Forum

Suda Ölür Bu Çiçekl...
 

Suda Ölür Bu Çiçekler

17 Gönderi
7 Üyeler
0 Reactions
3,493 Görüntüleme
 iLAN
(@ilan)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

[vimeo] http://www.vimeo.com/76603566 [/vimeo]

Samet askerden yeni gelmiştir, işsizdir. Askere gitmeden önce sevdiği kızdan ayrılmış, askerden döndükten sonra bir ümitle tekrar buluşmak istemiştir. Kız kararlıdır, Samet’in yüzüne bile bakmaz ve masadan kalkar gider, Samet’in kıza aldığı çiçeklerde elinde kalır. Samet iş aramaktan arta kalan zamanlarında mahalledeki kıraathanede, mahallenin abileriyle oturur, onların anlattıklarını dinler. Onların anlattıkları aslında Samet’in hikayesidir, Ankara’da bir gecekondu mahallesi ve gecekondu insanlarının küçük hikayeleri.

www.sinemakavram.com www.facebook.com/SinemaKavram www.Twitter.com/sinemakavram

Benim "Ben" dediğim bedenim mi, yoksa ben mi?

 
Gönderildi : 11/10/2013 1:06 pm
(@halostendap)
Gönderi: 0
 

eve gidince izleyim bunu, bayram öncesi iyi oldu, bayadr bi paylaşım yoktu...
bir de senaryosuyla birlikte imzamda bulunan sitede yayınlanmasını da isterim 🙂
ne güzel de istiyorum kolayca, ama vermesi zorsa sorun yok üstad 🙂

insta https://www.instagram.com/morehalityalcin

 
Gönderildi : 11/10/2013 4:36 pm
 iLAN
(@ilan)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Vermesi de kolay, senaryo için mail adresi veya facebook gerekiyor sadece 🙂 isim Halit Yalçın diye biliyorum, facebook'tan gönderirim.

Benim "Ben" dediğim bedenim mi, yoksa ben mi?

 
Gönderildi : 11/10/2013 5:20 pm
(@coldscream07)
Gönderi: 0
 

oyunculuklar ve dialoglar iyi ama hikaye tırt geldi bana . yani hiç sarmadı beni senaryo. çiçeklere okadar vurgu yapmışsın sonunu iyi biyere bağlarsın belki dedim ama sonuda çok havada kalmış.. ama güzel bir çalışma olmuş tebrik ederim. bide 3.15de arabeske bağlamasaymışsın iyimiş 🙂

 
Gönderildi : 11/10/2013 5:45 pm
(@halostendap)
Gönderi: 0
 

Vermesi de kolay, senaryo için mail adresi veya facebook gerekiyor sadece 🙂 isim Halit Yalçın diye biliyorum, facebook'tan gönderirim.
Allah razı olsun 🙂 evet Halit Yalçın. yalnız face ismim oğlumunki, https://www.facebook.com/yusaeren
mail: [email protected]

insta https://www.instagram.com/morehalityalcin

 
Gönderildi : 11/10/2013 6:20 pm
(@halostendap)
Gönderi: 0
 

hayatın aleladeliği içinde ölen çiçeklere kayıtsız kalmasında belki de...yanlış ellere düştüğünde...
suda ölür bu çiçekler, böyle hayatı geçmişte kalmış insanlar arasında da ölür...
film sinematografi kurallarına bağlı kalınarak çekildiğinde bir tık yukarda oluyor...1/3 kuralını, bir şeylerin arkasından çekmenin derinliğini takip ederken akıp gidiyor senaryo...bir de anlattığı şeylerden başka şeyler kastettiğinde tam bir sinema şöleni oluyor...en beğendiğim filminiz bu oldu...oyunculukları çekim tekniklerini beğendim(o ayrılık sahnesindenden sonra dolmuşta kameranın hafif sallandığı sahnede, görüntü ben videoyum diye bağırıyordu, orası hariç,belli ki dramatik bir etki yakalamak istemişsiniz ama olmamış bence)
neyse işte, ellerinize sağlık...güzel film olmuş...

insta https://www.instagram.com/morehalityalcin

 
Gönderildi : 11/10/2013 9:45 pm
(@halostendap)
Gönderi: 0
 

3. gündür ateşler içindeydim,biraz iyileşince gördüğüm en güzel şey Suda Ölür Bu Çiçekler filminin senaryosu oldu 🙂 çok sağolasın üstad 😀
Senaryoyu okuyunca konuşmaların çok fazla olduğunu farkettim, oyuncular iyi kotarmış doğrusu. Senin bu konudaki düşüncen nedir merak ettim.

insta https://www.instagram.com/morehalityalcin

 
Gönderildi : 15/10/2013 11:44 pm
 iLAN
(@ilan)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

3. gündür ateşler içindeydim,biraz iyileşince gördüğüm en güzel şey Suda Ölür Bu Çiçekler filminin senaryosu oldu 🙂 çok sağolasın üstad 😀
Senaryoyu okuyunca konuşmaların çok fazla olduğunu farkettim, oyuncular iyi kotarmış doğrusu. Senin bu konudaki düşüncen nedir merak ettim.

Evet diyalog çok, yani yolda yürümeler vs. haricinde diyalog olmayan sahne yok filmde. Bu tamamen bizim tercihimiz, özellikle bol diyaloglu az mekanlı filmler çekiyoruz son 1 senedir. Bunun da bize hikaye kurgusunu geliştirmek konusunda çok faydası oluyor, karaktere daha net yüklenebiliyoruz. Çoğu kısa filmdeki "önemli olay" veya "ana olay"ın aksine "ana karakter"i tercih ediyoruz, bunu da kısa sürede verebilmek için diyalogları kullanıyoruz. Diyalogların bize şöyle de bir faydası var: çoğu kısa filmcinin alt metin veya alt okuma diye sadece fotoğraf kompozisyonuna yani kadraja yüklenmesi yerine biz hikayenin alt metnini oluşturuyoruz, yani kadrajların konuşması yerine filmi konuşturuyoruz. Mesela "Yeraltı" filmindeki gibi adamın eline patates vermiyoruz ama askerden gelip iş arayan ve sonunda eski kız arkadaşının bıraktığı işe girmek durumunda kalan bir elemanla ve kahvede onun geleceğini yaşayan abileriyle kente adapte olamayan kentlileri anlatıyoruz. Yani böyle filmler yapmak bizi daha hızlı ve daha çok geliştiriyor.

Ayrıca filmi izleyince değil de senaryoyu okuyunca diyalogların fazla olduğunu farketmek de filme bir iltifattır 🙂 teşekkür ederiz.

EK:

mamadoly - Ne çok acı var Yeni paylaşıldığı için bu filmi örnek veriyorum yanlış anlaşılmasın. Mesela burda karakterler hakkında çok az bilgi edinebiliyoruz, başrolün ne geçmişte ne de şuanda yaşadığı hayata dair bir fikir edinemiyoruz. Bunalmış, yaşadıklarından bıkmış, artık yaşamak istemiyor ama ne yaşamış? Ablası üstünde baskı kurmuş ve en yakın arkadaşının sevdiği kıza aşık olmuş ama bunlar intihar etmesindeki büyük sebepler değil, hayattan yıldıran başka şeyler olmalı, bunlar ancak bardağı taşıran son damla olayları olabilir. Arkadaşıyla ve ablasıyla arasındaki ilişkiyi de tam olarak bilemiyoruz, çok yakın bir arkadaşı ve devamlı azarlayan bir ablası var ama fazlası yok. Bu filmdeki arkadaşının sevdiği kıza aşık olma mevzusunun güzel anlatıldığı bir film de örnek gösterelim mesela: eserdem - Aşk Bu filmde karakterler hakkında yorum yapabilecek kadar bilgiye sahip olabiliyoruz, tanıyoruz, değişimlerini, yaşadıklarını, hissettiklerini gürüyoruz, mevzuyu çözebiliyoruz yani.

Biz de bu yönde kendimizi geliştirmek için daha fazla diyaloglu filmler çekiyoruz, işe de yarıyor. Karakter kurmak ve karakter üstünden bir şeyler anlatmak hele de maksimum 20 dakika gibi bir sürede çok zor, sadece karakter tanıtımı için yeterli olacak bir sürede bütün bir film yapmaya çalışıyoruz, kısa film böyle bir şey, aslında böyle bir şey değil de yani festivallerin/piyasanın zorlamasıyla bu hale gelmiş bir şey. 40-45 dakikalık filmlerde derdini çok daha rahat anlatabiliyorsun mesela, çünkü vaktin var, kasmana gerek yok, direk olaya dalmana gerek yok, yan olaylarla, yan karakterlerle güçlendirme imkanın var. O zaman gerçekten yaptığın işten zevk almaya başlıyorsun. Kısa film sinemanın en bağımsız en özgür alanı falan değil, kısa film de piyasa zoruyla bu hale gelmiş bir alan, en özgür alan filmi sınırlamadan, süresi ne kadar oluyorsa o kadar yapmaktır, filme ne kadarı yeterliyse filmin süresi odur. Metraj kalıpları tamamen sektörel bir zorlamadır. Uzun metrajda maksimum süre sınırı var mı mesela? Yok ama sinemadaki seans sürelerine ve izleyicinin alışkanlıklarına uygun olması sebebiyle 90-120 dakika arası filmler yapılıyor.

Biz film yapmaya çalışıyoruz, hikayeyi ve karakteri derdimizi anlatabilecek şekilde yönlendirmeye çalışıyoruz, süresi önemli değil, 10 dakika olur, 20 olur, 30, 40, 50 olur, ne kadar olursa. Siz de deneyin memnun kalacaksınız 🙂 gerçekten senaryo yazarken de film çekerken de nasıl düşünmeniz gerektiğini daha iyi kavramaya başlıyorsunuz.

Benim "Ben" dediğim bedenim mi, yoksa ben mi?

 
Gönderildi : 16/10/2013 7:00 am
(@fulgura)
Gönderi: 0
 

Bu türden işe karışmak aslında çok doğru değil çünkü sorun tercih sorunu. Yani bazı yönetmen daha diyalogcu olur

bazısı ise tamamen daha görsel olur ama genelde esas olan bir noktayı hatırlatmak istedim. Sonuçta sinema "esasen"

görsel bir anlatım biçimi. Yani ses ve diyalog olmasa sinema olur ama görsel olmazsa sinema tanımının dışına düşer.

Bundan hareketle sinema eğitimi sürecinde de insanlara aktarılan en temel özelliklerden biri, "eğer bir şeyi görsel

olarak anlatabiliyorsanız bunu diğer şekillerde anlatmamalısınız" ilkesidir. Tekrar ediyorum, bu bir ilkedir. İlkeler

ihmal edilebilir ya da bazen tamamen görmezden de gelinebilir. Yani aksi de mümkündür ama yine de temelde aynı şeyi

görsel bir biçimde anlatmanın yolunu bulmak diğer biçimlerde anlatmaktan daha iyidir diye düşünmek gerek.

"Bunu neden anlatıyorsun?" diye sorabilirsiniz. Sonuçta aynı şeyi görsel olarak anlatmaya kalkıp bir cümlenin

telaffuzu ile anlatmanın basitliği ve yalınlığı karşısında daha zor durumlara düşmek, hatta çok daha kötü anlatmak

(hatta hiç anlatamamak) da mümkün. Burada dikkat edilmesi gereken nokta işte bu. Sinemacı, sinema sanatçısı ya da

yönetmen ve hatta hatta metin yazarının becerisi ve sanatı burada. Sinema ya da senaryo eğitimi verilen kurumların

bazılarında bir uygulama vardır. Gelen senaryo ya da kaba senaryoyu okur, sonra da öğrenciye geri verip "şimdi aynı

şeyi diyalogların yarısını atarak yeniden yaz" denir. Kısacası bu süreçte gelişmekte olan kişiye aynı şeyi daha

görsele çekmesi yolunda bir sınav ya da bir meydan okuma biçiminde sunulur. Adam evine gider, tekrar oturup bu kez

aklında filmi daha görsel olarak kurmaya çabalar. Bu yöndeki her adımın sinema sanatına katkıda bulunacağını

varsayıyoruz çünkü derdi sözle anlatmak işin dosdoğru halledilmesi anlamına gelirken, bunu görsele dökmek sinematik

bir anlatım yaratıcılığı gerektirecektir.

Amatör ya da işe daha yeni başlamış birçok sinemacının en temel "hatalarından" biri olayı büyük ölçüde sözsel

düşünmek yani senaryoyu film sanmaktır. Naçizane önerim bu süreçte ilerlerken bunu aklımızın bir köşesinde tutmak.

Yani, bir şeyi yazdıktan sonra kendimize "tamam şimdi bunu söylemeden nasıl anlatırım?" diye sormaktır. Bu ilk başta

biraz yapaylığa yol açacaktır. Yani bu kez de zorlama ya da gereksiz görsel anlatım işin içine girecektir ama süreç

devam ettikçe burada bir "göz" gelişeceği, bir bakış açısının zamanla oluşacağı varsayılır.

Tekrar hatırlatayım, bu ilkenin tamamıyla dışında kalıp, görselliğin olaya katkısının oldukça az olduğu ve tüm

etkinin oyunculuk (dil + beden dili + yüz ifadesi) etrafında yoğunlaştığı, metin-yoğun filmler de az değildir ve

bunlar da sinema sanatının anlı şanlı örnekleridir. Hatta drama türü esasen burada gücünü gösterir ama bu kez de

sinemanın daha teatral yani tiyatroya yakın nitelikleri ortaya çıkmış olur.

Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.

Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.

 
Gönderildi : 16/10/2013 5:23 pm
 iLAN
(@ilan)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

"Göstererek anlatmak"ın genel olarak çok yanlış anlaşıldığını ve yeni sinemacaları yanlış bir yönde etkilediğini düşünüyorum. Önce eli ayağı, başı sonu tutan bütün bir hikaye anlatabilmeyi öğrenmeli herkes. Hilkaye kurgusunun nasıl olması gerektiğini iyice kavradıktan sonra diğer yönde aynı hikayeyi anlatırken güçlendirecek türüklere, tekniklere yönelmeli. Direkt anlatacağı meseleye değil de nasıl anlatacağına yönlendirirseniz, düzgün bir anlatımın ortaya çıkması çok daha uzun zaman alacaktır, hatta çoğu zaman düzgün bir anlatım ortaya hiç çıkmayacaktır.

Benim "Ben" dediğim bedenim mi, yoksa ben mi?

 
Gönderildi : 16/10/2013 6:00 pm
(@fulgura)
Gönderi: 0
 

Yanlış anlaşılmadığını umarım. Benim yorumum "Neyin" anlatılacağı üzerine değil "nasıl" anlatılacağı üzerine zaten. Anlatılan içeriğin güzel ya da kendi içinde tutarlı ve yaratıcı olması zaten en temel beklentidir. Bu yöndeki bir tartışma ayrı ve edebi bir tartışma olur. Dikkat çekmek istediğim konu ilk çalışmalarını yapan sinemacıların sinema dilini daha çok "söz" üzerine kurması, aynı noktada "görüntü" boyutunu zamanla öğrenmesi ya da hiç öğrenememesi. Zaten bu zamanla öğrenme sonucu özgün bir sinema dili ve ekolü oluşabiliyor ve bunu oluşturamayan sinemacı vasat ve kendi dairesinde sınırlı kalıyor. Hatırlanması gereken nokta, büyük sinema ustalarının istisnasız hepsinin temelde görsel birer bireysel stil geliştirmiş olması. Bugünün sinemacıları onların keşfettiği alfabe ile roman yazıyorlar. Romanınızın konusu kötü ise alfabe işinize yaramaz.

Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.

Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.

 
Gönderildi : 16/10/2013 6:55 pm
 iLAN
(@ilan)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Hatırlanması gereken nokta, büyük sinema ustalarının istisnasız hepsinin temelde görsel birer bireysel stil geliştirmiş olması. Bugünün sinemacıları onların keşfettiği alfabe ile roman yazıyorlar. Romanınızın konusu kötü ise alfabe işinize yaramaz.

Katılıyorum. Ne anlatacağına hakim olursan, nasıl anlatman gerektiğini giderek daha iyi algılayabilirsin, anlatım tekniklerini de böylece rahat bir şekilde geliştirebilirsin. Anlatım tekniklerini geliştirdikçe kendi kalıplarını oluşturmaya başlarsın, bu da senin tarzın olur. Yapılan en büyük yanlışlardan biri de "Ben şu tarzda film çekmek istiyorum, şu akımdan ilerliyorum" yoludur. Tarz başta belirlenen bir şey değil, üretmeye devam ettikçe kendiliğinden oluşan bir şeydir. Önce kuramlar yazılıp sonra üretime başlanmaz, önce üretim yapılır, üretimin izlediği yola göre kuramlar geliştirilir.

Benim "Ben" dediğim bedenim mi, yoksa ben mi?

 
Gönderildi : 16/10/2013 7:11 pm
(@halostendap)
Gönderi: 0
 

güzel tartışmalar olmuş, çok beğendim yazılanları zevkle okudum 🙂
ben bunu görsel nasıl anlatırım, ne anlatacağına karar verdikten sonra sorulması gereken en önemli soru olarak notuma düştüm 🙂

insta https://www.instagram.com/morehalityalcin

 
Gönderildi : 17/10/2013 8:34 pm
(@kabuss_1)
Gönderi: 0
 

Son zamanda izlediğim en başarılı kısa filmlerden bir tanesi. Özellikle oyuncular çok başarılıydı. Film bittiğinde 20 dk oldğunu görünce ayrıca şaşırdım çünkü hiç sıkmadan izletti kendini. Tebrikler çalışmalarınızda başarılar.

http://www.minyaturyapim.com

Flycam Nano Önizleme ve Test Videosu

 
Gönderildi : 04/11/2013 12:27 am
(@ilhami)
Gönderi: 54
 

Sıkılmadan izledim. Güzel olmuş. Tebrik ederim.

 
Gönderildi : 04/11/2013 4:04 am
Sayfa 1 / 2
Paylaş: