor ama iki motivasyondan bahsetmek gerekir. Birincisi ben neyi neden ilginç buldum ve bu hikayeyi anlatmak istedim sorusuna verilecek cevaplar bizi iyi bir filme götürebilir. İkincisi ise, insanlar bunu ilginç bulabilir motivasyonu. Örneğin ikincisinden, Müslüm Gürses, Naim Süleymanoğlu vs. hikayeleri yapan şu yapımcı çıkıyor. Kendisi de seviyordur belki, ama temel motivasyonun bu olduğunu düşünmüyorum, o daha çok ikinci soruya verilen bir cevap gibi geliyor bana. Ünlü sevilen simalar, izleyici bunların hayatını merak eder motivasyonu daha ağır basıyordur.
Bu bizi ilk motivasyona götürüyor, burada ise kendini tanıdıkça, bir dünya görüşü geliştikçe, olaylara bakış açısı edindikçe ulaşabileceğin bir şey. Seyirci gözünden bakmak meselesinden ziyade, önce buradan yaklaşmak lazım. O yüzden ilk yazdığım mesajla biraz da olsun çelişmek pahasına, bence seyirciyi ilk etapta unutup, bana ne ilginç geliyor sorusunu sormak lazım. Bence sen bu belgesele başlarken, bu bisikletçinin sana neden ilginç geldiğiyle ilgili bir cevabın yoktu. Sorun burada başladı. Seyirci sonra gelmesi gereken bir soru.