Kızdığım bu kadar güzel bir çıkış noktasını alıp 1960'larda 70 lerde yenmiş bitirilmiş tüketilmiş artık inandırıcı olmayan etkilemeyen bir dramaya çekiyorsun. Üzerine koyduğun tek şey kurgu oyunları. (onlar güzeldi tabi) Ama elindeki senaryo Yılmaz Güney'in bile 30sene önce yaparken kör göze parmak şekilde sunmadığı bir biçim.
Bu dediğin, filmin izleniminde akla gelecek ilk olgulardan biri. Film boyunca benim de aklımdan çıkmayan Pusuda - Öç oyunu oldu. Bu oyunun Öç kısmında da başkahraman Hasso'nun benzer bir durumu var, oyunculuk bakımından. Lakin her sene farklı bir DT durup durup bu oyunu çıkarır. Turne falan derken neredeyse her sene seyirci bu oyunu izlemek durumunda kalır. Bana kalsa sahneleri bir an önce terk etmesi gereken bir oyun. Onca mükemmel oyun hazırda beklerken DT'nin, lise tipi okul oyunlarını sergilemesi benim hazmedemediğim bir durum.
Bu tarz filmlerde yenmiş tüketilmiş olan ajitasyon kısmıdır diye düşünüyorum.Gözümüze soka soka bunu yaptılar. Ama burada gerek film boyunca özellikle de final kısmında iyi ayarlanmış dozuyla, ajite durumundan uzakta bir gösterim var. Bu bağlamda yönetmen, kolay senaryoya farklı ve yenilikçi çekim ve yönetim uygulayarak bir nevi bu tarzlarda olması gerekeni sunuyor. Ben bu yüzden bu filmi sevdim. Ve yönetmene çok öğretici bir deneyim kazandırdığını düşünüyorum.
Ha konu itibariyle çekilmese de olur muydu, kimilerine göre çekilmese de olurdu. Fakat bu film gibi doğru gösterimi sergilemesi gereken bir filmin mutlaka olması gerektiğini düşünüyorum.
- Şunu bir dene...
- Nedir bu?
- Tüm dualarının karşılığı diyebilirim.
Gia (1998)
Öncelikle elinize sağlık güzel bir film olmuş. Pek çok güzel nokta var akıcılık, kurgu, oyunculuk ama ben yanlış anlaşılmaktan korkarak seyrederken beni rahatsız eden şu noktayı vurgulamak isterim.
Benim filmden çıkardığım sonuç "Mevcut iktidar sahte umutlar dağıtırken vatandaş hastalıktan, parasızlıktan ölüyor"
Eğer mesajınızı doğru anlamışsam bence bu bir muhalefet liderinin söylemi veya bir ideolojik gurubun söylemi olabilir, onlara bu şekilde doğrudan konuşmak yakışır ama sinema dili biraz daha dolaylı ve inceltilmiş olmalıdır bence. Bu kadar doğrudan bir mesaj seyircide reddetme duygusunu tetikler diye düşünüyorum.
Naçizane fikrim budur umarım yanlış anlaşılmam.
Öncelikle elinize sağlık güzel bir film olmuş. Pek çok güzel nokta var akıcılık, kurgu, oyunculuk ama ben yanlış anlaşılmaktan korkarak seyrederken beni rahatsız eden şu noktayı vurgulamak isterim.
Benim filmden çıkardığım sonuç "Mevcut iktidar sahte umutlar dağıtırken vatandaş hastalıktan, parasızlıktan ölüyor"
Eğer mesajınızı doğru anlamışsam bence bu bir muhalefet liderinin söylemi veya bir ideolojik gurubun söylemi olabilir, onlara bu şekilde doğrudan konuşmak yakışır ama sinema dili biraz daha dolaylı ve inceltilmiş olmalıdır bence. Bu kadar doğrudan bir mesaj seyircide reddetme duygusunu tetikler diye düşünüyorum.
Naçizane fikrim budur umarım yanlış anlaşılmam.
Yok niye yanlış anlayayım, böyle bir eleştiri gelebileceğini biliyordum. Kısmen haklısın da.
Filmde geçen kişi, kurum ve olayların gerçekle alakası yoktur, film tamamen kurmacadır. Filme ismini veren başbakan belirli bir şahsı değil, yoksulluğun kader olarak algılandığı herhangi bir zamanda, herhangi bir ülkenin başbakanına yönelik bir sembolü işaret etmektedir.
Yazmıştım sırf bu düşünceyi engellemek için.
Bence bu film bir 10-15 sene önce de geçiyor olabilir.
Olmadığına dair tek bir belirti yok.
Hatta görüntüden yeme pahasına sırf zaman belirsiz olsun diye "yeni model arabaları" kurguda digital zoom ile çıkardım.
Hatta 50 sene önce olmasını engelleyen tek şey cep telefonu.
Hatta konuşulan dili bir kenara koyarsak, dünyada herhangi bir yer de olabilir.
Walter Benjamin, benim hayat görüşümün temelini oluşturan adamlardandır, ünlü bir sözü vardır:
"Ezilenlerin tarihi aslında tek bir felaketten ibarettir".
Antik çağdaki bir fakirle, bugünkü arasında en temel şeylerde bir fark görmez, değişenin sadece üstyapı olduğunu söyler.
Bence zamansız, mekansız bir film ve aidiyetini sadece yoksulun yanında konumlandırıyor, herhangi bir partinin yanında değil.
Yani ben böyle düşünüyorum. Ama bugün paylaşılması elbette bugüne yönelik bir algı yaratabilir. Bu da bir risk.
Benim için bazı açılardan beklediğimden iyi, bazı açılardan beklediğimden yetersiz olmuş.
Bir kere filmin kurgusu, görüntü yönetimi ve oyunculukları gayet iyi. Odanın içinin rengi ışığı çok hoşuma gitti. Filmin neredeyse tamamını sıçramalı kurguyla bağlamak büyük cesaret ama bence harika olmuş. Hiç rahatsız etmedi, aksine keyif verdi.
Ancak....
Hikayesini izlediğimiz karakterin yaşamındaki yegane gerçeği, yüzünü bile görmediğimiz iki yabancının ağzından öğrenmek filmin etkileyiciliğini bayağı bir törpülemiş. Yani bana göre hikaye yeterince etkileyici ve iyi ama bizim hikayeye ortak oluşumuz yeterince doğru yoldan ve biçimde gerçekleşmemiş.
Ve film biraz da, ektiği tohumları yeterince verimlice biçememiş. Elektrik kesildiği için telefonu şarj edememenin sancısı (komedimsi havada olaraktan), çevrenin konu komşunun adamın sanrısını çaktırmayıp damara göre şerbet vermesi falan daha fazla yer almalıydı bence filmde.
Ayrıca beetle'ın süre eleştirisine katılıyorum. Film, bu hikayeye göre çok uzun. Ve ötesinde süresini verimlice kullanamıyor. Ve bir de şöyle bir sorun tespit ettim: KArakterin başbakanla ilgili anlattıkları aslında filmin temel direğiyle ilgili şeyler. Yani adamın eşiyle ilgili sanrıları neyse başbakanla ilgili sanrıları da o bir anlamda. Ama bu başbakan içerikli öykü anlatımı adamın türkü söyleşiyle, sıradan sohbeti ile aynı görsel tercihlerle kaydedilmiş. Adam odada eşinin sıkılmasını engellemek, onu eğlendirmeye çalışmak gibi bir havada birsürü şey yapıyor/anlatıyor. Başbakanla ilgili anlattığı da sanki öylesine birşey anlatıyor, eşini eğlendiriyor, o gün başına gelmiş herhangi bir olayı anlatıyor gibi. Ama aslında adamın başbakanla ilgili sanrısı ciddi birşey. Bu anlamda o ayrıntının önemi vurgulanamıyor, durum etkisini yitiyor gibi oluyor.
Genel olarak iyi denebilecek bir film ama kaçan balık eldekinden yine daha büyük olmuş gibi. 🙂
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Ben de Görkem ve Özgür'e katılıyorum. Az farkla out.
Teşekkürler arkadaşlar yorumlar için.
Emin olun bünyem, aklım her seviyeli eleştiriyi emiyor, içine çekiyor. 🙂
Sevgilerimle...
