Uğraşılmış bir proje. Önce elinize sağlık.
Yukarıda arkadaşların söylediklerine ek olarak ekleyeceğim bir-iki nokta var.
Ses montajımız sorunlu olmuş. Kesip yapıştırılan kısımlarda artıklar kalmış. Ses kesintisiz akmıyor. Mikrofonu sehpa üzerinde kadraj dışına koymuşuz sanırım. Adam tabağı sehpaya koyduğunda ses korkunç peak yaptı. Mikrofonu kullanan biri var mıydı? Olabildiğince havada ve temassız tutmalı. En başta kızın telefonla konuştuğu kısımda da ses düzeyleri uyumsuz. Ayak sesleri kızın sesinden daha yüksek ve net geliyor.
İnandırıcılık açısından kapıdaki buyur sahnesini biraz tuhaf buldum. İçeri girmek istemeyen bir bayan "böyle güzel gözlere sahip" numarasını yapan birinin evine asla girmeyecektir. Daha ilginç bir cazibe noktası olabilir.
Bir de başkasını bilmem ama aynı karaktere aynı açıdan bakarken yapılan kesmeler bana hata gibi görünüyor. 03:12'de 03:14e geçiş ya da dengi olan 03:26-03:27 ile 03:30-03:31 kesmeleri gibi. Elbette katılmayabilirsiniz.
Kızın gerildiği an esasen uzaktan değil daha yakından, yüzdeki rahatsızlığı daha net gösterecek bir açıdan olabilirmiş ama elinizde o çekim olsa herhalde koyardınız zaten. O noktada yani sıradanlıktan tekinsizliğe geçiş zaten en kritik an.
Bir de (yine büyük bir sorun görülür mü bilemiyorum ama) kızın kendi göz rengi ile sondaki gözlerin rengi aynı değil gibi 🙂
En büyük sorun söylendiği gibi dramatizasyon. Fakat daha fazla tekrar ile olabilirmiş gibi duruyor.
Güzel yakalanan sahneler de var. 00:53-00:56 esasen çok güzel de insan aslında vakit daha ilerlemiş olsaymış ve hatta iyice karanlık olsaymış da hafiften The Exorcist posteri türünden bir hava yakalanabilirmiş diye düşünüyor. Kız kamera harekete başlamadan 1-2 sn durup evi izlese ve kamera ondan sonra dönse 100 üzerinden 100lük derdim. Oblique açı her zaman çok yerinde tutturulamayan birşey ve burada yaklaşan çarpıklığa güzel bir öngörü sunmuş.
Sondaki şaryo kısmı da genelde güzel de arkadaş arkada o tuhaf hareketleri yapmayıp daha sakin dursa veya sigara içse ya da kelebeklerini takdir etse tam olurmuş gibi geldi. Özellikle sinemada bu türden felsefi sapıkların betimlenmesinde son derece asil ve sakin görünüm tercih edilir genelde. Orda sanki zoraki bir kolbastı durumları var.
Yine de görsel olarak durumlar oldukça iyi. Kamera ve lens bilgilerini de alırsak tam bir konu olmuş olacak.
Daha iyilerine....
Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.
Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.
Şık ve iyi görüntü yönetimi dışında birçok açıdan, şaşırtıcı ve üzücü biçimde kötü bir film....
Görsel olarak enfes bir final. O kayma hareketi çok güzel olmuş. Filmin tamamında harika renkler ve ışıklar. İlginç bir oyuncu seçimi tercihi, çok sevimli tipler.
Ama bir tercih değil, resmen anlamı bozucu/yanıltıcı olan kadrajlar. Kurguda büyükçe boşluklar. Tatminkar olmayan oyunculuklar. Germeyen, sürüklemeyen, mantıksal olarak da yeterince ikna edici olamayan bir senaryo.
