Merhabalar;
Yeni kısa filmimi paylaşmak istedim. Yorumlarınızı bekliyorum.
https://www.youtube.com/watch?v=
Yazan ve yöneten: Lütfican Umut
Oyuncular: Seren Bostan, Alper Karan, Mehmetcan Akıskalı, Gurur Sönmez, Rıdvan Tarık Çulcu
Kamera: Lütfican Umut - Gurur Sönmez
Ses: Rıdvan Tarık Çulcu
Sanat Yönetmeni: Sevim Kökdemir
Kurgu-Vfx-Miksaj: Lütfican Umut
Kadir Has Üniversitesi, Mayıs 2012.
Ben baya beğendim.Etkileyici olmuş ama şeye kafam takıldı kız neden eski erkek arkadaşına böyle birşey yaptı ?
Ben baya beğendim.Etkileyici olmuş ama şeye kafam takıldı kız neden eski erkek arkadaşına böyle birşey yaptı ?
Teşekkürler 🙂 Hmm.. "dur onu bi mahvediyim" gibi planlı yapılan birşey değil, kullanacak-onun yerine bazı işleri yapacak ve belki yakalanacak birine ihtiyacı var, -bilgisayar vs. konusunda da bilgili olduğu için-eski sevgilisi aklına geliyor .(benim fikrim bu 🙂
Teşekkürler intercapiller.
Müzikler, sinematografi hoşuma gitti. Ama filmden beni koparan birşey oldu. Kızın polisin boynunu kırması. Biraz daha inanabileceğimiz bişey yapabilirdi. Ne bileyim zehirleseydi mesela. Genel itibariyle hoş.
Filmin kurgusu gayet iyi. Dramatik yapı iyi hesaplanmış, güzel akıyor. Atmosfer güzel. O lazerli mekan falan hoştu hep. Hareketli kameralar da iyiydi. Belirli bir gerilim hissi oluşmuş.
Ama oyunculuklar kötü. Hem performanslar kötü hem de oyuncu yönetimi kötü. Kadının güvenlikçinin boynunu kırışı masaj gibiydi. Kadrajlar kötüydü. Eski sevgilinin cesede baktığı anda kızın yarısı görünüyor, yarısı görünmüyor ve o plan neden genel? Başroldaki bayan o role hiç de uygun bir yüz değil ve performansı da gayet yetersiz.
Ve mantık hataları da var. "Hemen gel!" "Tamam, geliyorum!" Bir kere önce nereye geliyor? Bi replik ekleyin oraya arkadaş! "Nerdesin?" desin en azından.
Ve en başında neden gidiyor ki? Hem madem eski sevgilim benim için önemsiz ve "neden beni çağırdın?" gibi bir derdim var ne uğraşıyorum olan bitenle? Çek git birader! "Beni terk edip 2-3 günlük adamla çıkarsan olacağın budur zaten!" Bu nasıl bir replik? Ben mi yanlış anlıyorum ortada bir çocuk istismarı mı var? 🙂 (lafın gelişi)
Biber gazıyla öldü galiba! Bir insan biber gazıyla nasıl ölür? Bu çocuk nasıl yutuyor bu numarayı? Hangi allahın güvenlikçisi kulaklıkla müzik dinler? Yok böyle birşey. Arkasından gelip kafasına balyozla vursak nereden duyacak? Ve güvenlikçi dediğin adam kemancıda çalışmıyor ise sakallı bıyıklı olmaz. Çok önemli değil gibi görünse de göze batıyor bunlar hep.
Daha birçok tutarsızlık, mantıksızlık ve ikna edici olmaktan uzak ayrıntı mevcut filmde. Ve daha önce bin kez konuşutuğumuz gibi, artık söylemekten bıktığımız, tekrarlamaktan yorulduğumuz gibi tüm bunların tek bir sebebi var: özensizlik! Bu kadar basit. Azcık daha kasılsa, azcık daha özenilse, azcık daha çalışılsa ortaya aslanlar gibi bir kara film çıkacak. Ama şimdi ne oldu? İzledik, (olmadığı halde) iyi hoş dedik (çünkü çok da önemli bir film değil. Olsaydı yöneten filmine gerekli önemi verirdi. O vermiyorsa biz neden verelim?), bir daha açıp yüzüne bile bakmayacağız bu filmin. Geldi geçti işte... Çünkü gelip geçmesi için yapılmış. Bu durumda isteneni veriyoruz biz de. Ama ortada, yazar-yönetmen olarak, daha fazla çalışsa çok daha iyi bir işe imza atabilecek biri olduğu da kesin. Olay sadece bunu duyup ya da hissedip ego beslemekse, buyurunuz, bir doz egonuz emrinizde dostum. Ve bu ego yakıtının bizim alemdeki tercümesi şu: "Devam! Daha iyi işler yapacağın kesin!" Eee? Ne oldu şimdi?
