Örneğin, aralara kısa diyaloglar koyulabilirdi. Sahne 1 de çocuk oyuna neden alınmadığını sorgulayabilirdi. Flört eden çifte bakan genç çocuk, içses aracılığıyla neden kız arkadaşı olmadığını sorgulayabilirdi. Böylece filmin anlamına güç katılıp, “Neredeyim Hiç!” diyen karakterler ortaya çıkardı. Bu da filme en az 2 + katardı. Bence..
Gerçekten gerek var mı sence o diyaloglara? Kamera yeterince konuşuyor. Hatta geveze bile diyebiliriz kesme sayısına bakarsak. Evet oldukça geveze bir film.
Ne desinler içlerinden? "Sizi bulacaaam oglum" mu desinler? Yoksa eskiden fakir ama gururlu bir hede vardı ama hala fakir mi desin yaşlı adam? İyi böyle sanki.
Bazı şiirler vardır çok kısadır, kafiyeli falan da değildir. Hatta bir satır kısa bir satır uzundur. Şekilsiz şemalsiz. Baktığında bi boka benzemez ama seversin o şiiri, anlarsın Şair'in derdini. Bu film de bende onu hissettiriyor.
Erkan ilginç birşey söylemiş, bir filmin "iyi" değil "güzel" olması. Belki de bu film için söylenecek en doğru şey bu.
Hmm, film belki de iyidir. İyi değil fikrinde olduğum için söylemedim bunu. Ben film iyi mi kötü mü bilmiyorum. Çok da umrumda değil.
Fİlmle ilgili söylemek istediğim şey şu. Yİne "dünya ateşten bir yuvarlaktı" diye başlayacağım ama bu şart burada:
"3 dakikalık bir filmle, 100.000 yıllık bir hikaye de anlatılabilir" desem buna mutlaka karşı çıkacak birileri olur. Ama bence bu doğrudur. Ve bunun bir yolu vardır. 100.000 yıllık bir hikayede 10 üzeri 20 tane kadraj vardır. Ve siz bu 10 üzeri 20 kadrajdan öyle 20 taneyi alır çıkarırsınız ki 100.000 yılın özeti çıkar ortaya. Bu 20 kadrajın sahip olması gereken bazı ortak özellikler vardır.
1- Hikaye anlatamazlar, buna zamanları yoktur. Ama birer hikaye "içerirler"
2- Tek kareye onlarca şey sığdırmaya uğraşmaktansa zaten onlarca anlama gelen tek birşeyi kadraja alırlar.
3- Sembolizedirler. Gerçek değillerdir, gerçek hayattan alınmamışlardır ya da gerçek hayatta çok nadiren rastlanan anlardır.
4- 100.000'e tam olarak bölünebilirler.
5- İçerdikleri şeyi övmekle yermek, sevmekle sevmemek, (onun hislerini) paylaşmakla paylaşmamak, paylaşmakla yanlız bırakmak arasında ürkütücü bir denge sunarlar. Kadrajladıkları canlıya öyle bir mesafede dururlar ki ona ulaşamazsınız ama her derdini hissedersiniz. Bu izleyeni delirtir!
6- Hiçbir devamlılık kaygısı gütmezler, herhangi bir devamlılık kaygısı gütmeyen tek sınıf film bunlardır. Film kırmızı başlar renksiz biter. Mutlu başlar kıskanç biter. Kadın başlar cinsiyetsiz biter. Felsefik başlar anotomik biter. Başıyla sonu arasında, k..çıyla ortası arasında hiçbir bağ olmaz. Başta gördüğümüz çocukla sonda gördüğümüz yaşlı kişinin aynı kişi olduğunu düşünen biziz. Bu gerekli değildir. Yaşlı kişiyi sunan kadrajın kendi başına sunduğu anlam yeter.
7- Ve 10 üzeri 20 kadrajdan 20 taneyi seçmek çok sıkı k.ç ister. Bu filmleri izlerken aslında bir film izlemiyoruzdur, "muhteşem fotoğraflar albümü"nü karıştırıyoruzdur.
Bu film bunları mı yapıyor? Belki, bilmiyorum. Ama bana yapıyormuş gibi geldi, en azından farkında olarak ya da olmayarak bu amaca doğru ilerlemiş gibi geldi ve bu accayip bir keyif verdi.
Fİlmden çok az şey anladım, çok dikkatsiz izledim, konuşmaların hiçbirini anlamadım (ses çok kısıktı) ne anlatıyor bilmiyorum.
Ama elli santim yukarı çıkıp tekrar izlemek istemiyorum.
Çünkü az önce sanırım 100.000 yıllık bir hikayeyi anlatmaya niyetlenmiş bir yerli kısa film izledim. Yani, filmin görsel tercihleri bu yöndeydi.
Ben alacağımı aldım, gerisi gereksiz.
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Hepinize çok teşekkür ederim arkadaşlar. Kısa bir filmi izlemek bile bazen çok zor gelebiliyor. Hele oturup bir de yorumlamak... O yüzden sağolun.
Filmi vimeo'ya yükledikten sonra hiç izlemedim. Hattâ son kopyalarını bile sıkıla sıkıla izledim. Bir anlamda filme artık öyle yabancılaşmışım ki, 3 dakikayı geçiremiyordum. O yüzden de, anlaşılıp anlaşılmadığını, derdimi anlatıp anlatamadığından emin değildim. İyi bir film olmadığını da bu sebeple söyledim. Yani, beceremedim gibi gelmişti. Ama şimdi yorumlarınızı okuyunca, "Anlatmış çoğunu," diyorum. Keşke insan çektiği filmi de unutsa, baştan izleyebilse.
Filmle ilgili olarak söylediklerinize bir yanıt yazmak istemem. Yazsam, filmi çekmemem gerekirdi. Madem film çektik, konuşmayayım artık. Ama özellikle birkaç arkadaş "bam" telime dokunmuş, çok çok sevindim. Ama daha özellikle Görkem. Çok mutlu oldum yazdıklarına. Bu film sana böyle hissettiriyor, ne güzel ve ne mutlu bana. Cidden çok sevindim.
Eğer özellikle bir şeye yanıt isteyen arkadaşım varsa, seve seve yanıt veririm.
Tekrar tekrar sağolun.
.......fakat mavi t-shirtlü kişi ile orta yaşı canlandıran kişi aynı kişi mi tam anlayamadım. Sanki ikisi farklı kişiler ama oyuncu kadrosuna bakınca mavi t-shirtlü kişi gözükmüyor o yüzden bu kısmı havada kaldı....
Benim ulan o 🙂 İkimiz de aynı kişiyiz. Kişilik bölünmesi var bende ama dışardan bu kadar belli olduğunu bilmiyordum.
Bu film doğası gereği, hayatı kayıt altına almanın kötülüğünü, zorluğunu ve hatta imkânsızlığını gösterebildiği için kötüdür. Bunun başarılamayacağını gösterdiği için kötüdür. Bu yüzden kötü olması da onu çok iyi bir film yapar belki de. Bu da bizi “sinema nedir?” sorusuna, 100 yıldır tartışılan şeye geri götürür. Hayatın temposu saniyede 24 kare üzerinden akıyorsa, bu birbiri üzerinden büyüyen, yaşlanan insanlar için ve bizim seyretmemiz için saniyede 1 kare ya da daha az atar. Belgesellerde bir çiçeğin açışına anlık bir şeymiş gibi şahit olduğumuz gibi. (Kusura bakma Eylem kendimi tutamadım. Ayrıca film birçok okumaya açık olacak kadar zengin). Ayrıca arkadaşlara, filmi bir kere seyredip hemen yorum yapmasınlar derim. Seyrettikçe bir şeylerin açıldığı, anlaşıldığı bir film gibi geldi bana.
Kendim oynadım diye demiyorum, filmde en zayıf halka benim. Pek de çirkinmişim ayrıca. Erkan ve Harun Özakıncı’nın oyunculukları çok iyiydi bence. Müzik çok güzel, filmle tam uyum içinde. Orta (diz) planlarda karakterleri ortalamayıp, kalan geniş boşlukta bir şey olmadığını -ya da çok şey olduğunu- göstermek istemeden de –genelde kadraja bir şeyler gireceği zaman bırakılır- konuyla çok uyumlu. Ali Ünal’ı ve bütün ekibi kutluyorum.
Mordevrim@ Güzel şeyler söylemişsin sağ ol. Ama Ali Ünal ile aramız çok uzak. Adaya gidene kadar ideolojim gevredi. Yine de bu tür ortak projelere her zaman varım.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
İdeolojim gevredi hehhehe, iyiymiş bu 🙂
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Diyalogsuz ya da az diyalog barındıran filmleri seviyorum, zaten sinemanın temel amacı izleyiciye görüntülerle birşeyler aktarmak değil midir?
Görüntünün sürekli titreşim halinde olması, yani sabitlenmemesi (bilinçli olarak mı yapıldı bilmiyorum ama) beni biraz rahatsız etti. Fakat, bir yandan şöyle düşünüyorum : Filmde ana karakter diğer insanlar arasındaki hareketli yaşama dahil olamıyor, yalnızca izliyor onları ve bu sırada yakın planlarda direk kameraya bakıyor, bir bakıma bizide izliyor, titreşimli kamera görüntüsü ile hayatın hareketli olması arasında bir bağlantı kurulmuş olabilir mi? Ya da görüntü o kadar titremiyorda ben mi çok abartıyorum bu titreşimi ( bu soru kendimeydi 🙂 )
İkinci olarak, son iki planda orta yaşlı karakterimizin sol kolu üzerinde salıncaklar var bir sonraki planda karakterin arkasından izliyoruz bu sefer sağ koluna geçiyor salıncak.(galiba bankın yeri değiştirilmiş iki plan arasında) Bu teknik olarak bir eksi midir? veya bir hata mıdır?
Bu soruları bir yana bırakırsam filmi sevdim, genel olarak güzel bir film, emeğinize sağlık..
İdeolojim gevredi hehhehe, iyiymiş bu 🙂
🙂 Evet, adaya geldiğinde kararsız bir seçmen gibiydi.
Sağol hegel hocam. Filmde sırıtan yok. Bir tek ben varım, o da kamera arkasında olduğum için görünmüyor. Firar da azıcık gülümsedi bazen. Dude ve payi ile ilgili atışmalarda örneğin 😉 Aslında Dude o kısmı koyabilir bu başlığa. Ak şey kara şey dökülebilir.
Oyunlardan ve oyunculardan yana tek bir sıkıntı yok.
kertenkelebek'in söylediği kamera hareketi ne yazık ki sorunlu. Bambaşka bir hesap vardı, bambaşka bir şey oldu. Hatadır, ama filmde, devamlılık anlamında en azından benim görebildiğim bir hata yok. Kareler hep sabit tutuldu ve çok az süre ekranda durdu, o yüzden hepsinin bir amacı oldu. Senin dediğin plan da öyle bir plan.
Müzik yedirilen, müzikle bindirilen filmleri hiç sevmem. Klip vari bir hava bırakır. Esasen burada öyle bir hava yok ama yine de söyleyeyim ben. Filmdeki ağır çaplı minimal havayı sevdim. Ne anlattığına gelince. Bunu bilemem ama bende uyandırdığı hissiyat: "Zaman tut deyince tutulamıyor."
"Boşa sallanan kürek dalga yaratmaz."
Renkler çok hoşuma gitti. şu park sahnesine bayıldım çok güzeldi
Şiir gibi..
Dün geceden beri sıkıldıkça açıp açıp izliyorum. Gözlerime pelesenk oldu yani. Müziğin de etkisi büyük, hele finaldeki salıncak beni benden alıyor.
Güzel bir şiir izledim Ali'ciğim.
Çok ve çok güzel.
Bayağı sevdim.
Peki neden çok sevdim?
Klişeleri yıkıp da sinemayı baştan yarattığı için değil, bana anlatmak istediği şeyi hissettirdiği için.
Ne de güzel.
Güzel bir film.. Akıp giden, renkleri güzel olan, müziği güzel olan, derdi olan, içinde emek olan, kendini izlettiren bir film olmuş.. Emeği geçen herkesin ellerine sağlık.. Böyle filmfabrikası ortaklığına dayanan filmlerin sayısı daha da artar umarım..
Yazın-Çekin, fabrikaya can verin... 🙂
Maksadım sana gördüğünü anlatmak değil anlamadığını göstermektir.
Yazılanları okuyunca çok daha mutlu olup çok daha cesaretleniyorum. Sanırım artık, filmin kendisini anlatıp anlatmamasını da sorun etmiyorum. Herkes varsa eğer alacağını alabiliyor. En güzeli de bu.
Şiir benzetmesinden de ayrıca çok hoşlanıyorum. Kısık kısık gülüyorum, demedi demeyin 🙂
Firar lütfen artık sabitle şu kamerayı. Senin görüntülerini izlerken beynim gıdıklanıyor titremeden dolayı. Tripod mu hediye edeyim sana ne yapayım söyle. 🙂
Ben de şimdi senin fotoğraflara bakıyordum. Çok iyileri var, çok hoşuma gitti.
Bu tek karakter meselesini de gündeme almak lazım, sağol.
Üçüncü sayfada olmasın istedim. Çok seviyorum bu filmi...
Çok beklersen,hiçbir şey yapamazsın.