Bu kahveyi ucuzlatmak sorunu çözecek miydi? Önünde uzun kuyruklar olan ucuza kahve içilen bir yer düşünün. Peki bütün ürünleri ucuzlatıp halkın alabileceği hale getirsek, kapitalizmle ilgili problemlerimizi çözmüş mü olacaktık? Ucuzlayan ürünün bağımlılık yapma tehlikesi sosyal bir tehdit. Marketlerde alışveriş arabaları ile reyonlara saldıran zombileri düşünün. Saldıracak insan yok, çünkü herkes zombi. Ve insanın yerine geçebilecek değer ise onun ürettiği olacaktır kısa bir süre için. Çünkü zombiler üretmez. Ürün sadece kendini satmaz; kendisiyle birlikte onu alacak olanın hayal gücünü, az sonra alacağı hazzı da ambalajlayıp satar. Bu haliyle bunu yapması gereken sanat iken, yerine tüketime özgü ürünlerin geçmesi ironiktir. Kapitalizm ürünü sanat haline getirmiştir! Ya da sanatın içini boşaltıp ürünlere bulayarak melez bir tür oluşturmuştur, bkz: reklam sektörü. Bu şekliyle ürün algılarımızla da oynar ve her bağımlılık bilincimizi de köreltmeye başlar. Firma kahveyi ucuzlatsa da karı artmayacaktır. Çünkü 2 TL'lik kahveden 10 bardak satıyorsa, daha az iş gücü ve zahmetle aynı kahveyi 6 TL'den 5 kişiye satıp daha çok kar edecektir. Böylelikle marka değerini korurken karını da arttıracaktır. Pahalı şeylerin dolaşımından oluşan bir para akış çemberi var ve bu sadece alım gücü yüksek, çok yüksek kişilerin yönlendirdiği bir hareket. Bazen bulutların üstünde first class uçak koltuklarında, bazen yerin altında yasal olmayan dövüşlerin ortasında, bazen 7 yıldızlı otelin kral dairesinde, bazen Güneydoğudaki fakir halkı koruması için o bölgeye konulan patriot bataryasında, bazen en lüks otomobillerin satıldığı galeride vs. elden ele dolaşan bir para var. Ve bu çember kırılmadığı sürece problem çözülmez. Bu da problemi tek başına çözmez o da ayrı.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
Ben filmi eksik buldum. Bu eksiklik kapitalizmin işleyiş mantığının "eksik" anlaşılmasıyla alakalı.
Kapitalizm sadece ekonomik temelli olarak anlaşılmayacak bir sistem özünde her şey ekonomik ilişkiler ile ifade edilse de.
Bu filmde "para avcısı" bir düzen olarak ifade edilmiş. Elbette ki doğru ama dediğim gibi fazlasıyla eksik.
Kapitalizmin devamını sağlayan şey her şeyden öte imajlar yaratıyor olması. Starbucks da bir imajdır. (Resim anlamında)
Belirli statü kodlarıyla ifade edilen, kişilerin kendi kişilikleriyle de katkıda bulundukları bir imajlar bütünüdür.
Demek istediğim şu: Starbucks'u Starbucks yapan içinde satılan şey ya da onun kaç para olduğu değil,
oraya giden insanlar oluşturduğu görüntüdür genel olarak.
Şöyle bir soru sorsam daha anlaşılır olacak sanırım söylemek istediğim:
Starbucks içinde satılan kahvelerin hepsi aynı şekilde, aynı tatta, hadi diyelim çok daha ucuza, bildiğimiz klasik bir kahvede satılıyor olsa, bugün Starbucks'a giden insanlar o kahveye gider mi? Ya da aynı soruyu tersten soracak olursam, üstü başı kirli biri, biriktirmiş parasını Starbucks'tan kahve çekmiş canı, içeri girdi diyelim, sizce o kahveden satın almasına izin verilir mi, dışarı çıkarılmaz mı, hadi çıkarılmadı diyelim, garip bakışlarla karşılanmaz mı?
