dafont.com güzel fontlar var ihtiyaca uygun kesin bulursun, ama sondaki font filmi bilmesem de film ile hiç alakalı bir font değil, klasik nasıl herkes papirüs vs.. kullanır.İlk akla gelen fontlardan.. Basitleştiriyor biraz bence.
*our AC-130 in the air
Bir filmi yapmaktan daha zor geliyor bana font seçimi. Değiştireceğim ama ne koyacağım bilmiyorum. Şöyle hafif tombul sevimli ama abartıya kaçmayan bir font lazım?
şimdi daha çok seviyorum seni hayat, hadi...
Ben çok beğendim gerçekten çok güzel olmuş
dafont gir orda ne yazmak istediğini kutucuğa yaz sana o şekil sunsun.
*our AC-130 in the air
Film eklendi arkadaşlar. İyi seyirler...
şimdi daha çok seviyorum seni hayat, hadi...
oyunculuklar harika karakterlerin seçimi de oturmuş amatörlüğü hiçbiryerinde hissettirmeyen ender kısa filmlerden olmuş (bu forumda paylaşılan) çok sevindim tebrik ederim emeğinize sağlık
(işportacıyı da şöyle hain bi fırlama tipiyle göstermenizi bekledim ama olmadı sağlık olsun:)
İkiyüzlüra....
Fİlmi beğendim, iyi bir film olmuş. Zaten enjeksiyondan kötü bir iş beklemem ama ne yazık ki bazı sorunları var filmin. Ve bunlar görmezden gelinecek sorunlar değil. Bu sorunlar İkiyüzlürayı "Harika bir film" den "fena değil" bir işe düşürmüş ne yazık ki.
Birincisi, ben senaryo aşamasında da projeyi gördüğüm için gayet iyi biliyorum ki hikaye tamamen bir tür bozumuna uğramış. Bu proje terslikler komedisiyle, suç öyküsü kaynaşımı sunar bir işti. Yarı Coen'ler, yarı Guy Ritchie. Ama has'ından Anadolu adamları, has'ından "bizim toprak" hamuru. İşte Erkan bu yapıyı senaryoda hiç muhafaza etmemiş, görsellikte kısmen ama yetersiz ölçüde muhafaza etmiş.
Örneğin karakterlerin kare bölünmeleriyle tanıtılması ve sorunun anlatılması sekansları harika, çok keyifli. Kurgu biraz sarkıyor belki (ben daha dinamik, daha hızlı bir kurgu düşünmüştüm senaryoyu okurken) ama yine de yaralayıcı sayılmaz çünkü tipler, tiplerin sunumu gayet hoş. Filmin devamında olanları merakla bekliyor insan. Gökhan'la Cem'in buluşmaları, farklı tipler oluşu falan hep gayet başarı ile sunulmuş. Ama elemanlar mobilyacıya gelince nedense başlamış film sarkmaya, ıskalayan atışlara. Nedir bunlar?
1- En başta film zaten tam bir Coen'ler filmi gibi, bir arada olması garip olan iki karakterin, bambaşka dertleri olan başka bir karakterle yapacağı görüşme üzeirne, bu yapıdkai çarpıklıklar üzerine. BU çarpıklıkların kaynağı da karakterlerin farklı tipler olmaları ve olay esnasındaki hissiyat ve amaçlarının farklılığı. İşin komedisi ve görsel numaralara zemin hazırlayan meyili burada olacaktı. Ama mobilyacıdaki zıtlaşma, tartışma çok kısa ve yetersiz, senaryoda daha uzundu diye hatırlıyorum ben bu sekansı.
