Forum

Temas

48 Gönderi
24 Üyeler
0 Reactions
9,038 Görüntüleme
(@gorkem)
Gönderi: 0
 

(Film üzerine yazdığım bir incelemedir)

Tek çekimde kaydedilmiş, hiç kesmesi olmayan kurgusuz filmler haricindeki tüm filmler kaçınılmaz olarak anlattıkları hikâyenin bir kısmını resmeder. Filmin içinde bir hikaye vardır ve yazar/yönetmen bize o hikayenin belirli bir kısmını izlettirmeyi uygun görür. Ve yine yönetmenlerin/yazarların tarzıyla ilgili bir şeydir bu. Anlattıkları hikâyenin hangi kısımlarını bize göstermeyi uygun gördükleri….

Genel izleyici kitlesine hitap eden filmlerde, hikâyenin hangi kısmının kurguya ve kadraja alındığı sorusu çoğu zaman izleyicinin zihninde oluşan bir soru değildir çünkü zaten genel izleyici kitlesine hitap eden filmlerin yaratıcıları, anlattıkları hikâyenin, izleyiciye göre “gereken” kısımlarını çekerler. Ama iş bu popüler dünyadan uzaklaşmaya başladığı anda durum değişir. (Bu konuda en hoyrat isimler bence Tarantino ve Haneke) Bu, kadraja ve kurguya uygun görülen kısımları seçme amaç ve kaygıları zaten yaratıcıların tarzlarını, yaklaşımlarını, izleyicilerine ve elindeki malzemeye yaklaşımlarını hatta daha derine inerek incelemeye çalışırsanız “bazı kişisel özelliklerini” sunar.

Temas öncelikle bu açıdan incelenmesi gereken bir film. Çünkü Bünyamin Bayansal’ın bu açıdan çok keskin, çok net hatta hoyrat bir yaklaşımı var. Hatta yönetmen, anlattığı hikâyenin “bir kısmını kurguya alma” takıntısını sebebiyle, mevcut haliyle, bir hikâye anlatmaktan çok var olan bir hikâyenin içinde süregiden bir film yapma seviyesine ulaştırmış bu tercihini. Bu tercihi böylesine ısrarla uygulamasının sebebi de bir hikaye anlatma derdinde olmayıp, bir atmosfer kurma, anlamlı ve birer hikayesi olan (birer hikaye içeren kadrajlar demek daha doğru hatta) kareler yakalama merakının eseri.

Ve bu noktada, filmle ilgili sorulması gereken soru şu: Acaba Bayansal’ın seçtiği hikâye, bu taleplerinin uygulaması için uygun zemini sağlıyor mu? Kısmen evet. Ama çoğunlukla hayır.

Bu soruya cevap aramadan önce şu “talep” nedir onu açalım biraz…. Neden birileri efendi efendi hikayesini anlatmak varken başka yerlere gidiyor?

Çünkü bu “efendi efendi” ifadesinin Türkçesi, azımsanamayacak sayıdaki örnekte “uyuz uyuz”a denk geliyor da ondan. Tarantino ve Haneke dedik örneğin. İkisi de hikaye kurgularını ve anlattıkları olaylarda kameraya kaydetmeyi tercih ettikleri şeyleri, özel takıntı ve tercihlerine göre şekillendiriyorlar. (Tarantino: Gangsterler adam öldürmeye giderler. Öldürme 10 saniye. Giderken yapılan konuşmalar 10 dakika. Haneke: Katillerden biri mutfağa gider, diğeri aile bireylerinden birini silahla öldürmek üzeredir. Ve Haneke, salonda yapılan öldürmeyi değil, mutfaktaki adamı ve onun silah sesini duyuşunu izletir. İkisi de bu uygulamaları gayet bilerek, isteyerek, daha sinematografik olduğu ve olacağı için değil, tematik bir şeylere net biçimde dikkat çekmek için yapıyorlar)

Aslında Tarantino ve Haneke örnekleri, Temas’ı incelerken bize yardım etmek için seçilecek en doğru örnekler değil, özel değil genel açıklama için onlardan bahsettim. Çünkü kısım seçme tercihleri bu örneklerde tematik bazı gerekçelerle biçimleniyor. Ama belirttiğimiz tercihleri tematik değil sadece görsel amaçlarla yapan yönetmenler de yok değil. Tony Scott gibi. Güçlü kurgusuyla, özenli kadrajlarıyla ve resmen “pornografik” renk filtreleri ile tam bir “atmosfer sinemacısı” olan Scott, görsel gücünü sergilemek için hikayesini sarkıta sarkıta dikite çevirmekten çekinmeyen bir adam. Çünkü hikaye onun için bahane.
Ama tüm bu isimler için diyebiliriz ki, seçilen hikayeler, bu tercihlerine uygun zemini sunuyorlar. Ama Temas için aynı şey geçerli değil.