Ve gerçekten sıkıla sıkıla, biraz da çekinerek defalarca kez yaptığım ve artık yapmamaya çalıştığım, haddim olmadığını düşündüğüm ama yapmam için resmen popoma tekme yediğim "filmden, üreticisini tanıma/tanımlama ve yerme" olgusu üzerine müthiş bir örnek.... Bir sürü "nazik yergi" yazmıştım yine, sildim hepsini. Bu arkadaşın ne suçu var? "Sen üstüne alınma canım kardeşim, yeri geldi, döktürdüm yine" demeye bile dilim varmadı.
Çok ama çok, ama harbiden çok daha iyi filmler yapacağın çok belli, ellerine sağlık.
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Tekrardan bakınca unuttuğum bir nokta gördüm. Açılıştaki yazı/epigraf ile genel mesaj biraz kopmuş gibi. Elbette yönetmen/yapımcı arkadaş ana erkek karakteri bir türlü eko-terörist göstermek istemiş olabilir ama sanki burada film kopmuş gibi. İkinci başlık da bu nedenle biraz havada duruyor. Onlar olmasaymış film kendi başına gidiyor zaten.
Bu arada amatör yapımlardan beklentilerimizin profesyonellerden beklentilerimizden farklı olması gerektiğini hatırlamak gerek. Bu bir ilk film ve birçok kişinin ilk filminden daha iyi bir ilk film. Yukarıda yazdıklarımız artık ikincisi için...
Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.
Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.
Yorumlarınız için teşekkür ederim. öncelikle şunu söyleyeyim, bu filmi ben de eleştirsem benzer şeyler söylerdim. bu bana çok iyi bir tecrübe oldu. ilk defa kendi çektiğim bir filmi izleyip nasıl bir etki bıraktığını gördüm. Bu filmden öğrendiğim en önemli tecrübe atmosfer/ortam yaratmanın gerekliliği oldu. bu filmdeki teknik hataları o kadar umursamıyorum. en büyük hatam atmosfer yaratmamış olmam. filmdeki en büyük eksik bu. konu doğru ve tutarlı bir atmosferde ilerlemiyor.
eleştirilerden hiç rahatsızlık duymadığımı aksine böyle bir zahmete katlandıkları için minnet duyduğumu da söylemek isterim. burada film paylaşmaktaki amaç zaten kendimizi değerlendirme fırsatı bulmak.
fllm mark 2 ile çekildi. genelde 50 mm. kullanıldı.
h2n4 kaydedici ntg 2 mikrofon. bazen ekip yetersizliğinde mikrofonu biryerlere koyduk. sesteki hatalar burdan geliyor.
Filmi tekrar kurguladım, ses ve renkde değişiklikler yaptım, biraz kısalttım.
[vimeo] http://www.vimeo.com/24864405 [/vimeo]
Dekor ile karakterin arasında akıl almaz bir boşluk var. Adam kelebekleri Tanrı'nın tasarımları olarak görüyor ama kitaplığında Prof. Richard Dawkins'in "The Greatest Show On Earth (Yeryüzündeki En Büyük Gösteri-Evrimin Kanıtları)" kitabı var. Hatta "The God Delusion (Tanrı Yanılgısı)" kitabı bile var!
Bu kitabı hiç mi incelemediniz? Ya da evin sahibi senaryoyu okuyup size bundan söz etmedi mi? Bu çok çok büyük bir hatadır. Kimse bilmiyor, anlamaz da diyemezsiniz. Bu küçük detay büyük bir sanatsal boşluk yaratıyor.
Bir ateistin kütüphanesince Kuran bulunabileceği gibi esasen doğaya takmış ve bu noktada oldukça sapkınca öznel bir görüş geliştirmiş bir kişide de her türden kitap bulnabilir. Hatta entellektüel ve kentli izlenimi verdiği için tezat değil belki de son derece yerinde de görülebilir. Ne de olsa filmi sonuna dek izleyince karakterin genelde anlaşılan anlamıyla din ve tanrı kavramlarıyla alakasının olmadığı da ortada.
Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.
Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.
Sn. Fulgura, demişsiniz ki: "...din ve tanrı kavramlarıyla alakasının olmadığı da ortada." Nasıl ortada yahu? Karakter kelebekler için sanattan söz ederken "doğa" demiyor, "Tanrı" diyor. Bu ikisi arasındaki farkı söylemeye umarım gerek yoktur.