Sanırım aşağı yukarı benzer cevaplar veririz bu sorulara.
Demek istediğim kapitalizmin sadece bir ekonomi olmadığı aynı zamanda belli kültürel kodlar yarattığıdır.
Zaten devamını da hep bu kodları değiştirerek bozarak yeniden oluşturarak sağlar.
Kapitalizme karşı mücadele etmek istiyorsak işte o yüzden ekonomik mücadele biraz daha sonradan gelir.
Öncelikle kapitalizmin sahip çıkıyor olduğu istediği gibi at koşturuyor olduğu "kültürel" alanlarda mücadele vermeli kendi dilimizi oluşturmalıyız.
O yüzden kapitalizmin istila ettiği her alana sahip çıkmalıyız. Sinema, müzik, futbol, hatta sizin konunuz üzerinden düşünecek olursak kahvehaneler... Çünkü bu ülkede kahvehaneler 1970'lerde örgütlenme alanları olarak kullanılırken, kütüphanelerden masalara yer kalmamış alanlarken, bugünlerde batak, okey oynanan alanlara döndü ya da Starbucks gibi mekanlara. Acaba Kenan Evren neden darbeden sonra bütün kahvehanelere kendisinin ve darbeyi yapan generallerin posterlerini koyma zorunluluğu getirdi? Uzar gider bu örnekler.
Ayrıca ben starbuckstan caramel frappuccino içmeyip, burgerkingten double whooper cheese de yemiyor değilim. Gelenekselci tutum elbet zamana yenilecektir... Bir şey yapıyorsak bilinçli yapalım. Tanrının varolduğundan emin olup ona kul köle olmayı kabul etmemek gibi bir şey bu.
Abi bu nasıl bir mantık anlayamıyorum. 3. cümle akıl alır gibi değil. Starbucks (kahve sektörü, kapitalizm veya adı her neyse işte) adamı düzüyor, bunu biliyorum ve bu soruna parmak basim diyorsun, buraya kadar tamamda, bir şeyin seni düzeceğini bildiğin halde düzülmeye, bilinç diyorsun. İşte bu akıl, mantık sınırlarını zorluyor.
Ben bilmeden starbucks'a gidip kahveye 8 lira bayılsam ve bu içime oturursa, bunun filmini çekip buraya koysam, burdaki herkes bana önce güler, sonra 'olum adam bilmiyormuş, olmuş derler'. Ama sen hem bu sektörün veya sistemin adamı düzdüğünü fark ediyorsun veya biliyorsun, bunu anlatan bir film çekiyorsun, sonrasında, ben gidiyorum çünkü bilerek düzülüyorum, onun için bende sorun yok, ama siz bilmiyorsanız bilinçsizsiniz onun için düzülmeyin, ama biliyorsanız düzülün diyorsun resmen, filmin ve söyleminle.
Ben filminden ve söyleminden bunu çıkardım, şimdi gelde beni yadırga kolaysa. 😉
Filmin kapitalizme karşıt duruşu hoş ancak "sosyalizm insan doğasına aykırrrrııııı" diyen insanların /* burada ki bir kaç yorumda da var hatta örnekleri */ eline koz vermiş olursun böyle bir filmle. Neden mi ? Starbucks her şeyden evvel, bir hizmet şirketidir. Dolayısıyla Starbucks'tan çok eleştirilmesi gereken Starbucks (atıyorum) beyoğlu dükkanına sahip olan holding kuruluşudur. Starbucks sadece isim yapmış ve isim yaptığından dolayı bayiliklerine kazandıran bir isim aslında.
Ancak filmi eleştirenlerin sanırım kaçırdığı bir şey var. Bu film zaten kapitalizmin ekonomik özünden çok, tüketim toplumuna bir eleştiri. Hafif mizahi şekilde de bence bu film bunu başarıyor.
