...
.... gelen iki genci de sadece enseden görmeseymişiz daha iyi olurmuş gibi..
...
Orada bilinçli bir tercih var diye düşünüyorum. Tıpkı bir karikatür karesi gibi özellikle öyle çekilmiş. Hatta onu da aşan bir durum var. Perspektifte en uzakta olana odaklanıp -metinsel anlamda- özne hakkında konuşan ikinci özneler, bir anlamda görünmeyerek nesneleşiyorlar. Yani duruma hizmet ederek anlamı kuvvetlendiriyorlar. Farklı açı, planlarla çekilselerdi -yüzlerini görseydik- aynı etkiyi veremezdi.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
Aynen öyle bir nesneleştirme var. Karakterden arındırıp bir sembole dönüştürme amacı var.
Gençleri, gençliği sembolize ediyorlar. Onlardan yaşlı olan ve umudunu kaybetmiş olan ve gitgide ufalmış bir Seyfullah'ın karşısında "bir gençlik umudunu" temsil ediyorlar.
Cümlelerinden de bu umut anlaşılıyor zaten:
"Seyfullah abi ilçeye başbakan gelmiş kalk bir görünek"
Bu görsel tercihle anlatabileceğimi düşündüm.
Bence buna overreading diyoruz Hegel... Zaten filmin geneli merkezdeki adama odaklı ve bu da güzel olmuş. Fakat o dediğin etki için montajı kısa kalmamış mı o zaman da? Belki gölgeler eklense, yerdeki çekirdekler vb vb (Sanatçının eseri hakkında yorum yaparken yapıcı da olsa akıl verici olmamalı aslında. O nedenle film sahipleri affetsinler haddi aştıysak).
Bizzat Hegel'i dediği nedenle ben de başka bir planda adama bakanların olmasını yadırgadım. Aynı yönde düşününce, çekirdek yeme sahnesi biraz uzunca da olsa yerinde olmuş benzerleri gibi (bkz Propaganda).
Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.
Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.
Bence buna overreading diyoruz Hegel... Zaten filmin geneli merkezdeki adama odaklı ve bu da güzel olmuş. Fakat o dediğin etki için montajı kısa kalmamış mı o zaman da? Belki gölgeler eklense, yerdeki çekirdekler vb vb (Sanatçının eseri hakkında yorum yaparken yapıcı da olsa akıl verici olmamalı aslında. O nedenle film sahipleri affetsinler haddi aştıysak).
Bizzat Hegel'i dediği nedenle ben de başka bir planda adama bakanların olmasını yadırgadım. Aynı yönde düşününce, çekirdek yeme sahnesi biraz uzunca da olsa yerinde olmuş benzerleri gibi (bkz Propaganda).
Evet doğru; bir kez daha seyredince kısa kaldığını gördüm. Biraz daha uzun tutulabilirdi. Filmde potansiyel varsa parça parça sökülüp incelenmesi zevk verir. Bence bunda bir sakınca yok. Filmlerde her şeyden sembolik, soyut anlamlar çıkaran kültür ishali olmuş enteller elbette rahatsız edici bir boyuta kadar vardırırlar işi. Bu can sıkıcı olur.
Telefonda konuşurken arkada kalan adamlar bizi bir parça filmin gerçekliğinden koparıyor. Adamların filme dahil olmaması durumu var. Onları özellikle arkaya alıp çekmişler gibi. Sen yadırgarsın, başkası yabancılaşır, bir diğerinin hoşuna gider. Fırat böyle riskler almayı seven biri. Bu da deneyerek gelen eleştirilere göre tarzını belirleyeceğini gösteriyor. Bu yüzden eleştirilerden güçlenmiş olarak çıkıyor. Beni de genelde sarsıntılı çekimler rahatsız eder ama bu da fazlasıyla kullanılır oldu. Kızın öldüğü sahnedeki çekimler bana yeterince güçlü görünmedi örneğin. Ölüm cansızlık, durgunluk, kaskatılık anlamına geldiğinden algım o sahnede kameranın sallanmasını kabullenemedi. Kişisel bir beğeni elbette. Kimi de bu sallantının heyecan, sürpriz, şaşırtmaca ve gösterilecek olana seyirciyi hazırlama anlamını vererek bunu hissederek izleyebilir.
Kalem Oynatan İle Ayı Oynatanın Buluştuğu Yer
Şimdi o arkadaki adamlar sahnesini,
1) Orada çekmeyebilirdim... 2) Hadi gözden kaçtı diyelim, postta alan derinliği hesabı flulaştırabilirdim...
Yapmadım... Üzerinde kurguda kurguyu birlikte yaptığım kararlarını birlikte verdiğimiz arkadaşım Yağmur'la tartıştık. Yapmadım.
O da bir tercih...
Bir sebebi var... Çekim hatası vs. değil. Gözden kaçmış da değil.
Tercih.
Gözden kaçan şeyleri (belli planlardaki sünmeler gibi) kabul ediyorum zaten.
Filminin ismine İngilizce çeviri arıyorum. Birebir bir çeviri de olabilir, esnetebilirsiniz de. Önerileri bekliyorum.
Hope is Good
Bodoslama. Düşünüyorum daha.
Prime Minister Got My Name (aha asıl bodoslama bu!)
Ya da Google Çeviriye göre;
The Prime Minister took my name.
Çikın tıransleyt olmasın bence.
Farklı olsun.
"Prime Minister is coming town"
falan.
Ben de Prime Minister took my Name diye düşündüm ilk başta ama bir türlü sindiremedim.
Payinin de söylediğiyle birleştirince acaba, "The Prime Minister was at town" mu acaba?
Arkadaşlar "Prime Minister took my name" ifadesinin İngilizce'de çağrıştırdıkları farklıdır (ki filmin Türkçe adını ilk duyduğumda ben de öyle sanmıştım.) Söylemek istediğimiz birebir "The PM took a note of my name" dir.
Ama kulağa daha hoş gelecek alternatifler düşünülebilir..
The PM gave me his word...
I got his word! I got his word! (ironik bir sevinç çığlığı gibi)
ya da sadece
They got my name and number...
belki biraz daha düşünmeli...
Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.
Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.
"The PM gave me his word" de iyiymiş.
Söylemek istediğimiz birebir "The PM took a note of my name" dir.
Haha, ben nasıl zombileşmişsem, bu çeviriyi görene kadar filmin adının bu anlama geldiğini anlamamıştım.. Bildiğin zombi gibi geziyorum demek..
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Benim de nasıl bir algı evrenim varsa, ben de ilk gördüğümde filmin ismini hani başbakan ismini başka birininkiyle değiştirdi "Başbakan ismimi aldı" gibi kafamda canlandı. O hafta üniversite ortak derslerden bir çocukla tanışmıştım adı "Recep Tayyip Erdoğan"dı herhalde ondan öyle bir algı canlandı kafamda.
AYnen, ben de ilk duyduğumda "Başbakan ismimi çaldı" anlamında anlamıştım. 🙂
Hem Türkçe'de hem de İngilizce'de nedense ilk okunduğunda akla getirdikleri bunlar. Adam bahsedinceye kadar da uyanmadım resmen.
Sinema hem bir hastalık hem de tedavisinin ortak adıdır.
Sorularınızı özel mesaj yerine forum üzerinden herkese açık sormanızı rica ediyorum.