Dekor ile karakterin arasında akıl almaz bir boşluk var. Adam kelebekleri Tanrı'nın tasarımları olarak görüyor ama kitaplığında Prof. Richard Dawkins'in "The Greatest Show On Earth (Yeryüzündeki En Büyük Gösteri-Evrimin Kanıtları)" kitabı var. Hatta "The God Delusion (Tanrı Yanılgısı)" kitabı bile var!
Bu kitabı hiç mi incelemediniz? Ya da evin sahibi senaryoyu okuyup size bundan söz etmedi mi? Bu çok çok büyük bir hatadır. Kimse bilmiyor, anlamaz da diyemezsiniz. Bu küçük detay büyük bir sanatsal boşluk yaratıyor.
Evet kollenksiyoncu karakteri klasik anlamda dindar veya teist birisi değil. Çok yönlü ve sapkın görüşlerine entellektüel kılıflar uydurabilen eğitimli birisi. Fulgura doğru okumuş çok yönlülüğü. Karakterin klasik bir teist olmadığına dair kanıt olması bakımından oradaki kitaplar bilinçli seçildi.
Sn. Fulgura, demişsiniz ki: "...din ve tanrı kavramlarıyla alakasının olmadığı da ortada." Nasıl ortada yahu? Karakter kelebekler için sanattan söz ederken "doğa" demiyor, "Tanrı" diyor. Bu ikisi arasındaki farkı söylemeye umarım gerek yoktur.
Söylemeye çalıştığım "genelde anlaşılan anlamıyla" din ve tanrı kavramlarıyla ilgisinin olmadığıdır. Tanrıya inanan kaç kişi insan yer? O adamın kafasında kurmuş olduğu öznel yüce evren mimarı (ya da artık kendisi bunlara ne derse) adamın yamyamlığına engel olmuyorsa? Yamyamlığı ritüele dönüştürmüş arkadaş. Evrim başta olmak üzere her şeyi okuyor olması son derece beklenebilir geliyor bana. İslamcı yazarların evlerinde Das Kapital ya da Türlerin Kökeni olması da doğaldır. Hatta bu türden kişiliklerin sıkı bir kütüphanesi vardır diye düşünüyorum.
Tanrı ve doğa sözcükleri bazı düşünce ekolleri tarafından aynı şeyin iki ayrı tezahürü olarak görülmektedir diye de hatırlayalım. Doğada tanrının bilinçli eylemlerini görmek, hatta evrimi bile bu yüce yaratıcının işi görmeye giden görüşler var. Bu türden bir karakterin kafası oldukça sorgulayıcı olmalı bence. Boş adam değil yani.... 🙂
Seçim bilinçlidir ya da değildir ama bana aykırı gelmedi sadece hatta dikkatimi de pek çekmemişti. Bilinçli ise aslında biraz daha ön planda olması daha iyi olabilirmiş.
Saygılar...
Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.
Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.
Söylemeye çalıştığım "genelde anlaşılan anlamıyla" din ve tanrı kavramlarıyla ilgisinin olmadığıdır. Tanrıya inanan kaç kişi insan yer? O adamın kafasında kurmuş olduğu öznel yüce evren mimarı (ya da artık kendisi bunlara ne derse) adamın yamyamlığına engel olmuyorsa? Yamyamlığı ritüele dönüştürmüş arkadaş. Evrim başta olmak üzere her şeyi okuyor olması son derece beklenebilir geliyor bana. İslamcı yazarların evlerinde Das Kapital ya da Türlerin Kökeni olması da doğaldır. Hatta bu türden kişiliklerin sıkı bir kütüphanesi vardır diye düşünüyorum.