Yapılan bazı yorumlar gerçekten bana garip geldi. Sermaye yani kar bilimsel olarak emek sömürüsünden doğar, iyi niyet ne kadar çok olursa olsun sermayenin olduğu her yerde bir sömürü vardır. Kaldı ki rekabet piyasasında, iyi niyetiyle emeğe değer veren bir patron piyasada tutunamaz. Kapitalizm burjuva sınıfının anarşizmidir, dolayısıyla işçi sınıfıyla mücadelelerinin yanı sıra kendi aralarında da mücadele ederler bunlar. Dolayısıyla bu tür şirketler insan sömürmüyor diyemezsiniz. Kaldı ki önemli olan onlar için kar'dan çok, kar oranı'dır. Bu yüzdendir ki kapitalizm vahşi bir sistemdir. Kapitalizm çarkının her bir dişi de sömürmek zorundadır.
Herneyse çalışmalarınızın devamını bekliyorum, kolay gelsin.
Starbuck müşterisi sayılmam çünkü zaten pek kahve tüketen biri değilim. Kalabalık mekanlardan da hiç hazzetmem. Toplasan 3-5 kez starbuck kahvesi içmişimdir ama gerçekten de lezizdi işleri. Neden starbuck bu filmde şer odağı olmuş ki? Günümüz kapitalist dünyasında kesinlikle ve kesinlikle en büyük 2 şer odağı vardır: Bankalar ve medya. Bunları odağa alan bir film yapmak çok daha mantıklı oludu.
Tam tersi bankalar ve medya, sermaye çarkını işletir, sürekliliğini sağlamaya çalışır. Tek şer odağı vardır oda sermayedir, sermaye piyasasıdır, artı değer temelli sömürü sistemidir. Kapitalizm burdaki yorumların aksine basit bir sistemdir, artı-değer üzerinden burjuva sınıfının artı-değeri sömürdüğü sistemdir. Bu da üretim araçlarının devlet elinde olmamasından kaynaklanır. Olay bu kadardır, geride ne kadar terim varsa onlar bu olayın ancak üstünde olan kaçak katlardır. Ayrıca bu film Starbucks kötü kahve yapyıyor diye çekilmedi dolayısıyla bu yorumun "kaliteli olan sömürmez" mantığında yazıldığını düşünüyorum. Aksine hayır, ne kadar kaliteli olsada sermayenin olduğu her yerde sömürü vardır.
Ortaya doğuştan gelen sermayemi koyarım ki, buraya mesaj atan herkesin pc sinde crackli yazilim vardir. Bunlarinda çoğu Microsoft ürünleridir, belkide dünyanın en tekelci en kapitalist şirketleri arasında, eşşeğin önde giden şirketidir. "Siz sermayenin emeği sömürdüğüne inananlar, microsoft'un emeğini sömürürsünüz" derim, ama bunu söylediğimde aşağıda ki cevaplar, onlar hakkediyor, kapitalizme soktuğumuz çomak, yok direnç gösteriyoruz, devirecez falan filan dizersiniz.
Yani hırsızın malını çalmak, sevap sizin anlayışınızla... Ben gerçekten bu, emek-sermaye gibi şeyler duyunca çileden çıkıyorum.
Bu nasıl bir mantık, "adamların eline koz veriyorsun"... demekki ortada bir açık var, kapanmıyor ve gündeme getirmeyerek kapatılmaya çalışılıyor. Bu filmi çeken arkadaş, kusura bakmasın ama oldukça samimiyetsiz biri bence. Yani işte eleştiriyorum, şudur budur. Tamam güzel hoşta, bu nasıl eleştirme... Mantığım almıyor, cidden ya ben salağım, gerizekalının önde gideniyim, yada ortada çok farklı bir durum var, herkes anlamıyor veya ben anlamıyorum, bilemeyecem...
