İletiniz çok az karakter içeriyor.
hasancingiz yine üretiyor....
Hatta artık belirgin net tavıra, görsel ve işitsel özelliklere sahip "bir hasancingiz filmi" yapısından söz edebiliriz.
Yani ben neredeyse artık bir filmini görünce adını görmeden o iş için "bu bir hasancingiz filmi" diyebilirim.
Nedir bu özellikler?
Eksi yönde özellikler olarak: Asla ilginç, yeni, farklı olmayan bir tema ve konu. Ayaklar yere basmıyor ve emin olunması olanaksız olan bir konu işleniyor olunsa da ortada var olan, garip mi garip, "kendinden emin bir tavır" ve "taraflı yaklaşım". İşlenen konuya tutturulan gayet basit, naif bakış. Yarı duygu sömürüsü içeren yarı arabesk müzikler.
Artı yönde özellikler olarak: Sürekli en doğru açıyı/kadrajı/rengi (her zaman bulamasa da...) arayan, yorulmaz bir görsel estetik oluşturma çabası. KOnu ve temalar sıkıcı düzeyde klişe olsa da basit temaları farklı/ilginç formatlarda ve yapılarda sunmaya merak salmış olma durumu. Çok belirgin bir sinema sevgisi.
Bu film de aynen bunları içeriyor. Bu nedenle gayet ve kesinlikle "bir hasancingiz filmi" bu.
İyi çalışmalar.
Bu arada, uzun metrajında şimdiden başarılar....
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Konu/fikir/düşünce çok güzel. Birçok kişinin kısırlık çektiği alanda oldukça iyi bir yaklaşım görüyorum. Oldukça etkileyici olabilecek bir çalışma. Birçok filmcinin her türlü donanımı vardır ama bunlarla yapacak birşeyi bulamaz. Siz güzel birşey yakalamışsınız. Filmden çok şiirsel bir video çalışması bu. Konuşulamayanı anlatabilmek için görselden daha iyisi olamaz.
Ama bu konuyu ele alıştaki teknikte yapacak şeyler var görülüyor. Kameranızı bilemiyorum ama pozlama otomatikte kalmış (AE) ve bu özellikle kapıdan sonraki sahnelerde ışık değişimleri yaratıyor. Derin çekimlerde pozlama sorunları var. Beyazlar patlamış bazı yerlerde. Daha fazla kesme yapabilirmişiz ki özellikle oturma sahnesinde.
Yine de güzel.
Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.
Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.
İletiniz çok az karakter içeriyor.
Hasan Cingiz, benim yanıldığımı söylüyorsun ama ben tüm bu yorumları, senin üretimlerine bakarak söylüyorum. İzlediğimiz şeyleri çekip buraya atan sensin. İçinde, hayalinde, planlarında bambaşka üretimler olması, bu filmleri senin filmlerin olmaktan çıkarmaz ki. Yapmazsın o zaman. Ya da yapar beğenmezsin, paylaşmazsın. Forumda biryerlerde yazmıştım, şimdi hatırlamıyorum neresiydi: Hiç film yapmadıysanız hala iyi bir yönetmen adayısınızdır. Kötü bir filminiz var ise, iyi bir yönetmen olmaya, hiç filmi olmayan birinden çok daha uzaksınız.
Yerde sürünerek başlamanın doğru olduğuna inanıyorsun, ben buna asla inanmadım. YOk böyle birşey. Sinema tarihi, "ilk filminde başyapıt çekenler"le dolu. Hatta iddia edebilirim ki birçok yönetmenin en iyi filmi, ilk (ya da ilk profesyonel) filmidir.
Filmlerini takip edeceğim, hiç şüphen olmasın. Daha iyi filmlere imza atacağına da eminim. Ama tüm bu attıkların eksiksiz fazlasız kaçınılmaz "bir hasancingiz filmi" Üzerinde senin adın yazıyor. Çeken ve buraya atan sensin. BU filmleri ret etmek gibi bir lüksün yok. Bundan dolayı bana "yanılıyorsun" demen ise biraz ironik. Çünkü filmlerin birsüür ortaklığa da sahip. YAni adını yazmasan da birçoğu birbirine benziyor.