Ben adamın o kadını yemekten ziyade gözlerini sanat eseri olarak görüp aldığını düşünmüştüm. Siz bayağı bir çok yönlü bakmışsınız açıkçası. Ek olarak Tanrı'ya inanan kişiler insan yemek şöyle dursun da, eğer "sapkınlık" olarak bakarsak inanmayanlardan daha öndedir. Özellikle İslam'a bakmak yeterlidir. (Lütfen tartışma başlamasın)
Tanrı ve doğa sözcükleri bazı düşünce ekolleri tarafından aynı şeyin iki ayrı tezahürü olarak görülmektedir diye de hatırlayalım. Doğada tanrının bilinçli eylemlerini görmek, hatta evrimi bile bu yüce yaratıcının işi görmeye giden görüşler var. Bu türden bir karakterin kafası oldukça sorgulayıcı olmalı bence. Boş adam değil yani.... 🙂
Doğal seçilim yoluyla evrim kuramını (C.R.Darwin'in ortaya koyduğu model. Aynı zamanda A.R. Wallace'ın.) gerçek anlamıyla anlayıp benimseyenler için böyle bir durum söz konusu olamaz. Evrim nesnel bir süreçtir ve bu süreçte bir "bilinç" söz konusu değildir. Bunu iddia etmek düpedüz cehalettir. Bu konu hakkında yukarıda söz ettiğimiz kitabın "Akılsız Tasarım" bölümü okunabilir.
Seçim bilinçlidir ya da değildir ama bana aykırı gelmedi sadece hatta dikkatimi de pek çekmemişti. Bilinçli ise aslında biraz daha ön planda olması daha iyi olabilirmiş.
Ben bilinçli olduğunu sanmıyorum. Zira karakter hakkında bize verilen çok az ara planlar var. Birincisi mercekle böcek incelemesi, ikincisi kelebek tablosu. Gözümden kaçırdığım da olabilir ama kitabın bilinçli seçildiğini sanmıyorum; çünkü onu eline alıp okumayan birisi kesinlikle o mesafeden göremez ve kitabın içeriği hakkında önbilgi edinemez.
...
Ben adamın o kadını yemekten ziyade gözlerini sanat eseri olarak görüp aldığını düşünmüştüm. Siz bayağı bir çok yönlü bakmışsınız açıkçası. Ek olarak Tanrı'ya inanan kişiler insan yemek şöyle dursun da, eğer "sapkınlık" olarak bakarsak inanmayanlardan daha öndedir. Özellikle İslam'a bakmak yeterlidir. (Lütfen tartışma başlamasın)
Gözleri de almış olabilir ama geri kalanı yediğini varsaydım ben. Nedeni de bu türden düşüncelere sahip hemen hemen tüm seri katillerin kurbanlarıyla bedensel olarak da bütünleşme gibi bir eğilimleri olması ve uzuvlarını yemeleri. Bkz Özgür Dengiz ve Ed Gein.
Doğal seçilim yoluyla evrim kuramını (C.R.Darwin'in ortaya koyduğu model. Aynı zamanda A.R. Wallace'ın.) gerçek anlamıyla anlayıp benimseyenler için böyle bir durum söz konusu olamaz. Evrim nesnel bir süreçtir ve bu süreçte bir "bilinç" söz konusu değildir. Bunu iddia etmek düpedüz cehalettir. Bu konu hakkında yukarıda söz ettiğimiz kitabın "Akılsız Tasarım" bölümü okunabilir.
Konu bilimsel görüşün veya bizim ne ve nasıl düşündüğümüz değil; o sapığın nasıl düşündüğü. Sizin ve benim için çelişki olabilecek şeyler onun kafasında son derece tutarlı bir mantık oluşturmuş olmalı ki sizin ve benim yapamayacağımız bu türden eylemlere kalkışabiliyor. O adam için çelişki yok; kusursuz bir sistem var. Bu adam Dawkins'e karşı Behe'yi de okuyan bir kişi olmalı diye düşünüyorum. Yoksa şimdi bir arkadaşımız da çıkar "Tanrıya inanan ve gerçek anlamıyla inanıp benimseyen birinin böyle yapması düşünülemez. Bu türden sapıklıklar Darwinistlerin sonucu" diye sizi beni bir tür cehaletle suçlar (ki yapılıyor). Kendince "akıllı" bir tasarıma inanan birisi "akılsız tasarımın" anlatıldığı bir kitabı da okuyabilir hatta okumuş olmalı.