Yani adamlar kasacak, hayvan gibi mekanlar yapacak, bir standart yakalayacak, belli bir kaliteye çekecek bu işi, sen geleceksin, sermaye-emek falan filan. Peki bu adamların emekleri? Bu adamlar götünü boşa yırtıyor. Onlarda hiç bir şey yapmadan otursun eleştirsin sadece. Yapanı eleştirelim, aşağıya çekelim. Benle eşit olsun, herkes eşit olsun.
Dediğim gibi kesinlikle ben gerizekalıyım, çünkü anlayamıyorum...
Kimsenin burada kimsenin eline koz vermişliği yok. Biz burada her ne kadar kapitalizmi tartışıyor olsak da, gerek hizmet şekliyle, gerek sermaye gerekliliğiyle, bir tartıştığımız şey de filmin mesajını verip verememesi. Burada çoğu kişinin anlatmak istediği şey kapitalizm denen sistemin bu kadar basite indirgenerek anlatılamayacağı. Bir şirketin üzerinden koskoca bir sistem eleştirisi (ki hele bu yolla) yapılamayacağı ve son olarak filmi çeken arkadaşın bilinçli ya da bilinçsiz bir tercihle kendisini ateşe atması. Ne kapitalizmi yermek, ne arkadaşın hevesini kırmak amaç.
Film ayrıca "kaliteli olan sömürmez" de demiyor. Basitçe bakarsak kız lezzetin peşinden gidiyor ve diğer kahveyi kalitesiz buluyor. Burada herhangi bir bağımlılık yaratan maddeden söz edemeyeceğimize göre, en sonda Starbucks çalışanı şeytani bakış atarken, kızın cüzdanından para alırken, kaliteli olanın sömürüsüyle karşı karşıya kalıyoruz.
Kaliteli olanın sömürüsü diyorsunda, ya peki bu kalite nasıl geliyor? Standart yakalamak, bir kalite getirmek ucuz bir iş mi ki ucuza satılsın? O zaman starbucks'ta bütün diğer yerler gibi mekan açsın ve aynı fiyata satsın onlarda. Eşit olsunlar. O zaman daha kaliteli hizmeti kim verecek? Vereni eleştirip, aşşağı çekmeye çalışıyoruz, emek hırsızı, sermaye bilmem neyi diyip duruyoruz... O zaman kim ortaya çıkıp, ben daha iyisini yaparım derki? Daha iyisini yapmak için daha çok emek ve para harcaman lazım, ve karşılığını almak için fiyatını yükseltmen lazım. O zamanda emek hırsızı oluyorsun, sermaye bilmemneyi oluyorsun...
Ya da neyse...
Yaz abi, eğer mesaj attığın pcinde, bak kıyak geçiyorum hepsi demiyorum, kullandığın her iki programdan biri orjinalse, anlat abi bana bu emek hırsızlığını, sermayenin sömürüsünü.
Roa pardon ama kim kime emek sömürüsü gerçekleştiriyor abicim? Nedir bu egon nedir "ben biliyorum ama tabi ben gerizekalıyım size göre" modları, bunları cebine koyuyorsun öyle geliyorsun.
Karın olduğu her yer de emek sömürüsü vardır, bu bilimsel olarak kanıtlanmış, formülü çıkarılmış bir gerçekliktir. Her üretilen meta, kendini oluşturan varlıkların toplam değerine eşit olmak zorundadır. Mübadele böyle gerektirir. Pekala şimdi sana sorarım, 1250 tl maaşla benim önüme 300 dolardan program koyan adam mı hırsız, ben mi? O programların yapılması elbet emek gerektirir, ancak o emek bir kez ortaya çıkar, sonrası dvd kapağı, cd baskısı, cd üzerine basılacak resim ve dağıtımından ibarettir. Peki bu adamlar nasıl olurda milyonlar kazanır? Yanıt basit, işte böyle "kalite", "imaj yaratımı", "patronluk zor iş" düşüncelerini millete yedirerek, ekonomi dergilerinde sanki çok büyük işler yapmışlar gibi başarılı olarak tanıtıp kendilerini, yazılım piyasalarının büyük bir piyasa olduğunu söyleyerek o 300 doları haklı çıkartarak bunu böyle yaparlar. Sen hesapladın mı çok merak ediyorum, bana o programın 300 dolar maliyetinin olacağını kanıtla eyvallah derim ancak kanıtlayamayacaksın, çünkü milyon dolarlar kazanan o şirketlerin o milyon dolarları nasıl sermaye de biriktirdiğini anlayamazsın. Ama ben sana söyleyeyim, "bu nasıl 300 dolar lan acaba" diyen tüketici zihniyeti olmadığı için, adamlar rahat orada milletin maaşlarından çalıp biriktirebiliyor.