Tüm bunlara ek olarak, filmlerin bana göre kötü. Bunun nedeni ise senin elindeki malzemeye yaklaşımın. Becerin, yeteneğin, ilgin sevgin değil. BU filmin sonundaki müziği filmine uygun gören biriysen sen, ya zerre müzik zevkin/algın yok, ya hayatında tek bir iyi müzisyen dinlememişsin. İkinci seçenek mümkün olmadığına göre sen, müzik zevki ve algısı çok zayıf birisin. Ve bunun farkında değilsin. Ama bir sinemacı olarak buna hakkın yok. Nasıl yok? İyi bir sinemacı olmak, müzikten de anlamak yükümlülüğünü ekler sana. Ya da yamacında bir müzik danışmanın kankan olur. Ben 6 sene canlı müzik yaptım, bir sürü söz yazdım beste yaptım, ama müzikler konusunda (hatta hemen her konuda) güvendiğim ve birşeyler danıştığım bir sürü dostum var. Kafandaki filmlerin bunlar olmaması, senin "müzik zevki olan biri" yapmaz. 450 tane film çek istersen. Yine filmlerine arabesk tınılar ekleyeceksin, yine bu yolla hitap ettiğin kesimi bir parça belli etmiş olacaksın.
Kamerayı, birilerinin bakışına böylesine hapsetmek gerçek ve katıksız bir "sinemacılık yaklaşımı" örneğidir. Övgüyü, saygıyı hak eder. Ama hapsedilen bakış, biryerlere giden bir oğlanın ve onun babasının bakışıysa, o adam arabesk bir sinemacıdır. Çünkü insanlar, senin bu anlattığından 30 sene önce bıktı. Ama sen bunu ilginç, anlatılası, değerli buluyorsun. Sorun burada. ELindkei malzemenin değerinin ya da değersizliğinin farkında değilsin. Ve bunu, ilginç, değerli, ilgiye ve sevgiye değer birşey gibi sunuyorsun. Sadece sen ilginç bulmuyorsun, bizim de ilginç bulmamızı bekliyorsun.
İlizyonistin hilesini açıklaması gibi, bu yargıya naısl vardığımı da söyleyeyim sana: Anlattıklarını, gözlemci olarak, belli bi rmesafeden, yorum yapmadan anlatmıyorsun (Michael Haneke, Stanley Kubrick, Bilal Bay, Ali Ünal gibi mesela). İzleyeni o hissiyata sokmaya çalışarak ve oyuncuna yüklediğin rolün duygusallığını (babadan ayrılıyorum) izleyicinin de hissetmesini bekleyerek çekiyorsun sekansını. (Spielberg, YAvuz Turgul, İlker Canikligil, Eray Dinç gibi) Ama bu tercihini yaparken, bizlerin, yani izleyicilerinin, senin anlatıtğın malzeme ile ilgili fikrini bilmeden bunu yapıyorsun ve bu bir intihar! Çünkü yanılıyorsun. Çoğumuz için o hissiyat hiç de ilginç değil. Ya sen bize hissettirmeye çalışmadan 2000 sene önce girdik ya da sayısız kez bu hissiyatı enfes biçimde anlatanlarla iştigal ettik. Senden çok daha iyi anlatanlarla. Senin bizi o hissiyata sokmana gerek yok. Çünkü günümüzde çoğumuz evimizden uzaklaştık. Çoğumuz senin bu anlattığını bizzat yaşadık. Belki senden de iyi biliyoruz bu hissi. Bu nedenle senin, bu konuda bizi besleneme ihtiyacımız yok. Hele hele farklı bir yaklaşım, bakış, yorum oluşturmayacaksan. Bu nedenle filmlerini, yaklaşımını, müziklerini, karakterlerini arabesk buluyoruz.
Bak hemen bir örnekle söyleidklerimi destekleyeyim: Eray Dinç'in İkilem diye bir filmi var. İzledin mi bilmiyorum, izlemediysen izlemeni öneririm. Oradaki görsel tercihlerle seninkiler bayağı benzer. Ama anlattıklarınız bambaşka. Eray'ın, izleyicisini içine soktuğu olay, birçoğumuzun yaşamadığı birşey. O nedenle kameraya hapsedilmiş olamk çok ama çok ilginç oluyor. Aynı şey Özgür Bakar'ın Ev Sahibim'inde de var. Bazı anlarda kameraya hapsediliyoruz. Ama karşımızdkai olay, ilginç ve tecrübe edilmiş birşey değil.
Düşüncelerimin çoğunu açıklamışken, şunu da ekleyeyim: Sustuklarımız! Çok ama çok yanlış bir isim. 1- Filminde görsellediğin olay, herkes için "sustuklarımız" kapsamında değildir ki. Oğlanın nereye neden nasl gittiğini bilecek olsak hadi neyse. 2- Aynı olayı yaşarken o babanın "İşte benim aslan oğlum. Alnının teriyle çalıştın, kazandın. Geleceğini, mesleğini kazanmaya gidiyorsun. Yolun açık olsun. Biz her zaman destekçiniz. Yanında olamasak da öyle hisset!" demediğini ya da "Bizi de ihmal etme kırarım kafanı eşşoğlusu! İlk maaşı alınca da bize para yolla, kredi taksidi var" demediğini nereden biliyorsun? 3- Susmak zaten her zaman zorunlu bir şey de değildir. Bir tercihtir. Ve bunun tercih edilmesinin sebebi, senin düşündüğün gibi zorunluluk, dygusal bir yorguluk vs. de olmayabilir....
Özetle.... Senin bambaşka filmler çekmeyi istiyor planlıyor olman başka birşey. İşlediğin konularla, anlatmak istediklerinle izleyicinle kurduğun bağda bir sorun var.
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
İletiniz çok az karakter içeriyor.
Estağfurullah, hiddet şiddet söz konusu değil asla. 🙂
Mesajımda yazdıklarımın hepsi kendi şahsi fkirlerimdir, algımın zekamın yettiği ölçüde yazmışımdır, kural kanun değillerdir elbet. Yanılıyor da olabilirim. Ama her zaman görüp incelediklerimizi daha ileriye gitmek, daha iyi işlere imza atabilmek, kendimizi ve çevremizi geliştirebilmek amacıyla yazarız. Tüm bu sohbetlerin paylaşımların amacı hep bu yöndedir.
Sevgi bizden....
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
selam. umarım bi saygısızlığım olmaz size. görüşlerim de tabii beni bağlar tamamen.yazdıklarım kendi penceremden.
ayakların titreme sahnesi. biraz kör gözüne parmağım tarzı.
dandini'de, ama özellikle de bu filminizde ne yazık ki çağan ırmak tarzı yapmacıklık ve duygu sömürüsü yapılmış. yani biraz kolay yol seçilmiş. belli duyguların uyandırılması için görüntüden ziyade müzik kullanılmış. ben şahsen sinemanın derdini kendinin anlatmasından yanayım.
iç ses kullanımı da bence çok tehlikeli bir yöntem. yani -tamamen benim şahsi görüşüm- filmin gerçekçiliğini çok örselemiş. bizde yaratmak istediğin duyguyu uyandırsa da yine kolay yol seçilmiş. seyirciyi yönlendirilmesi çok bilinçli olunca yapmacık bir duygu oluşuyor.
öznel çekimler bence teknik olarak başarılı. ama ben kısacık süre içerisinde hem babanın hem de oğulun açısından görüyorum olayı. yani nesnel açı yerine iki ayrı öznel açı yine doğallığı örselemiş. belirli açıların yine belirli hislerin verilmesi için kullanıldığı çok açık.
İletiniz çok az karakter içeriyor.
vuuvv bu güzel bir eleştri. tebrikler. böyle tokatları seviyorum yerken. bir bayan atmış gibi hoşnut oluyorum.
savunmayacak mısın peki tercihlerini. bunlar senin kişisel tercihlerin yani. ben öznel açıyı şu yüzden kullandım falan demeni beklerdim.
İletiniz çok az karakter içeriyor.
öncelikle bireysel olarak tanımasam da emeğiniz için elinize sağlık, başarılar.
fakat bazı filmler vardır herkes tarafından begenilir, bazısı vardır ki bu çoğunluktur kimileri sever kimileri sevmez; ama bazı filmler vardır ki eğer o filmi çeken adam değilsen ya da senaryoyla ilgili birebir bir yakınlık hissetmiyosan sevemezsin..
bi kısa film senaryosu biçim olarak bence böyle olmalıdır. ama daha klişe ne olabilir diye sordurtuyor insana.
teknik sorunlara giremiyorum, imkanlarınızı bilemediğim için.
ama kadrajlarınızın arkasında oldugunuzu söylemissiniz, kötü ya da hatalı değil ama estetikten çok uzak uzak uzak kadrajlar.
baba karakteri iyi. fakat diğer karakter de vasat. şimdi ben bunları söyledim diye antitezler oluşucaktır mutlaka. ama sağlam birer göze sahip herkes sanırım bunlara hayır diyemez.
ve ben gerçekten imkanı olan herkesin film çekmesini isteyen biri olarak, böyle bir filme güzel olmuş diyen adamların var olduğu bir alanda olmaktan rahatsızlık duyuyorum. sakın kişisel algılanmasın. filme olumlu bi eleştiri getirebilmek için bir kaç kere izledim.
eminim, çok daha iyilerini çıkarabilirsiniz. küçük bi öneri : anlattığınıız hikayeye sabit kadrajlar çok daha iyi giderdi..
( not: bu mesajımdan sonra hasancingiz : "rec çok iyisin." diye dalga geçen bir üslupla cvp yazmıştı. ama şimdi o mesajı silmiş. bilinmesini istedim. )