Benim kitaplığımda ve bilgisayarımda Abdurrahman Dilipak da var, Darwin ile Dawkins de var, Adnan Oktarla Ahmet Hulusi de var Taner Edis de var. Darwin belgeseli de izliyorum, "onu bunu çürüttük" diyen Katolik kilisesi videolarını da. Ama gidip hepsini allak bullak bir öznel kuramda birleştirip ilahi güzelliğe yaklaşmak amacıyla evime davet ettiğim hatun kişileri yemiyorum (sözcük anlamıyla elbette 🙂 ). Kısacası kendi akıl yürütme yöntemlerimizden farklı düşünmemiz gerekli bu vakada. Ama dediğim gibi kasıt konusunda emin değilim.
Saygılar...
Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.
Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.
öncelikle tebrik ediyorum ilk film için gayet iyi bence.
teknik konularda güzel şeyler söylenmiş.
ben biraz da eleştiri kabul ediyor oluşundan güç alarak bazı şeyler söylemek istiyorum 🙂
filmi izledikten hemen sonra bir arkadaşıma, "kötü oyunculuk, kötü metin, iyi hikaye" diyerek gösterdim.
açıkcası ilk açtığımda 2. dakikanın ortalarına kadar zor dayandım ve kapattım. sonra buradaki yorumları okuyup sonunu merak ettim. tekrar izledim ve tahmin ettiğim gibi çıktı.
teknik olarak bir çok konuda gerçekten iyi iş çıkarmışsınız, tekrar tebrik ediyorum; fakat ben bir filmdeki oyunculuktan rahatsız olup 2. dakikasına kadar sabredemiyorsam set arkasında harikalar yaratmış olmanız boşa gidiyor sanki. bir filmi açtığım vakit kötü yazılmış metinlerin kötü oyunculukla birleştiğini görünce gerisini pek merak etmiyorum çünkü.
oyunculuğa gerektiği önemi veremediğinizi kendiniz de belirtmişsiniz fakat gördüğüm kadarıyla oyunculuktan önceki temel sıkıntı metnin günlük hayat doğallığından bayağı bir uzak yazılışı sanki. (yukarıda da bahsedilmiş) dublaj türkçesi gibi geliyor. yani (her ne kadar psikopat bir karakter olsa dahi) insanlar günlük hayatta böyle konuşmazlar.
şu kitaba bir göz atma imkanı bulursan söylediklerimi daha net anlayacaksın.
http://www.idefix.com/kitap/senaryoda-dialog-michael-korz/tanim.asp?sid=BEAYYC7JFD3DLXF2BMHV " onclick="window.open(this.href);return false;
çünkü (yine yukarıda da dendiği gibi) oyuncu ne kadar iyi olursa olsun bazı replikler onda "eğreti" durur. rol olduğu belli olur. hele ki bir de iyi oyuncularla çalışmıyorsak, kötü yazılmış bir metinle beraber kötü bir komboyu kucağımızda buluyoruz çoğu zaman 🙂
bazı planlarda kameraya bakmadığını iddia etmişsin (ki evet aslında dediğin gibi 5 cm yanına bakıyor gerçekten) fakat bu 5 cm lik pay yetmemiş olacak, ben de burayı okumadan önce "kameraya bakmasa sanki daha iyi olurmuş buralar" demiştim izlerken.
kitaplıktaki kitap hadisesinde söylenenlere katılmıyorum. kitaplığı karakter hakkında fikir verebilir, evet fakat insanın kitaplıktaki her kitap bir ipucu değildir haliyle. örneğin nihal atsız dan zerre hazzetmememe rağmen "kimmiş la bu adam?" merakıyla bayağı bir kitabını okudum ben. kitaplığımdaki nihal atsız kitaplarına bakıp da beni bir sınıfa sokmak saçma olur bu örnekte ki bu vb örneklerden kitaplığımda bolca mevcut.