Pardon ama kim hırsız, yazdığı programla dünyada milyonların maaşının 4'te birine ortak olan o yazılım şirketi mi, ben mi? Etki-tepkidir bu, ben faturalara yatıracağım parayı niye programa vereyim. Pardon ama senin ülkende nasıl bir oyun 100 tl'den satılıyor, sen hangi gerçeklikte bunu diyebiliyorsun ? Bu yüzden insanlar Linux kullanıyor, bu yüzden -open source- programlar var, bu yüzden firefox, open office, linux gibi piyasacı olmayan yazılımlar var.
1250 tl maaşına karşın önüme 300 dolardan programı sunan adam hırsız değil midir? Benim maaşıma nasıl bu kadar ortak olabilir? Hah peki ben o adama hırsız diyorsam, ben onun programını ilaçlı kullanırsam zaten bana ait olan bir şeyi vermemiş olmazmıyım.
Sen bunları kafana takacağına ilk önce kendine şunu sor; yazılım özellikle web şirketleri nasıl milyon dolarlarla hesap edilebilir? Edilemez, gidip de Bill Gates'in dünyanın en zengin adamı olması, ürününü mübadele değerinden daha fazlasına satmasından kaynaklanmaktadır.
Kalite diyorsun, kaliteli bir ürün ortaya çıkarmak için bence bir yöneticinin iki sebebi olabilir, birincisi elit ve zengin kesimlere hitap eden, pahalı ürünler, ikincisi her kesime hitap eden pahalı ürünler. Ancak her ikisinde de ürün kaliteli olacağından, üretim aşamasıda pahalı geçecektir. Kardeşim senin ülkende yoksulluk sınırı olmuş 2.200 tl, bu halk kaliteli mal alabilecek durumda mı onu sor bi kendine, insanlar bankalardan kredi çekerek ayı tamamlarken ne kaliteli ürünü? Aksine iyi niyetli ve kaliteli bir ürün yaratan adam bunu pahalıya satamazsa rekabet ortamında erir. Dolayısıyla örneğin Starbucks'ın kaliteli ürün yapmasından banane, ben içemediğim sürece. Pardon ama yolda gördüğün kaç kişi starbucks'dan bir kahve alacak günlük harcama miktarına sahip? Bu ülkede starbucks'ta tutan 5 kahve parası kadar faturayı ödeyemeyip mahkemelik olan insanlar var, sen gelmişsin bana starbucks'ın kalitesini övüyorsun.
Kaldı ki para için kalite olmaz, aksine para için kaliteli üründen kısmak olur. MC donalds'ların nasıl ortamlarda üretim yaptığını, Coca Cola'nın ücret ödememek için nasıl Güney Amerika'da ki çiftçilere suikastlar düzenlettirdiği, ülkemizde nasıl eşek eti kesilip et diye sunulduğu bunun en iyi kanıtıdır. Kaliteli ürün herkesin alabileceği kadar uygun olmadığı sürece banane bundan, elin zengininin kalitesinden afedersin ama ? Senin ülkende millet ekmek kuyruğunda, çöpten yiyecek topluyor halen, sen kalkmışsın bana starbucks'ın microsoft'un emeğini sömürdüğünü söylüyorsun. Afedersin ama banane bundan ?