Filmin hikâyesi bir kıyamet(çik) sonrası bilimkurgusu. Ama kendisi değil. Çünkü tek bir binanın içerisinde, bir oda, bir banyo, bir klozet ve bol kirli zeminde süregiden bir hikayenin kıyamet sonrası bilimkurgusu olması çok güç. Ama bu şart değil zaten, film kıyamet sonrası bilimkurgusu olmayıp türün atmosferini kullanabilir. Zaten bunu yapıyor. Temas, kıyamet sonrası bilimkurgusu atmosferindeki yalnız genç bir kadının filmi.

…. mi acaba? Bence o da değil. Temas, kıyamet sonrası bilimkurgusu atmosferindeki yalnız genç bir kadının hikâyesini mi anlatıyor? Eğer öyleyse hikâye nerde? Kadın nasıl o hale geldi? Ne kadar zamandır o halde? Ne yiyor ne içiyor, bir şişe su ve bir çokoprensle ne kadar idare ediyor? Daha ne kadar zaman kalacak? Sonu ne oldu kadının? Hiçbir şey belli değil. Çünkü yukarıda belirtmeye çalıştığım gibi Temas, hikayesi olan bir film değil. Bir hikayenin içerisinde var olan bir film.

Bakın bunu şöyle bir açıdan da nesnelleştirelim. Bir yapımcı Temas’ı izleyip sevse, Bayansal’la görüşse, “bunun devamını çek, kısayı uzun metraja çevir, al sana bütçe” dese ortaya çıkacak film hangi türde olur? Bu soruya birçok kişinin farklı cevaplar verebileceği çok açık. Temas, şu haliyle bence bir karakter dramı. Ama uzunu zombi korkusu da olabilir, bilimkurgu aksiyon da olabilir, karakter dramı olarak da devam edebilir, aşk filmi olarak güncellenebilir. Daha birçok şey de olabilir. Bu durum, Temas’ın aslında bir hikaye anlatmadığını ama bir hikaye anlatmaya çok uygun bir yapıda olduğunu gösteriyor.

İşte buradan hareketle şöyle bir tespit yapabiliriz artık: Bünyamin Bayansal, çekmek, görmek istediği kareleri yakalamak için hikayenin bahane olduğu bir film çekiyor ama seçtiği hikaye ve tür, hikayenin arka plana atılmasının bazı eksikler doğuracağı bir tür. Şahsen bu genç ve sevimli kadının akıbetinin ne olduğunu merak etmeyecek bir izleyicinin var olduğunu sanmıyorum. Bayansal istediği kareleri yakalamış olabilir. Kadının sonunu merak etmiyor olabilir. Ama ben ediyorum. Çünkü harika bir atmosfer yaratayım derken, o atmosferin ortasına ilgi çekici, sevimli, duygulu bir karakter koyuyor, o karakterin derdine ortak olmamızı sağlıyor aynı zamanda. (Filmin hikayesinin olmayışı ve net bir sona bağlanmaması, kadının hayatını anlatmaktansa, hayatının bazı anlarından kareler vermesi bana bunu düşündürüyor ki:) Ama bunun farkında değil çünkü onun aklı karakterde değil, atmosferde. Karakterini, yarattığı enfes atmosferin bir ögesi olarak görüyor. Ama biz belki de o etkileyici atmosferi, kadının zihninin içinin gerçek hayata yansıması olarak görüyoruz? Buna hakkımız var çünkü bu film, bu haliyle bir karakter dramı. Bünyamin Bayansal, derdini paylaşıp etkilendiğimiz bir karakter yaratıyor ama onunla ilgili, aklımızda oluşan hiçbir soruya cevap vermiyor? Neden? Çünkü Temas’ın amacı bu değil. Ama Temas, bu amacı gütmemek için doğru türde, temada ve mecrada da değil.

