Bu son cevabından da gayet iyi anlıyorum ki tespitlerimde gayet doğru hamleler yapmışım.
Seninle bambaşka bakışlara, yöntemlere, sanatsal kaygı ve algılara sahibiz.
Ve kesinlikle ben seni anlıyorum, emin ol. Ama sen beni anlamıyorsun. Neyse....
Bunu da bir üstünlük alçaklık falan olarak söylemiyorum, algı tercihi olarak söylüyorum.
Artık inceleme ve yorumlarımı sunmayacağım, senin de kısmen sözlediğin gibi boşa çaba gibi geliyor.
Bu tavrım asla bir sitem, kırgınlık, kızgınlık falan da değil.
Yine film yolla, yine izler yorumlarım. Ama kısa kısa yaparım bunu. 🙂
İyi çalışmalar.
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Ayberk armutla elmaları birbirine karıştırıp beni de manavdan meyva çalan çocuk yapıyorsun. Her yönetmen filmi hakkında konuşabilir, yazabilir, çizebilir. Ama burada senin ve daha önce de benzer örneklerini gördüğüm arkadaşların yaptığı şey filmini savunmaktan ibaret. Sen filmin üzerine konuşmuyorsun onu savunuyorsun. Bu, bir gazete de yayınlanmış film eleştirisine yönetmenin cevap vermesine benziyor buradaki haliyle. Senin söylediğin gibi söyleşiler, dvd ekleri, röportajlar bunlar başka şeyler. Ben bir film eleştirmenine kötü yazdı diye cevap veren bir Mustafa Altıoklar'ı gördüm ciddi yönetmen olarak başka da bilmiyorum. Eğer bir söyleşi tadında götürebilsen hikayeyi ben hiç araya girmezdim zaten ama ısrarla beni suçluyorken hala yaptığın şeyin antipatikliğine dönüp bakmaman çok acaip.
Bir diğer konu benim yazdığım her şeyi kurallar, nizam intizam kapsamında görüp bir kural koyucu muamelesi çekmek. Eğer varsa bir açılımınız kurallarla ilgili öneri başlığına yazın, bakalım. Ama her iletime de moderasyon bildirisi muamelesi yapmayın. Üyeyim ben, üye.
Kendini biraz yüksekte görüyorsun bence. Picasso ile aynı kefeye koyulacak bir şey yaptığını ben görmedim eğer yaptıysan paylaş ona da bakalım ama verdiğin örnek bile halet-i ruhiyeni açıklıyor şu halde. Yani benim filmim çok derin mesajlar içeriyor ama anlamayan anlamıyor tavrı çok da doğru bir tavır değil ki bunu daha önce de söyledim. Bu tavırdan kurtulman lazım bence. Bu film için değil bu söylediklerim, yaptığın ne iş olursa olsun şurası olmamış diyen birine, sen anlamadın orayı demek çok akılcı bir yaklaşım değil, baştan beri de söylediğim şeyin özeti budur.
Bu başlık bölünsün artık bir zahmet.
Bir de yönetimde olan bir kişi sadece yorum dahi yapıyor olsa yönetici sıfatıyla bu işi yaptığından dedikleri o yönde algılanır. En baştan beri yönetici ve kullanıcı hesapları ayrı olsun dememin sebeplerinden biri de budur. Ha kayırma mayırma kısmı saçmalık tabii de eğri oturdum doğru konuştum.
Şu an memlekette olduğumdan izleyemiyorum filmi, onu da dönünce izleyeceğim efendim (konuya bağla).
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Tartışmaları okumadım. Filmi değerlendireceğim.
Görkem'in "depresyon" eleştirisini yaparken söylemeye çalıştığı şeyi anlıyorum, ama depresyon kelimesi derdini tam karşılamıyor.
Film direkt depresyonla alakalı değil, ama yine Görkem'in dediği gibi birçok kısa filmcinin işlemekten bıkmadığı,
modern insanın varoluşsal sorunlarıyla ilgili bir film. Yani filmde hem çağa imgesel bir eleştiri, hem de yine imgeler üzerinden bu çağa mahkum olmuş bireyin sorunları var. Depresyon demek biraz basit kalır, ama Görkem'in dediği şeyin de depresyonla sınırlı olmadığını düşünüyorum.
Fakat!
Film bunu anlatırken gerçekten oldukça klişeleşmiş imgeler kullanıyor. Oturup her sahneyi ayrı ayrı izleyip bir bir gösterilebilir.