Adamlar kasacak, hayvan gibi mekanlar yapacak, şirketin imajını arttıracak iyi güzel. Ancak olaya o sermayenin nereden geldiğini düşünmeden bakarsan, harbiden helal olsun dersin. Bir de sermayelerin nasıl oluştuğuna bir göz at da bak o dükkanlar kimlerin paralarıyla kuruluyor : http://tr.wikipedia.org/wiki/Art%C4%B1_de%C4%9Fer " onclick="window.open(this.href);return false;
Şunu da bir okumanı dilerim, basit bir anlatıma sahiptir : http://www.ozgurluk.org/kitaplik/pdf/SosyalizminAlfabesi.pdf " onclick="window.open(this.href);return false;
Önce emek-sermaye çatışmasını bir araştır sonra gel tartışırız. Herkes hatalıdır bakarsın hatamızı bulursun.
Ben daha öncedende dedim, bu mudur olay "hırsızdan çalıyorsan sevap".
Şimdi gelelim, Microsoft'a senin, çok kazanıyor olarak gördüğün, bir programı 300 dolara satan firma, 90 bin kişi çalıştırıyor, ve bu 90 bin kişinin, çoğu öyle vasıfsız işçi değil. Bu adamların developerları hayvan gibi ücretler alıyorlar. 90 bin kişiye ayda hepsine ortalama 1000 dolar versin, 90.000.000 dolar eder ayda ödemesi gereken ücret. Ki milyon dolar ödenen developer, çalışmakta bu şirkette.
Open source ürünleri, öne sürüp senin gibi kullanmayan kişiler, teknolojisini küçümsediği, yaptığı işi o kadar basite indirgeyen kişiler, ne hikmetse inatla open source değilde microsoft ürünü kullanırlar. Microsoft sadece amelece bilgisayar kullanıcılarına değil, dünyanın önde gelen ve yazılım ihtiyacı duyan firma ve sektörlerede yazılım üreten bir firma. Sirf sen, daha rahat kullan diye yazdığı her programa hayvan gibi dökümasyon ve wizardlar yazan bir firma. Ama senden bunun karşılığında 300 dolar ister ama senin gibiler "300 dolar etmez, ben 1250 lira kazanıyorum" dersin. Çalıştığın şirkette, sana kolaylık olsun diye geliştirilen ofis programlarını kullanırsın, ama o programın nasıl yazıldığını, kaç yıl sürdüğünü, dünyanın en iyi beğinlerinin bu programı üretttiğini düşünmez, "ben 1250 lira kazanıyorum" dersin. Peki o adamlar niye götünü kasıyor ki? senin gibi 1250 lira kazanan bir firmada rahatlıkla, çalışabilecek kapasitedeyken, bu adamlar niye bu işi yapıyor. Sen ofis programlarıyla işini yapıp para kazanırsın, ama kazandığın paradan 300 dolar vermeyi, çok görürüsün. Ama sen microsoft ürünü ile para kazanıyorsundur.
Hep ofis örneği verdim, ama fark etmez, hemen hemen kullandığın her şeyde microsoft'un bir parmağı kesin vardır. Keyif için, internet veya pc kullanıyorsan, sana bu keyfi sağlayan adama 300 dolar vermezsin çünkü gene 1250 lira kazanıyorsundur.
Yani hala emek-sermaye, ama o adamın emeği, emek değil, kazandığı çok, sizlerin emekleri emek, kazandıkları helal. Ya valla elini biraz vicdanına koy. Hadi kazancı geçtimde, bari adamların emeklerini küçümsemeyin.
Kâr dediğimiz şey tüm giderler çıkarıldıktan sonra elde kalan paradır. Yani o 90 milyon dolar (ki 3 4 katıdır) + onun birkaç kat fazlası kadar tutacak olan diğer tüm masraflar da çıkarıldıktan sonra bankaya giden paradır.
