Merhaba, ilk kısa filmimi çektim en ağır eleştirilerinizi bekliyorum acımayın vurun yerden yere 🙂
[vimeo] http://www.vimeo.com/37654702 [/vimeo]
Yolda gördüğü kız merhaba demediği için bakkaldan aldığı urganla intihar eden, az daha beklese (iş) arkadaşı Arda'nın kendisi için organize ettiği doğum günü partisine katılma hakkı kazanacak olan gencin dramı. Tanıdığın biri intihar etti mi hiç? Nasıl bir hayatı vardı, nasıl öldürdü kendini ve o günü nasıl geçirdi biliyor musun?
Senaryo o kadar zayıf ki teknik eleştiriye ihtiyaç duyacağını sanmıyorum. Teknik olarak pek bir deneme içinde değilsiniz çünkü gördüğüm kadarıyla. Konunun iyi olduğunu düşünerek çekmişsiniz gibi hissettim filmi.
Son sahnede sandalyenin düşmesi o kadar boşluktaydı ki (adamın intihar etmesi hiç inandırıcı olmadığı için) yanda adamı sandalyeyi eliyle devirirken görürüz de komediye bağlanır diye "umut" ettim ama o da olmadı. Geçmiş olsun.
Senaryonun zayıf olduğu aşikar.
Gerekli eleştiri yapılmış.
Onun dışında en temel sinematografi kitaplarının bile ilk konusu olan "çerçevleme"de hala hata yapılıyor olmasını anlayamıyorum.
Bir filmde cidden "amatör" havasını veren ilk şeylerden biri bu.
Oyunculuk senaryoyla bağlantılı olarak kötü diyebilirim zira bir kişi her telefona istemediği bir kampanya vs. mesaj geldiğinde "ahh be yine böyle bir mesaj" tepkisi vermez. Bir insanın intihar edebilmesi için kanıksanmış bir yalnızlık içinde olması gerekir çoğu zaman. Artık durumu üzerine düşünmekten ve "bu da mı gol değil" noktasından uzaklaşmış olması gerekir. Bir anlam arama noktasından çoktan vazgeçmiş olması beklenir kişinin. İşte dediğim gibi bir senaryo sıkıntısı.
Onun dışında iyi açılar da var ve kurgu düzenlemesinde artılar da var.
Sıfır noktasında olmadığınız kesin.
Bir sonraki işinizin çok daha iyi olacağını düşünüyorum.
Çabanızı saygıyla karşılıyorum, devam edin lütfen.
Teşekkür ederim yorumlar için. Senaryo aslında düşündüğünüz kadar basit değil 🙂 Yani burada aslında bir eğretileme yapmaya çalıştım. Tabiki ilk kısa filmim olduğu için bunu izleyiciye yeterince aktaramamış olabilirim.
Tüm kamera hatalarının farkındayım. Bomba gibi bir kısayla döneceğim 😉
bkz: Bütün rehbere çağrı atıp kimsenin dönmediğini görüp, kimse beni sevmiyor diye intihar eden bir adam vardı gerçek hikaye. Aslında numarası gizliymiş adamın. Bu hikayeden esinlenerek umudun önemini anlatmaya çalıştım:)
o gerçek hikaye değil, internet efsanesidir. gerçi, bizim über araştırmacı gazetecilerimiz de sağda solda her gördüğü şeyi haber yaptıkları için gerçek sanmanız normal tabi.
Senaryo zayıf, amma eleştirilerde zayıf.
Tanıdığın biri intihar etti mi hiç? Nasıl bir hayatı vardı, nasıl öldürdü kendini ve o günü nasıl geçirdi biliyor musun?
Bu nasıl bir değerlendirmedir 🙂 Tarihi bir film çekecek olsa ne yapacaktı, yüz-ikiz sene önceki yaşayan insanlarla görüşmesi mi lazım.
Arkadaşlar eleştiriler için teşekkür ediyorum ama anlamıyorum. Birincisi, o hikaye gerçek ya da değil, ben o hikayeden esinlendim ve anlatmak istediğim bir şey var sinemanın temel ögeside bu zaten:) İkincisi kimse yaptığım netlik hataları, aks hataları, oyuncunun bir iki hatası var, ses konusunda hatalar var bunları kimse söylemedi. Bu çalışma 9 saatte yapıldı ve biz hiçbir şey bilmiyorduk bu filmi yaparken. Beyaz ayarı bile yapılmamış otomatikte canon550d ile çektik. Kurgu efekt bölümünde oyuncunun elleri kıpkırmızıydı resmen. Gerçek renkleri alamamıştık. Ve 100 saatin üzerinde 200e yakın efekt uygulayarak kurgucu arkadaşımız düzeltti. Oyuncunun tek bir günü olduğu için bir gün içine sığdırmak zorunda kaldık ve bayan oyuncuları sokaktan bulduk (gerçekten işitme engelliler). Önce onların sahnelerini çekmek zorunda olduğumuz için tüm filmin gündüz olması gerekirken ilk sahneler gece sonrakiler gündüze dönüştü. Zaman azlığı sebebiyle mekan ayarlamaları yapamadık. Mekanlar gelişigüzel nerede ne bulursak öyle çektik.
