ben de görmek isterim 🙂
1 yada 2 günlüğüne linki ve şifreyi buraya atsan ,sonra silerdin ve ustad...
herkes tadına varsın .....
kırmaz bizi bilirim 🙂
Özenilmiş bir çalışma olduğu belli oluyor.tamamını izlemek isterim.ellerinize sağlık...
ilginiz için teşekkürler arkadaşlar, buyrunuz https://vimeo.com/56392096 Şifre: a1_b2_c3 afiyet olsun 😀
"Su Akar, Yatağını Bulur."
emeğinize sağlık.... ben beğendim....
kurmaca görünsede,belgesel havasıda var.... (belgeselde, ben mi cahilim 🙂 )
seste sıkıntı yok.temiz kareler.çocuk iyi oynamış.
bir tek kurguyu beğenmedim (copen e gıcıklık olsun 🙂 )
şaka bi yana ,eksikleri anlatacak arakadaşlarda çıkacaktır ki çıksın ...
ama genel olarak hakkını vermiş ve başarmışsınız...
tahmin ediyorum,festivalleri bekliyorsunuz...
değerli yorumun için teşekkür ederim, festivallere yollamayı düşünüyoruz bakalım hayırlısı 🙂 Şifre değişmiştir.
"Su Akar, Yatağını Bulur."
Güzel bir çalışma olmuş tebrik ederim.
Güneydoğulu değilim ama güneydoğu insanının sıcaklığını severim. Güneydoğuda çok gezinmişliğim ve bir çok yakın dostum var (özellikle mutasavvıflarından). Filmi severek izledim.
Müsaadenizle sohbet mahiyetinde olumlu - olumsuz bir kaç noktaya temas etmek isterim. Güzel planlar gördüm, koyunların olduğu planlar örneğin, filmin başında yemek esnasındaki planlar. Yalnız orada (yemekte) ışığı kullanırken biraz daha dikkatli olmalıydınız, derinlik güzel ama karanlık aşırı hakim. Bazı planlarda yüzlere aşırı yakın girmişsiniz ve bazı gereksiz panlar (6:35) olmuş. Nedensiz ve gereksiz kamera hareketleri ve zoomların dikkat dağıtıp izleyeni o anın dışına çektiğini, film izlediğini hatırlattığını unutmamak gerekir. 4:54 de çocuğun bakış açısına göre yüzü yanlış köşede kadrajlamışsınız.
Köpeğin taşlar arasından baktığı kareler ve sesi çok güzel yakalanmış. Tütün sarma kareleri çok güzel alınmış (kendim de tütün sarıp içerim). 6:03 de köpeği tek koluna kıstırıp koltuk değneği ile yürümesi harikulade yakalanmış, 6:35 de baba bakarken babaya mezopan ile tebessüm ettirseydiniz ve o planı bitirseydiniz keyifli olabilirdi.
Rüya sahnesi ve kurgusu, özellikle sonda kullanılan müzik ve ritmi güzeldi. Kurgu, genelde güzeldi. Uyandığında tamam karanlık bir ortam ama titrek bir mum ışığı eşliğinde sunsaydınız o sahneyi daha şık olabilirdi. Babanın konuşması şahane ötesiydi çok beğendim. 9:05 de biraz daha aşağıdan girseydiniz, gereksiz yere gökyüzüne kesmişsiniz ve köpek kadraja gereken ölçüde girememiş. 9:19 da gölü çok güzel kesmişsiniz. 9:31 de köpeği kadrajdan neden kaçırdınız? 9:50 harikulade bir kadraj ve final olmuş. Köpeğin çocuğun gölgesinde uyuması çok güzel düşünülmüş.
Bunların haricinde, olayı ajite etmeden mesaja endekslenmeniz güzel. Bu tarz çalışmalarda sıklıkla gereksiz duygusallıklar peşinde koşulur ve genelde başarısız olunur. Tadında bir çalışma olmuş, başarılar.