Son ekonomik krizde Sony'nin 1 milyar dolar zarar etmesine rağmen ayakta kalabilmesinin veya BP'nin son petrol krizinden sonra batmayışının (en son 3 milyar dolardan fazla harcamıştı) tek sebebi yıllardır biriktirdikleri bu kârlardır.
Open Source'un felsefesini anlamadan ona bok atmak kolaydır. Copyleft, Creative Commons gibi algıları beyne oturtmadan Fsakar'ın dediklerini anlamak mümkün değil. Ha bu tür "felsefelerin" temel sorunu da, çoğunluk doğru uygulamadığı takdirde yapılanın hırsızlık ya da beleşçilik gibi görülmesidir. Küresel ekonomik sistem çöküp de yeniden kurulacağı zaman umarım bu ve benzeri sistemler üzerine kurulur. Az kaldı, kriz üstüne kriz, bu balon patlar yakında.
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Abi açın bir ekonomik sistemler başlığı millet içini döksün, veryansın etsin, bilmem ne etsin işte...
Başlık zaten bayağı bir kaydı... Daha da kayar...
- Şunu bir dene...
- Nedir bu?
- Tüm dualarının karşılığı diyebilirim.
Gia (1998)
Ben daha öncedende dedim, bu mudur olay "hırsızdan çalıyorsan sevap".
Şimdi gelelim, Microsoft'a senin, çok kazanıyor olarak gördüğün, bir programı 300 dolara satan firma, 90 bin kişi çalıştırıyor, ve bu 90 bin kişinin, çoğu öyle vasıfsız işçi değil. Bu adamların developerları hayvan gibi ücretler alıyorlar. 90 bin kişiye ayda hepsine ortalama 1000 dolar versin, 90.000.000 dolar eder ayda ödemesi gereken ücret. Ki milyon dolar ödenen developer, çalışmakta bu şirkette.
Evet odur olay. Microsoft'un 2010 karı tek çeyrekte 4.5 milyar dolar. Çalışan sayısı ise 90 bin kişi. Gel hesaplayalım, bunlar 5.000 dolar maaş alsın diyelim, 5x90.000=450 milyon dolar aylık maaş 450 milyon dolar x3= 1.350 milyar dolar.
4.5 milyar dolar neresi, 1.350 milyar dolar neresi ? İşte sana sermayenin korkunç yüzü, bu 4.5 milyar dolar kimin cebinden çıkıyor peki? Dediğim gibi maaşlarımızdan kısaca bizlerin cebinden çıkıyor. Onu bir kenara bırakalım.
Bu 4.5 milyar doların abartı bir şekilde 1 milyar doları ürünlerin üretim aşamasına yatırılsın. Geriye kalan 3.5 milyar dolar kar haksız kazanç olsa da Microsoft şirketinin hakkı değil, 90.000 çalışanın hakkıdır. Çalışanlar yaratmıştır ürünü, ama çalışanın yarattığını sermaye yemektedir. Buna ne diyeceksin peki ?
Yani gördüğün üzere 90.000 kişiye isterse aylık 15.000 dolar versin, yine o 90 bin kişinin emeğinin hayvani bir büyüklüğü çalışana değil sermayeye gidiyor. Örnek vermeden önce oturup bir araştırmak gerek bence, ne dersin?