Konu basit değil. Birçok kısa filmcinin işlemiş olması konuyu basit yapmaz.
Ama imgeler basit.
Hele ki David Lynch gibi bir insana öykünülüyorsa, ve de özellikle bahsettiğim konu "imgesel düzeyde" işleniyorsa,
Freud ve Lacan başta olmak üzere ciddi bir psikoloji altyapısına sahip olmak gerekir.
Yoksa basit kalabilir bu filmde olduğu gibi.
Nacizane önerim budur.
Izledigim en iyi Ayberk Olgay filmi.
Bu tur filmlerde yapilan yanlis, ortami soyutlamaya calismak. Kapitalistler soyut degil, dinler soyut degil (somut olarak hayatimizi etkileyen birsey yani), akp de soyut degil, eger anlatilanlar ,tabi dogru anladiysam, soyut degilse ortamin bu kadar soyut olmasina neden bu kadar kasilir. Ozellikle gozune surme cekilen ve garip hareketler yapan bir karaktere neden ihtiyac var? Normal insanlari temsilen neden boyle bir karakter secilmis? Bu senaristin secimi mi, yonetmenin secimi mi? Filmde anlatilmak isteneni senariste mi sormaliyiz, yonetmene mi?
Ornegin Tokyo filminde Leos Carax`in yonettigi kisim, Merde (anlami bok galiba), ortami soyutlamadan, abzurt bir karakterle anlatmak istedigini verir ama bu karakter abzurt olmasinin yaninda filmin icinde gayet de gercektir, ortami soyutlamaya gerek duyulmamistir ve bence gayet basarili.
Benim filmin begenmedigim tek tarafi bu soyut ortam yaratma kaygisi onun disinda dedigim gibi simdiye kadarki en iyi Ayberk Olgay filmi.
EK: Sadece Merde`yi ornek verdim ama Tokyonun diger 2 kismi da ayni ozelliktedir.
Bir ekleme daha: Cenin pozisyonunda karakter saga dogru yatar tabi orda anlatilmak istenen karakterin solda huzur bulduguysa baska.
Benim "Ben" dediğim bedenim mi, yoksa ben mi?
Sondan başlayayım (halen filmimi savunduğumu zannedenler umarım tüm yazdıklarımı okuyordur)
@iLAN: Senaryo tamamen soyut bir anlatıma dayalı olduğundan atmosferi olabildiğince tiyatral ve zaman/mekan kavramından uzak tutmaya çalıştım. Aslında gündüz sahneleri olmasına rağmen tamamını gece çekmeye ve çoğu sahne apartman dairesi odalarında geçecek gibi yazılmışken anlatımı güçlendirmek adına değişik mekan arayışına giriştim. Kimi sahneleri de anlamı fazla bozmadan kendime göre yorumlayarak değiştirdim. Yönetmen olarak filme katkım genel olarak böyle.
Kişisel tercihime gelirsek, ben bahsettiğim üzere tasarım bölümünde okuyorum ve sanat tarihi, semiyotik (göstergebilim) gibi derslerimizin yanında stüdyo projelerimizde de sürekli olarak "abstract" yani soyutlama üzerine projeler geliştiriyoruz. 4 yıldır aldığım eğitimin bir getirisi olarak soyutlama yapmaktan keyif alıyorum. Bu yüzden de bu senaryoyu çekmek benim için keyifliydi. Sevdiğim ve az çok bildiğim bir işti.
Ortamı soyutlamadan da bunlar anlatılabilir haklısın. Hatta bana sorarsan çok daha iyi olur. Benim kişisel tercihim o yönde. Zaten David Lynch bunu en iyi yapanlardan biri bence. Ortamlar çoğunlukla gerçek, kimi zaman araya soyutlanmış mekanlar giriyor. (Lost Highway'deki kulübe gibi) Fakat senaryoyu o derece değiştiremezdim. Bu film aslen Berkay'ın projesiydi ve belli oranda senaryoya sadık kalma ihtiyacı hissettim doğal olarak.