RBK yorum için teşekkür ederim.
Sinema işinin nece çetrefilli bir sanat olduğunu az çok buradaki herkes bilir. Bu film ilk kısa filmim oldu. Hiç sevmem şöyle böyle şartlardaydı, şu eksik, şu fazlaydı diyerek işi sulandırmayı. Bir işi servis etmişsem arkasında duracak kabiliyete sahip olduğumdan servis etmişimdir.
Uzun bir hazırlık süreci, zahmetli bir çekim aşaması ve post prodüksiyonu bir hayli yoğun geçen bir çalışma oldu. İzlenilebilir bir kısa yapma amacındaydım ve senin gibi değerli insanlara reelde farklı platformlarda, farklı kurgular ve sürelerde izleterek bu son halini oluşturabildik. Bu forumdan direk yardımda bulunan iki değerli dost, copen (Kurguda) ve Ozzyfive (müzikte)'a müsaadenle bir kez daha teşekkür etmek isterim. Sohbet havası dedin diye biraz uzatma ihtiyacı hissediyorum, lütfen kusura bakma.
Her filmin eksiği, tabiki var. Bu filmde saydığın noktalara ve bana göre bir kaç yerde daha da var, sıkıntılar mevcut ve evet haklısın. Değindiğin noktalardan biri, yüzü aşırı yakın girdiğimle ilgili. Genele bakarsan çok fazla kullandığımı rahatlıkla görebiliyorsun. Yüzden ziyade detay yakın planları seviyorum ve ondan kullanma sıklığım artmış. Babanın sahnesi dertli ve ekran kararmadan önceki sahne olarak senaryoda yer edinmişti. Senaryoda yazılan ve çekim aşamasına çıkan işin çatışması, böyle bir sonuç ortaya çıkardı. Kamera kayarak babayı kadrajdan atıyor ve gece oluyor diye düşünülerek çekilmişti. Filmin hiç bir yerinde zoom yapmadım. Bazı yerlerde alan derinliği çok hızlı değiştiğinden kadrajı daralttığı görülüyor. Rüyada bir kaç yerde var, o kısımlar zoom gibi gelmiş olabilir. İç çekimlerdeki ışık sorununda sonuna kadar haklısınız. Tek ışık kullandık ve küçük bir not; ısınan lamba çadırı yakmak üzereyken son anda kurtulduk 🙂 Baba rolünü oynayan abimizin yüzünü kullandım ki aradığım yüz tam olarak onda vardı. Fakat oyuncu değildi ve mimik, basit el kol hareketlerini bile yapamyordu. Dediğin sahneyi mezopan yaptım. Baba netleşince vermek istediğim ifade bu köpekte nerden çıktı gibiydi. O kadar kötü bir kafa sallama ve ifade ile yapıyorduki, kesip attım oraları. 4:54'te çocuğun yanlış kadrajlamasından ziyade arkasında mavi gökyüzünü bırakmış olmam hataydı. Ben biraz aşağıdan köpeğin olduğu açıdan bakmak istemiştim fakat, arkasında ne bilim bir ağaç yada bina yada enkaza ait en az bir nesne koymalıydım. Benim o resimde en sevmediğim nokta buydu. Bir de köpeği biz kadrajın dışına atmadık, valla kendisi çıktı 🙂 9:05'te daha aşağıdan girmekten bahsetmişsiniz. Benim de gönlümden geçen oydu ve onun dışında hem çöpe attığım hem de filmin bir kaç yerinde daha mecburen oluşturduğum kadrajlar var. Nedeni, çocuk oyuncunun bacağını arkaya doğru kıvırdık. Ve ne arkadan ne yandan ne de çocuğu genel alamıyoruz. Bazı kadrajlar mecburiyetten bu hale geldi. Tabi bunu bir savunma refleksi olarak yazmıyorum, yanlış anlama. O aşamadaki nedenleri, hemde daraltarak sana sunuyorum sadece 😀
Kısa filme bakışım benim biraz farklı bir yerde duruyor. Her kısacının bir uzun hayali vardır ki ben kısayı, uzuna giden basamak olarak görüyorum. Bu filmde bir sigara sarma sahnesi olmayabilirdi örneğin, yahut sürünün arasına yatıp,tanımadığım çobana yalvarıp yakarmama neden olan o koyunlu sahneye de gerek olmayabilirdi. Ama kısa çekerken, biraz da deneme tahtası gibi düşünüyorum. Filmin son halinde kullanmamış olsam bile, çekim aşamasında bazı deneme planlarım oldu. Filmin ilk kurgusu 18 dakikayı geçiyordu mesela.Benim istediğim doygunluk oydu aslında. Ama ben bütün sürünün geçişini izlemek isterken, adamın sigarayı sarıp ağzında ıslatıp yakmasını izlemek isterken, yumurtanın ağır ağır pişmesini izlerken, iş başka insanlara sunum noktasına geldiğinde çoğu şeyden feragat ediliyor. Bu kimine göre yanlış kimine göre doğru ama bana göre olması gereken durumdur. Sinema bana göre, normal gözlerle göremediğimiz ayrıntıların, efektlerin, mekanların bize perdede aksettirilmesidir. Ve bunu ne kadar izlenilebilir yapabilirsen o derece başarılı oluyorsun.
Derdini anlatabilen, görselliği, sesi, müziği, kurgusu vs izleyiciyi rahatsız etmeyecek şekilde bir kısa film amacındaydım ve gerek sizden gerek daha önce izlemiş ankara ve istanbuldaki sinemayla ilgili arkadaşların tepkilerinden, bu amaca az çok yaklaştığımı düşünüyorum. Hatalarımın bana söylenmesinden son derece memnun olan biriyim. Senin ve aynı zamanda Trade'in yorumu için teşekkür ederim.
"Su Akar, Yatağını Bulur."
trade mark' ı tutun kapıyı kapatın la ahmet kapıyı kapa, dutun trade kaçmasın hehehe şaka tabi herkese selamlar saygılar ve mutlu güzel hayırlı seneler dilerim , öncelikle arkadaşlar muhammeta ve yönetmenliği konusunda bir kaç şey söylemek istiyorum. Profesyonel hayatımda mecburiyetten çok farklı, eğitimli ya da alaylı vs yönetmenlerle çalışmak zorunda kalıyorum. Muhammeta benim forum sayesinde tanıştığım birisi, sonrasında ilk kısasını kugularken arkadaş olduk sadece bu ilk kısası değil profesyonel çalışmalarda da tavsiye ve tercih ettiğim birisi oldu. Böyle konuşmama her ne kadar kızsa da ben hem kendisine söylüyorum hemde akabinde paylaşıyorum. Niye derseniz çünkü etüdden idmandan hiç kaçmıyor, acayip disiplinli - hatta profesyonel hayattımızda "abi tamamdır gözünü seveyim yorgunluktan pert oldu ekip bu da böyle olsun" demek zorunda kaldığımız adamlardan ki bu gerçekten pro. hayatta söylemekten çekinilen cümlelerdendir. Çekim öncesi çalışması inanılmaz başarılı, son yıllardır A sınıf ajans işlerinde bile görmediğim ciddi bir planlamaya sahip. Ama bence en iyi ve kaybetmemesi gereken özelliği "bahanelere sığınmıyor", belki bizimde kazanmamız gereken bir meziyet. Arkadaşlar bunu muhammeta yı övmek filmini daha iyi göstermek amacı ile yazmıyorum, gerçekten forumdan tanıştığıma memnun oldugum ve çalışma biçiminine disiplinine inanılmaz şaşırdığım ve saygı duydugum bir arkadaş. Eskiden o arardı abi şu filmin kurgusunda bir kaç bir sey eksik var bir daha bakalım diye şimdi ben özellikle arıyorum "abi muhakkak bir kısa çekelim" bir seyler düşün diyorum.