özellikle son sahnedeki kamera hareketine ne geleceğini tahmin ediyor ve yanılmıyorsun ama yine de güzel bir plan olmuş.
bunların dışında gözüme çarpan bir çok detayın temel sebebi oyunculuk zaten, o yüzden tekrar tekrar yazma gereği duymuyorum. (şunun dışında) kadın içeri girdikten sonra adam sivri bi cisimle hatunun yanına gelip bir şeylerle uğraşıyor ki bu tanımadığı bir eve giren (ki baştan beri ilginç bir adamla karşı karşıya olduğunun farkında) bir hatun için (ufak da olsa) bir gerginlik sebebiyken bu gerginlik izleyiciye pek geçmemiş. (ki bu kısım oyunculuktan kaynaklanıyor. biraz da eksik oyuncu yönetiminden sanki) gerginliğin geçmediği gibi ilerleyen dakikalarda kaşığın parmağı kesecek kadar sivri olduğunu anladığı yerde yine kötü oyunculuktan kaynaklanan bir "telaş" durumu var ki o da ince ince işlenmediği için "kör göze parmak" durmuş.
yani bunlar baştan beri yavaş yavaş hissettirilmesi gereken ince detaylar olmasına rağmen kalın çizgilerle, art arda sıralı bir şekilde konuşmuş gibi duruyor.
yine de ilk film için gerçekten başarılı bir bütün olmuş. bir de oyunculuğun üzerine sağlıklı bir şekilde eğilebilseymişsiniz, gerçekten çok çok başarılı bir film elde etmiş olacakmışsınız 🙂
Ben bilinçli olduğunu sanmıyorum. Zira karakter hakkında bize verilen çok az ara planlar var. Birincisi mercekle böcek incelemesi, ikincisi kelebek tablosu. Gözümden kaçırdığım da olabilir ama kitabın bilinçli seçildiğini sanmıyorum; çünkü onu eline alıp okumayan birisi kesinlikle o mesafeden göremez ve kitabın içeriği hakkında önbilgi edinemez.
Richard Dawkin'sin tüm kitaplarını çoğu kez defalarca okumuş ve anlamış, bu filmin senaryosunu yazmış, filmi yönetmiş, dekoru hazırlamış, o kitapları oraya kendi ellerimle yerleştirmiş birisi olarak söylüyorum: o kitapları oraya bilinçli olarak koydum. İkna olmuyorsan yapabileceğim bir şey yok.
Bir karakterin kendi görüşüne ters kitaplar da okuyabileceğinin nesini tartışıyoruz anlamış değilim.
Fulgura ve Sekko yorumlarınız için teşekkürler. Senaryoda diyalog kitabının siparişini verdim. Aradığım bir kitaptı.
Filmin temposu problemli. Erkek karakteri biraz daha tanımalıydık. Ayrıca kötü oynamış. Filmin birkaç sahneye daha ihtiyacı var. O kapı tıklama esnasında, iyi başlayan film birden amatöre düşerek sıradanlaşıyor. Çok kesme filmi anlamlı parçalardan daha küçük parçalara bölmüş. Mesela adamın büyüteçle böceğe baktığı sahnede, kesme yapmayıp kamerayı kaydırarak tek planda çekseydiniz daha etkili olurdu. Karışık bir kitaplık kimseyi şaşırtmamalı. Hele adam böyle dengesizken. Bütün bu eksiklikler temelde senaryo kaynaklı. Genele konuşursak, buraya film koyanlar eleştirileri çokta dikkate almıyorlar. Alsalar da genelde tam olarak kavrayamıyorlar. Bu biraz da yetenek ve kapasite işi elbette.
Ortada temiz bir işçilik, görüntü yönetimi ve iyi mekan seçimi var. Bunlar hem yetenek hem de olanaklar olarak kullanıldığında, daha iyi senaryolar ve oyuncularla çok daha güzel sonuçlar verecektir.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer