Forum

Ses patlamaları

6 Gönderi
3 Üyeler
0 Reactions
3,852 Görüntüleme
(@sequence)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Adobe premiere de sonradan bazı sesler kullandım bu seslerin genel özelliği bazıları 44100 mhz bazıları ise 48000 mhz olması.Bu sesleri çoğu zaman adobe audition da amplifikation özelliği ile yükseltiyorum bazende premiere de audio level i arttırıyorum.DV-avi formatında Export yaptığımda sesi 48000 mhz ve 16 bit olarak ayarlıyorum.Fakat export sonrasında bazı seslerde patlamalar olduğunu görüyorum ve berbat bir his uyandırıyor bende.Acaba nerde yapıyorum çıkışı 44100 mhz mi almalıydım yoksa 44100 mhz olan sesleri adobe audition ile açıp 48000 mhz ye çevirip öyle mi kullanmalıyım?

 
Gönderildi : 24/12/2007 8:34 am
(@omega_works)
Gönderi: 0
 

sesin 44.1 yada 48 khz olması ile ilgili bir sorun olduğunu sanmıyorum... montaj sırasında ara sıra mixere bakmanı öneriyorum... sesin 0 db değerini geçmemesi gerekiyor... 0 db geçen sesler exporttan sonra patlamış gibi duyulur... mixerde açılan efectlerden compressor efetini biraz kurcala belk faydaası olur. yanlız bu efektin karışık olduğunu ve bir o kadarda zor olduğunu belirtmeliyim...

aşağıda bir müzik sitesinden compressor kullanımı ile ilgili yaptığım alıntıyı bulabilirsin.
her ne kadar müzik yapımı ile ilgili de olsa mantık aynı olduğu için faydalı olabilir

--------------------------------------------------

Kompresör, ingilizcesi ile Compressor, ses sinyalinin seviyesini otomatik olarak kontrol etmeye yarayan bir cihazdır, girişteki ses seviyesi kullanıcının tayin edeceği bir eşik seviyesinin üzerine çıktığında kompresör bu sinyali yine kullanıcının belirleyeceği bir oranda, hızda ve süreçte kısarak çıkışa verir. Girişteki sinyalin seviyesi eşik seviyesinin altına düştüğünde kompresör yine kullanıcının tayin edeceği bir hız ve süreçte devreden çıkar. Bu mikserin başında oturup fader'ları ses yükseldikçe aşağı çekmek ve ses normale döndüğünde fader'ları geri eski haline itmek gibidir, tek farkı kompresör cihazı bu işlemi bir insanın yapabileceğinden çok daha hızlı ve hassas olarak yapar.

Kompresörün birinci amacı, seviyesindeki iniş-çıkışların dengesizliği sebebiyle bir sesler bütünü arasında belli bölümleri kaybolma tehlikesi ile karşı karşıya olan bir sesi kontrol altına alıp, sesin dinamik aralığını daraltarak, yani sesin en yüksek seviyesi ile en düşük seviyesi arasındaki farkı sesin karakterine en az zararı verecek şekilde azaltarak, sesin bir bütün içerisinde daha rahat ve istikrarlı bir şekilde duyulmasını sağlamaktır.

Burada prensibin anlaşılabilirliği açısından Türkçe terminoloji kullanmakla beraber, piyasada mevcut cihazların hemen hepsinin üzerinde İngilizceleri bulunduğundan ilk başlarda Türkçelerin yanında parantez içerisinde İngilizcelerini de vereceğim ki bu yazıyı okuduktan sonra cihazın önüne geçtiğinizde nerede neyden bahsettiğimi daha kolay görebilesiniz.

Daha önce dediğim gibi, girişteki ses sinyalinin seviyesi kullanıcının belirlediği eşik (threshold) seviyesinin üzerine çıktığında kompresör bu sesi kompresyon oranı (rate) miktarınca kısar. Mesela, diyelim ki threshold -10dB, rate de 4:1 olarak tayin edildi. Bunun anlamı şudur: Girişteki sesin sinyal seviyesinin -10dB'in üzerine taştığı her 4dB'de kompresör bu artışı çıkışa sanki artış sadece 1dB olmuş gibi yansıtacaktır, yani girişte -10dB üzerine taşan her 4dB artış için kazanç ayarında 3dB kısılma gözlenecektir. Dolayısı ile diyelim ki girişteki sinyal -6dB'e vurursa bu çıkışa sanki -9dB'e vurmuş gibi yansıyacaktır.

Kompresyonun devreye ne kadar hızlı gireceğini atak zamanı (attack time) tayin eder. Örneğin eğer attack 50ms olarak belirlenmişse, sinyal eşik seviyesini geçtikten 50ms sonra kompresör ses seviyesini rate miktarında kısmaya başlar.

Kompresyonun devreden ne kadar geç çıkacağını da salıverme zamanı (release) belirler. Diyelim ki eğer release 300ms olarak belirlenmişse, giriş sinyali eşik seviyesinin altına düştükten 300ms sonra kompresör kazanç düşürmeyi bırakır, kazanç ayarını normale döndürür.