(Bu arada, arkadaşı tanımam şahsen, kendisine hitaben konuşuyor gibi görünmesin, öyle değil, bu tip "özenilse harika film olur" kontenjanından olan herkese söylüyorum bunları, onlar bir dernek çünkü)
Peki soru: Neden o "çok daha iyi işler!" bu film değildi?
Cevap "henüz elimden gelen bu", "yeteneğim bu kadar", "beceremiyorum" falansa eyvallah. Tek bir arkadaşın bu tip bir gerekçeyle çıkageldiğin görmedim, kimse ama kimse bunu itiraf edemez. "Benim kapasitem bu arkadaş!" Yok böyle bir insanevladı. Herkes ama herkes olanak, zaman, imkandan bahseder. Ben de hep aynı şeyi söylerim: Yazık ediyorsun! Elindeki güce, yeteneğe, enerjiye yazık ediyorsun... Çekme o zaman. Yeterli zamanın olmayacaksa çekme! Projenin hakını verecek kadar özenmeyeceksen çekme! Çünkü izleyip "iyi hoş" diyip geçeceğiz. Bir daha da bakmayacağız filminin yüzüne. Yazık değil mi o kadar emeğe? Ama yeterince özenirsen durmadan tekrar tekrar izleyeceğiz! Bilal Bay, Eray Dinç, Erkan Uzdur, Özgür Bakar, Ali ÜNalın filmleri gibi. İzle izle tükenmeyecek. 2 sene sonra bile izleyip tekrar "ulan bu amma güzel işmiş" diyeceğiz. Tükenmeyecek filmin. Unutulmayacak! Bunu istemez misin? 2 kat fazla çalış, 20 kat fazla hatırlan! Kârlı bir alışveriş sayılmaz mı? Ben işimi gücümü bırakıp, 4 sayfa inceleme yazacağım filmine. Attığın küçük oltaları yakalamaya çalışacağım. Yakalayablirsem ikimiz de sevineceğiz. Senin yemin adresine ulaşmış olacak, o yemi ulaştıran da ben olacağım sinema yazarı olarak. Aksi durumda, böyle laf arasında bişiler karalayacağım. Fazla özenmeme gerek yok çünkü. Ortada bir yem yok ki yakalayayım...
Bu gerçekler ne zaman öğrenilecek, ne zaman kabullenilecek bilmiyorum?
Unutmayalım: 2 kat özen, 20 kat egoya denk gelir kısa film aleminde. Siz 2 kat özeni gösterin, 20 kat egonuz hakkıyla sizindir...
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Bu arada... Filmi türler, alttürler, kara film, famme fatal falan meseleleri üzerine incelemeye gerek duymuyorum. Eğer beğenseydim, teknik olarak başarılı, özenli bulsaydım bunlar üzerine de yazacaktım ama mevcut durumda buna gerek yok. Çünkü film tür filmi eleştirisi açısından çok değerli bir konumda. Ama tabi sinemasal olarak güçlü ve özenli olmayınca bunun bir anlamı kalmıyor...
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Teşekkürler zozores.
@Görkem, detaylı yorumunuz için teşekkürler.. Evet daha çok görselliğe dayalı bir film oldu-ki ben görselliğini bile tam sevmiyorum-.
Hmm o mekan yeri laf kalabalığına gelmiş sanırım, aslında orada kız direkt "çalıştığım yerin otoparkındayım" diyor. Ama ikisi üst üste konuştuğu için kaçabiliyor..
Kafa kırma ve biber gazı konusunda haklısınız. Bir şey diyemem.