Bu filme gelince ben malesef sanat filmleri tadına, kısa filmlere çok önyargılı bakan birisi haline dönüşmüşüm zaman içinde... Kısa film ve türkiye denilince benim aklıma hep karanlık amatör sahneler, kötü kalitesiz görüntüler, anlamını anlamak için yönetmeni ya da yazarı ile konusmak zorunda kaldığın filmler videolar, hep bahane "o yoktu bu yoktu vs vs " ler, büyük yönetmenlerden hayatlarından sözlerinden alınmış büyük laflar ama olay işe gelince en ufak bir ispatını göremediğin video parçacıkları, kişisel tatmin ve belli bir zümre için çekilmiş masturbe videolar geliyor, ne bilim böyle olumsuz kareler geliyor. Belki hata bendedir ya da deforme olmuş birikmişliğimde bilemiyorum. Ama bu filmi ilk defa seyrettiğimde de "off" ladığımı anımsıyorum, akabinde filme karşı bir sıcaklığım oluştu belki yönetmenin yanımda olmasından konuşmalarımızdan vs film ile ilgili ilk eleştirim süresi ile ilgiliydi ve halada öyle, haricinde özellikle dış mekan çekimlerini fotografik kalitede buldum denebilir, konusuna konseptine gelince tabi benim uzamnlık alanım ve dikkat ettiğim bir tür değil ama boyle toplumu etkileyen doğal afetler ile ilgili unutmamak adına daha çok görsel yaratılmalı anlamında çok desteklediğim bir film...
kötü iş kötü iştir en iyi teknoloji kullanılsa bile; iyi iş iyi iştir sadece kağıt kalem olsa bile....
Öncelikle böylesine güzide bir foruma üye olmama sebep olan Kerem Bey'e (Sickman) teşekkür ederim. Sizler gibi üretmeye hevesli ve kendi düşünceleri olan arkadaşlarla hasbıhal etmek gerçekten güzel.
muhammeta, kısa filme güzel bir perspektiften baktığınızı düşünüyorum. Kendiniz olma yolundaki adımlarınız takdire değer. Kısa film nedir, nasıl olmalıdır, teması ve sunum şekli nedir konusunda çok değişik fikirler ve yorumlar var. Gerek web, gerekse de ortamlarda masa başı sohbetlerinde sıkça kafa patlatılan bir kavram kargaşası kısa film analizleri. Ama bana kalırsa ne yazık ki bu söylemlerin bir çoğu belirli kalıplara sıkışmış ve kendisi olma yolunda kendi kendini atalete uğratmış sohbetler ve yorumlar.
Tamam herşeyin mutlaka belli kuralları var ve bu kuralları iyi bilmeden kural dışına taşıp kendi çizginizi oluşturmanız zordur ve hatta çoğunlukla da başarısız denemeler kendini gösterebilir. Teknik olarak aksı, 30-180 dereceyi, kafa boşluğunu, görsel ve objektif dilini, öznel ve nesnel bakış açılarını ve saymakla bitmeyecek diğer teknikleri iyice öğrenmeden işe soyunan arkadaşların işleri tekniğin sıkıntılı olması sebebi ile seyri keyifli olmayan çalışmalara dönüşebilir, istedikleri kadar "ben özgün çalıştım" desinler. Teknik yoksa içerik de kendini gösteremez. Ekip çalışmasına önem vermeyip herşeyin altına kendi imzalarını atmaya çalışan arkadaşlar da var. Bu arkadaşlar da işin altında kalıp "bu kadar" diyerek en iyiyi yakalamakta başarısız oluyorlar.
Bir de gerek web gerekse de masa başı sohbetlerinden edindikleri fikir ve yorumlarla film yapmaya çalışanlar var ki benim asıl üzerinde durmak istediği nokta bu. Teknik sıkıntılar her şekilde halledilir. Müziği, sesi işi bilen arkadaşlara havale edersiniz, sinematografiyi sağlam kaynaklardan güzelce öğrenir ve uygularsınız, gene ışığı öğrenir ve maddi olanaklarınız ölçüsünde ekipmanınızı toplayıp ışığı da çözebilirsiniz.