Aşağıdaki birinci şekilde sinyalin kompresyona girmeden önceki halini (mavi), ikinci şekilde hard-knee adı verilen keskin kompresyon uygulandıktan sonraki kalini (kırmızı) ve üçüncü şekilde de soft-knee adı verilen yumuşak kompresyonun ileriye bakış fonksiyonu ile beraber (look-ahead) uygulandıktan sonraki halini görebilirsiniz. Sinyalin attack ve release bölgelerindeki hareketlerindeki farklılığa dikkat edin.

Kompresyon prensibi itibarıyle bir bakıma kazanç kaybı demektir, zira kompresyona uğrayan sesin seviyesi düşer. Bu kayıbı tazmin etmek için kompresör cihazlarının çıkış katına make-up gain denen kaybedilen seviyeyi tazmin edici bir post-amplifikatör devresi daha eklenmiştir, dolayısı ile kompresyon esnasında ses seviyesinde diyelim 6dB bir zayıflama olmuşsa bu make-up gain ayarı ile tekrar bu 6dB kayıbı telafi edip sinyal seviyesini yükseltmek mümkün olur, ama bir farkla: kompresyondan önce sinyalin en kuvvetli noktası ile en zayıf noktası arasındaki fark daha fazla idi, kompresyon sonrasında sinyalin zayıf noktaları önceye göre daha da kuvvetlenmiş ve etkinliği/duyulabilirliği artmış oldu.

Kompresyonun müzik yapımında teknik olarak sağladığı faydalar sayısızdır. Bunlardan en önemlisi,sesin içinde transient (geçici) denen, ses karakterine büyük bir etkisi olmadığı halde bir anda haddinden fazla yüksek seviyelere ulaştığı için sinyali clipping'e sokan yüksek enerjili ani çıkışları kontrol altına alarak bağımsız sesin toplam müzik arasında daha fazla açılıp duyulabilmesini sağlamak ve birbirlerini bloke etmelerini önlemektir. Örnek vermek gerekirse, denemiş olanlar bilir: Diyelim bir vurmalı çalgı (davul kiti) kaydettiniz, üzerine başka enstrumanlar da kaydettiniz ve mikslemeye çalışıyorsunuz. Ama davul bir türlü müziğin arasında dolgun tınlamıyor, davulun sesini açmaya kalksanız kırmızı clip ışığı yanıp duruyor, sinyal tepelerde distorsiyona uğruyor, sinyali geri çekseniz davul arkada sanki komşu duvara vuruyormuş gibi zayıf kalıyor. Siz de nerede yanlış yaptım diye saçınızı yoluyorsunuz. Oysa eğer ses dalgalarının oluşum karakteristiğini incelerseniz, özellikle vurmalı çalgılarda membrana ilk vurulduğu ânın hemen arkasından membranın çok kısa süren ama enerjisi darbenin toplamının ortalamasından kat kat fazla seviyeye ulaşıp sönen bir bileşen ürettiğini görürsünüz. İşte sesin o kesintiye/distorsiyona uğrayan kısmı o transient adı verilen bileşenidir. Sesin beynin algılayabildiği karakterine çok büyük bir katkısı olmadığı halde müzik yapanların canını teknik açıdan çok sıkar. Onu kesmenin en kolay yolu uygun bir ayarda kompresyon uygulayıp kısarak bu ani çıkışları sanki o kadar da büyük enerjili değillermiş gibi çıkışa yansıtmaktır. Dolayısı ile, diyelim ki ortalama seviyesi -25dB ama transient seviyesi -6dB olarak kaydedilmiş bir trampet vuruşunun transient seviyesini uygun bir kompresyon ayarı kullanarak -18 seviyesine çekersek, kompresör cihazının çıkışındaki tazmin edici make-up gain kazanç devresinin yardımı ile sinyalin ortalama seviyesini bir anda -25dB'den -10dB civarına rahatlıkla çıkartabiliriz, hem de sinyali hiçbir distorsiyona sokmadan. Gördüğünüz gibi uygun bir kompresyon kullanımı bize müziğin içindeki enstruman seviyeleriyle daha rahat oynayabileceğimiz bir tavan boşluğu (headroom) verir.

Ancak burada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir husus vardır ki o da dip gürültüsüdür. Kompresörler çalışma prensiplerinin bir getirisi olarak dip gürültüsünü abartırlar. Az evvel yukarıda verdiğim trampet örneğini ele alırsak, kompresör kullanarak bir trampet vuruşunun ortalama şiddetini 12dB kadar artırırken aynı zamanda o trampet sesiyle beraber sinyale karışıp kaydedilmiş olan gürültüyü de 12dB miktarınca yükseltmiş olursunuz. O yüzden çoğu kompresörün hemen girişinde bir Noise Gate (gürültü kapısı) devresi bulunur ki bu noise gate'in açılıp kapanmasını kullanarak sesler arasındaki sukûnetli bölgelerdeki dip gürültülerini bloke etmek mümkün olsun. Vuruşların bulunduğu bölgeye denk gelen gürültülerin zaten önemi yoktur zira o vuruşun şiddeti dip gürültüsünden kat kat daha fazla olduğundan vuruşun altındaki gürültüyü beyin algılamaz, önemli olan gürültüyü sukûnetli anlarda kesmektir.