Adamın oraya neden gittiğini anlatsam başka bi film yapmam lazımdı 😀 Yani geçmişlerini zaten bilmiyoruz, ama kızın bir şekilde bu adamı terk ettiğini ve adamın içinde hala sevgi olabileceğini tahmin ediyoruz. Ha benim takıldığım ama kimsenin bahsetmediği bi nokta var, adam meraktan ya da başka birşeyden oraya gidiyor, ama aslında yardım etmeyecek "niye beni aradın" diyecek bencillikte.. Bana bu biraz çekişki gibi geliyordu mesela..
Filmde biraz da farklı bir atmosfer/dünya yaratmak istediğim için, başlangıcı biraz Amerikanvari oldu.. Sakallı müzik dinleyen, çizgi roman okuyan güvenlik. Hala bana kötü gelmiyor.. Orada dolaşan işini yapan bir güvenlikten daha ilgi çekici.
Özensizlik olayı şöyle, mesela ben filmin fazla grenli olduğunu düşünüyorum ve bu benim ihmalim. Çekime yanımızda 150,300,650w'lık ışıklarla gittik ama otoparkta, diğer mekanlarda priz yerlerini kontrol etmediğim için genelde kullanamadık.
Oyunculuk konusundaki ihmal daha farklı.. Filme çok yakışacağını düşündüğüm birinden yanıt alamadım, diğer kişinin işi vardı ben de 3.iyi kişiyle çektim filmi. Niye beklemedin derseniz [buraya bahaneler gelecek :D] ödev filmi olduğu için yetiştirme derdi vs vs.
Bu arada, şeyi merak ettim filmin Hollywood kıvamında bir senaryosu olması nasıl geldi size? Türk sinemasında ve dünyada da bu tür filmlerden bir soğuma-uzaklaşma var, ve çoğu kişi bu tür filmlerin bir yere gelemeyeceğini düşünüyor(tamam filmim bu haliyle öyle olabilir, ama diyelim bahsettiğiniz derinlikli tür filmleri?) Çünkü ben öyle filmler yapmak istiyorum, çok ayakları yere basan 'realist' filmler çekmek istemiyorum.
Forumda arada bir üzerinde konuşmaya değecek bazı başlıkların çıkması güzel. Değerlendirmeye değmeyecek birçok çalışma da oluyor ve esas moral bozucu olan o. Burada gördüğüm ise diğerlerinden farklı olarak üzerinde kapsamlı olarak çalışılmış bir örnek. Yani sahibinin en baştan itibaren kafasında bir hedef var, bir "görsel son durum" var ve bunu gerçekleştirmeye çalışmış. En azından adı olsun olmasın, bu filmi yapan kişi izlediği, gördüğü belli bir film yaklaşımını (ki aşağıda bu yaklaşımı açıklayacağım ve neden sanatsal bir tür/genre olmayacağını söyleyeceğim) elde etmeye çalışmış ve buna yaklaşmaya çalışmış.
Bu daha çok bir aksiyon filmi. Ya da bir aksiyon filmi olma hedefiyle yapılmış bir çalışma. O nedenle herhangi bir sanatsal tür/genre beklentisi ile eleştirisi yapılmamalı. Daha önce forumda bir film noir çalışması yapan bir arkadaş daha vardı. Sanırım noir'ın klişe ya da tipik özelliklerini ders filmi/ödev bağlamında biraraya getirmişti. Galiba bu filmin adının da Femme olması ve içeriğinin bir kısmı bizde bir film noir olduğu beklentisi yarattı. Ben sadece aksiyon filmi gibi değerlendirdim. Bu nedenle amacına ulaşmış bir çalışma gibi. Ama kişisel sinema zevkimiz açısından bakılırsa tercih edeceğimiz türden bir çalışma değil.