2- BU sekanstaki görselleme çabası çok yetersiz. Karakterler hem his ve amaçlarında güçlü görünmüyorlar hem de içerisinde bulundukları durumları güçlü veremiyorlar (Gökhan: Üzerindeki nakiti Cem'den saklayarak mobilyacıya verebilme ve işin içinden zararsızca kurtulma. Cem: delikanlı karizmasına faça attırmadan parayı cebe indirme. Engin Alkan: Terk edilmiş olmanın verdiği feci halden dolayı hiçbirşeyle uğraşma niyetinde olmamasına rağmen buna mecbur kalıp sinirini karşısndakilere püskürteyim derken hüzünlere boğulmaktan). Karakterler masanın başına geldiğinde kamera göğüs yüksekliğinden çekiyor örneğin. Neden? Servet'in bakışından olması gerekmez miydi? İkisi yan yana duruyorlar Gökhan ve Cem'in. Bence yanlış. O çekimde bakış Servet'in gözünden olmalıydı ve ikisinin bir arada olması bir garip, oraya gelmeleri başka garip görünmeliydi. Ama görsel tercihlerde hiç böyle bir vurgu yok. BU sekanstaki kurguda amaç, tiplerin herhangi bir cümle üzerindeki temel fikirlerini sunmak olmalıydı. Ama sanki durumlarını sunan bir kamera var. Mesela Gökhan para konusunda Cem'e yalan söylüyor, Cem bunu görüyor. O ayrıntı geçiştirilmemiş ama çok yetersiz kaydedilmiş. Aslında filmdeki 3 ana karakterden birinin orada oluş amacını etkileyen şey o. Yani filmin 1/3'ünün bittiği an o an. Nasıl Cem karakteri giderken kare 3'e bölünmüş ve parayı cebinden çıkarışı özellikle gösterilmiş? (Harika bir andı. Çok keyif aldım bunu görmekten) O parayı masadan alışı, Gökhan'a "bittin lan sen" falan gibi bakışı daha bir vurgulanarak, daha bir "görsel amaç"la verilmeliydi.
3- Bir kere o silah o kadar çabuk çıkmayacaktı ki dananın kuyruğu kopmasın, tipler biraz daha taşsın. Servet'i oynayan Engin Alkan harika oynamış. Ama onu hep aynı açıdan ölçekten çekmiş Erkan, yeterince yararlanamamış bu performanstan ve karakterden. Yine adamı 200 lira verme çabası ile uğraştırırlarken Servet'in hali, tavrı pek hikayeye uyumlu değil gibi göründü bana. Adam ailesini kaybetmiş, birilerini ikna etmekten çok "yahu gidin başımdan, 400 lira dediysek 400 liradır. Uğraştırmayın" gibi olmalıydı. Bunu söylüyor zaten ama önemli görerek. Servet'in konuya gerçekten dikkatini vermesi silahı çekince olacaktı. Cem hemen paraya atlama çabasından çok delikanlı karizmasını konmuşturacka, baskı yapacaktı. Öyle sadece senetlere uzanmayacaktı. Gökhan çok daha panik, çok daha "s.çtık!" havasında olacaktı. Özetle bu sekans, filmi baştan sona yetersiz gösteriyor. O heyecanlı olayda bir heyecan yok.
4- Kurgu filmin neredeyse bütününde sarkmış. Ve bu durum en çok Fevzi Erden'in oyunculuğunu yaralamış. Arkadaşın performansı hep tutuk gibi görünüyor. Yani, ya gerçektne öyle ya da onun oynadığı çekimlerde bir tutukluk, bir hamlık var. Daha çok sohbetle geçen çekimlerde (Servetle Gökhan'In lokanta sekansı gibi) ve aslında filmin bütününde bir kurgu ritmi aksaması var. Film akmıyor. BAkın, filmin ilk birkaç dakikasında böyle bir sorun yok, aksine bir akıcılık var. Neden? Çünkü o kare bölünmeleri, kayan kareler, bölünmeler falan filmi dinamik kılmış. BUralardaki kurgu iyi. Ama mobilyacı sekansından sonra ve son 2-3 dakikada film hepten sarkıyor.
5- MÜzikleri harika, filmin ritmini, atmosferini destekliyor. Kerem Çakıroğlunun eline sağlık.
Özetle: "Fena değil" ama kaçan büyük balık. Erkan iyi bir sinemacı, (ama en iyi yaptığı şey, en azından bugün için bence oyunculuk) çok daha iyi işlere imza atacağına eminim. Ama ortadaki iş, ne yazık ki "çok iyi bir iş"in hak ettiği hazırlığı, özeni alamamış. Ben Erkan'ın "Gökhanla Cem mobilyacıya girdiklerinde nasıl görünseler acaba?" diye düşündüğünü hiç sanmıyorum. Çünkü benim tanıdığım Erkan (...mış gibi'deki o enfes açıları yakalayan Erkan bu herif ise) o sekansı öyle çekmez. Oyuncular girmiş, Erkan oyuncuları çekmiş. Karakterleri değil.