Ama, ya kendiniz olamıyorsanız? İşte bence asıl burada tehlike çanları çalıyor. Yapılan bir çok kısa filmdeki sıkıntıları hepimiz biliyoruz görüyoruz izliyoruz. Neredeyse birbirinin kopyası çalışmalar. Teknik eksikleri geçelim. Akıcılıktan uzak, sıkmayı maharet zanneden, metafor üretmeye ve filme doldurmaya azmetmiş çalışmalarla dolu her yer. Metafor üretmek meziyet midir bu bence tartışılmalı. Ben bir izleyici olarak neden metafor çözümlemekle uğraşayım ki? Tamam filmde metafor ve alt metinler kullanılır ama kendisini buna şartlandırıp olmadık manaları olmadık simgelere yükleyerek çözümlenmesini beklemek nedir? NBC, Bir Zamanlar Anadoluda filminde malum bir elma sahnesi kullanmıştı hatırlarsınız. O elmaya yüklenen manaları ben okumaktan dinlemekten yoruldum. Bir şeylerin simgesel değil, direkt ve doğal halleriyle gözler önüne serilmesi taraftarıyım.
Bir de, filmlerde devamlı meafor arayan zümre var ki, eğer filminizi bu zümreye beğendirme gibi bir gayret içerisine girerseniz işte o zaman yandınız. Örnek vereyim Demirkubuz'un "bırakın kalsın tamam zararı yok" dediği akvaryuma her platformda dolu dizgin yüklenen manalar. Eğer bu zümreye beğendirme gayretine girerseniz filminize bir ton metafor ankrajlamanız gerek ki o zaman saçmalama tehlikesi çok büyük ama maalesef görünen o ki, genç arkadaşlar bunu olmazsa olmaz bir görev addetmekteler. Bir de üzerine teknik eksikleri de eklediğinizde ortaya çıkan sonuç kaçınılmazdır. Hem teknik hem de içerik olarak izleyiciyi tatmin etmeyen, can sıkıcı, kafa karıştırıcı filmler ortaya çıkıyor.
Bu bağlamda copen'in kısa filmlerden neden ikrah ettiğini daha iyi anlayabiliriz. Teknik eksikliklerle birlikte, bir de kendini ispatlama uğraşısı içerisinde çekilen bir çok film izleyeni ne derece geriyor sanırım film sahipleri farkında değiller. Eğer kendinizi ispatlama gayretine girerseniz her paltformda her türlü yoruma gözlerinizi diker, biraz ondan biraz bundan toplar, kafa kafaya verip bin tane metafor üreterek olmadık planlara montajlar ve kolayca ortaya bir ucube çıkartabilirsiniz. Böylece kendisi olma yolundan fersah fersah uzaklaşan genç arkadaşlar, bir de topu izleyici tarafından anlaşılamadıkları mecrasına attıtklarında daha da bir enteresanlaşıyorlar.
Benim bu filmi beğenmemdeki ana etkenler tekniğine özenilmiş olması, ses temiz, müzikle uğraşılmış belli ki, en önemlisi de doğallığı, yöreye has enstantaneler barındırması. Hatta daha da yükleyebilirdiniz. Bilirsiniz güneydoğunun malum çayhaneleri vardır, yer masalarında alçak taburelerde kasideler eşliğinde çaylar içilir, yakılan tandırlarda gözlemeler bazlamalar pişirilir. Çocuk köpeği elinde orada gözleme yeseydi, baba o ortamda arkadaşlarıyla çayını içip sohbet ederken fazla değil bir kaç saniye resmedilseydi güzel olurdu. Varsın bir takım sanatsal çıkarımlar yapan zümre " abi yaa, şimdi..." ile başlayan sohbetlere girsin kimin umurunda? Siz kendiniz iseniz, kimin ne dediği, ne diyeceği sizi neden bağlamalı? Eğer böyle yapmazsak kendi çizgimizi nasıl çizebiliriz, nasıl kendimiz olabiliriz? Söylemek istediğim NBC gibi "kendim için film yapıyorum" da değil. O da iş değil. İzleyeni olmayan bir film, ya da belli bir zümreye hitap eden bir film nedir? Ahmet Uluçay'ın KKGY filmi ne kadar güzeldi, doğaldı öyle değil mi?
Fazla uzattım, "Sinema bana göre, normal gözlerle göremediğimiz ayrıntıların, efektlerin, mekanların bize perdede aksettirilmesidir. Ve bunu ne kadar izlenilebilir yapabilirsen o derece başarılı oluyorsun." söyleminize katılıyorum ve yapmacıktan, saçma sapan metafor yığınlarından uzak şu çalışmanızın, kendi özgün çalışmaları ile gelen bir arkadaşa işaret ediyor olmasından da mutluyum.
Bir ferman da ben yazayım 🙂
herkese iyi seneler...... çok yazdım yeter 🙂
copen ustadım ; almış eline bir avuç taşı savurdu bizlere... en büyüğü bana çarptı 🙂
kendimi geliştirmek adına çektiğim 3 kısa filmim var....
üçünün hatalarını toplasak bir cilt ansiklopedi eder...
ama artık yeter...
sizlerinde söylediği gibi ; seste sıkıntının olmadığı vede temiz kareler...
kadraja yakışan oyuncular ve en önemlisi acele etmemek.
sıradaki projem için acele etmiyorum.
yorumlarınız sadece muhammet için değil,bizler içinde ışık tutuyor...
Öncelikle böylesine güzide bir foruma üye olmama sebep olan Kerem Bey'e (Sickman) teşekkür ederim. Sizler gibi üretmeye hevesli ve kendi düşünceleri olan arkadaşlarla hasbıhal etmek gerçekten güzel.
muhammeta, kısa filme güzel bir perspektiften baktığınızı düşünüyorum. Kendiniz olma yolundaki adımlarınız takdire değer. Kısa film nedir, nasıl olmalıdır, teması ve sunum şekli nedir konusunda çok değişik fikirler ve yorumlar var. Gerek web, gerekse de ortamlarda masa başı sohbetlerinde sıkça kafa patlatılan bir kavram kargaşası kısa film analizleri. Ama bana kalırsa ne yazık ki bu söylemlerin bir çoğu belirli kalıplara sıkışmış ve kendisi olma yolunda kendi kendini atalete uğratmış sohbetler ve yorumlar.
Tamam herşeyin mutlaka belli kuralları var ve bu kuralları iyi bilmeden kural dışına taşıp kendi çizginizi oluşturmanız zordur ve hatta çoğunlukla da başarısız denemeler kendini gösterebilir. Teknik olarak aksı, 30-180 dereceyi, kafa boşluğunu, görsel ve objektif dilini, öznel ve nesnel bakış açılarını ve saymakla bitmeyecek diğer teknikleri iyice öğrenmeden işe soyunan arkadaşların işleri tekniğin sıkıntılı olması sebebi ile seyri keyifli olmayan çalışmalara dönüşebilir, istedikleri kadar "ben özgün çalıştım" desinler. Teknik yoksa içerik de kendini gösteremez. Ekip çalışmasına önem vermeyip herşeyin altına kendi imzalarını atmaya çalışan arkadaşlar da var. Bu arkadaşlar da işin altında kalıp "bu kadar" diyerek en iyiyi yakalamakta başarısız oluyorlar.
Bir de gerek web gerekse de masa başı sohbetlerinden edindikleri fikir ve yorumlarla film yapmaya çalışanlar var ki benim asıl üzerinde durmak istediği nokta bu. Teknik sıkıntılar her şekilde halledilir. Müziği, sesi işi bilen arkadaşlara havale edersiniz, sinematografiyi sağlam kaynaklardan güzelce öğrenir ve uygularsınız, gene ışığı öğrenir ve maddi olanaklarınız ölçüsünde ekipmanınızı toplayıp ışığı da çözebilirsiniz.