@KezzaP: iLAN'a yazdığım cevap aslında biraz senin sözlerini de cevap veriyor gibi. David Lynch'in tarzı tam olarak böyle değil. Ayrıca imgeler de biraz basit kalıyor haklısın. Yorumlarına hemen hemen tamamen katılıyorum. Tek söylemek istediğim, benim filmlerime yorum yaparken elinden geldiğince bardağın boş tarafına bakmak istiyor gibisin. Bu da aramızdaki kişisel husumetten kaynaklanıyor belli ki. Yine de objektif olmaya çalıştığın için teşekkürler. Daha da tarafsız yorumlar yaptığın günleri de görürüm umarım. Tekrar belirteyim, yorumlarına çok büyük ölçüde katılıyorum. İmgeler konusunda basitten başladık diyelim. 🙂
@sickman: Sana çok sert ve uzun bir cevap yazmıştım fakat polemik yaşamaktan bıktığım için hepsini sildim. Sadece at gözlüklerini çıkartıp biraz objektif yazmaya davet ediyorum seni. İyi niyetli ve yapıcı olmak bu kadar zor mu? Böyle birbirimize destek yerine köstek olacaksak ..çayım böyle paylaşım sitesine afedersiniz. @beetlejuice kusura bakma hep foruma laf ediyor gibi oluyorum, vallahi lafın gelişi...
Not: Picasso benim b.kumu yesin desem bu kadar tepki çekmezdi eminim ki. Güzel dille laf anlatmaya çaılşınca böyle oluyor işte.
Bak şimdi yine yanlış tarafından girdin ama. Uzatmayayım diyorum ama her seferinde yazıklarımdan bağımsız bambaşka yerler lafı götürüyorsun, neyse bu son yazım olsun bu başlığa. Ben senin tavrını eleştirdim, yine aynı şeyi yap yine söylerim. Ama sen benim ne yazdığıma bakmadan hemen beni tanıdıklarımı korumakla suçladın, tavrın yanlıştı yazdım ama hala dönüp yazdığına bakmak yerine afra tafra. Tavrınız yanlış olunca sırtınızı sıvazlamamı beklemeyin, iyi niyeti ben göremeyince benden yapıcı olmamı beklemeyin, yanlışınızı söyleyince başka taraftan vurmaya çalışmayın, biraz büyüyün.
Ha eleştiri kaldıramıyorsanız söyleyin yazmayalım ama eleştirince de sıçarım mıçarım demeyin. Lafın gelişi melişi beni bağlamaz, gelmesin madem öyle. Bu cevabı da sana köstek olmaya çalıştığımı düşündüğün için yazdım, hala beni suçluyorsun ve ne dediğim ile ilgilenmeyerek bana verdiğin dört ya da beşinci cevap bu. Devam edeceksen ben ederim, problem değil. Ama seni tanımam etmem, bu siteye dönmene de belki ön ayak oldum, sana niye köstek olayım ya. Benim için sıradan bu siteye yazan birisin, hiç tanımadığım iki cümle laf etmediğim adamların kadınların işlerini yaptım bu siteden başka yerlerden bir dolu. Çoğu ile yüzyüze görüşmüşlüğüm yok, sana niye köstek olayım. Seni özel yapan ne benim için diye düşünüyorum, bulamıyorum. Bana köstek dedin ya ne diyeyim bilmiyorum ben.
Cımbızla çektim ;
1 Ben
2 benim
3 ben
4 benden
5 beni
6 beni
7 bana
8 ben
9 Benim
10 benim
11 Bana
12 ben
iki paragrafta 12 sen, tebrik ederim. Film başlıklarına filmle ilgili yazacaktık sanırım.
Filmden konuşalım.
S. Kubrick’in “A Clockwork Orange”ındaki Alex’i andıran bir karakter. Kitaplar ile insanları eşleştirip zaman içinde yozlaşıp kendisini hayal kırıklığına uğratmalarından fazlasıyla öfkelenen bir karakter. Onlara yaptıklarıyla kendini de fazlasıyla dönüştüren, hem katil hem kurban. Elimizin altındaki şeylerin, ıvır zıvırın bizi mutlu edermiş gibi, oyalandırırmış gibi gözükürken, aslında sonumuzu hazırladığını açık eden bir karakter.
Film şeridi gibi düşünülmüş bir asansör. Hayatına girip çıkan insanlara seyrettiği bir filmin parçasıymış gibi bakan bir karakter. Kendine yabancılaştırdığı insanlar vasıtasıyla kendi de her şeye yabancılaşan, her şeyi yapmaya hazır hale gelen ve belki de artık “oynamaya” başlayan bir karakter. Film içinde olduğunu hissediyor olabilir mi? Bir film karakteri olduğunu bildiğinden mi böyle davranıyor? Gerçek seyirciyle kafa mı buluyor? Filmin yönetmeni bu karakter aracılığı ile seyirciyle kafa buluyor olabilir mi? Ya da bu karakteri gerçekten dönüştürmek mi istiyor? Aramıza katmak istiyor olabilir mi? Kendi yapaylığından sıkılmış bir yönetmen. Ya da kendi çapında bir Tanrı.