Senaryodaki sorunları ben zaten farkındayım biliyorum. Eleştiriler kapsamlı olursa sevinirim
bak bunlar güzel hatalar. temel olarak kendin de farkındasın zaten hangi konularda yanlışların olduğunun 🙂 daha neyi duymak istiyorsun? gerçekten duymak istiyorsan sana zibilyon tane teknik detay yığalım fakat bence üzerinde durulması gereken temel şey teknik değil. yanlış yere takılıyorsun gibi.
senin de dediğin gibi sinema bir hikaye anlatma sanatıdır. yani önce anlatmak için güzel bir hikaye seçeceksin. sonra bu hikayeyi inandırıcı kılacaksın ki insanları etkileyebilesin. bu işe de öncelikle "senaryo" kısmından başlayacaksın. yukarıda da örnek verildiği gibi, filmin ilk karesinde tanıdığımız "umut" karakterinin muhtemelen cep telefonu kullanmaya başladığından beri cebine geliyordur o reklam mesajları. (çünkü gerçek hayatta bu böyledir) bu yüzden filmin ilk karesinde gelen mesaja da daha öncelerinde gelen binlercesine verdiğine benzer bir tepki verecektir. hatta ve hatta madem o kadar yalnız ve umutsuz bu abimiz, bana kalırsa olayı artık kanıksadığı için "nası olsa reklamdır" diyerek bırak heyecanlanmayı, bakmaz bile o mesaja. hadi bunu geçtim. bir sonraki sahnede yalnız yürürken yanından geçen çiftlere bakıp hüzünleniyor, buna eyvallah. fakat bir sonraki sahnede yoldan geçen bir hatundan çok hoşlanıp peşinden gidiyor ve hatun otobüs durağında beklerken yanına gidip adeta bir "ibiş" gibi MERAABAAA diyor. o hatun duyma engelli olmasa bile öyle bir merhabaya dönüp karşılık vermek yerine güler bence. gel gelelim ki hatunumuz duyma engelli fakat karakter bunu bilmiyor, kendisini sallamadığını düşünüyor. dönüyor arkasını gidiyor ve bir sonraki planda marketten adeta bir çamaşır ipiyle çıkıyor ve biz karakterin artık dayanacak gücü kalmadığı için intihar edeceğini anlıyoruz. işte tam bu noktada filmi kapatıyoruz. çünkü inanmadık.
buraya kadarki kısımda bir sürü teknik hata var, evet. fakat filmin buradan sonrasını da izlememizi sağlayacak tarafı bunlar değil. bir üst paragrafta bahsettiğim "inandırıcılık" boyutu.
iyi veya kötü, emek harcayıp ortaya bir şeyler çıkarmışsınız. çabanızı gerçekten takdir ve tebrik ediyorum fakat burada güzel insanlar çoğu zaman güzel şeyler söylüyorlar. onlara kulak verin bence 🙂
ayrıca bu inandırıcılık muhabbeti için nuri bilge ceylan'ın "bir zamanlar anadolu'da" filminin kamera arkasına da bir göz atın derim. abimiz bu konuda biraz hassas 🙂 ben izleyince bayağı bir şey öğrenmiştim.
Bu nasıl bir değerlendirmedir 🙂 Tarihi bir film çekecek olsa ne yapacaktı, yüz-ikiz sene önceki yaşayan insanlarla görüşmesi mi lazım.
Senin beynin zayıf asıl, okuduğunu anlayamıyorsun daha. İntihar eden birini tanıyor olsa ya da intihar eden insanların psikolojisini araştırsaydı böyle bir senaryo yazmazdı demek istiyorum. O cümlenin altında benim çok yakınımda birinin intihar etmiş olduğu gerçeği de yatıyor tabi ama konumuz bu değil.
Evet arkadaşlarında dediği gibi inandırıcılık kısmı zayıf kalmış.
....
(Yorumum, imzamdaki cümledir)
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
eline gözüne sağlık arkadaş 🙂
bence ilk işlerimizde böyle büyük konular seçip altında kalacağımıza, önemsiz gibi görünen ama daha çok aşina olduğumuzküçük konuları seçip işlesek daha başarılı oluruz gibime geliyor.
bir de otomatik çektiğini söylüyorsun ya, viyoda otomatik çekim diye bi şey mi var?
yani şöyle, beyaz ayarı dahil iso ve benzeri değiştirilebilir ayarlara dokunmadık pek bilgimiz olmadığı için. O zamanlar tabi 🙂
teşekkür ederim açıklama için 🙂