Ama, ya kendiniz olamıyorsanız? İşte bence asıl burada tehlike çanları çalıyor. Yapılan bir çok kısa filmdeki sıkıntıları hepimiz biliyoruz görüyoruz izliyoruz. Neredeyse birbirinin kopyası çalışmalar. Teknik eksikleri geçelim. Akıcılıktan uzak, sıkmayı maharet zanneden, metafor üretmeye ve filme doldurmaya azmetmiş çalışmalarla dolu her yer. Metafor üretmek meziyet midir bu bence tartışılmalı. Ben bir izleyici olarak neden metafor çözümlemekle uğraşayım ki? Tamam filmde metafor ve alt metinler kullanılır ama kendisini buna şartlandırıp olmadık manaları olmadık simgelere yükleyerek çözümlenmesini beklemek nedir? NBC, Bir Zamanlar Anadoluda filminde malum bir elma sahnesi kullanmıştı hatırlarsınız. O elmaya yüklenen manaları ben okumaktan dinlemekten yoruldum. Bir şeylerin simgesel değil, direkt ve doğal halleriyle gözler önüne serilmesi taraftarıyım.
Bir de, filmlerde devamlı meafor arayan zümre var ki, eğer filminizi bu zümreye beğendirme gibi bir gayret içerisine girerseniz işte o zaman yandınız. Örnek vereyim Demirkubuz'un "bırakın kalsın tamam zararı yok" dediği akvaryuma her platformda dolu dizgin yüklenen manalar. Eğer bu zümreye beğendirme gayretine girerseniz filminize bir ton metafor ankrajlamanız gerek ki o zaman saçmalama tehlikesi çok büyük ama maalesef görünen o ki, genç arkadaşlar bunu olmazsa olmaz bir görev addetmekteler. Bir de üzerine teknik eksikleri de eklediğinizde ortaya çıkan sonuç kaçınılmazdır. Hem teknik hem de içerik olarak izleyiciyi tatmin etmeyen, can sıkıcı, kafa karıştırıcı filmler ortaya çıkıyor.
Bu bağlamda copen'in kısa filmlerden neden ikrah ettiğini daha iyi anlayabiliriz. Teknik eksikliklerle birlikte, bir de kendini ispatlama uğraşısı içerisinde çekilen bir çok film izleyeni ne derece geriyor sanırım film sahipleri farkında değiller. Eğer kendinizi ispatlama gayretine girerseniz her paltformda her türlü yoruma gözlerinizi diker, biraz ondan biraz bundan toplar, kafa kafaya verip bin tane metafor üreterek olmadık planlara montajlar ve kolayca ortaya bir ucube çıkartabilirsiniz. Böylece kendisi olma yolundan fersah fersah uzaklaşan genç arkadaşlar, bir de topu izleyici tarafından anlaşılamadıkları mecrasına attıtklarında daha da bir enteresanlaşıyorlar.
Benim bu filmi beğenmemdeki ana etkenler tekniğine özenilmiş olması, ses temiz, müzikle uğraşılmış belli ki, en önemlisi de doğallığı, yöreye has enstantaneler barındırması. Hatta daha da yükleyebilirdiniz. Bilirsiniz güneydoğunun malum çayhaneleri vardır, yer masalarında alçak taburelerde kasideler eşliğinde çaylar içilir, yakılan tandırlarda gözlemeler bazlamalar pişirilir. Çocuk köpeği elinde orada gözleme yeseydi, baba o ortamda arkadaşlarıyla çayını içip sohbet ederken fazla değil bir kaç saniye resmedilseydi güzel olurdu. Varsın bir takım sanatsal çıkarımlar yapan zümre " abi yaa, şimdi..." ile başlayan sohbetlere girsin kimin umurunda? Siz kendiniz iseniz, kimin ne dediği, ne diyeceği sizi neden bağlamalı? Eğer böyle yapmazsak kendi çizgimizi nasıl çizebiliriz, nasıl kendimiz olabiliriz? Söylemek istediğim NBC gibi "kendim için film yapıyorum" da değil. O da iş değil. İzleyeni olmayan bir film, ya da belli bir zümreye hitap eden bir film nedir? Ahmet Uluçay'ın KKGY filmi ne kadar güzeldi, doğaldı öyle değil mi?
Fazla uzattım, "Sinema bana göre, normal gözlerle göremediğimiz ayrıntıların, efektlerin, mekanların bize perdede aksettirilmesidir. Ve bunu ne kadar izlenilebilir yapabilirsen o derece başarılı oluyorsun." söyleminize katılıyorum ve yapmacıktan, saçma sapan metafor yığınlarından uzak şu çalışmanızın, kendi özgün çalışmaları ile gelen bir arkadaşa işaret ediyor olmasından da mutluyum.
Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak çok sevdiğim filmler listesinde en tepelerde durur. Belirli bir yöreyi bütün doğallığı ile bize sunması rahmetli Ahmet Uluçay'ın en iyi yaptığı işti. Ölmeseydi eminim çok iyi yapımlara imza atacak bir insandı. Kendi imkanlarımızla o yolda ilerlemeye çalışıyoruz fakat kendi çizgimizi oluşturacağız diye belirli bir çabamız olmuyor. Şu kadrajı şu filmde gördüm, şu planı alayım kendi filmime kopya edeyim mantığı ile gidilmez ve set esnasında daha önce kafanda belirlediğin şeklin çok da dışına taşmayacak bir sunuma ulaşılabilirse, özellikle kısa filmler bu şekilde birbirne benzerlik göstermez. Bazı temel kurallar vardır. Onların dışına çıkılmadan istediğin özgürlüğü sinema zaten sana sunuyor. Metafor bir ihtiyaçtır bana göre. O sahneyi metaforla zenginleştirirsin. Rüyada yaptık mesela. Ama uymayan, bütünlük arz etmeyen, alakasız kalan metaforu istediğin kadar güzel düşünülmüş olsun fark etmez, kullanmamak gerekir. Bu film artık bizden çıktı, bunu geride bırakıp yeni çalışmalarımız için kolları sıvamaya başlıyoruz. Bunun öncesinde copen üstad ile beraber mümkün olduğunca fazla idman yapmaya çalışacağız. Bu haftasonu ilerde belki bir programa bağlanabilecek şekilde, projelerimizle ilgili yada ilgisiz deneme çekimleri yapacağız. Bir parça taş, bi parça ot bile olsa çekip üzerinde tartışacak verilemiz olsun istiyoruz. Sohbet için teşekkür ederim, sağolun.
"Su Akar, Yatağını Bulur."
ohh, çok güzel sohbet olmuş 🙂
muhammeta ellerine sağlık kardeşim...filmin son karesi beni benden aldı...her şeyin farkında olduğumu sanarken o son kare al bi de burdan yak demiş gibi içime oturdu...son sahnesi olmasaydı filmin doymamış olarak kalkacaktım sofradan aç kalacaktım 🙂
bir de bu sonu bu kadar güzel yapan bence, filmin her karesine sinmiş olması 🙂 yani sonu bir süreç olarak işlemişsiniz ve tahmin edilebilirliğene rağmen tatmin edebilirliğini sağlamışsınız, tebrik ederim 🙂
Fragmanını izledim güzele benziyor birde tam halini görebilirsek çok güzel olacak 🙂 Copen abinin dediği gibi Türkiye ve kısa yanyana geldimi amatör sahneler kuralsız çekimler görmekten sıkılmıştım bu filmin kısacık fragmanından kaliteli emek verilmiş bir iş olduğunu düşünüyorum 🙂