Önyargıyla izlemeye başlayıp, önyargısız bitirdiğim bir film oldu bu. Ellerinize sağlık, oyunculuklar, diyaloglar harika. Ses konusunda ya benim dandik hoperlörlerden, ya gecenin geç saati oluşundan bazı diyalogları duymakta zorlandım. Ama bu izlememi o kadar etkilemedi. Banada biraz uzun gelsede bu uzunluk izleyiciyi filmden kopartmıyor. Ellerinize sağlık gerçekten çok güzel bir iş olmuş. Ama son olarak oyunculukların şahane olduğunu tekrar belirtmem gerekir.
Çok teşekkürler bu güzel ve samimi yorumların için Fsakar.
Ellerinize sağlık, güzel çalışma.
Şahsım adına bir kaç eleştirim :
- Kesik/sıçramalı sahneler giriş kısmı (yolda yürüme) için şık dursa da, sonraki sahnelerde bence gerek yoktu. Yer yer atmosferin içine girmemizi engelliyor çünkü. Oda içi sahnelerde iç sesim sürekli olarak "sıçramalı sahneler bitsin de şu odanın içine bi girebileyim artık" diyordu. Ayrıca baş karakterin oyunculuğuna odaklanmamı da zorladı.
- 15:07 'de (kaşığı kadının ağzına götürürken), devam eden bi sahnede siyah kare gelmesi beni çok rahatsız etti. aradaki geçişin bu şekilde kesilmesi kopukluk hissi yarattı bende.
- 2 hafta önce - 2 hafta sonra sahneleri birbirlerine çok yakın (timeline'da). Merak uyandırıcı olayı (adamın çekirdek yiyerek oturmasını) gördükten sonra hemen cevabına ulaşmak istenilen etkiyi yaratmada yetersiz kalmış. Çekirdek yeme olayı filmin başında gösterilebilir ya da filmin içine yedirilerek verilebilirmiş. Ama bu haliyle merak unsuru-cevabının hemen bitişiğinde yer almış.
- Hasta kadını oynayan kişi gereğinden fazla güzel. Şahsım adına inandırıcılıktan uzaklaştıran bi durum.
- Son sahnede müzik kullanılabilirmiş. (tabi arka fona müzikten bahsetmiyorum. yoldan geçen bi arabadan yükselen manidar bir iki mısra bizi derinden yaralayabilirdi)
- Bir de filmde kullanılan tüm fontlar ve yazı büyüklükleri değişse iyi olur. Movie maker'la yazılmış gibi duruyor. (sert hatlara sahip, fazla alengirli olmayan şık bir font seçilebilir. basit güzeldir)
haddimi aştıysam affola. tekrar ellerinize, yüreğinize sağlık...
Estağfurullah, haddini aşmadın.
Teşekkürler yorumların için.
Şu an değerlendirilebilecek olanları şu an, sonra değerlendirilebilecekleri gelecek projem için hafızama aldım.
Fİlmi altın bant ödüllerine aday göstermeyi düşünen varsa göstersin.
Görüntü yönetimi ve erkek oyuncuda ben aday gösteriyorum....
Çevremizdeki "önem"leri, önemli görünmeyi başaran önemsizler yüzünden fark edemiyoruz....
https://twitter.com/gorkemoge" onclick="window.open(this.href);return false;
Fİlmi altın bant ödüllerine aday göstermeyi düşünen varsa göstersin.
Görüntü yönetimi ve erkek oyuncuda ben aday gösteriyorum....
evet kesinlikte görüntü yönetimi çok iyi.
Fİlmi altın bant ödüllerine aday göstermeyi düşünen varsa göstersin.
Görüntü yönetimi ve erkek oyuncuda ben aday gösteriyorum....
Görkem önce teşekkürler.
Bir ricam buraya ekleyebilir misin?
Toplu olarak burada dursa, ayıklaması daha kolay olacak:
http://filmfabrikasi.com/forum/viewtopic.php?f=10&t=8804&start=45 " onclick="window.open(this.href);return false;
Ses sorunlarından filme odaklanamadım yeminle, kurgu ve paso zıplayan renkler de hiç yardımcı olmadı Kezzo. Biraz da uykuluyum, uykumu aldıktan sonra tekrar izleyip daha ayrıntılı yorum yapacağım.
Alışılageldiği üzre kendi üzerime sorumluluk bindirme amacıyla bu mesajı atıyorum.
Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.
Sesler elden geçecek.