Open source ürünleri, öne sürüp senin gibi kullanmayan kişiler, teknolojisini küçümsediği, yaptığı işi o kadar basite indirgeyen kişiler, ne hikmetse inatla open source değilde microsoft ürünü kullanırlar. Microsoft sadece amelece bilgisayar kullanıcılarına değil, dünyanın önde gelen ve yazılım ihtiyacı duyan firma ve sektörlerede yazılım üreten bir firma. Sirf sen, daha rahat kullan diye yazdığı her programa hayvan gibi dökümasyon ve wizardlar yazan bir firma. Ama senden bunun karşılığında 300 dolar ister ama senin gibiler "300 dolar etmez, ben 1250 lira kazanıyorum" dersin. Çalıştığın şirkette, sana kolaylık olsun diye geliştirilen ofis programlarını kullanırsın, ama o programın nasıl yazıldığını, kaç yıl sürdüğünü, dünyanın en iyi beğinlerinin bu programı üretttiğini düşünmez, "ben 1250 lira kazanıyorum" dersin. Peki o adamlar niye götünü kasıyor ki? senin gibi 1250 lira kazanan bir firmada rahatlıkla, çalışabilecek kapasitedeyken, bu adamlar niye bu işi yapıyor. Sen ofis programlarıyla işini yapıp para kazanırsın, ama kazandığın paradan 300 dolar vermeyi, çok görürüsün. Ama sen microsoft ürünü ile para kazanıyorsundur.
Öncelikle microsoft'un ürünlerine kaliteli diyorsan ben susarım zaten. Linux bile open source olmasına karşın microsoft'un çoğu ürününden gerek performans, gerek güvenlik bakımından kat kat iyidir. Ha bu arada geçen bir de kaliteli diye mesaj atmışsın ya, vista hezimeti nedir peki?
Ben microsoft ürünüyle para kazanmıyorum. Aksine ben microsoftun işletim sistemi üzerinde de çalışabilen başka şirketlerin programlarından para kazanıyorum.
Open source kodlarını dile getirip, kulllanmamazlık etmiyoruz, böyle atılgan, genelleme vari cümleler kurma. Evet bilgisayarımda iki işletim sistemi bulunduruyorum, birisi xp, birisi pardüstür. Eğer ki sony vegas linux uyumlu olsun, xp'yi gözümü kapamadan silerim zaten.
O programların nasıl yazıldığı ve yazan insanların emeği konusunda anlaşılan bir kafa karışıklığı yaşıyorsun. Yukarıda microsoft şirketinde ki sermaye-emek uçurumunu tekrar oku, sonra tekrar düşün bu yazdıklarını. O kazanç zaten abartıdır, gereğinden fazladır, pahalıdır. Buna rağmen bir de utanmadan bill amca kendi çalışanlarına kendi hak ettiklerini vermemektedir. Sermaye böyle bir şey işte, sen microsoft'ta çalışan adamı görüp "vay anasını olm herif 10 bin dolar maaş alıyo lan" diyebilirsin ancak o adamın yarattığı ürün ile hak ettiği kaç 10 bin dolardır bunu sorgulamazsın, kapitalizm sana bunu sorgulatmaz.
Hep ofis örneği verdim, ama fark etmez, hemen hemen kullandığın her şeyde microsoft'un bir parmağı kesin vardır. Keyif için, internet veya pc kullanıyorsan, sana bu keyfi sağlayan adama 300 dolar vermezsin çünkü gene 1250 lira kazanıyorsundur.
Yani hala emek-sermaye, ama o adamın emeği, emek değil, kazandığı çok, sizlerin emekleri emek, kazandıkları helal. Ya valla elini biraz vicdanına koy. Hadi kazancı geçtimde, bari adamların emeklerini küçümsemeyin.
Microsoft içerisinde ki sermaye-emek uçurumunu tekrar oku ve tekrar şu yazdıklarını düşün 😉
Ayrıca microsoftu geç, bugün bana kalsa, insanların ortak, maddi çıkar düşünmeden yarattığı pardüs işletim sistemi bile xp'den daha iyidir performans ve güvenlik açısından. Ne yazık ki program uyumlulukları eksiktir, bizi xp'ye mahkum bırakmaktadır.
Kaliteyi belirleyen standart para değildir 😉
Ayrıca konu amacından oldukça sapdı, arkadaşın konusu kilit yemesin, tartışmak istersen bana özel mesaj at, öyle tartışalım.