Ama dediğim gibi, yine de keyifli bir film olmuş. Herkesin eline sağlık.
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Müzikler çok başarılı. Filme tam oturduğu kanaatindeyim. Filmin ritmini ve duygusunu tek bir melodide alıp götürmüş.
Filmin teknik kalitesi, sesteki bazı sorunlar dışında sorunsuz ve yüksek.
Görüntüye biraz takıldım. Rahatsız etti. İkililer, tekliler almış başını yürümüş, bunun yanında görmek isteyip gösterilmeyen bazı noktalar da var. Bu yönetmenin tercihi ama bana dizi izliyorum havası yarattı. Özellikle son dönemde "Geniş Aile"'yi takip ettiğimi söylersem, oradaki rejinin daha az planlısı diyebilirim.
Öykü konusunda benim büyük problemim var. Neden mobilyacı, şişman adamı o kadar yakın buluyor mesela?Kendine yakın gelen ne? Yalnızlıktansa mobilyacının yalnızlığını nerde anlıyorum? Mantık hatası mı bilmem ama, balayındaki insanlar, hemen o hafta içinde mobilya taksidi öder mi? Özgür'ün oynadığı karakter sigara yüzünden senedi orada unutur mu? Unutsa bile geri dönüp almaz mı? gibi...
Filmin en başarılı kısmı oyunculukları. Meyhane kısmına kadar bence filmin bütün karakterleri kendileri hakkında fazla şeyler söylemeden mimikleriyle duruşlarını belli ediyorlar. Neler yapabileceklerini, nelere tepki duyacaklarını kestirebiliyorsun.
Kurgusunda ise atlamalar mevcut. Risk alınmış ve bazı yerlerdeki "bölük ekran" uygulaması bu risk sonucu patlamış.
Enjektin bir önceki işini çok beğenmiştim. Bu işte biraz zor bir kayayı kaldırmayı denemiş. Sanırım yalnız kalmış ve eğer öyle değilse bile kendi seçimlerindeki riskler filme iyi etki ettiğini söylemem zor. Senaryonun sinemasal yönünün az olduğunu savunuyorum ve buna rağmen sitedeki bir çok filmden iyi olduğunu düşünüyorum.
Ellerinize ve emeğinize sağlık.
Bağımsız sinema için daha çok bunun gibi filmler görmeliyiz.:)
İyi çalışmalar.
http://www.camurfilms.com" onclick="window.open(this.href);return false;
Ya paçino (verbalkint),
"balayındaki insanlar, hemen o hafta içinde mobilya taksidi öder mi? Özgür'ün oynadığı karakter sigara yüzünden senedi orada unutur mu?"
Bunlar nasıl sorular?
Artistic License diye bir kavram var, Türkçe'sini bilmiyorum, aradım ama bulamadım. Film mantıksızlıklarını kendi içinde yedirebiliyorsa sorgulanmamalıdır. Yoksa tüm bir Bilim-Kurgu türünü (sinema, kitap, oyun, resim hepsi) çöpe atmamız gerekir. Geleceğe Dönüş'te mantıklı tek bir kare yoktur neredeyse. Tabii bu sadece Bilim-Kurgu ile sınırlı değil.
Film bunları yedirebiliyorsa sorgulamamak gerekli. Ben hiç sormamıştım örneğin sen sorana kadar. Gerekli de değil diye düşünüyorum.
Sorduğun sorulara hayır cevabını verirsek bu filmin varolması için sebep kalmaz. Bir şeyleri anlatabilmek için bazı şeyleri var saymak gerekir, ki senedinin günü balayına gelirse ödersin, benim kadar unutkan bir adamsan da senetini gayet tabii unutabilirsin. 🙂
Hatta senin filmlerinden örnek vereyim: Boşev'in finalini bana başka türlü açıklayabilirsen bu eleştirilerinde haklısın diyeceğim.
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Ah Görkem ah! İnanılmaz değerli yorumlar şahane aklı başa getirici açıklamalar. Tebrik ediyorum gerçekten..Valla şurda bizbizeyiz. Nerdeyse on senedir "drama" mevzusuna kafa yoruyorum desem pek yalan olmaz. Ama gel gelelim pamuk helva yapmak yemesinden pek bir zor onu çok feci anladım(Ne saçma bi örnek). Filmlerimin hiç birinde yapılan eleştirilere cevap vermeyi tercih etmiyorum buna da vermeyeceğim ama şunları söylemekten de kendimi alamıyorum. Senaryo aşamasında senin de yardımlarınla her şey yerli yerindeydi. Oyuncuları da -hatta içlerinden biri şehir tiyatrosu dramaturgudur (Engin Alkan)- bu senaryoyla ikna etmiştim. Fakat işte, bir filmi, film yapma anlamında çok ekmek yemek lazım. Zor bir işe kalkıştım. Boyumdan çok büyük bir işe; hem de çok parasız bir zamanda başladım. Ama bunlardan ziyade önemli olan çıtayı daha da yükseltmek. Kaldı 8 fırın ekmek ondan sonra herşey daha başka olacak...Sevgilerle 🙂
şimdi daha çok seviyorum seni hayat, hadi...
Est. dostum. Fikirlerimi söyledim, belki yanılıyorumdur, bana görünenler bunlardı.
Ki birçok şeyi seninle senaryodayken konuşmuştuk, hatırlarsın.
Sen çok daha iyi işler yapacaksın, lafta değil, gerçekten inanıyorum buna.
Ama bahsettiğin gibi 10 yıl falan gibi bir süre söz konusu ise şunu söylemek de boynumun borcu: "E hadi artık yani!"
🙂
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Erkek insan 25 inden sonra ayaklanıyor biliyorsun. Biz de böyle kaplumbağa hesabı. Hayatı banttan seyrediyom ben bir de
şimdi daha çok seviyorum seni hayat, hadi...
Belki sizlere çok saçma gelecektir ama bir film çektiğimden beri diğer filmlere gönlümce uzun uzadıya yorum yazamıyorum. Ne yazsam "ah bu uzun çekti ya .ötü kalkmış, kendi filmi sanki über sonik soktuğumun .bnesi" etkisi olacağını içten içe hissediyorum ve sinema anlayışımın da iyiden iyiye "underground" bir tavra doğru kaymasından kelli, beğeni şeklimin, algımın, dahası sinemayla ilişkimin artık çok farklı bir noktaya geldiğini de belirtmek istiyorum. Bu ön sözden sonra direk son söze atlarsak:
Her üretilen film benim için çok önemlidir. Hele benim ülkemde ve tanıdığım insanlar tarafından üretiliyorsa daha da önemlidir. Yapılan çabalar ve harcanan emekleri çok yakından görebildiğim için daha duygusal oluyor da olabilirim. Erkan'ın çabalarını da görüyor ve kendine çizdiği yolda emin adımlarla gittiğini görüyorum:
Bu film olmuş bir film. Amacına hizmet ettiği kesin. Çok fazla eksik kusur göremedim. Çehov hikayeleri havasında ve Erkan'ın varmasını istediği yerden geride değil. Tam orada. Nokta atış yani. Kurgusu ve renklerini de çok beğendim. Erkan'ın bundan sonraki filmini merakla bekliyorum.
Edit: Filmi sevmemişim gibi algılanıyormuş bu mesaj. Aksine sevdim ama dilediğim gibi yorumlayamıyorum olumlu ve olumsuz anlamda.
Bu aralar ne izlesem, müzik: Kerem Çakıroğlu... Adam yemiyor, içmiyor müzik yapıyor. Helal olsun valla. Bu da filmlerin değerini ikiye katlıyor. Çok tebrik ederim.
Film içinse garip duygularım var. Şaşırdım, başka bir şey bekliyordum, bambaşka bir şey çıktı. Bu başkalık olumsuz bir şey değil ama... Güzel olmuş. Hatta, pek tarzım olmasa bile, böyle ekran bölünmeleri falan bazen anlatımı acayip güçlendirmiş.
Görkem'in söylediklerine harfi harfine katılıyorum. Bir maddesine 🙂 muhalefet olayım diye iki kere okudum bulamadım valla, acayip güzel değerlendirmiş filmi, altın değerinde.
Ayrıca, Enjeksiyon 8 fırın ekmek yedikten sonra kim bilir neler neler izletecek. Adam daha yeni başlıyor, bak dikizliyormuş etrafı yıllardır dikkat!!! 🙂
Tüm ekibin emeğine sağlık.
İkiyüzlüra, birbirleri ile bir açıdan bağlantıları olan fakat tamamen ayrı tiplerin bir noktada buluştuğu bir film..
Evde kalmış,tombul,annesine yardım eden bir tip olan "tembel"in fiziki görüntüsü ve onun açılış sahnesi çok iyi seçilmiş. Gözü açık, rahat "damat"ın balayındaki sere serpe uzanışı ve telefondaki cümleleri karakterin özelliklerini çok güzelbir biçimde gözler önüne seriyor. Fakat buradaki telefon görüşmelerinde sanki kopukluklar var gibi.. Yani akışkanlık tam olarak sağlanamamış gibi geldi bana.. Tabi ikisi uzak mesafede, ses sonra gidiyor gibi düşünüldüyse konu ayrı.. Yine aynı şekilde damatın yakın arkadaşı girişte ve sonrasında gelen kendi planlarında kısaca bize tanıtılıyor. Yani toparlarsak filmin ana karakterleri girişte çekilen planları ile bizlere neredeyse tüm özellerikleriyle anlatılyor.. Ve bunu kısa sürede çok güzel bir şekilde yapıyor.
Tüm bunlardan akabinde filmde neyi izleyeceğimizi anlıyoruz.. "İkiyüzlüra" ekseni etrafında kesişecek olan insalar...
Tombul ve sakallı karakterlerin bir araya gelişlerinde şuna dikkat edilmesi de güzel.. İşin içinde para olunca gözleri dönen sakallı karakterin bir an önce buluşma yerin gelmesi, tombulun ise bu işte isteksizliğini yolda sallana sallana gelmesi.. Ve onların iki ayrı karede gösterilirken son plandaki o iki karenin tek karedeki birleşimi sırasındaki olay gerçekten çok hoş.. Soldan tüm vücut görünürken aynı anda sağda kolun belirmesi olayı... Yine burada müziğe değinmek gerek.. Güzel gerçekten güzel...
İki karakterin parayı vemek için dükkana girdiklerinde ise Görkem Hocanın şu yazdığı 3. madde olayı güzel bir şekilde anlatmakta... "3- Bir kere o silah o kadar çabuk çıkmayacaktı ki dananın kuyruğu kopmasın, tipler biraz daha taşsın. Servet'i oynayan Engin Alkan harika oynamış. Ama onu hep aynı açıdan ölçekten çekmiş Erkan, yeterince yararlanamamış bu performanstan ve karakterden. Yine adamı 200 lira verme çabası ile uğraştırırlarken Servet'in hali, tavrı pek hikayeye uyumlu değil gibi göründü bana. Adam ailesini kaybetmiş, birilerini ikna etmekten çok "yahu gidin başımdan, 400 lira dediysek 400 liradır. Uğraştırmayın" gibi olmalıydı. Bunu söylüyor zaten ama önemli görerek. Servet'in konuya gerçekten dikkatini vermesi silahı çekince olacaktı. Cem hemen paraya atlama çabasından çok delikanlı karizmasını konmuşturacka, baskı yapacaktı. Öyle sadece senetlere uzanmayacaktı. Gökhan çok daha panik, çok daha "s.çtık!" havasında olacaktı. O heyecanlı olayda bir heyecan yok."
Genelde böyle filmlerde diyaloglardan sıkça rahatsızlık duyulur ama burada oyuncuların tecrübeli oluşları ve metnin öyle çok da diplomatik şeyler içermemesi (yani bize yakın) böyle bir hoşnutsuzluluğu tamamen uzaklaştırıyor.
Film forumdaki birçok filmden birkaç basamak yukarıda.. Kendisini çok rahat izlettiriyor.. Bunda müziğin de etkisi var.. Yani iyi harmanlanmış..
Emeği geçen herkesin ellerine gönüllerine sağlık.. Böyle daha nice güzel filmler izleriz umarım..
Maksadım sana gördüğünü anlatmak değil anlamadığını göstermektir.