Bu sebeple, henüz daha kayıt aşamasındayken dip gürültüsüne sebep olacak faktörleri en aza indirmek gerekir ki daha sonra miksaj aşamasında başınız ağrımasın.

Şimdilik bu kadar, önümüzdeki günlerde kompresyon tipleri (soft-knee/hard-knee, single band/multiband), kompresyondaki metodlar, teknikler, kompresyondaki transparanlığın önemi ya da kompresörün tasarımından gelen bir renklendirmenin avantaja dönüştürülmesi, farklı kompresyon tekniklerinin farklı sesler üzerindeki davranış farklılıklarının incelenmesi ve tecrübeyle sabit bazı püf noktalara gireceğiz, tabii bu zaman alacak, dolayısı ile öyle bunları önümüzdeki üç günde benden beklemeyin.

Ayrıca şunu unutmayın: Burada yazılanlar bir teknik izahattir. Oysa müzik bir sanattır, artistik yanı teknik yanından daha önemlidir, o yüzden müzik yapımında esas kriter " Rock müzik için gros pedalda -16dB threshold'da 6:1 rate 20ms attack 80ms release iyi gider" den ziyade "kulağına doğru tınlıyorsa doğrudur, yanlış tınlıyorsa yanlıştır" yaklaşımıdır. Zira "aman basayım kompresyonu ses seviyesini yükselteyim de beynine beynine vursun" derken aşırı kompresyondan sesin o keskinliğini öldürebilirsiniz de. O yüzden aklınızdan çıkarmayın, en güzelini deneyerek tecrübe ederek bulursunuz.

-------------------------------------------------

Tek noktaları sevmedim hiç... Benim için sadece üç nokta vardır... Çünkü tek nokta son'u, Üç nokta sonsuzluğu anlatır...

 
Gönderildi : 24/12/2007 1:10 pm
(@sequence)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Yani bir genelleme yapacak olursak.Benim en büyük hatam db miktarını aşırı yükseltmek olduğumudur.Örneğin bazı seslerin orjinal hali çok kısık geliyor çok yüksek çıkması için premiere içindeki audio levelde db miktarını full konuma getiriyorum.Hatta buda yetmiyor sesi adobe auditionla açıp bide ordan db miktarını yükseltiyorum.İşin kötü tarafı exporttan önce ses gayet sorunsuz çıktığı için hangi ayarda ses daha düzgün çıkar kestiremiyorum.Sanırım deneme yanılma yolunu uugalasam iyi olucak.Compressor effektini kurcalıyacağım.Yardımın için saol Omega.

 
Gönderildi : 24/12/2007 4:57 pm
(@omega_works)
Gönderi: 0
 

genel olarak sıfır desibelin üzerine çıkmadığın sürece exporttan sonra seste patlama gibi bi sorun olmaz...

Tek noktaları sevmedim hiç... Benim için sadece üç nokta vardır... Çünkü tek nokta son'u, Üç nokta sonsuzluğu anlatır...

 
Gönderildi : 24/12/2007 7:11 pm
 Düd
(@dud)
Gönderi: 0
 

Farklı frekanslarda 2 ses kullanmak çok hatalı. 44100 hzlik bir sesi 48hz çıktı alırsan sesin oktavı değişecek ve saçma sapan şeyler olacaktık. İşe başlamadan önce tüm ses dosyalarnın tek bir frkansta olmasına dikkat et. Hepsini aynı frekansa dönüştür eğer değillerse. Şahsen başıma geldi oradan biliyorum, gül gibi sesli ablamız travesti vokale dönüşünce dumura uğramıştık, allahtan arkadaş işini biliyordu da hallettik.

Bildiğim kadarının, anlatabildiğim kadarı.. Eylem Planı.
Ömrünüzde duymadığınız bir sporla ilgili Türkiye'de ve dünyada neler yaşanıyor diye meraktan çatlıyorsanız Laff Ultimate'a beklerim.

 
Gönderildi : 24/12/2007 11:55 pm
(@sequence)
Gönderi: 0
Başlığı açan
 

Evet frekans farkı benim ilk aklıma gelen şeydi.Birde açıkcası çok fazla profesyonel olmadan ortaya karışık bütün effektleri kullandığınızda ne sonuç vereceğini bilmiyorsunuz.Benim hatalarımdan biride bu oldu aynı ses üzerinde bilmeden bir çok efekti uygulayınca sonucun ne çıkacağı belli olmuyor tabi.Ama işin sırrı kesinlikle desibeli çok fazla arttırmamak birde senin dediğin gibi çıktı alırken frekansların aynı olmasına dikkat etmek.Bilgilendirdiğiniz için çok teşekkürler.

 
Gönderildi : 25/12/2007 5:10 pm
Paylaş: