SinemaKavram ekibinden 2013 yılının ilk filmi. Daha önce yayınladığımız Kılıç filminden bir önceki filmdir.
Yönetmen: Alper Kocatepe
Senaryo: Ulaş Temur, Alper Kocatepe, Fahrettin Ünlü
Görüntü Yönetmeni: Fahrettin Ünlü,
Kurgu & Işık & Ses: Alper Kocatepe
Oyuncular: Mehmet Akay, Selma Bayraktargil, İsmet Tamer, Bayhan Atambay
[vimeo] http://www.vimeo.com/67042039 [/vimeo]
Benim "Ben" dediğim bedenim mi, yoksa ben mi?
Görüntüleri beğendim teknik detayları verebilir misin? Optik sabitleyici olmamasından bazı karelerde manual lens kullanıldığını düşündüm ama. Tam emin de olamadım.
tebrik ederim güzel bir çalışma olmuş. konudan bütünlüğünü yakalayamadım ama çekimleri çok beğendim. ankara yı özlemişken de iyi geldi 🙂 bazı açılarda fazla titremiş kamera. biraz da netlikte sorun vardı. özellikle sesleri beğendim ne kullandınız? oyuncuları nerden buldunuz?
Teşekkürler. 600D'yle çektik, 50mm f/1,8 ve bazı yerlerde 18-55mm kit lens kullandık. Görüntülerin hareketli olması tamamen tercih meselesi, yerine göre daha bunaltıcı bir atmosfer sağlayabiliyor. Ses içi zoom H4N ve rode NTG2 kullandık, sesin temiz olmasının sebebi ekipmandan ziyade açıların mikrofon konumuna uygun olmasından kaynaklı, mikrofonu 50-100 cm arasında bir uzaklıkta kullanmaya özen gösterdik. Netlikte sorun olması doğal, sonuçta ölçerek değil el yordamıyla netlik alıyoruz. Oyuncular Mehmet Akay ve Selama Bayraktargil devlet tiyatrosu oyuncuları, İsmet Tamer çeşitli dizilerde ve devlet tiyatrosunda oynadı, Bayhan Atambay özel tiyatrolarda çeşitli oyunlarda görev aldı. Ankara'da oyunculara ulaşmak İstanbul'daki kadar zor değil aslında ve hepsi de gönülden destek veriyorlar.
Benim "Ben" dediğim bedenim mi, yoksa ben mi?
Selamlar... Çok yerinde ve sağlam bir anlatım olmuş.Tam bir yönetmen sineması filmi. Kadrajlar, Ankara, renkler, ses, oyunculuklar güzel. Selama Bayraktargili kış gelmeden oyununda izlemiştim. Burda farklı izlmek güzel oldu.
Tarkovski neden muhteşemdir, açıklamak çok zor; ama benim için filmlerini izlemek vahiy gelmesi gibi bir şeydir.
Lars Von Trier
İlgim dağılmadan keyifle izledim. Gayet iyi olmuş. Ellerinize sağlık...
kadrajlar gayet güzel...
Sanırım kadın şizofrendi...öldürmeye çalıştığı kendi yanılsamasıydı(Filmin sonunda ölen adam)
ilk gördüğümüz adam da kendi hayal dünyasında yaşıyordu, kadının kendini dinletemediği bir başka dünyada, o eski kravatlı amca da adamımızın hayali, kendi hiçlik duygusunu anlamlandırmak için yarattığı biri 🙂
neticede filminizi daha iyi anlamak için bu yorumu yazdım, umarım hikayenizi biraz daha açarsınız 🙂
kadrajlar gayet güzel...
Sanırım kadın şizofrendi...öldürmeye çalıştığı kendi yanılsamasıydı(Filmin sonunda ölen adam)
ilk gördüğümüz adam da kendi hayal dünyasında yaşıyordu, kadının kendini dinletemediği bir başka dünyada, o eski kravatlı amca da adamımızın hayali, kendi hiçlik duygusunu anlamlandırmak için yarattığı biri 🙂
neticede filminizi daha iyi anlamak için bu yorumu yazdım, umarım hikayenizi biraz daha açarsınız 🙂
Kısmen doğru sayılabilir 🙂
Kadın şizofren değil, bütün karakterler gerçekten yaşayan karakterler, daha doğrusu her biri bir çeşit insanın sembolü. 78 kuşağından diyebileceğimiz barda kadınla konuşan abimiz, kaybolmuş bir kuşaktan arta kalan bir bireyin temsilcisi. Kadınsa bir sonraki neslin ilk örneklerinden 🙂 80'lerde çocuk olan nesil. Belki de o bardaki adam kadının abisinin yakın arkadaşlarından biriydi, bilemiyoruz. Yaşlı amca hiç evlenmemiş belki de karısını kaybetmiş çocukları da terketmiş. Yaşamayı seviyor, genç ruhlu ama gençlerle de pek anlaşamıyor 🙂 O tren istasyonunda ilk başta bardaki adam kaybolurken filmin sonunda yaşlı adam kayboluyor, ikisi de varlığını sürdürmek istiyor, bardaki adam belki de sürdürmek istemiyordur, kadın da daha fazla dayanamayıp denemekten vazgeçmişti zaten, zehirli çayı kendi içip intihar etmişti, hem de ona işkence eden kocasının gözleri önünde. Çıkışı olmayan hayatlar, çıkış kapısındaki olmayan turnikelere sıkışıp kalmışlar.
Benim "Ben" dediğim bedenim mi, yoksa ben mi?
elinize sağlık arkadaşlar, oyunculuklar benim de hoşuma gitti, her tiyatro oyuncusu sinema yapamaz. karakterlerin iç dünyaları konu olarak seçilmiş güzel bir çalışma olmuş bana kalırsa.
kadrajlar gayet güzel...
Sanırım kadın şizofrendi...öldürmeye çalıştığı kendi yanılsamasıydı(Filmin sonunda ölen adam)
ilk gördüğümüz adam da kendi hayal dünyasında yaşıyordu, kadının kendini dinletemediği bir başka dünyada, o eski kravatlı amca da adamımızın hayali, kendi hiçlik duygusunu anlamlandırmak için yarattığı biri 🙂
neticede filminizi daha iyi anlamak için bu yorumu yazdım, umarım hikayenizi biraz daha açarsınız 🙂
Kısmen doğru sayılabilir 🙂
Kadın şizofren değil, bütün karakterler gerçekten yaşayan karakterler, daha doğrusu her biri bir çeşit insanın sembolü. 78 kuşağından diyebileceğimiz barda kadınla konuşan abimiz, kaybolmuş bir kuşaktan arta kalan bir bireyin temsilcisi. Kadınsa bir sonraki neslin ilk örneklerinden 🙂 80'lerde çocuk olan nesil. Belki de o bardaki adam kadının abisinin yakın arkadaşlarından biriydi, bilemiyoruz. Yaşlı amca hiç evlenmemiş belki de karısını kaybetmiş çocukları da terketmiş. Yaşamayı seviyor, genç ruhlu ama gençlerle de pek anlaşamıyor 🙂 O tren istasyonunda ilk başta bardaki adam kaybolurken filmin sonunda yaşlı adam kayboluyor, ikisi de varlığını sürdürmek istiyor, bardaki adam belki de sürdürmek istemiyordur, kadın da daha fazla dayanamayıp denemekten vazgeçmişti zaten, zehirli çayı kendi içip intihar etmişti, hem de ona işkence eden kocasının gözleri önünde. Çıkışı olmayan hayatlar, çıkış kapısındaki olmayan turnikelere sıkışıp kalmışlar.
güzelmiş ancak bu kadar çok şeyi bu kadar kısa zamanda anlatmaya çalışmak zor olmuş olmalı...
senaryo yazım aşamasında, çekerken anlaşılamamak endişesine kapıldığınız olmadı mı? Cevap evetse bu korkunun üstesinden nasıl geldiniz 🙂
Bye
oh be 😀
Oyuncuların bir filmi nasıl sırtladığının örneği.. Filmi beğendim fakat görüntü yönetimi olmamış. tek eksik bu diyebilirim. yani gözleri yoran bir netleme sorunu var genelinde. manuel lenslerle çalışırken deneyim ve pratik ister bu iş. bence bu konuda fazla acele edilmiş. tam pişmeden işe atılmış bu arkadaş. hatta izlediğim en beceriksiz görüntü yönetimi bu filmde diyebilirim.. bunun dışında filmin hakkını vermek de lazım. tekrar söylemek isterim ki bu tarz oyuncularla ben de çalışmak isterim. dertlerimin %50si çözülür heralde 🙂
Vlad,
manuel lenslerle çalışmanın diğer lenslerle çalışmaktan bir farkı yok ki video çekerken. Var da ben mi bilmiyorum.
sorunu anladığım kadarıyla bazı durumlarda farkı oluyor.. ama ben bu sorunu ve bu cevabı gerektirecek bişeyler yazmamıştım ya neyse 🙂
image stabilizer yok ya manuel eski lenslerde ondan bahsediyor sanırım. Sonuçta odaklama ile ilgili ise eğer videoda auto focus kullanacak değil kimse 🙂