Şimdi bu tür aksiyon filmleri 1990lar ve 2000lerde ABD kökenli yapım firmalarınca bol bol yapıldı. Hatta önemli bir kısmı sinemalarda yer bulamayacağı düşüncesi ile en baştan video olarak çekilip doğrudan VHS/DVD ya da kablolu TV şirketlerine pazarlandı. Yani ABD gibi derin bir pazarda dahi sinema salonu ile buluşma beklentileri olmadı. Zamanında Show TV başta olmak üzere onca kanal da bunları deyim yerindeyse kiloyla alıp gece kuşaklarında bize seyrettirdi. Bunlarda benim dikkatimi çeken en büyük özellik bol renkli ışıklandırma, hatta neon türevi ışıklandırma olmasıydı. Kendi içinde aralarında kült denebilecek ilginç bazı eserler de çıktı ve hala aranıp izlenir sanırım. Eğer bu filmde o iç mekanlar, koridorlar vb yerlerde arka duvarlara vuran neonvari renkli ışıklandırmalar da olsaydı tam olarak tanımladığım döneme ait bir çalışma olacaktı. Burada da bu türden filmlere egemen olan manken kız, manken oğlan, soygun, lazerli oda ve twisti görüyoruz.
Bunun dışında bir sinema eseri olarak zaten arkadaşın da söylediği gibi herhangi bir derinlik ya da fazladan anlam katmanı aramak işi yokuşa sürmek gibi olur. Ben film/sinema/TV sektöründe bir gelecek hedefleyen ama ille de sinema tarihi açısından önemli eserler vermek istemeyen bir çalışma veya kendini sınama gibi algılıyorum. Herkes "sinema sanatçısı" olmak istemeyebilir. Zaten o türden çalışmaları ilk eserlerde beklemek de pek mantıklı olmaz. Çünkü öbür türlü de 1980ler-90lar Türk sinemasının başına illet olan "sanat-bunalım" filmleri gibi şeyler yapmak zorunda hissediyor kendini yönetmenler ki o daha bile beter.
Burada temel bir öykü var. Ana öyküde bir çelişki yok. Hem intikam almak hem de suç işlemek isteyen bir kadının planına tanık oluyoruz. Bunu anlıyor muyuz? Evet. Burada bazı zorlamalar var. Ben gencin ayrıldığı kız arkadaşının telefonu üzerine hızla koşturmasına takılmadım; birçok kişi herhalde öyle yapardı. Yardım isteyen kadın karşısında erkek içgüdüsü. Bu türden filmlerde sık görülen şeyler kullanılmış: değerli eşya soygunu, güvenliği atlatma (ki TV'de maç izleyen veya kulaklıkla müzik dinleyen güvenlikçilerden kaynaklı güvenlik açığı sık kullanılır), ve en sonunda twist. Burada yaklaşım biraz yüzeysel ama profesyonel adı altında bundan kat kat beterlerini gördüğüm için birşey demiyorum. İşleniş zayıf kalmış. Tamamen klişelerden oluşmasa idi çok daha iyi olurdu ama buradaki amaç zaten klişelerden de oluşsa sonuçta bir film anlatısını tamamlayıp bir öğrenci gibi teslim etmekse, o olmuş.
Benim esas sorunlu bulduğum nokta oyunculuk ya da daha doğrusu vücut dili kullanımı. Kıza ek olarak erkek oyuncuda da bu sorun var. Bana en aykırı gelen nokta yerde yatan ölüye tekmeyle girmesi. Kızın nasıl olup da boyun kırabildiğini bilmiyoruz ama bir şekilde halletmiş işte ama manevra ikna edici olmaktan uzak ve yüz ifadesi hatalı veya fazla gösterilmiş. Hacker diye sunulan oğlanın da yere 3,5luk harddisk atıp tekmeyle ezmeye çalışması biraz zorlama ama genel izleyici bunları bilmeyebilir. En son sahnede tutuklanan oğlanın kızla gözgöze gelmesi bence en aykırı nokta. Oğlan orada bağırmaz mı "şunu da alın, esas suçlu o." ya da "biz suç ortağıyız" gibi? Kız gülümseyerek ve hem de çantasında çalıntı mal ile yürüyerek uzaklaşıyor. Bu kısmın kızın caddenin karşı kısmında ve oğlana ve polislere görülmeden çekilmesi gerekmekte idi. Bir de oradaki ayak sesleri hatalı. Biraz geniş tuttuğumuz inanma sınırımız burada aşılmış. Güvenlikçinin sakalı gözlüğü ve Beats by Dr. Dre marka kulaklığı (ki sahte de olabilir) da bana batmadı çünkü artık güvenlik görevlisinin alt gelir grubuna ait bir meslek olması sözkonusu değil. Mekan lükse benziyor. Kızın yerini söyleyen cümlesi ikinci kez izlemede duyuluyor ve bir iki sorunun cevabı ancak ortaya çıkıyor. Elbette o diyalog da elden geçmeliydi. Sesler yanlış örtüşmüş. Çöp tenekesindeki kesme anlamsal hata yaratmış.
Öğrenci çalışması olarak iyi olmuş. Ama derinlik, orijinallik, kişisel bir katkı açısından pek birşey bulamıyoruz. Teknik yanı sinematik ya da anlatı yanının ötesine geçmiş. Yine de bunu bir öğrenci filmi dışında izleyenler aradıklarını pek bulamayacaklar.
Bu bize ders olsun 🙂
Tebrikler ve başarılar.
Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.
Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.
ışık kullanımı, oyunculuk konusunda iyi bişeyler söylemek zor ama mekan gerçekten iyi kullanılmış. bence biraz aceleye gelmiş. biraz daha üzerinde düşünülseydi özellikle ritm konusu aksamazdı. yani iyi bir giriş kısmı tam konu izleyeni saracakken gereksiz bir acelecilikle film bitiyor. filmi başarılı yapan tek önemli ayrıntı mekanın iyi kullanılması ve mekanla ilgili önçalışma diyebilirim. bunlar gerekli irtibatlar izinler vs. bir oda, banyo, ayna, musluk ve damlayan suya mahkum kısa filmci arkadaşlarımız bu mekan sıkıntısını iyi bilirler. keşke bu kadar teferruattan sonra biraz daha özenilseydi. 4/10
keşke teknik olarak bu kadar güzel imkanlarınız ve bilginiz varken dünyanın en kötü oyuncularını bulup oynatmasaydınız.
yine de buna rağmen belli bir standartın üstüne çıkmışsınız, tebrikler.
@Fulgura, yorumunuz için teşekkürler.. Evet filme aksiyon filmi gözüyle bakabiliriz. Yapmak istediğim denemek istediğim şeylerden biri "paralel kurgu"ydu ve bu da filmi aksiyon filmi kıvamına getiriyor evet.
Filmi tekrar tekrar izledikçe klişeler ve mantık hataları benim de gözüme çok batmaya başladı. Ama bu film şöyle işime yaradı, bu tür bazı yerlerde gereksiz efekt kullanımı-fazla klişe vb. şeyleri bir sonraki kısa filmimde kullanmayacağım(en azından daha dikkatli olacağım) Daha zekice senaryolu filmler çekmek isterim ve bunun için uğraşacağım.
Sondaki ayak sesi hatalı, iç mekan sesiyle aynı 😀 O aslında biraz "yönetmen kurgucu olmamalı" mantığının doğruluğunu gösteriyor.. Çünkü, o sahneyi: "ayakkabı sesiyle uzaklaşan bir kadın, gittikçe artan bir topuk sesi ve bum! ekran birden kararır." Şeklinde düşünmüştüm, ses tam olmadı ama yine de kullanmak istedim.
@Vlad, teşekkürler evet keşke o mekanların hakkını daha iyi ışık-oyunculuk ile verebilseydim ama.. sonraki projeme artık 🙂
@sekko, teşekkürler.. oyuncu seçimi ve yönetimi konusunda kendimi geliştirmem lazım. Bu filmden öğrendiğim diğer şey de bu 🙂
otopark sahneleri güzel.
müzik güzel oturmuş.
bence otopark vb mekanlar denemeliyiz.
gece evde kayıt demek izleyicileri sıkıyor olabilir.
bilmiyorum katılıyor musunuz?
bu arada girişteki dinamik yapı devam edebilseydi... hımmm mıııhhh tadında yenmezdi.
tebrikler
@hasancingiz, yorumunuz için teşekkürler. Evet filmin başındaki ev sahnesi biraz uzun ve seslerinde sorun var (kızın söyledikleri tam duyulmuyor) Eh yavaş yavaş öğreniyorum işte 🙂
Teknik işçilik gayet iyi. Fakat senaryo ve oyuncular biraz daha iyi olsaymış süper olurmuş... Ama yine de kadir hastan tekrar tekrar kaliteli işler izlemek umut verici.
Tarkovski neden muhteşemdir, açıklamak çok zor; ama benim için filmlerini izlemek vahiy gelmesi gibi bir şeydir.
Lars Von Trier