Yoğun sembolik anlamlar var. Bütün şekillerin çember, yuvarlak ve küre şeklinde olması her şeyin aslında yine kendine döndüğünü anlatıyor. Çıkış olmadığı anlamına gelebilir. Tekrar etmenin çıldırtıcı etkisini gösteriyor olabilir. Kuyruğunu yutan yılan.
Sistemin çarpıklığının farkında olan ama onunla savaşmak yerine kendi iç savaşını veren bir karakter. Film de içselliği ile aynı yöntemi kullanıyor. Kukla oynatıcılarında rolleri değiştirdiği sahne çok iyi düşünülmüş. Karakter burada gidişata müdahale etmiş gibi görünüyor ama aslında rolleri değiştiriyor sadece. Yine de karakterin karakteri üzerinden tartışılabilir. Bu sahne de tek itirazım, -genel bir eleştiri- kesme anında karakterleri hemen görmenin etkiyi azalttığı yönünde. Alıcı yanlarda ağırca devinip karakterlere ulaşsa daha iyi olur sanki. Tabii bu hareketin, filmin karakterine uygun olmadığı söylenebilir.
İnlemeler fetüsün gelişinin habercisi. Sistem, aykırı olanı dışarı atıp kendine sadık olanı doğurmaya/üretmeye devam ediyor. Karakterin dönüşümüyle çember tamamlanmış/sonlanmış oluyor.
Temiz, güzel bir teknik işçilik var. Müzikler, efektler de güzel. Derdini çok güzel anlatmışsın. Daha da güzel anlatacağından eminim. Böyle ivmesi olan arkadaşlar desteklenmeli. Eminim eksiklerinin kendi de fazlasıyla farkında. Bence de bu en iyi filmin. Elinize sağlık, daha iyilerine.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
hegel: Yorumun için çok teşekkürler. Nihayet beklediğim türden bir yorum geldi filmle ilgili. Gerçi bu kadar olumlu da beklemiyordum açıkçası. 🙂 Eleştirilerinde haklı olabilirsin, her zaman dediğim gibi film çekerek öğreniyorum bir şeyleri.
senaristiyle oturup konusamak gerekir sanırım neler anlatmak istediğini.bazı bölümleri cok içime sindiremesem de sıradanlığı aşan kısımların olduğu "ilgi çekici" bir film olmuş.ellerine sağlık.
başlıklar halinde işlenmiş gibi duruyor film.ve bazı başlıklar kendilerine torpil geçilmişcesine diğerlerini sönük bırakıyorlar.daha kısa ve torpil geçilmiş başlıklardan oluşmuş bir film de olabilirdi bu.
müziği ve kurgusunu pek beğenemedim açıkcası.filmi izlememe engel olabilicek seviyede dağılmama neden oldu.
film üretmeni takdir ediyor, örnek bir davranış olarak görüyorum.bu filminde de ,ilerisi için ,daha iyi senaryolarla daha iyi işler yapabileceğini gösteriyorsun.
sevgilerimle..
Murat Tümer
Emeğine sağlık . Renkler uyumu müziğin ritmi hoş . Bir kaç açı sıkıyor ancak geneline bakılınca başarılı kadrajlamalar da mevcut. Tebrikler ...
Akın var güneşe akın! Güneşi zaaptedeceğiz güneşin zaptı yakın!Toprak bakır gök bakır.Haykır güneşi içenlerin türküsünü,hay-kır haykıralım!
Murat ve Beran'a teşekkürler. 🙂
Bugün galasını yapıyoruz nihayet. Umarım güzel geçer.
En son gala yapacağımızı yazmışım. Gala çok güzel geçmişti gerçekten. =) Şimdi çok alakasız bir tarz, komediye geçiş yaptım. Çok yakında!
Dün okulda düzenlenen yarışmada 1. olduk Fetüs filmi ile. Ufak çaplı bir yarışma olduğundan derecenin bir önemi yok falan jüride yer alan Taylan biraderlerden çok olumlu yorumlar aldım şahsen. Beni gerçekten sevindiren bu oldu. Ekipteki herkese burdan da bir kez daha teşekkür ediyorum.
http://www.sondakika.com/haber-1-den-5-e-kisa-film-yarismasi-odul-toreni-yapildi-2076847-2076847/ " onclick="window.open(this.href);return false;