Temas’a benzer durumlardaki bazı filmler (bir hikayesi olmayan, bir hikayenin içinde olan) için “bu bir film değil, bir filmin bir sekansı/parçası” dediğim olmuştur. Örnek vermesem daha iyi sanırım. Ama Temas, bir atmosfer yaratmada başarısız ya da beceriksiz bir film değil kesinlikle. Bu açıdan bir bütünlük içerisinde duruyor ve “bir film” teşkil ediyor. Bu açıdan gayet, kendi başına ve güçlü bir iş olduğu kesin. Ama gerek içerisinde süregittiği hikaye de kendi başına, başı bilinince sonu merak doğuran bir hikaye. Karakter zaten fazlası ile ortak olunmak istenecek bir tipleme. Bu durumda atmosfer, bunlara hizmet eden önemde oluyor. Ama Bayansal, bunları yaratmak istediği atmosfere (bu filmi yapmaktaki temel amacına) zemin olarak kullanmaya çalışıyor. İşte bu noktada Temas ciddi biçimde sekteye uğruyor.

Arkadaşların dikkat çektiği “Aracın önü sağlam ama elemanlar dağılmış” gibi ayrıntılar aslında birer hata gerçekten ama filmi büyük ölçüde yaralayacak önemde değiller, ben fazla önemsemiyorum. Sadece en önemli ve kısacılarımızın eksikli olduğu konuda Temas da farklılık sunamıyor, mutlaka belirtmek gerek: Replik yazma ve okuma. Kadın hiç de surat asmadan dışarı bakarken “daha ne kadar surat asacaksın?” diye bir repliğin orada ne işi var? Oyuncuların kötü oyuncu olduklarını iddia edemem asla. Ama bence kötü yönetilmişler. Ya da belki “yönetilememişler” Oyunculuklar özenil değil. Hassas değil. Erkek oyucunun, direksiyonun başında kendine geldiği çekimi Bayansal nasıl yeterli ve uygun görmüş, tekrar almamış ve kurguya katmış anlayamıyorum, inanamıyorum. Peki bu çekimdeki kötü performans için o oyuncuya “kötü oyuncu” denebilir mi? Hayır. “Bu olmadı, bir daha” dersin, oyuncu oynar. Oyuncu zırvalayabilir, yanlış tercihler yapabilir. İstenen anlatılır ve 10 kere denenir de hala bir şey alınamıyor ise o oyuncu kötü denebilir. Ama burada böyle bir durum olduğunu sanmıyorum. “En doğru performans” hiç aranmamış sanki. Bayan oyuncunun kıyamet sonrası sekanslardaki oyunculuğu bir parça daha özenli duruyor ama çift olarak araçtaki ve sağlık kuruluşuna gelişteki performansları falan açıkça özensiz.

Ve…. Yine filmde ciddi bir “istikrarsızlık” söz konusu. Kadının aracın camından çevreye bakışı, perişan halde yatakta oturup dışarıya bakışı ne kadar estetik kareler ise direksiyon başı uyanma, sağlık kuruluşuna geliş anları da o kadar estetik dışı.

Temas, bir şeyleri yakalamak için uğraşan, bazı anlarda bunu başaran ilginç ve cüretkar bir film aslında, takdir edilecek bir iş. Ama yakalamak istenen şey, sinemaya ait olan unsurların sadece biri. Bu nedenle, sinemaya ait “diğer” şeylerin çok da özenle kullanılmadığı ama bu haliyle dahi hizmet beklenecek ögeler olarak kabul edildiği bir iş. Ama bu beklenti biraz haksız bir beklenti. Bundan dolayı da ne yazık ki izlediğimiz birçok kısa film gibi izleyicisinde tam bir tatmin oluşturamayan, güzellikleri olan ama eksikliklerinin de güzelliklerini törpülediği bir film.

Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;

 
Gönderildi : 05/05/2010 6:24 pm
(@emrulugrc)
Gönderi: 49
 

Film gerçekten iyi Bence
Ancak oyunculardan yöne sıkıntı var bazı kısımlarda Örneğin Çarptıktan sonra kızın ayılma sahnesı cok yapmacık durmuş Cocuga 1-2 kere seslenişi ve sonra normal sakin bir tavırla arabadan inişi göze cok batmış.
Ancak onun dışında gerçekten başarılı Olmuş tebrikler.

 
Gönderildi : 13/08/2010 8:01 am
(@1ilkfilm)
Gönderi: 18
 

Oldukça güzel bir film olmuş özelikle felaket sonrası mekanda kullanılan ışık oldukça iyi ...........
Ama takıldığım bazı noktalar örneğin felaket sonrası bölümde kızın yediği yiyeceği kopararak ve oldukça kibar şekilde yiyo olması ve suyu şişenin kapağından içiyor olması durumun piskolojisene pek uygun gibi gelmedi bana .........

 
Gönderildi : 09/09/2010 6:10 am
Sayfa 4 / 4
Paylaş: