Film benim hoşuma gitti, eline sağlık ama görüntülerde problem olduğunu söyleyebilirim.Anıları canlandıran renk düzenlemeleri bence filme daha çok yakışırdı.Yani kırmızıya bordo arası bir ten rengi hakimdi filme bu da pek güzel değildi.Sıkıcı kısa film çekimlerinden kurtulmuş geldi film, hareketli kamera nereyi isterse onu çekiyordu hoştu.Belki bizim anılarımızda olduğu için tanıdık geldi hepsi ama şüpheleniyorum mesela altyazı koymuşsun ama yurtdışında bunu izleyenler örneğin çekirdeğin içini ayıklayıp toptan yemek nedir bilirler mi:)Anlık olması güzel, ama tam hissedilmiyor gibi o anlar.Kaset sahnesini çok sevdim, güzel bi enstantane yakalanmış orada.Kısa film illaki birşeyi anlatmak zorunda değildir tabi bunu kolaya kaçmak gibi algılamamak lazım..Tamam ben kolaya kaçılmış bir film olarak gördüm mesela bu filmi ama hissettirilen o olduğuna eminim.Samimi bir filmi ki o da oynayanların birbirine elektiriğinden ötesi değildi.
Sarı sıcak bi film olmuş dicem ama color correction kırmızı diyor:)Daha iyilerini görmek dileğiyle.
Filmin sarı turuncu arasında olmasını istiyordum. Işık eksikliğinden bazı yerlerde kırmızıya kaçtı. Doğru diyorsun, oralarda elim kolum bağlandı.
Oradaki anıların bize ait olduğu çok belli. İlginç de bir şey olmuştu. Filmin ilk hâlinde Badly Drawn Boy'un bir şarkısını kullanmıştım. İzin almak için de sitesine gidip foruma "duy beni" minvalinde bir şey yazdım, filmin geçici linkini de koydum. Badly Drawn Boy izleyecek diye beklerken forumdakilerden biri izlemiş, bana şöyle dedi: "What a beautiful short film! Thanks for sharing, Ali! Wish I could read what was written in the book, but I enjoyed the little love story.. A man who'll de-shell your sunflower seeds? Definite keeper." Ortak bir dil olabiliyor bazen, şaşırtıcı da oluyor 🙂
Eleştirilerin, benim de endişelerim bir yerde. Filmin, doğal olarak yarattığını düşündüğümüz eksiklikten başka bir eksikliği var gibi geliyor. Benzini bitmiş araba gibi, gitmiyor bence film, bir yerde gitmiyor ama neresi bulamadım. Yine de, aradan zaman geçip izlediğimde tatlı oluyor.
Eglaia:
Tamam, pazartesi ilk uçakla, hemen.
Filmi ilk izlediğim vakit daha çok teknik olarak bakmıştım olaya. O yüzden pek anlayamamışım. Şimdi izlediğimde tüylerim diken diken oldu ve şu cümle aklıma geldi:
"Kimsesiz kimleriz biz?"
Karakterin sevdiği ve kaybettiği insanla güzel anılarını değil de ona "katlandığı" ve ona "verdiği" en diğerkam zamanlarını hatırlaması düşündürdü beni daha çok. Aşkın en acı noktasının verdiklerini alamama olduğunu düşünmüşümdür her zaman, çünkü her insan almayı sever, verdikleri de genel itibariyle (hem tavuk-kaz ilişkisinde hem de tamamen buna zıt görünse de aynı kapıya çıkan kendi aşkını yüceltme ve o aşkın yüceliğini içselleştirerek kendini yüceltmesinde olduğu gibi) hep almaya yöneliktir.
Karakterin kendini bazen kötü hissettiği anlar verdiklerini alamadığı anlar, iyi hissetmesi ise vermenin kişiye uluhiyet vermesi yüzünden (ben veren bir insanım, bakın ne kadar iyi ve yüce bir insanım). Karakterin kendini ve karşındakini iyi hissetmesi aslında 2x2=4 kapıya çıkıyor. İyi, iyi anlamında iyi olabildiği kadar, çok anlamında da iyi olarak algılanabilir.
Bazen kendimi "çok" hissediyorum, çünkü sana verdiklerimi ve kendi yüceliğimi hatırlamak varoluşumu artırıyor, bazense seni çok hissediyorum çünkü verdiklerimi bana geri döndürmediğin için seni saplantı haline getiriyorum.
Bazen kendimi "iyi" hissediyorum, çünkü artta (arkada) kalan ilişkide hep veren taraf olduğum için yine kendime yücelik addediyorum, kendimi iyi niyetli bir "baba-tanrı" timsali görüyorum, bazense seni iyi hissediyorum, çünkü seni kötü düşünmek umudumu ve yüce aşkımı öldürür. (ki aslında karşısındakini iyi hissetmesinin de bir kaç farklı kombinasyonu var, umudunu öldürecek olması benim içselleştirdiğim bir durum, başka birisi de bunu farklı bir şekilde; mesela sevdiğini melekleştirmek gözünden görebilir)
Kısaca "ben", "sen", "kendim", "iyi", "his", "bazen" gibi ve bizi almaya ve vermeye, alıp vermenin hissettirdiklerine götüren çok genel görünen ama herkesin anında içselleştirebileceği konularda bir kısa filmi başarıyla çıkarabilmek, bu kısa filmle karşısındakini düşündürebilmek oldukça iyi. Hele ki içinde aşk ve kaybediş, verdiklerini alamama varsa izlenecek en güzel yolu ve şiiri kullanmışsınız.
Tebrikler.
not: Çok fazla şeyi ve hatta acaba saçmalıyor muyumu bile düşündürmesi filmin iyi olduğuna dair "iyi" bir kıstastır gözümde. Filmin minimal yapısı şiirin ve filmdeki görselliklerin çoğulluğuyla iyi harmanlanmış.
Yapmayın. Aynı Big Bang'in çocuklarıyız hepimiz...
Filmi ilk izlediğim vakit daha çok teknik olarak bakmıştım olaya. O yüzden pek anlayamamışım. Şimdi izlediğimde tüylerim diken diken oldu ve şu cümle aklıma geldi:
"Kimsesiz kimleriz biz?"
Belkim kertenkele bilem değiliz.
Bilâl ben senin ilk yaptığın yorum üzerine sesi tekrar elden geçirmiştim. Dediğin gibi çok saçma hatalar varmış. İnsan on kere baktığı yerde bulamıyor bazen aradığını.
Karakterin sevdiği ve kaybettiği insanla güzel anılarını değil de ona "katlandığı" ve ona "verdiği" en diğerkam zamanlarını hatırlaması düşündürdü beni daha çok. Aşkın en acı noktasının verdiklerini alamama olduğunu düşünmüşümdür her zaman, çünkü her insan almayı sever, verdikleri de genel itibariyle (hem tavuk-kaz ilişkisinde hem de tamamen buna zıt görünse de aynı kapıya çıkan kendi aşkını yüceltme ve o aşkın yüceliğini içselleştirerek kendini yüceltmesinde olduğu gibi) hep almaya yöneliktir.
Aşkı hep bir kendini sevme başarısı olarak gördüm. Bu filme özel konuşmuyorum. Ben, kendimi sevmeyi başarmışsam -hani geçenlerde tartıştığımız kibir ekseninden hareketle- karşımdakini sevebilme yolunda bir adım atmışımdır. Çünkü eksiğimi gediğimi, eksiğini gediğini biliyorumdur. Ne istediğini de, ne istediğimi de biliyorum. Verebilirim, keza alabilirim (hoş almasam da kabulümdür). O zaman aşk yaşanabilir ve katlanabilir olur. Aşk, çoğu zaman katlanılabilir bir hadisedir. Çünkü problemler biliniyordur, yanıtlar da hazırdır ama çözüm her zaman kolay yoldan çıkmayabilir. İşte kişinin kendini bilmesi ve dahi sevmesi, -bir insana ya da bir eşyaya karşı- aşkı sürdürebilmesi için her zaman yeterlidir. İllâ ki "o"nun var olmasına gerek de yoktur. "Seni seviyorum" için aslında "Sen de beni seviyor musun"? sorusunu da içerdiği söylenir; hayır efendim, sen beni sevmesen de ben seni sevebilirim. ruhun bile duymaz. Senin olmak, belki seni düşünmekten daha acı verici olabilir, kim bilebilir?
Aşkla ilgili düşündüklerine bir yol olsun diye yazdım sadece. Yoksa, senin bu film nedeniyle vardığın çözümlemeye hiç dokunma niyetim yok. O zaman sözle berbat ederim filmi. Söylediklerini aldım, kabul ettim. Sana bu kadar şey düşündürtmesi, hissettirmesi ve yazdırması beni çok mutlu etti. Sağol, izlediğin ve yazdığın için.
Filmi daha yeni izleyebildim.Filmde herşey o kadar iyi ki ufak hatalar bile göze batabiliyor bir yerde sahne geçişinde seste farklılık olmuş sanırım pek önemli değil ama dedim ya herşey iyi olunca en ufak "kötülükler" bile göze batıyor.Anıların canlandığı görüntülerin renkleri konusunda bencede daha farklı olabilirdi.Velhasılı bu tarz anlatımları seviyorum ama dediğiniz gibi sanırım minimalist yaklaşımlar tercih edilmiyor halbuki festivallerde gösterilen bundan daha minimalist ve daha düşük kalitede bir sürü film gördüm.Tebrik ederim.
Filmi daha yeni izleyebildim.Filmde herşey o kadar iyi ki ufak hatalar bile göze batabiliyor bir yerde sahne geçişinde seste farklılık olmuş sanırım pek önemli değil ama dedim ya herşey iyi olunca en ufak "kötülükler" bile göze batıyor.Anıların canlandığı görüntülerin renkleri konusunda bencede daha farklı olabilirdi.Velhasılı bu tarz anlatımları seviyorum ama dediğiniz gibi sanırım minimalist yaklaşımlar tercih edilmiyor halbuki festivallerde gösterilen bundan daha minimalist ve daha düşük kalitede bir sürü film gördüm.Tebrik ederim.
Sağol. Evet teknik olarak, özellikle ses anlamında büyük eksiklikler var. Ne kadar gidermeye çalıştıysam da, kurgu masasından ziyade bu işin çekim aşamasında halledilmesi gerekiyor. Ben bunu yapamamışım. O ses atlamaları ve ses düzey farkları de bu nedenl oldu.
Jüri tercihlerine yönelik bir şey söyleyemiyorum. Teknik ayrıntılar önemli olsa da, sonuçta onların kişisel beğeni ölçütleri de kararlı etkiliyor. Normal ve kabul edilebilir buluyorum.
Aşkı hep birine bir duygular beslemek olarak değil de birinin sizi yaşattığı duyguları sevmek olarak görmüşümdür..
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.