2 Yıl önce çektiğimiz, nişantaşında öğrenci olmayı anlatan bir belgesel...
http://vimeo.com/8871465 " onclick="window.open(this.href);return false;
Ellerinize sağlık.. Geçeyim yorumlarıma..
Belgeselini oldukça başarılı buldum. Jem ile başlamanızda hoşnutluğuma etki etti tabi.
Gel gelelim eleştirilerime. Bir belgeselci olduğundan, senin görevinin ne olduğunun farkındayım. Sen Nişantası'nda öğrenci olmayı belgelemiş bir insansın. Ancak bu video bir belgesel olduğundan ve kurmaca olmadığından, şahsi ve oldukça özel görüşlerimle belgeselinin içeriğini eleştireceğim.
İstanbul'da tiksinmediğim tek bir yer vardır; sokağım. Öyle aman sosyete bir şey de sanılmasın, bildiğiniz çarpık kentleşmenin doğurduğu abudik gubidik bir sokaktır bir yoksul mahallesinde. Gündüzünde egzoza ses arttırıcı aparat takıp motorla gezen yurdum gençlerinden patatesçilerine, geceleri sarhoşlarından bağıra çağıra çöp toplayan çöpcülerine klasik bir sokakta yaşamaktayım. Sokağım dışında ise genellikle İstanbul'da, özellikle toplu taşıma araçları ile gezerken içimde hep bir tiksinti ve nefret olur.
Çünkü İstanbul, bir plana göre değil, sosyal sınıflara göre şekillenmiş, büyümüş bir şehirdir. Dolayısıyla çarpıklığı da buradan gelmektedir zaten. Bu anlamda her mahallenin kendine has karakteri vardır. Tıpkı dünyanın bir elin parmağını geçmeyen şehirleri dışındaki tüm şehirleri gibi.
Nişantaşı belgeselde bahsettiğiniz üzere sosyetenin, elit, halktan soyut kesiminin yaşadığı, genellikle ekonomik durumları iyi insanların oturduğu, burjuva karaktere sahip bir yerdir. Dolayısıyla Nişantası'na gittiğinizde insanlar hakkında önyargıya kapılmanın ayıp bir durumu olmayacağını düşünüyorum zira ne zaman geçsem klonlanmış gibi giyinişleri, davranışları ve tutumları aynı olan insanlar görüyorum. Bu anlamda İstanbul'un bir kaç noktası ile birlikte Nişantası'da, benim gibi bir devlet memuru adayının nefret edeceği yerler içinde bulunmakta. (İkinci olarak ise Taksim'den nefret etmekteyim)
Bir genç şöyle diyor; "yağmur yağdığı zaman bile gözlük (yanlış anlamadıysam) takan insanlar görüyorum". Ve genç bunu bir modernlik anlayışı olarak algılıyor (Nişantası insanının istisnaları elbette vardır) ancak bu öylesine hastalıklı bir düşüncedir ki, modern olmak, lüks güneş gözlüklerini yağmur altında bile takmak anlamına geliyor bir lise öğrencisi için. Çok kötü bir durum.
Belgeselden çıkarılacak başka bir sonuç da şu oluyor; Nişantası Avrupa'ya açılan bir kapıdır. Bu da burjuva zihniyetin modernlik anlayışı altında tüm İstanbul'a bilinçsizce yaydığı bir şehir efsanesinden başka bir şey değildir. Zira sorulsa hepsinin Mustafa Kemal'i sevdiğini söyleyeceği Nişantaşı halkının, Atatürk'ün batılılaşma hareketlerini nasıl çarpıttığını bu belgeselde bile görüyoruz, öğrencileri anlatan bir belgeselde..
Lafı fazla uzatmayacağım; bu kadar paragraf yazdıysam ve bu kadar fikiri çıkartabildiysem gecenin bu saatinde, belgeselin başarılı demektir, bir belgeselci olarak başarılısın demektir =)
Sonraki çalışmalarında başarılar...
Teşekkürler yorumun için
Genel anlamıyla derli toplu bir çalışma olmuş ellerine sağlık. Ama beni rahatsız eden birkaç nokta var.
Birincisi ilk röportajdan önce nişantaşındaki öğrenci kitlesinin oluşmasını sağlayan okullar sayılmalıydı. Kaç lise kaç üniversite var kaçı devletin kaçı özel gibi. Hatta okullar arasındaki farklar anlatılarak 8 dakikalık süre çok daha uzatılabilirmiş. Misal nışantaşı sakinlerinin çocuklarının okuduğu okullar vs devlet okulları gibi.
İkincisi kamera hareketleri bana çok hızlı geldi. Sanki Nışantaşı öğrencilerini değil nışantaşı gece hayatını anlatan bir belgesele daha uygun olurmuş. Daha sakin daha yumuşak hareketler spikerin tekdüze konuşmasını tamamlayabilirmiş.
"Giydikçe açılır" diyen tezgahtar, "uzadıkça şekil alır" diyen kuaför, "zamanla unutursun" diyen arkadaş... Bunların hepsi aynı örgüte üye...